Ay arama Sonuçlari!

Kuran da ayet kategorisin de yaptığınız Ay aramasın da toplam 2352 sonuç bulundu.


SureSonuç
Bakara
(2:3)
Ki onlar, gAyba inananlar, namazı/duAyı yerine getirenlerdir. Ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden, başkalarına pAy çıkaranlardır.
Bakara
(2:4)
Hem sana vahyedilene hem de senden önce vahyedilene inananlardır onlar. Ahireti gereğince kavrAyıp anlAyanlar da onlardır.
Bakara
(2:5)
İşte bunlardır Rablerinden bir hidAyet üzere olanlar, işte bunlardır gerçek anlamda kurtuluşu bulanlar.
Bakara
(2:6)
Şu bir gerçek ki, o küfre batmış olanları sen uyarsan da uyarmasan da onlar için Aynıdır; iman etmezler.
Bakara
(2:11)
Onlara, "Yeryüzünde bozgun çıkarmAyın" dendiğinde, "Tam tersine, bizler barış ve esenlik getirenleriz!" demişlerdir.
Bakara
(2:13)
Onlara, "İnsanların inandığı gibi siz de inanın" dendiğinde, "Yani biz de kafası çalışmAyan zavallılar gibi inanalım mı?" derler. Haberiniz olsun ki, kafası çalışmAyan düşük seviyeliler onların ta kendileridir; fakat bilmiyorlar.
Bakara
(2:14)
Bunlar iman etmiş olanlarla yüzyüze geldiklerinde, "İman ettik" derler. Kendi şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarına ise söyledikleri şudur: "Hiç kuşkunuz olmasın biz sizinleyiz. Gerçek olan şu ki, biz alAy edip duran kişileriz."
Bakara
(2:15)
Allah onlarla alAy ediyor ve onları, kendi azgınlıkları içinde bocalar bir halde sürüklüyor.
Bakara
(2:16)
İşte bunlar, doğruluk ve Aydınlığı verip karanlık ve sapıklığı satın aldılar da ticaretleri hiçbir kazanç sağlamadı. Bir yol-yordama girebilmiş de değillerdir.
Bakara
(2:17)
Onların durumu şu kişinin durumuna benzer: Bir ateş tutuşturmak istedi. Ateş, çevresindekileri Aydınlattığında, Allah onların ışığını giderdi ve onları karanlıklar içinde bıraktı; artık görmezler.
Bakara
(2:20)
Şimşek, neredeyse gözlerini çarpıp götürüverecek. Kendilerine her Aydınlık sunduğunda, orada yürürler. Üzerlerine karanlık binince çakılıp kalırlar. Eğer Allah dileseydi, işitme güçlerini de gözlerini de elbette alıp götürürdü. Çünkü Allah her şeye Kadir'dir.
Bakara
(2:22)
O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Ve gökten bir su indirdi de onunla sizin için meyvelerden/ürünlerden bir rızık çıkardı. Artık bilip durduğunuz halde Allah"a ortaklar koşmAyın.
Bakara
(2:24)
Eğer yapamazsanız -ki asla yapamAyacaksınız- korkun o ateşten ki yakıtı insanlarla taşlardır. Küfre sapanlar için hazırlanmıştır o.
Bakara
(2:25)
İman edip hAyra/barışa yönelik işler yapanlara şunu müjdele: Kendileri için, altlarından ırmaklar akan cennetler olacaktır. Onlardaki herhangi bir meyveden bir rızık olarak her nasiplendirildiklerinde, şöyle dileyeceklerdir: "İşte bu, daha önce rızıklandırıldığımız şey!" Bu rızık onlara buna benzer şekilde verilmişti. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır. Ve onlar orada sürekli kalacaklardır.
Bakara
(2:27)
Onlar ki, Allah'a verdikleri ahdi, onunla anlaşıp bağlandıktan sonra bozar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi keser ve yeryüzünde bozgun çıkarırlar. İşte bunlardır hüsrana uğrAyanlar.
Bakara
(2:28)
Allah'a nasıl nankörlük ediyorsunuz/Allah'ı nasıl inkar ediyorsunuz?! Siz ölülerdiniz, O sizi diriltti. Sizi yine öldürecek ve sonra diriltecektir. NihAyet O'na döndürüleceksiniz.
Bakara
(2:30)
Bir zamanlar Rabbin meleklere: "Ben, yeryüzünde bir halife atAyacağım." demişti de onlar şöyle konuşmuşlardı: "Orada bozgunculuk etmekte olan, kan döken birini mi atAyacaksın? Oysaki bizler, seni hamt ile tespih ediyoruz; seni kutsAyıp yüceltiyoruz." Allah şöyle dedi: "Şu bir gerçek ki ben, sizin bilmediklerinizi bilmekteyim."
Bakara
(2:33)
Allah buyurdu: "Ey Adem, haber ver onlara onların adlarını." Adem onlara onların adlarını haber verince, Allah şöyle buyurdu: "Dememiş miydim ben size! Ki ben, göklerin ve yerin gAybını en iyi bilenim, A'lem'im. Ve ben, sizin açığa vurduklarınızı da saklAyageldiklerinizi de en iyi biçimde bilmekteyim."
Bakara
(2:35)
Ve Adem'e şöyle buyurmuştuk: "Ey Adem, sen ve eşin cennete yerleşin ve orada dilediğiniz yerde, bol bol yiyin. Ama şu ağaca yaklaşmAyın, yoksa zulme sapanlardan olursunuz."
Bakara
(2:36)
Bunun üzerine şeytan onların Ayaklarını kAydırdı da onları içinde bulundukları yerden çıkardı. Biz de şöyle buyurduk: "Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak aşağıya inin. Belli bir süre kadar yeryüzünde sizin için bir bekleme yeri, bir nimet/bir yararlanma imkanı olacaktır."
Bakara
(2:37)
Bunun üzerine Adem, Rabbinden bazı kelimeler öğrenip belledi de O'na yöneldi. O da onun tövbesini kabul etti. Gerçekten de O, evet O, Tevvab'dır, tövbeleri cömertçe kabul eder; Rahim'dir, rahmetini cömertçe yAyar.
Bakara
(2:39)
Nankörlüğe sapıp Ayetlerimizi yalanlAyanlara gelince onlar, ateşin dostu olacaklardır. Onlar orada sürekli kalacaklardır.
Bakara
(2:40)
Ey İsrailoğulları! Size lütfettiğim nimetimi hatırlAyın; bana verdiğiniz söze vefalı olun ki, ben de size ahdimde vefalı olAyım. Ve yalnız benden korkun.
Bakara
(2:41)
Beraberinizdekini doğrulAyıcı olarak indirmiş bulunduğuma inanın. Onu ilk inkar eden siz olmAyın. Benim Ayetlerimi az bir bedel karşılığı satmAyın. Ve yalnız benden sakının.
Bakara
(2:43)
Namazı/duAyı yerine getirin, zekatı verin; rüku edenlerle birlikte rüku edin.
Bakara
(2:44)
İnsanlara hAyırda erginliği/dürüstlüğü emredip de öz benliklerinizi unutuyor musunuz? Üstelik de Kitap'ı okuyup durmaktasınız. Hala aklınızı kullanmAyacak mısınız?
Bakara
(2:45)
Sabra ve namaza/duAya sarılarak yardım dileyin. Hiç kuşkusuz bu, kalbi ürperti duyanlardan başkasına çok ağır gelir.
Bakara
(2:47)
Ey İsrailoğulları! Size lütfettiğim nimetimi, sizi alemlere üstün kıldığımı hatırlAyın.
Bakara
(2:49)
Sizi Firavun hanedanından kurtardığımızı da hatırlAyın. Hani, onlar size azabın en çirkiniyle kötülük ediyorlardı: Erkek çocuklarınızı boğazlıyorlar, kadınlarınıza hAyasızca davranıyorlar/kadınlarınızın rahimlerini yokluyorlar/kadınlarınızı hAyata salıyorlardı. İşte bunda sizin için, Rabbinizden gelen büyük bir ıstırap ve imtihan vardı.
Bakara
(2:53)
İyiye ve güzele yol bulursunuz ümidiyle Musa'ya Kitap'ı ve furkanı/hakla batılı Ayıran mesajı vermiştik.
Bakara
(2:55)
Siz şunu da söylemiştiniz: "Ey Musa! Biz, Allah'ı apaçık görmedikçe sana asla inanmAyacağız." Bunun üzerine sizi yıldırım çarpmıştı. Ve siz bakıp duruyordunuz.
Bakara
(2:58)
Şöyle demiştik: "Girin şu kente; orada, dilediğiniz yerde bol bol yiyin. Kapıdan secde ederek girin ve 'Affet bizi!' deyin ki, hatalarınızı bağışlAyalım. Biz güzel davranıp, güzellik üretenlere daha fazlasını da veririz."
Bakara
(2:60)
Bir zamanlar Musa, toplumu için su istemişti de biz, "Değneğinle şu taşa vur!" demiştik. Taştan hemen oniki göze fışkırmıştı. Her bölük insan kendilerine özgü su kAynağını bilmişti. "Allah'ın rızkından yiyin, için; yeryüzünde bozgunculuk yaparak şuna buna saldırmAyın." demiştik.
Bakara
(2:61)
Siz şöyle demiştiniz: "Ey Musa, biz bir tek yemeğe asla dAyanamAyız; bizim için Rabbine dua et de bize yerin bitirdiklerinden, baklasından, acurundan, sarmısağından, mercimeğinden, soğanından çıkarıversin." Musa şöyle demişti: "Siz daha aşağı bir nimete daha üstün bir nimeti mi değişmek istiyorsunuz? İnin bir kasabAya; istediğiniz sizin olacaktır." Ve üzerlerine zillet, eziklik ve yoksulluk damgası vuruldu, Allah'tan bir gazaba çarpıldılar. Bu böyle oldu, çünkü onlar Allah'ın Ayetlerini inkar ediyor ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. İsyan ettikleri için böyle oldu. Sınır tanımıyor, azgınlık yapıyorlardı.
Bakara
(2:62)
Şu bir gerçek ki, iman edenlerden, Yahudilerden, Hıristiyanlardan, Sabiilerden Allah'a ve ahiret gününe inanıp barışa ve hAyra yönelik iş yapanların, Rableri katında kendilerine has ödülleri olacaktır. Korku yoktur onlar için, tasalanmAyacaklardır onlar.
Bakara
(2:63)
Hani, sizden şu şekilde kesin söz almış da Tur'u üzerinize kaldırmıştık: "Size verdiğimizi kuvvetle tutun ve içinde olanı hatırlAyıp zikredin ki, sakınabilesiniz."
Bakara
(2:64)
Bunun ardından da yüz çevirip döndünüz. Eğer Allah'ın size lütfu ve rahmeti olmasAydı, kesinlikle hüsrana uğrAyanlardan olacaktınız.
Bakara
(2:65)
Yemin olsun, içinizden Cumartesi gününde azgınlık yapanları siz bilirsiniz. Onlara şöyle dedik: "Aşağılık mAymunlar oluverin."
Bakara
(2:67)
Musa, toplumuna dedi ki: "Allah size, bir inek boğazlamanızı emrediyor." Dediler ki: "Sen bizimle alAy mı ediyorsun?" Dedi ki: "Cahillerden biri olmaktan Allah'a sığınırım."
Bakara
(2:71)
Cevap verdi Musa: "Allah diyor ki, bahsettiğim, boyunduruk yememiş bir inektir; toprağı sürmez, ekini sulamaz. Salma hAyvandır. Alaca yoktur onda." Dediler ki: "İşte şimdi gerçeği getirdin." Ve ardından onu boğazladılar, az kalsın yapmAyacaklardı.
Bakara
(2:72)
Siz bir adam öldürmüştünüz de onunla ilgili olarak çekişip duruyordunuz. Oysaki Allah, sizin sakladıklarınızı ortAya çıkaracaktı.
Bakara
(2:73)
Şöyle dedik: "Kesilen ineğin bir parçasıyla öldürülen adama vurun." İşte böyle diriltir Allah ölüleri. Size Ayetlerini gösteriyor ki, aklınızı işletebilesiniz.
Bakara
(2:78)
İçlerinde ümmi olanlar da vardır ki Kitap'ı bilmezler, sadece anlamını bilmeden okuyuşlar/hurafeler/hAyal ve kuruntular bilirler. Onlar yalnız sanıya saplanırlar.
Bakara
(2:79)
Yazıklar olsun o kişilere ki, Kitap'ı kendi elleriyle yazarlar da sonra onunla basit bir karşılık satın alsınlar diye, "İşte bu, Allah katındandır!" derler. VAy haline onların, ellerinin yazdıkları yüzünden! VAy haline onların, kazanıp durdukları yüzünden!
Bakara
(2:80)
Dediler ki: "SAyılı birkaç gün dışında ateş bize asla dokunmAyacaktır." De ki: "Allah'tan bir ahit mi aldınız! Allah, ahdine asla ters düşmez. Yoksa siz Allah'a isnat ederek, bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?"
Bakara
(2:82)
İman edip hAyra ve barışa yönelik işler yapanlar ise cennetin dostudurlar. Onlar da onun içinde sürekli kalacaklardır.
Bakara
(2:83)
İsrailoğullarından şöyle bir söz de almıştık: Allah'tan başkasına ibadet etmeyin, anne-babAya, akrabAya, yetimlere, yoksullara iyilik ve güzellikle davranın. İnsanlara güzeli ve güzelliği söyleyin. Namazı/duAyı yerine getirin, zekatı verin. Bütün bunlardan sonra siz, pek azınız müstesna, sırt çevirdiniz. Hala da yüz çevirip duruyorsunuz.
Bakara
(2:84)
Sizden şu sözü de almıştık: Birbirinizin kanlarını dökmeyeceksiniz. Birbirlerinizi yurtlarınızdan çıkarmAyacaksınız. Bunu kabul etmiştiniz. Hala da buna tanıklarsınız.
Bakara
(2:85)
Bütün bunlardan sonra siz şu insanlarsınız: Birbirinizi öldürüyorsunuz. İçinizden bir zümreyi yurtlarından çıkarıyorsunuz. Onlar aleyhine kötülük ve düşmanlık hususunda dAyanışmAya giriyorsunuz. Esasında onları yurtlarından çıkarmak size haram edildiği halde, esir olarak size geldiklerinde fidyelerini veriyorsunuz. Şimdi siz Kitap'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? İçinizden bunu yapanın cezası, dünya hAyatında rezillikten başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise böyleleri azabın en şiddetlisine itilir. Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.
Bakara
(2:86)
İşte bunlar, ahiret karşılığında dünyAyı satın alan kişilerdir. Azap, hafifletilmeyecektir onlardan. Hiçbir şekilde yardım da edilmeyecektir onlara.
Bakara
(2:88)
"Kalplerimiz kabuk tutmuştur." dediler. HAyır, öyle değil! Küfürleri yüzünden Allah onları lanetlemiştir de çok az bir kısmı iman eder.
Bakara
(2:91)
Onlara, "Allah'ın indirmiş olduğuna inanın!" denildiğinde şöyle konuşurlar: "Biz, bize indirilene inanırız." Ve ondan ötesini inkar ederler. Oysaki o, kendilerinin yanındakini doğrulAyıcı bir gerçektir. Söyle onlara: "Madem iman sahibiydiniz, daha önce Allah'ın peygamberlerini niye öldürüyordunuz?"
Bakara
(2:96)
Sen onları, insanların yaşamAya en düşkünü olarak bulursun. Şirke batanlardan bile... Her biri bin yıl ömür sürsün ister. Oysaki, uzun yaşaması onu azaptan uzaklaştıracak değildir. Allah, yapmakta olduklarını çok iyi görmektedir.
Bakara
(2:97)
De ki: "Kim Cebrail'e -ki o, Allah'ın izniyle Kur'an'ı kendinden öncekini doğrulAyacı, inananlara yol gösterici ve müjde olarak senin kalbine indirmiştir- düşman kesilirse,
Bakara
(2:99)
Yemin olsun, biz sana açık-seçik Ayetler indirdik. Onları, sapmış olanlardan başkası inkar etmez.
Bakara
(2:102)
Süleyman'ın mülk ve saltanatı konusunda onlar, şeytanların okuyup durduklarına uydular. Halbuki Süleyman küfre sapmamıştı. Ancak şeytanlar küfre sapmıştı; insanlara büyüyü öğretiyorlardı. Ve Babil'de Harut ve Marut adlı iki melek/iki melik üzerine indirileni öğretiyorlardı. Oysaki o iki melek, "Biz bir imtihan aracıyız, sakın küfre sapma!" demedikçe hiç kimseye bir şey öğretmiyorlardı. İnsanlar onlardan erkekle eşinin arasını açacakları şeyi öğreniyorlardı. Ne var ki, onlar onunla Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezler. Onlar kendilerine zarar vereni, yarar vermeyeni öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu satın alanın ahirette hiçbir nasibi olmAyacağını açıkça bilmişlerdir. Öz benliklerini sattıkları şey ne kötüdür! Bir bilebilselerdi!
Bakara
(2:104)
Ey iman edenler! "Raina!" demeyin, "Unzurna!" deyin/"Bizi davar gibi güt!" diye konuşmAyın, "Bize bak!" diye konuşun ve dinleyin. Kafirler için korkunç bir azap vardır.
Bakara
(2:105)
Ehlikitap'ın küfre sapanlarıyla müşrikler, Rabbinizden size bir hAyır indirilmesini istemezler. Ama Allah, rahmetini dilediğine özgüler. Allah, büyük lütfun sahibidir.
Bakara
(2:106)
Biz bir Ayeti siler, unutturur veya ertelersek ondan daha iyisini veya onun bir benzerini getiririz. Allah'ın her şeye gücü yeter olduğunu bilmedin mi?
Bakara
(2:109)
Ehlikitap'tan birçoğu, benliklerindeki kıskançlık yüzünden sizi, imanınızdan sonra kafirler haline bir döndürebilseler diye yürekten istedi. Hem de gerçek kendilerine Ayan-beyan olduktan sonra... Allah, buyruğunu getirinceye değin affedin, hoşgörün. Allah, her şeye gücü yetendir.
Bakara
(2:110)
Namazı/duAyı yerine getirin, zekatı verin. Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz her hAyrı, Allah katında bulacaksınız. Hiç kuşkusuz, Allah, yapmakta olduklarınızı iyice görmektedir.
Bakara
(2:112)
İş onların sandığı gibi değil! Kim güzel davranışlar sergileyerek yüzünü Allah'a teslim ederse, Rabbi katında ödülü vardır onun. Korku yoktur böyleleri için; tasalanmAyacaklardır onlar...
Bakara
(2:113)
Yahudiler: "Hıristiyanlar hiçbir şey üzerinde değil." dediler. Hıristiyanlar da: "Yahudiler hiçbir şey üzerinde değil." dediler. Ve bunlar Kitap'ı da okuyup dururlar. İlimden nasibi olmAyanlar da Aynen onların sözleri gibi söz etti. TartışmAya girdikleri şey hakkında, aralarında hükmü, kıyamet günü Allah verecektir.
Bakara
(2:118)
Bilgiden yoksun olanlar dedi ki: "Allah bizimle konuşsAydı yahut bize bir mucize gelseydi ya! ..." Onlardan öncekiler de Aynen onların dediği gibi demişti. Kalpleri birbirine benzemiştir. Biz Ayetleri, gerçeği apaçık bilmek isteyenler için iyiden iyiye açıklamışızdır.
Bakara
(2:121)
Kendilerine Kitap'ı verdiklerimiz onu, okunuşunun hakkını vererek okurlar. İşte onlar ona inanırlar. Onu inkar edenlere gelince, onlar hüsrana uğrAyanların da kendileridir.
Bakara
(2:122)
Ey İsrailoğulları! Size lütfettiğim nimetimi hatırlAyın. Ben sizi alemlerden daha üstün kılmıştım.
Bakara
(2:123)
Kimsenin kimse yerine bir şey ödemeyeceği, kimseden fidye kabul edilmeyeceği, şefaatin hiç kimseye yarar sağlamAyacağı ve onların hiçbir yardım göremeyecekleri o günden sakının!
Bakara
(2:125)
Hatırla o zamanı ki, biz o evi insanlar için sevap kazanmAya yönelik bir toplantı yeri ve güvenli bir sığınak yaptık. Siz de İbrahim'in makamından bir dua/namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail'e şu sözü ulaştırmıştık: "Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rüku-secde edenler için evimi temizleyin!"
Bakara
(2:128)
"Rabbimiz! Bizi, sana teslim olmuş iki müslüman/Allah'a teslim olan kıl. Soyumuzdan da sana teslim olan müslüman bir ümmet oluştur. Bize ibadet yerlerimizi göster, bizim tövbemizi kabul et! Sen, evet sen, Tevvab'sın, tövbeleri cömertçe kabul edersin; Rahim'sin, rahmetini cömertçe yAyarsın."
Bakara
(2:129)
"Rabbimiz! İçlerinden onlara, senin Ayetlerini okuyacak, kendilerine Kitap'ı ve hikmeti öğretecek, onları temizleyip arındıracak bir resul gönder. Sen, evet sen, Aziz'sin, tüm ululuk ve onurun sahibisin; Hakim'sin, tüm hikmetlerin kAynağısın."
Bakara
(2:135)
"Yahudi yahut Hıristiyan olun ki doğruya kılavuzlanasınız." dediler. De ki: "HAyır, öyle değil. Şirk ve yozlaşmadan uzak bir biçimde, İbrahim milletinden olalım. O, şirke bulaşanlardan değildi."
Bakara
(2:136)
Şöyle deyin: "Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, onun torunlarına indirilene, Musa'ya ve İsa'ya verilene ve diğer nebilere verilene inandık. Bunlar arasından hiç kimseyi AyırmAyız. Biz yalnız O'na/Allah'a teslim olanlarız."
Bakara
(2:141)
İşte bunlar bir ümmetti, gelip geçtiler. Kazandıkları kendilerine. Sizin kazandığınız da size. Onların yapıp ettiklerinden siz sorumlu olmAyacaksınız.
Bakara
(2:143)
İşte böyle! Biz sizi, insanlar üstüne tanık olasınız, resul de sizin üstünüze tanık olsun diye, orta yolu izleyen bir ümmet yaptık. Biz, eskiden üzerinde olduğunu kıble haline getirdik ki resule uyanı, ökçesi üstüne gerisin geri dönenden Ayıralım. Bu, Allah'ın kılavuzluk ettikleri dışındakilere gerçekten zor gelecektir. Ama Allah imanınızı işe yaramaz hale getirmeyecektir. Şu da bir gerçek ki, Allah öncelikle insanlara karşı çok acıyıcı, çok merhametlidir.
Bakara
(2:145)
Yemin olsun, Ehlikitap'a sen her türlü mucizeyi getirsen de onlar senin kıblene uymazlar; sen de onların kıblesine uymAyacaksın. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Eğer sen, ilimden nasibin sana geldikten sonra onların boş ve iğreti arzularına uyarsan, işte o zaman kesinlikle zalimlerden olursun.
Bakara
(2:148)
Herkesin bir yönü vardır, ona döner. O halde hAyırlarda yarışın. Nerede olursanız olun Allah sizi bir arAya getirecektir. Allah herşeye güç yetirendir.
Bakara
(2:150)
Nereden çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram'a çevir. Nerede olursanız olun, yüzünüzü ona doğru çevirin ki, insanların elinde sizin aleyhinize bir delil bulunmasın. Onların zulme sapanları müstesna. Artık onlardan korkmAyın, benden korkun. Yüzünüzü Mescid-i Haram'a dönün ki, üzerinizdeki nimetimi tamamlAyAyım. Ve bu sAyede güzeli ve iyiyi bulmanız da umulmaktadır.
Bakara
(2:151)
Nitekim size aranızdan bir resul göndermişiz; size Ayetlerimizi okuyor, sizi temizleyip arıtıyor, size Kitap'ı ve hikmeti öğretiyor, size, daha önce bilmediklerinizi belletiyor.
Bakara
(2:152)
Anın beni ki, anAyım sizi. Şükredin bana, sakın nankörlük etmeyin!
Bakara
(2:153)
Ey iman sahipleri! Sabra ve namaza/duAya sarılarak yardım dileyin. Hiç kuşkunuz olmasın ki, Allah sabredenlerle beraberdir.
Bakara
(2:158)
Safa ile Merve Allah'ın belliklerindendir. O evi hac veya umre ile ziyaret edenin onları tavaf etmesinde kendisi için bir sakınca yoktur. Kim içinden gelerek bir hAyır işlerse Allah Şakir'dir, teşekkür eder, Alim'dir, en iyi biçimde bilir.
Bakara
(2:159)
İndirdiğimiz açık-seçik delillerle, kılavuz mesajı; biz onu Kitap'ta insanlara Ayan-beyan gösterdikten sonra gizleyenlere, işte onlara, hem Allah lanet eder hem de diğer lanet okuyanlar lanet eder.
Bakara
(2:160)
Tövbe edip hallerini düzeltenlerle gerçeği açıklAyanlar müstesna. İşte böylelerinin tövbesini kabul ederim. Doğrusu ben tövbeleri çok çok kabul edenim, rahmeti sınırsız olanım.
Bakara
(2:161)
Ayetlerimizi inkar etmiş ve küfre batmış halde ölenlere gelince; Allah'ın, meleklerin ve tüm insanların ilenci onlar üstünedir.
Bakara
(2:164)
Şu bir gerçek ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanların yararı için denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten suyu indirip onunla, ölümünden sonra toprağı dirilterek üzerine tüm canlılardan yAymasında, rüzgarların bir düzen içinde yönden yöne çevrilmesinde, gök ve yer arasında bir hizmete memur edilen bulutlarda, aklını işleten bir topluluk için sAyısız izler-işaretler-ibretler vardır.
Bakara
(2:165)
İnsanlar içinde öyleleri vardır ki, Allah dışında bazılarını Allah'a eş tutarlar da onları Allah'ı sevmiş gibi severler. İman sahipleri ise Allah'a sevgide çok kararlı ve taşkındır. Zulme saplananlar, azabı gördüklerinde tüm kuvvetin Allah'ta bulunduğunu, Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu fark edeceklerini anlAyabilseler!
Bakara
(2:170)
Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun!" dendiğinde: "HAyır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." derler. Peki, ataları bir şeye akıl erdiremiyor, doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler!...
Bakara
(2:171)
O küfre sapanların durumu, bağırıp çağırma dışında bir şeyi işitmeyen varlıklara hAykıranın durumuna benzer. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bu yüzden akıllarını işletemezler onlar.
Bakara
(2:174)
Allah'ın kitaptan indirdiği şeyi gizleyip onu basit bir ücret karşılığı satanlar, karınlarında ateşten başka bir şey yemiş olmazlar. Kıyamet günü, Allah onlarla konuşmAyacaktır, onları arındırmAyacaktır. Onlar için korkunç bir azap vardır.
Bakara
(2:175)
İşte bunlar hidAyeti satıp şaşkınlığı, affedilmeyi satıp azabı almışlardır. Ne kadar da dAyanıklıdırlar ateşe!...
Bakara
(2:177)
Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz hAyırda erginlik/dürüstlük değildir. HAyırda erginlik/dürüstlük o kişinin hakkıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır; akrabAya, yetimlere, çaresizlere, yolda kalmışa, yoksullara, özgürlüğüne kavuşmak gAyretinde olanlara malı seve seve verir, namazı/duAyı yerine getirir,zekatı öder. Böyleleri söz verdiklerinde ahitlerine vefalıdırlar; bolluk ve bereket zamanı kadar, zorluk, sıkıntı ve şiddet zamanında da sabırlıdırlar. İşte bunlardır özüyle sözü bir olanlar. İşte bunlardır takva sahipleri.
Bakara
(2:179)
Ey aklı ve gönlü işleyenler, kısasta sizin için hAyat vardır. Bu sAyede korunmanız umulmaktadır.
Bakara
(2:180)
İçinizden birine ölüm geldiğinde, eğer bir hAyır bırakacaksa, üzerinize yazılan şudur: Ana-babAya, akrabAya, örfe uygun vasiyette bulunmak. Takva sahipleri üstüne bir hak olarak...
Bakara
(2:183)
Ey iman sahipleri! Oruç sizden öncekiler üzerine yazıldığı gibi sizin üzerinize de yazılmıştır. Bu sAyede korunmanız umulmaktadır.
Bakara
(2:184)
SAyılı günlerdir. Sizden kim hasta olur veya yolculuk halinde bulunursa tutamadığı gün sAyısınca başka günlerde tutar. Oruca zorlukla dAyananlar üzerine düşen, fidye olarak bir yoksulu doyurmaktır. Kim bir mecburiyeti olmaksızın içinden gelerek iyilik yaparsa bu onun için daha hAyırlı olur. Ve oruç tutmanız, eğer bilirseniz, sizin için daha hAyırlıdır.
Bakara
(2:185)
Ramazan o Aydır ki; insanlara kılavuz olan, iyi-kötü Ayrımıyla hidAyetten kanıtlar getiren Kur'an, onda indirilmiştir. O halde bu Aya ulaşanınız onu oruçlu geçirsin. Hasta olan veya yolculuk halinde bulunan, tutamadığı gün sAyısınca başka günlerde tutsun. Allah sizin için kolAylık ister; O sizin için zorluk istemez. Tutulmamış olan günleri tamamlamanızı, sizi doğru yola kılavuzladığı için Allah'ı yüceltmenizi ister. Ve sizin şükretmeniz umulmaktadır.
Bakara
(2:187)
Oruç gecesi kadınlarınıza cinsel yaklaşım size helal kılınmıştır. Onlar sizin için giysidir/eştir, siz de onlar için giysisiniz/eşsiniz. Allah sizin öz benliklerinize yazık etmekte olduğunuzu bilmiş, tövbelerinizi kabul edip sizi affetmiştir. Artık şimdi onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdığı şeyi arAyın. Tan yerinin beyaz ipliği siyah ipliğinden sizce seçilinceye kadar yiyin için; sonra da orucu gece oluncAya değin tamamlAyın. Mescitlerde itikafta bulunduğunuz sırada zevcelerinizle cinsel temas kurmAyın. İşte bunlar Allah'ın yasaklarıdır, bunlara yaklaşmAyın. Allah, Ayetlerini insanlara işte böyle açıklar ki korunabilsinler.
Bakara
(2:188)
Mallarınızı aranızda haksız ve uydurma yollara baş vurarak yemeyin; bilip durduğunuz halde insanların mallarından bir kısmını günaha saparak yemek için onları yargıçlara aktarmAyın.
Bakara
(2:189)
Sana, doğan Aylardan sorarlar. De ki: "Onlar, insanların çeşitli yararları ve bir de hac için vakit ölçüleridir." HAyırda erginlik/dürüstlük evlere arkalarından girmeniz değildir. HAyırda ergin/dürüst o kişidir ki, takvAya sarılıp korunur. Evlere kapılarından girin. Allah'tan korkun ki kurtuluşa erebilesiniz.
Bakara
(2:190)
Sizinle çarpışmAya girenlerle Allah yolunda siz de çarpışın. Ama haksız yere saldırmAyın/çarpışmada zulme sapmAyın. Çünkü Allah, sınır tanımaz azgınları sevmiyor.
Bakara
(2:191)
Onları yakaladığınız yerde öldürün; onların sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne/baskı ve bozgunculuk, öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram'da, onlar sizinle çarpışmAya girinceye kadar siz de onlarla çarpışmAya girmeyin. Eğer sizinle çarpışmAya girerlerse siz de onları öldürün. İşte böyle verilir küfre sapanların cezası!
Bakara
(2:193)
Fitne kalmAyıncAya ve din yalnız Allah'ın oluncAya kadar onlarla çarpışın. Eğer çarpışmaktan vazgeçerlerse artık zulme sapanlardan başkasına düşmanlık edilmez.
Bakara
(2:194)
Haram Ay, haram Aya karşılıktır. Hürmetler ve yasaklar karşılıklıdır. O halde, azgınlık edip size saldırana, size saldırdığı şekilde ve ölçüde saldırın. Allah'tan sakının ve bilin ki Allah, sakınanlarla beraberdir.
Bakara
(2:195)
Allah yolunda harcama yapın/nimetleri pAylaşın; kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmAyın! Güzel düşünüp güzel işler yapın! Çünkü Allah, güzellik sergileyenleri sever.
Bakara
(2:196)
Haccı da umreyi de Allah için tamamlAyın. Eğer engellenirseniz, esir veya köle azatlamak, Kabe'ye kurbanlık hAyvan veya başka bir şey sunmak şeklinde bağışta bulunmanın kolAyınıza geleni yeterlidir. Bağış, kendi yerine varıncAya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden hasta olan yahut başından rahatsızlığı bulunan oruç tutarak yahut sadaka vererek veya kurban keserek/Allah'a yakınlık için Kabe'ye bir şey bağışlAyarak fidye yoluna gitsin. Güvene kavuştuğunuzda, hacca kadar umreden yararlanmak isteyen, esir veya köle azatlamak, Kabe'ye kurbanlık hAyvan veya başka bir şey sunmak türünden kolAyına gelen bir bağışta bulunsun! Bunu bulamAyan oruç tutsun: Bu, üç günü hacda, yedi günü döndüğünüzde, tam on gündür. Bu, ailesi Mescid-i Haram'da oturmAyan kişi içindir. Allah'tan sakının ve bilin ki, Allah'ın azabı çok şiddetlidir.
Bakara
(2:197)
Hac, bilinen Aylardadır. Kim o Aylarda haccı kendisine gerekli kılarsa hacda kadına yaklaşmak, kötülüğe sapmak, kavga ve çekişmeye girmek yoktur. İyilik olarak yaptığınızı Allah bilir. Azık edinin. Hiç kuşkusuz azığın en güzeli takvadır. Ey akıl ve gönül sahipleri, benden sakının!
Bakara
(2:198)
Rabbinizden bir lütuf ve bereket istemenizde hiçbir sakınca yoktur. Arafat'tan Ayrılıp akın ettiğinizde Meş'ar-i Haram'da Allah'ı zikredin. O'nu, O'nun size gösterdiği gibi anın. Siz bundan önce gerçekten sapıklardan idiniz.
Bakara
(2:203)
Allah'ı sAyılı günlerde anın. Kim hemen iki gün içinde işini bitirirse ona günah yoktur. Kim de bunu geciktirir-ertelerse, sakınıp korunduğu takdirde ona da günah yoktur. Allah'tan sakının ve bilin ki, siz O'nun huzurunda haşredileceksiniz.
Bakara
(2:204)
İnsanlardan öylesi vardır ki, onun dünya hAyatına ilişkin sözü senin hoşuna gider ve o, kalbindekine Allah'ı tanık tutar. Oysaki o, düşmanların en yamanıdır.
Bakara
(2:205)
Yanından Ayrıldığında/işbaşına geçtiğinde yeryüzünde fesat çıkarmak, ekini ve nesli yok etmek için işe koyulur. Oysaki Allah, fesadı sevmez.
Bakara
(2:211)
Sor İsrailoğullarına, onlara nice açık Ayet verdik. Kim Allah'ın nimetini, o kendisine geldikten sonra başka kılığa sokarsa kuşku duymasın ki, Allah'ın azabı pek zorludur.
Bakara
(2:212)
İğreti/sefil hAyat küfre sapanlara süslü gösterilmiştir; onlar, iman sahipleriyle alAy ederler. TakvAya sarılanlar, kıyamet günü onların tepelerinde olacaktır. Allah, dilediğini hesapsız bir biçimde rızıklandırır.
Bakara
(2:213)
İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, peygamberleri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak gönderdi. Onlarla beraber, anlaşmazlığa düştükleri konularda, insanlar arasında hükmetsinler diye gerçeği taşıyan kitabı hak olarak indirdi. O kitapta anlaşmazlığa düşenler, o kitap kendilerine verilmiş olanlardan başkaları değildi. Bunlar, kendilerine açık kanıtlar geldikten sonra sırf aralarındaki kıskançlık/doymazlık/azgınlık/denge noktasından sapma/yalancılık/zulüm/kibir/zinakarlık yüzünden, çekişmeye girmiştir. Sonra Allah kendi izniyle, inananları, üzerinde tartışmAya girdikleri gerçeğe tekrar ulaştırdı. Allah, dilediği kişiyi/dileyeni dosdoğru yola iletir.
Bakara
(2:215)
Sana, neyi infak edip vereceklerini soruyorlar. De ki: "İnfak ettiğiniz mal ve nimet; ana-baba, yakınlar, yetimler, yoksul ve çaresizlerle yolda kalan için olmalıdır. HAyır olarak yaptığınızı Allah en iyi biçimde bilmektedir."
Bakara
(2:216)
Hoşunuza gitmemekle birlikte, savaş üzerinize yazılmıştır. Bir şey sizin için hAyırlı olduğu halde siz ondan tiksinebilirsiniz. Ve bir şey sizin için şer olduğu halde siz onu sevebilirsiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
Bakara
(2:217)
Sana haram Ayı, onda savaşmAyı soruyorlar. De ki: "O Ayda savaş büyük bir günahtır. Ama Allah yolundan alıkoymak, O'na ve Mescid-i Haram'a nankörlük etmek, ora halkını oradan sürüp çıkarmak, Allah katında daha büyük bir günahtır." Fitne/baskı ve bozgunculuk, cana kıymaktan daha büyük bir kötülüktür. Eğer güçleri yetse sizi dininizden çevirinceye kadar sizinle savaşmAyı sürdürürler. İçinizden kim irtidat edip dininden döner de kafir olarak ölürse böylelerinin amelleri dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Ateş ehlidir onlar. Sürekli kalacaklardır orada.
Bakara
(2:219)
Sana uyuşturucuyu/şarabı ve kumarı sorarlar. De ki: "Bu ikisinde büyük bir günah vardır; insanlar için çıkarlar da vardır. Ama onların kötülüğü yararlarından çok daha büyüktür." Ve sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: "Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin." Allah, Ayetleri size işte böyle açıklar ki, derin derin düşünebilesiniz.
Bakara
(2:220)
Dünya ve ahiret hakkında... Sana yetimlerden de soruyorlar. De ki: "Onları, işe yarar hale getimek kendileri için daha hAyırlıdır. Eğer onlarla bir arada yaşarsanız, onlar sizin kardeşlerinizdir." Allah, bozguncuyu barışseverden Ayırmasını bilir. Eğer Allah dileseydi, sizi zora sürerdi. Allah, tüm onurların sahibi, tüm hikmetlerin sahibidir.
Bakara
(2:221)
Müşrik kadınlarla, onlar iman edinceye kadar evlenmeyin. Özgürlüğünden yoksun inanmış bir kadın, müşrik bir kadından -müşrik kadın sizin hoşunuza gitse de- çok daha hAyırlıdır. Müşrik erkeklerle de onlar iman edinceye kadar nikahlanmAyın. İnanmış bir köle, müşrik bir erkekten -o hoşunuza gitse de- çok daha hAyırlıdır. Bu müşrikler sizleri ateşe çağırır. Allah ise sizi, izniyle cennete ve affa çağırır. Ve Ayetlerini insanlara açık açık bildirir ki, düşünüp öğüt alabilsinler.
Bakara
(2:222)
Sana adet halini de sorarlar. De ki: "O, insana rahatsızlık veren bir haldir. HAyızlı oldukları sırada kadınlardan uzak durun ve onlar temizleninceye kadar kendilerine yaklaşmAyın. İyice temizlendiklerinde, Allah'ın emrettiği yerden onlara gidin." Şu bir gerçek ki Allah, çok tövbe edenleri sever, iyice temizlenenleri de sever.
Bakara
(2:224)
İyilik etmenize, takvAya sarılmanıza, insanlar arasında barışı kurmanıza engel yapmak üzere Allah'ı yeminlerinize siper haline getirmeyin. Allah, her şeyi duyar, her şeyi bilir.
Bakara
(2:226)
Kadınları hakkında ila yapanlar/yaklaşmamAya yemin edenler için dört Ay bekleme vardır. Eğer o süre içinde eşlerine dönerlerse Allah bağışlAyan, merhamet edendir.
Bakara
(2:227)
Eğer boşanmAya kesin karar vermişlerse, şüphesiz Allah çok iyi işiten çok iyi bilendir.
Bakara
(2:228)
Boşanmış kadınlar kendi başlarına üç adet ve temizlenme süresi beklerler. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanmakta iseler, Allah'ın onların rahimlerinde yarattığını saklamaları kendilerine helal olmaz. Kocaları, bu süre içinde herhangi bir şekilde barışmak isterlerse eşlerini geri almAya herkesten daha çok hak sahibidirler. Kadınlar, örfe uygun biçimde, sorumluluklarına benzer hakları da vardır. Erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır. Allah Aziz'dir, Hakim'dir.
Bakara
(2:229)
Boşama iki kezdir. Bunun ardından ya iyilikle tutmak ya da güzelce serbest bırakmak gerekir. Onlara verdiğinizden bir şeyi geri almanız size helal olmaz. Erkekle kadının Allah'ın sınırlarını korumada endişe etmeleri hali başka. Erkek ve kadının Allah'ın sınırlarında duramAyacaklarından kAygılanırsanız, o zaman kadının verdiği fidyede ikisine de bir günah yoktur. İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Bunları aşmAyın. Allah'ın sınırlarını aşanlar, işte onlar, zalimlerin ta kendileridirler.
Bakara
(2:230)
Bütün bunların ardından erkek, kadını boşarsa artık bundan sonra başka bir eşle nikahlanıncAya kadar ilk erkeğe helal olmaz. İkinci erkek kadını boşadığında, boşanan kadınla ilk erkek Allah'ın sınırlarını koruyabileceklerini düşünürlerse, birbirlerine dönmelerinde sakınca yoktur. İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır ki, Allah bunları bilgi sahibi bir topluluğa açıklar.
Bakara
(2:231)
Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini tamamladılar mı ya onları örfe uygun olarak tutun yahut da örfe uygun olarak serbest bırakın. Onları, zulmetmeniz için, zararlarına olacak bir biçimde, tutmAyın. Bunu yapan, öz benliğine zulmetmiş olur. Allah'ın Ayetlerini eğlence aracı yapmAyın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini ve kendisiyle size öğüt vermek için indirdiği Kitap'ı ve hikmeti hatırlAyın. Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah herşeyi çok iyi bilmektedir.
Bakara
(2:232)
Kadınları boşadığınız zaman bekleme sürelerini tamamladıklarında, kendi aralarında örfe uygun olarak anlaşmışlarsa eski kocalarıyla nikahlanmaları hususunda onlara engel çıkarmAyın. Bu, sizin Allah'a ve ahiret gününe inanmış olanınıza verilen öğüttür. Bu sizin için daha isabetli ve daha temizdir. Allah bilir ama siz bilmezsiniz.
Bakara
(2:233)
Anneler çocuklarını -emzirmeyi tamamlamak isteyen kimseler için- tam iki yıl emzirirler. Annelerin yiyeceklerini ve giyeceklerini örfe uygun biçimde hazırlamak çocuğun babasına aittir. Hiçbir benlik yaratılış kapasitesi dışında birşeyle yükümlü tutulamaz. Anne çocuğu yüzünden, çocuğun babası da kendi çocuğu yüzünden zarara sokulmasın. Mirasçı için de Aynı ilke uygulanır. Eğer anne-baba karşılıklı anlaşma ve danışma sonucu çocuğu sütten kesmek isterlerse, kendilerine günah yoktur. Çocuklarınızı sütanneye emzirtmek isterseniz, örfe uygun olarak belirlediğiniz ücreti güzelce teslim etmek şartıyla, bunu yapmanızda bir günah yoktur. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah, yapmakta olduklarınızı en iyi biçimde görmektedir.
Bakara
(2:234)
İçinizden ölüp de geriye zevceler bırakanların bu eşleri, dört Ay on gün kendi başlarına beklerler. Sürelerini tamamladıklarında kendilerince uygun gördüklerini örfe uygun biçimde yapmalarında sizin için bir sakınca yoktur. Allah, yapmakta olduklarınızdan gereğince haberdardır.
Bakara
(2:235)
İddet bekleyen kadınlara evlenme isteğinizi dolAylı yoldan anlatmanızda veya böyle birşeyi içinizde saklamanızda sizin için hiçbir günah yoktur. Allah bilmiştir ki, siz onları mutlaka anacaksınız, unutmAyacaksınız. Bu sırada onlarla, örfün normal göreceği sözlerle konuşma dışında gizli bir buluşma için anlaşmAyın. Ve zorunlu olan süre doluncAya kadar nikahı bağlamAya girişmeyin. Bilin ki, Allah, benliklerinizin içindekini bilir. O'ndan sakının. Ve bilin ki, Allah çok affedicidir, çok yumuşak davranışlıdır.
Bakara
(2:237)
Bir mehir belirlemişseniz ve kadınları hiç dokunmadan boşamışsanız, kesiştiğiniz mehirin yarısını verin. Ancak kadınların vazgeçmesi ile, nikah bağı elinde bulunan erkeğin durumu müstesna. Erkekler olarak sizin vazgeçmeniz takvAya daha yakındır. Aranızdaki lütufkarlık farkını unutmAyın. Allah, yapmakta olduklarını en iyi şekilde görmektedir.
Bakara
(2:238)
Namazları/duaları ve orta namazı/orta duAyı koruyun. Tam bir sAygıyla Allah'ın huzurunda kıyam edin.
Bakara
(2:242)
Aklınızı işletmeniz ümidiyle Allah, Ayetlerini size işte böyle açıklıyor.
Bakara
(2:245)
Kim var Allah'a güzel bir şekilde borç verecek? Ve Allah böyle birinin verdiğini birçok kez katlAyarak artıracaktır. Allah, kabz haliyle kısar, bast haliyle açıp genişletir. Ve yalnız O'na döndürülürsünüz.
Bakara
(2:246)
Musa'dan sonra İsrailoğullarının kodamanlar meclisini görmedin mi? Kendilerine gelen bir peygambere şöyle demişlerdi: "Bize bir kral gönder, Allah yolunda çarpışalım." Peygamber dedi ki: "Üstünüze savaş yazılır da savaşmazsanız ne olacak?" Dediler ki: "Nasıl olur da Allah yolunda savaşmAyız? Yurtlarımızdan çıkarıldık, oğullarımızdan uzak düşürüldük." NihAyet, üzerlerine savaş yazıldığında pek azı hariç yüz çevirdiler. Allah, zalimleri çok iyi bilir.
Bakara
(2:249)
Talut, askerleriyle yola çıkınca dedi ki: "Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. O halde, ondan içen benden değildir. Ama onu tatmAyan bendendir. Eliyle bir avuç alan kişi başka." Bunun ardından, pek azı müstesna olmak üzere ondan içtiler. NihAyet o ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçtiklerinde şöyle dediler: "Bugün bizim Calut'a ve ordusuna karşı hiçbir gücümüz yoktur." Allah'a kavuşacaklarını düşünenler ise şöyle konuştular: "SAyıca az nice topluluk vardır ki, sAyıca çok nice topluluğa Allah'ın izniyle galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir."
Bakara
(2:250)
Calut ve ordusuyla karşılaştıklarında şöyle yakardılar: "Ey Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır. Ayaklarımızı yere sağlam bastır. Ve küfre sapanlara karşı bize yardım et."
Bakara
(2:251)
NihAyet Allah'ın izniyle onları bozguna uğrattılar. Ve Davud Calut'u öldürdü. Ve Allah, Davud'a mülk/saltanat ve hikmet verdi. Ve ona dilediği şeylerden öğretti. Eğer Allah'ın, bazı insanları diğer bazılarıyla savması olmasAydı, yeryüzü bozguna uğrardı. Ama Allah alemlere karşı çok lütufkardır.
Bakara
(2:252)
İşte bunlar Allah'ın Ayetleri. Onları sana hak olarak okuyoruz. Yemin olsun ki sen, gönderilen elçilerdensin.
Bakara
(2:253)
İşte resuller! Biz onların bazısını bazısına üstün kılmışızdır. Allah, onlardan bazısıyla konuşmuştur. Bazılarını da derecelerle yüceltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya açık Ayetler verdik ve onu Ruhulkudüs'le güçlendirdik. Allah dileseydi, onların ardından gelenler, açık-seçik mesajlar kendilerine ulaştıktan sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Ancak tartışmAya girdiler de içlerinden bazısı iman etti, bazısı küfre saptı. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Ne var ki, Allah dilediğini yapıyor.
Bakara
(2:255)
Allah'tan başka ilah yok. HAyy'dır O, sürekli diridir; KAyyum'dur O, kudretin kAynağıdır. Ne gaflet yaklaşır O'na ne kendinden geçme ne de uyku. Göklerde ne var, yerde ne varsa yalnız O'nundur. O'nun huzurunda, bizzat O'nun izni olmadıkça, kim şefaat edebilir! O, insanların önden gönderdiklerini de bilir, arkada bıraktıklarını da!... İnsanlar O'nun bilgisinden, bizzat kendisinin dilediği dışında, hiçbir şeyi kavrAyıp kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, gökleri ve yeri çepeçevre kuşatmıştır. Göklerin ve yerin korunması O'na hiç de zor gelmez. Aliyy'dir O, yüceliği sınırsızdır; Azim'dir O, büyüklüğü sınırsızdır.
Bakara
(2:256)
Dinde baskı-zorlama-tiksindirme yoktur. Doğru bilgiye dAyalı eriş, bozuk bilgiye dAyalı sapıştan açık bir biçimde Ayrılmıştır. Her kim tağuta sırt dönüp Allah'a inanırsa hiç kuşkusuz sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Kopup parçalanması yoktur o kulpun. Allah, hakkıyla işiten, en iyi biçimde bilendir.
Bakara
(2:257)
Allah, iman sahiplerinin Veli'sidir; onları karanlıklardan Aydınlığa çıkarır. Küfre sapanlara gelince, onların dostları tağuttur ki, kendilerini nurdan karanlıklara çıkarır. Bunlar cehennemin dostlarıdır. Orada uzun süre kalacaklardır onlar.
Bakara
(2:258)
Allah'ın kendisine mülk ve saltanat verdiğini iddia ederek/Allah kendisine mülk- saltanat verdiği için, Rabbi hakkında İbrahim'le çekişeni görmedin mi? İbrahim şöyle demişti: "Benim Rabbim odur ki, hAyat verir ve öldürür." O da şöyle demişti: "Ben de hAyat veririm, ben de öldürürüm." İbrahim, "Allah, Güneş'i doğudan getiriyor, hadi sen onu batıdan getir!" deyince, küfre sapan o adam apışıp kalmıştı. Allah, zalimler toplumunu doğruya ve güzele kılavuzlamaz.
Bakara
(2:259)
Ya şu kişi gibisini görmedin mi? Çatıları çökmüş, duvarları-damları yere inmiş bir kente uğramıştı da şöyle demişti: "Allah şurAyı ölümünden sonra nasıl hAyata kavuşturacak?" Bunun üzerine Allah, o kişiyi yüz yıllık bir süre için öldürmüş, sonra diriltmişti. "Ne kadar bekledin?" demişti. "Bir gün veya günün bir kısmı kadar bekledim." dedi. "HAyır, dedi, aksine sen, yüz yıl kaldın. Yiyeceğine, içeceğine bak! Henüz bozulmamış. Eşeğine bak! Seni insanlara bir ibret yapalım diyedir bu. Kemiklere bak, nasıl yerli yerince düzenliyoruz onları ve sonra et giydiriyoruz onlara." İş kendisi için açıklık kazanınca şöyle dedi o: "Allah'ın her şeye kadir olduğunu biliyorum."
Bakara
(2:261)
Mallarını Allah yolunda infak edip harcAyanların durumu, yerden, her başağında yüz dane bulunan yedi başak çıkarmış bir daneye benzer. Ve Allah, dilediği kişi için daha da arttırır. Allah Vasi'dir, yaratışını ve yarattıklarını genişletir; Alim'dir, her şeyi en iyi biçimde bilir.
Bakara
(2:262)
Mallarını Allah yolunda harcAyıp sonra bu harcadıklarına bir eziyet ve başa kakma eklemeyenlerin, Rableri katında kendilerine has ödülleri vardır. Korku yoktur onlar için; tasalanmAyacaklardır onlar.
Bakara
(2:264)
Ey iman sahipleri! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde, insanlara riya için malını infak eden kişi gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve eza etmek suretiyle boşa çıkarmAyın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak varken tepesine şiddetli bir yağmur inip kendisini cascavlak bırakmış yalçın bir kAyanın haline benzer. Böyleleri, kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, küfre sapan bir topluluğu doğruya ve güzele kılavuzlamaz.
Bakara
(2:266)
Herhangi biriniz ister mi ki; altından ırmaklar akan, içinde her tür meyvesi olan, hurmalardan, üzümlerden oluşmuş bir bahçesi bulunsun, kendisinin güçsüz-çaresiz yavruları da olsun ve bu haldeyken üstüne ihtiyarlık çöksün, tam bu sırada o bahçeye alevli bir bora isabet etsin de bahçe, baştan başa yansın. Allah size Ayetleri işte bu şekilde açıklıyor ki, inceden inceye ve derinden derine düşünebilesiniz.
Bakara
(2:267)
Ey iman sahipleri! Kazandıklarınızın ve yerden sizin için çıkarmış olduklarımızın temiz ve güzellerinden infak edin. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmadığınız pis/bAyağı şeyleri vermeye kalkmAyın. Bilin ki Allah Gani'dir, cömertliğine sınır yoktur; Hamid'dir, bütün övgülerin sahibidir/övgüye lAyık olanları gereğince över.
Bakara
(2:269)
O, hikmeti dilediğine verir. Ve kendisine hikmet verilmiş olana çok büyük bir hAyır verilmiş demektir. Gönlünü ve aklını çalıştıranlardan başkası düşünüp anlAyamaz.
Bakara
(2:270)
HAyır olarak harcadığınız, adak olarak adadığınız her şeyi, Allah mutlaka bilir. Zalimlerin yardımcıları olmAyacaktır.
Bakara
(2:271)
Sadakaları açıklarsanız bu da güzeldir. Ama onları gizler ve yoksullara bu şekilde verirseniz, bu sizin için daha hAyırlıdır; günahlarınızdan bir kısmını örter. Allah, Habir'dir, yapmakta olduklarınızdan gereğince haberi vardır.
Bakara
(2:272)
Onların iyiyi ve güzeli bulmaları, senin üzerine bir borç değildir. Tam aksine, dilediğini/dileyeni iyiye ve güzele kılavuzlAyan Allah'tır. Nimet ve imkandan başkalarına bağışladığınız, esasında sizin öz benlikleriniz lehinedir. Allah'ın yüzünü arzulama dışında bir şey için infak etmiyorsunuz. İnfak ettiğiniz her nimet size tam bir biçimde geri verilir. Ve siz, asla zulme uğratılmazsınız.
Bakara
(2:274)
Mallarını; gece ve gündüz, gizli ve açık infak edenler var ya, işte onlar için Rableri katında kendilerine özgü ödüller vardır. Korku yoktur onlar için; tasalanmAyacaklardır onlar.
Bakara
(2:275)
O ribAyı yiyenler, şeytanın bir dokunuşla çarptığı kişinin kalkışından başka türlü kalkamazlar. Bu böyledir, çünkü onlar, "Alış-veriş de riba gibidir." demişlerdir. Oysaki Allah, alış-verişi helal, ribAyı haram kılmıştır. Kendisine Rabbinden bir öğüt gelip de yaptığından vazgeçenin geçmişi kendisine, işi Allah'a kalmıştır. Yeniden ribAya dönene gelince, böyleleri ateşin dostlarıdır. Sürekli kalacaklardır orada.
Bakara
(2:277)
İman edip barışa/hAyra yönelik değerler üreten, namazı/duAyı yerine getiren,zekatı verenler için Rableri katında kendilerine özgü ödülleri vardır. Korku yoktur onlar için. TasalanmAyacaklardır onlar...
Bakara
(2:280)
Eğer borçlu zorluk içinde ise eli genişleyinceye kadar beklenir. Borcunu sadaka olarak ona bağışlamanız sizin için daha hAyırlıdır; eğer bilirseniz.
Bakara
(2:281)
Korkun o günden ki, onda Allah'a döndürüleceksiniz. Sonra her benliğe kazanmış olduğu tam bir biçimde verilecektir. Onlar hiçbir zulme uğratılmAyacaklardır.
Bakara
(2:282)
Ey iman sahipleri! Belirli bir süre için birbirinize borç verdiğinizde onu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah'ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Borç altına giren kişi de onu kAyda geçirtsin ve Rabbinden korksun da borcundan hiçbir şey eksiltmesin. Borç altına giren, aklı ermez yahut zAyıf-çaresiz biri ise yahut yazdırmAya gücü yetmiyorsa, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de tanık tutun. Eğer iki erkek yoksa rızanızla kabul edeceğiniz tanıklardan bir erkek ve iki kadın gerekir. Bu kadınlardan biri şaşırırsa/unutursa ötekisi ona hatırlatsın diyedir. Tanıklar, çağırıldıklarında çekimser davranmasınlar. Küçük veya büyük, borcu, süresine kadar yazmaktan üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah katında adalete daha yakın, tanıklık için daha sağlam, kuşkuya düşmemeniz için daha elverişlidir. Ancak aranızda döndürüp durduğunuz tamamen peşin bir ticaret sözkonusu ise onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Karşılıklı alış-veriş yaptığınızda da tanık bulundurun. Yazıcıya da tanığa da zarar verilmesin. Böyle bir şey yaparsanız bu, kendinize kötülük olur. Allah'tan korkun. Allah size öğretiyor. Allah, her şeyi en iyi biçimde bilendir.
Bakara
(2:285)
Resul, Rabbinden kendisine indirilene inanmıştır; müminler de. Hepsi; Allah'a, onun meleklerine, kitaplarına, resullerine inanmışlardır. Allah'ın resullerinden hiçbirini ötekinden AyırmAyız. Şöyle demişlerdi: "Dinledik, boyun eğdik. Affet bizi, ey Rabbimiz. Dönüş yalnız sanadır."
Ali İmran
(3:2)
Allah... İlah yok O'ndan başka... HAyy'dır O, KAyyum'dur.
Ali İmran
(3:4)
Daha önce insanlara bir yol gösterici olarak Furkan'ı da indirdi. Şu bir gerçek ki, Allah'ın Ayetlerini örtüp inkar edenler için şiddetli bir azap vardır. Ve Allah hem Aziz'dir hem intikam alıcı...
Ali İmran
(3:7)
Kitap'ı sana indiren O'dur: Onun Ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir ki; onlar Kitap'ın anasıdır. Diğer Ayetlerse müteşabihlerdir. Şu var ki, kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun teviline öncelik tanımak için Kitap'ın sadece müteşabih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır." derler. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez.
Ali İmran
(3:9)
Ey Rabbimiz! Sen Cami'sin; insanları varlığında kuşku bulunmAyan bir günde mutlaka toplAyacaksın. Allah, sözünü yerine getireceği yer ve zamanı asla şaşırmaz.
Ali İmran
(3:10)
Küfre sapanlara gelince, onların malları da çocukları da Allah'a karşı kendilerine hiçbir yarar sağlamAyacaktır. Onlar, işte onlar, ateşin yakıtıdırlar.
Ali İmran
(3:11)
Tıpkı Firavun hanedanı ve onlardan öncekilerin durumu gibi. Ayetlerimizi yalanlamışlardı da Allah, onları günahları yüzünden yakalamıştı. Allah, cezAyı çok şiddetli vermektedir.
Ali İmran
(3:14)
Kadınlara, oğullara, altın ve gümüşten oluşturulmuş yığınlara, salma atlara, davarlara ve ekinlere tutkunlukların sevgisi, insanlar için süslenip püslenmiştir. Tüm bunlar geçici-iğreti hAyatın nimetidir. Allah'a gelince, varılacak yerin en güzeli onun yanındadır.
Ali İmran
(3:15)
De ki: "Bu sAyılanlardan daha iyisini size haber vereyim mi? Sakınıp korunanlar için, Rableri katında, altlarından nehirler akan, içinde sürekli kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah'tan bir hoşnutluk olacaktır. Allah, kulları en iyi biçimde görmektedir."
Ali İmran
(3:19)
Allah katında din İslam'dır/barış ve esenlik için Allah'a teslim olmaktır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık/doymazlık/azgınlık/denge noktasından sapma/yalancılık/zulüm/kibir/zinakarlık yüzünden ihtilafa düştü. Kim Allah'ın Ayetlerine nankörlük/Allah'ın Ayetlerini inkar ederse, Allah, hesabı çabucak görecektir.
Ali İmran
(3:20)
Seninle kanıt yarıştırmAya girerlerse şöyle söyle: "Ben yüzümü Allah'a teslim ettim. Bana uyanlar da." Kitap verilenlerle ümmilere de sor: "Siz de teslim oldunuz mu?" Eğer teslim olurlarsa doğruya ve güzele kılavuzlanmışlardır. Yüz çeviririlerse sana düşen sadece tebliğ etmektir. Allah, kullarını görmektedir.
Ali İmran
(3:21)
Allah'ın Ayetlerini inkar edip haksız yere peygamberleri öldürenler ve insanlar içinden adaletle emredenlerin canına kıyanlar var ya, işte onlara korkunç bir azabı muştula.
Ali İmran
(3:23)
Şu kendilerine kitaptan bir pAy verilmiş olanlara bak, aralarında hüküm vermesi için Allah'ın kitabına çağırılıyorlar da içlerinden bir zümre yüz çevirerek dönüp gidiyor.
Ali İmran
(3:24)
Bunun sebebi onların, "Ateş bize sAyılı birkaç gün dışında asla dokunmAyacaktır" demeleridir. Uydurmuş oldukları yalanlar, dinlerinde kendilerini aldatmaktadır.
Ali İmran
(3:25)
Peki, o kendisinde kuşku bulunmAyan günde, onları bir arAya topladığımız vakit halleri nice olacak! O gün her benlik, kazandığının karşılığını tam almıştır. Onlar, hiçbir zulme uğratılmazlar.
Ali İmran
(3:28)
Müminler, müminleri bırakıp da küfre sapanları gönül dostu edinmesinler. Kim bunu yaparsa Allah'la ilişiği kesilir. Ancak bir sakınma ile onlardan korunmanız müstesna. Allah sizi kendisinden sakınmAya çağırır. Ve dönüş yalnız Allah'adır.
Ali İmran
(3:30)
Gün gelecek, her benlik, hAyırdan işlediğini önünde bulacaktır. Kötülükten işlediğini de... İsteyecektir ki, önüne getirilenle kendisi arasında uzun bir mesafe olsun. Allah sizi, kendisinden sakınmAya çağırır. Allah, kullarına karşı Rauf'tur, çok şefkatlidir.
Ali İmran
(3:39)
Zekeriyya mihrapta durmuş dua ederken/namaz kılarken, melekler ona şöyle çağırmıştı: "Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulAyıcı bir efendi; nefsine egemen bir benlik, hAyır ve barışı sevenlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeliyor."
Ali İmran
(3:41)
Zekeriyya dedi: "Rabbim,bana bir belirti ver!" Allah buyurdu: "Sana belirti şudur: "İnsanlarla üç gün, işaretleşme dışında konuşmAyacaksın. Rabbini çok an. Akşam-sabah tespih et!"
Ali İmran
(3:43)
"Ey Meryem, Rabbinin huzurunda sAygıyla el bağla. Secdeye kapan ve rüku edenlerle birlikte rüku et!"
Ali İmran
(3:44)
Bu, gAyb haberlerindendir ki, sana vahyediyoruz. Onlar, Meryem'in bakımını kimin üstleneceğini belirlemek için kalemlerini atarlarken sen yanlarında değildin. Çekiştikleri sırada da yanlarında değildin.
Ali İmran
(3:46)
"Beşikte ve yetişkin çağında insanlarla konuşacaktır. Barışa ve hAyra yönelik iş yapanlardandır."
Ali İmran
(3:50)
"Tevrat'tan önümde bulunanı doğrulAyıcıyım. Size haram kılınmış olanın bir kısmını size helal yapacağım. Rabbinizden bir mucize getirdim size. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin!"
Ali İmran
(3:54)
Onlar tuzak kurdular, Allah da tuzak kurdu. Ve Allah, tuzak kuranların en hAyırlısıdır.
Ali İmran
(3:56)
"Küfre sapanlar var ya, işte onlara dünyada ve ahirette şiddetle azap edeceğim. Hiçbir yardımcıları olmAyacaktır onların."
Ali İmran
(3:57)
İman edip hAyra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince, Allah onlara ödüllerini tam olarak verecektir. Allah zalimleri sevmez.
Ali İmran
(3:58)
İşte bu sana Ayetlerden ve hikmetlerle dolu Zikir'den okuduğumuzdur.
Ali İmran
(3:64)
De ki: "Ey Ehlikitap! Sizin ve bizim aramızda Aynı olan şu söze gelin: "Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmAyalım. Allah'ın berisinden birbirimizi rabler edinmeyelim!" Eğer yüz çevirirlerse şöyle söyle: "Tanık olun, biz müslümanlarız/Allah'a teslim olanlarız!"
Ali İmran
(3:66)
İşte siz böyle insanlarsınız! Hakkında biraz bilginiz olan şeyde çekişmeye girdiniz. Peki, hakkında hiçbir bilginiz olmAyan şeyde neden tartışmAya giriyorsunuz? Allah bilir ama siz bilmezsiniz.
Ali İmran
(3:70)
Ey Ehlikitap! Gerçeğe tanık olup durduğunuz halde, Allah'ın Ayetlerini neden inkar ediyorsunuz/Allah'ın Ayetlerine neden nankörlük ediyorsunuz?!
Ali İmran
(3:72)
Ehlikitap'tan bir zümre şöyle dedi: "Şu iman edenlere indirilene günün başlangıcında inanın, günün sonunda karşı çıkın. Belki bu sAyede geriye/eskiye dönerler.
Ali İmran
(3:73)
Dininize uyandan başkasına inanmAyın." Söyle onlara: "HidAyet, Allah'ın kılavuzlamasıdır.Size verilenin benzeri bir başkasına veriliyor yahut Rabbinizin katında tartışarak size üstün gelecekler diye mi bütün bunlar?" De ki: "Lütuf Allah'ın elindedir; onu dilediğine verir. Allah Vasi'dir, varlığı sürekli genişletir; Alim'dir, her şeyi en iyi şekilde bilir."
Ali İmran
(3:76)
İş öyle değil! Kim ahdine vefa eder, takvAya sarılırsa hiç kuşkusuz, Allah takvAya sarılanları sever.
Ali İmran
(3:77)
Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini basit bir bedel karşılığı satanlar var ya, işte onlar için ahirette hiçbir nasip yoktur. Allah onlarla konuşmAyacaktır, kıyamet günü onlara bakmAyacaktır, onları temizleyip arıtmAyacaktır. Onlar için korkunç bir azap vardır.
Ali İmran
(3:78)
Onlardan bir zümre vardır, aslında Kitap'tan olmAyan birşeyi siz Kitap'tan sanasınız diye, dillerini Kitap'la eğip bükerler. O, Allah katında olmadığı halde, "Bu, Allah katındandır." derler. Bilip durdukları halde, Allah hakkında yalan söylerler.
Ali İmran
(3:79)
Hiçbir insana yakışmaz ki, Allah kendisine kitap, hüküm-hikmet ve peygamberlik versin de sonra o, insanlara "Allah'ı bırakıp bana kullar olun" desin. O ancak şöyle der: "Öğrettiğiniz şu Kitap'a ve okuyup araştırdıklarınıza dAyanarak benliklerini Allah'a adamış kullar/Rabbaniler olun!"
Ali İmran
(3:81)
Ve unutma ki Allah, peygamberlerden misaklarını almış, şöyle demişti: "Size Kitap'tan ve hikmetten nasip verdim. Sonra size elinizdekini doğrulAyıcı bir resul geldiğinde, ona mutlaka inanacak ve ona muhakkak yardım edeceksiniz. Kabul ettiniz ve ağır yükümü üzerinize aldınız mı?". "Kabul ettik." dediler. "O halde tanık olun, sizinle beraber ben de tanıklardanım." dedi.
Ali İmran
(3:83)
Hala Allah'ın dininden gAyrısını mı arıyorlar? Oysaki, göklerdeki şuurlular da, yerdekiler de ister istemez O'na teslim olmuşlardır ve yalnız O'na döndürüleceklerdir.
Ali İmran
(3:84)
De ki: "Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına indirilmiş olana, Musa'ya, İsa'ya ve diğer nebilere Rablerinden verilmiş bulunana inandık. Onlardan hiçbirini ötekinden AyırmAyız. Biz O'na teslim olanlarız."
Ali İmran
(3:85)
Kim İslam'dan/Allah'a teslim olmaktan gAyrı bir din ararsa artık o, ondan asla kabul edilmeyecektir. Ve o, ahirette hüsrana düşenlerdendir.
Ali İmran
(3:86)
İmanlarından, resulün hak olduğuna tanıklık ettikten ve kendilerine Ayan-beyan deliller geldikten sonra küfre sapmış bir topluluğa Allah nasıl kılavuzluk eder? Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.
Ali İmran
(3:91)
Gerçeği örtüp de küfre sapmış olarak ölenlere gelince, onların her biri kendini kurtarmak için dünya dolusu altın verse de asla kabul edilmeyecektir. Korkunç bir azap vardır onlar için. Hiçbir yardımcıları olmAyacaktır.
Ali İmran
(3:92)
Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe hAyırda erginliğe/dürüstlüğe asla ulaşamazsınız. İnfak etmekte olduğunuz her şeyi, Allah çok iyi bilmektedir.
Ali İmran
(3:93)
Tevrat indirilmeden önce İsrail'in kendi nefsine haram kıldığı şeyler dışında tüm yiyecekler İsrailoğullarına helaldi. Onlara de ki: "Tevrat'ı ortAya getirin; doğru sözlü iseniz onu okuyun."
Ali İmran
(3:96)
Şu bir gerçek ki, alemlere bir bereket kAynağı ve yol gösterici halinde insanlar için kurulan ilk ev Mekke'dekidir.
Ali İmran
(3:97)
Açık-seçik deliller, İbrahim'in makamı vardır orada. OrAya giren, güvene ermiş olur. Yoluna gücü yetenin o evi ziyaret etmesi, insanlar üzerinde Allah'ın bir hakkıdır. Kim nankörlük ederse hiç kuşkusuz, Allah bütün alemlere muhtaç olmAyacak bir Gani'dir.
Ali İmran
(3:98)
De ki: "Ey Ehlikitap! Allah, yaptıklarınıza tanıklık ederken, Allah'ın Ayetlerini neden inkar ediyorsunuz?"
Ali İmran
(3:101)
Allah'ın Ayetleri size okunuyor, Resulü de aranızda; peki, nasıl küfre sapıyorsunuz? Kim Allah'a sarılırsa dosdoğru yola iletilmiştir o...
Ali İmran
(3:102)
Ey iman edenler! Allah'tan, kendisinden korkmAya yaraşır biçimde korkun. Müslümanlar olmanın/Allah'a teslim olmanın dışında bir hal üzere sakın can vermeyin.
Ali İmran
(3:103)
Hep birlikte Allah'ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmAyın; Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlAyın. Birbirinizin düşmanı idiniz, Allah kalplerinizi uzlaştırıp kAynaştırdı da O'nun nimeti sAyesinde kardeşler haline geldiniz. Ateşten bir çukurun kenarında idiniz; sizi oradan kurtardı. Allah size Ayetlerini bu şekilde açıklıyor ki, doğruya ve güzele yol bulasınız.
Ali İmran
(3:104)
İçinizden hAyra çağıran, doğruluk ve güzelliği belirlenene özendiren, kötülük ve çirkinliği belirlenenden sakındıran bir topluluk olsun. Kurtuluş ve zafere erenler işte onlardır.
Ali İmran
(3:105)
Kendilerine açık-seçik kanıtlar geldikten sonra, çekişmeye girip fırkalar halinde parçalananlar gibi olmAyın. Böyle olanlar için çok büyük bir azap vardır.
Ali İmran
(3:108)
Bunlar sana Allah'ın Ayetleri. Hak olarak okuyoruz sana onları. Allah, alemlere zulüm istemiyor.
Ali İmran
(3:110)
Siz, insanlar için çıkarılmış en hAyırlı ümmetsiniz: İyilik ve güzelliği belirlenmiş olana özendirirsiniz, kötülük ve çirkinliği belirlenmiş olandan sakındırırsınız, Allah'a iman edersiniz. Ehlikitap da iman etseydi, kendileri için, elbette hAyırlı olurdu. İçlerinde müminler vardır ama onların çoğu sapıkların ta kendileridir.
Ali İmran
(3:112)
Allah'tan bir ipe ve insanlardan bir ipe tutunmaları dışında, nerede bulunsalar üzerlerine zillet damgası vurulur. Allah'ın hışmına uğramışlardır. Üzerlerine miskinlik damgası vurulmuştur. Bu böyledir. Çünkü onlar, Allah'ın Ayetlerine küfrediyor, haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı; isyan etmişlerdi, zulüm ve azgınlık sergiliyorlardı.
Ali İmran
(3:113)
Ama hepsi bir değildir. Ehlikitap içinden Allah için baş kaldıran/Allah huzurunda el bağlAyan/hak ve adaleti Ayakta tutan/kalkınıp yükselen bir zümre de vardır; gece saatlerinde secdelere kapanmış olarak Allah'ın Ayetlerini okurlar.
Ali İmran
(3:114)
Allah'a ve ahiret gününe inanırlar, iyilik ve güzelliği belirlenmiş olana özendirirler, kötülük ve çirkinliği belirlenmiş olandan sakındırırlar. HAyır işlerde yarışırcasına koşarlar. İşte bunlar hAyra ve barışa yönelik hizmet üretenlerdendir.
Ali İmran
(3:115)
Yapmakta oldukları/yapacakları hiçbir hAyır, nankörlükle karşılanmAyacak/karşılıksız bırakılmAyacaktır. Allah, takva sahiplerini çok iyi bilmektedir.
Ali İmran
(3:116)
Küfre sapanlara gelince, onların malları da çocukları da kendilerine Allah'a karşı bir yarar asla sağlamAyacaktır. Ateşin dostlarıdır onlar. Sürekli kalacaklardır onun içinde.
Ali İmran
(3:117)
Bu dünya hAyatında harcamakta olduklarının durumu, bir rüzgar örneğine benzer: Onda kavurucu bir soğuk vardır. Öz benliklerine zulmetmiş bir toplululuğun ekinine değmiş de onu mahvetmiştir. Allah onlara zulmetmedi, onlar kendilerine zulmediyorlardı.
Ali İmran
(3:118)
Ey iman sahipleri! Kendi dışınızdakilerden/seviyenizin altındakilerden bir kimseyi sırdaş edinmeyin.Sizi sarpa sardırıp perişan etmekten çekinmezler. Size sıkıntı verecek şeyi pek severler. Ağızlarından nefret ve öfke taşmaktadır. Göğüslerinin saklamakta olduğu ise daha büyüktür. Eğer aklınızı işletirseniz Allah size Ayetlerini açık-seçik göstermiştir.
Ali İmran
(3:121)
Hani, sen ailenden erkenden Ayrılmıştın da müminleri savaş için tutulması gereken noktalara yerleştiriyordun. Allah her şeyi çok iyi duyar, çok iyi bilir.
Ali İmran
(3:122)
Sizden iki takım, korku ile bozulmak üzereydi. Halbuki Allah onların Veli'siydi. Müminler yalnız Allah'a güvenip dAyansınlar.
Ali İmran
(3:127)
Allah bunu yaptı ki, küfre sapanlardan bir kısmını bölüp Ayırsın veya onları zelil etsin de yıkık ve ürkek bir halde dönüp gitsinler.
Ali İmran
(3:130)
Ey iman sahipleri! RibAyı öyle kat kat katlAyarak yemeyin. Allah'tan korkun ki kurtuluşa erebilesiniz.
Ali İmran
(3:133)
Rabbinizden bir bağışlanmAya ve eni göklerle yer kadar olan cennete doğru yarışır gibi koşuşun. O, takva sahipleri için hazırlanmıştır.
Ali İmran
(3:137)
Sizden önce de yollar-yöntemler gelip geçmiştir. O halde yeryüzünde dolaşın da yalanlAyanların sonu nice olmuştur görün.
Ali İmran
(3:139)
Gevşemeyin, tasalanmAyın. Eğer inanıyorsanız üstün olan sizsiniz.
Ali İmran
(3:140)
Size bir yara değiyorsa, o topluma da benzeri bir yara mutlaka değmiştir. Bak işte günler! Biz onları insanlar arasında dolandırır dururuz. Allah bu sAyede iman edenleri bilecek, sizden tanıklar/şehitler edinecektir. Allah zulme sapanları sevmez.
Ali İmran
(3:146)
Nice peygamber, beraberinde kendisini Rabb'e adAyan birçok kişi bulunduğu halde savaşmıştır. Onlar, Allah yolunda kendilerine gelip çatan zorluklar yüzünden gevşememiş, zAyıflık göstermemiş, susup pusmamışlardır. Allah sabredenleri sever.
Ali İmran
(3:147)
Sözleri yalnız şu olmuştur: "Ey Rabbimiz! Bağışla bizim günahlarımızı, affet işlerimizdeki taşkınlığımızı, sağlam bastır Ayaklarımızı ve yardım et bize küfre sapan topluma karşı!"
Ali İmran
(3:149)
Ey iman edenler! Eğer küfre sapanlara boyun eğerseniz sizi ökçeleriniz üstüne gerisin geri çevirirler de hüsrana uğrAyanlar haline gelirsiniz.
Ali İmran
(3:150)
HAyır, hAyır! Sizin Mevla'nız Allah'tır. Ve O, yardımcıların en hAyırlısıdır.
Ali İmran
(3:152)
Yemin olsun ki, siz onları Allah'ın izniyle öldürmekteyken, Allah size vaadini doğrulamıştı. NihAyet,siz korkuya kapıldınız, yapılacak iş hususunda çekiştiniz. Ve Allah, sevdiğiniz şeyi size gösterdikten sonra isyan ettiniz. İçinizden bir kısmı dünyAyı istiyordu, bir kısmınız ise ahireti istiyordu. Sonra sizi imtihan etmek için onlardan uzaklaştırdı. Yemin olsun, sizi affetmişti. Allah, müminlere karşı lütuf sahibidir.
Ali İmran
(3:154)
Sonra bu kederin ardından üzerinize, içinizden bir grubu sarıp kuşatan, güven verici bir uyku indirdi. Bir grup da -gerçekten onlar kendi canlarının derdine düşmüştü- Allah hakkında gerçek dışı sanılara, cahiliye düşüncelerine kapılıyordu. "Şu işten bize bir şey var mı?" diyorlardı. De ki: "Emir/iş ve oluş tümüyle Allah'ındır." Öz benliklerinde, sana açıklamaz oldukları şeyler saklıyorlar. Diyorlar ki: "Bu işten bizim lehimize bir şey olsAydı, şuracıkta öldürülmezdik." Söyle onlara: "Evlerinizde kalsAydınız bile, üzerlerine ölüm yazılmış olanlar, uzanacakları yerleri muhakkak boylAyacaklardı." Bu, Allah, göğüslerinizdekini denesin, kalplerinizdekini ortAya çıkarsın diyedir. Allah, göğüslerin özünü çok iyi bilir.
Ali İmran
(3:155)
İki topluluğun karşılaştığı gün geri dönüp gidenleriniz var ya, yaptıkları bazı işler yüzünden şeytan onların Ayağını kAydırmak istemişti.Yemin olsun, Allah onları yine de affetti. Allah Gafur'dur, Halim'dir.
Ali İmran
(3:156)
Ey iman sahipleri! Yeryüzünde dolaşan yahut gazAya çıkan kardeşleri için şöyle diyen inkarcılar gibi olmAyın: "Yanımızda olsAydılar ölmezlerdi, öldürülmezlerdi." Allah bunu onların kalplerinde bir özlem yapacaktır. Allah, diriltir de öldürür de. Allah, yapıp ettiklerinizi en iyi şekilde görmektedir.
Ali İmran
(3:159)
Allah'tan bir merhamet/bir sevgi sAyesindedir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba-saba, katı yürekli olsAydın senin çevrenden kesinlikle dağılır giderlerdi. O halde bağışla onları, af dile onlar için; iş ve yönetim konusunda da onlarla şurAya git. Bir kez azmettin mi de artık Allah'a güvenip dAyan!Allah, tevekkül edenleri sever.
Ali İmran
(3:160)
Allah size yardım ederse hiç kimse size galip gelemez. Eğer sizi yüzüstü bırakırsa O'ndan başka size kim yardım edebilir? Artık müminler yalnız Allah'a güvenip dAyansınlar.
Ali İmran
(3:162)
Allah'ın hoşnutluğunu izleyen kişi, Allah'ın gazabına uğrAyan ve barınağı cehennem olan kişiyle Aynı mıdır? Ne kötü varış yeridir o!
Ali İmran
(3:164)
Yemin olsun ki, Allah müminlere lütufta bulunup onları minnettar bırakmıştır: Kendi içlerinde onlara öyle bir resul gönderdi ki, onlara Allah'ın Ayetlerini okuyor, onları temizleyip arındırıyor, onlara Kitap'ı ve hikmeti öğretiyor. Oysaki onlar, bundan önce açık bir sapıklığın tam içindeydiler.
Ali İmran
(3:167)
Ve ikiyüzlülük yapan münafıkları bilsin diye. Onlara, "Hadi gelin, Allah yolunda çarpışın yahut savunma yapın!" dendiğinde: "Savaştan haberimiz olsAydı sizi elbette izlerdik." dediler. O gün onlar, imandan çok küfre yakın idiler. Kalplerinde olmAyanı ağızlarıyla söylüyorlar. Allah, onların gizlemekte oldukları şeyi çok iyi bilmektedir.
Ali İmran
(3:169)
Allah yolunda öldürülmüş olanları ölüler sanma sakın. HAyır! Onlar diridirler. Rablerinin katında rızıklandırılıyorlar.
Ali İmran
(3:170)
Allah'ın, lütfundan kendilerine verdiğiyle sevinçlidirler. Ve arkada kalıp kendilerine katılmamış olanlara şunu müjdeliyorlar: Onlar için korku yoktur; tasalanmAyacaklardır onlar.
Ali İmran
(3:172)
O müminler ki, kendilerine yara isabet ettikten sonra bile Allah'ın ve resulün çağrısına cevap verdiler. Onlar içinden, güzel işler yapıp takvAya sarılanlara büyük bir ödül vardır.
Ali İmran
(3:173)
O müminler ki, insanlar kendilerine, "Halk size karşı bir arAya gelmiş, korkun onlardan!" dediklerinde, bu onların imanını artırdı da şöyle söylediler: "Allah bize yeter. Ne güzel Vekil'dir O!"
Ali İmran
(3:175)
İşte size şeytan. O yalnız kendi dostlarını korkutur. Eğer inananlarsanız onlardan korkmAyın, benden korkun.
Ali İmran
(3:178)
Küfre sapanlar, onlara süre tanımamızın kendileri için hAyırlı olduğunu asla düşünmesinler. Onlara, biraz daha günah işlesinler diye süre veriyoruz. Yere geçirecek bir azap var onlar için.
Ali İmran
(3:179)
Allah, müminleri şu üzerinde bulunduğunuz halde bırakmAyacaktır. Sonuçta pisi temizden Ayıracaktır. Allah sizi gAybı bilir duruma da getirmeyecektir. Şu var ki Allah, resullerinden dilediğini seçer. O halde Allah'a ve resullerine inanın. Eğer inanır, korunursanız sizin için büyük bir ödül vardır.
Ali İmran
(3:180)
Allah'ın, lütfundan kendilerine verdiği şeyde cimrilik edenler, bunun kendileri için hAyırlı olduğunu sanmasınlar. Tam aksine bu onlar için bir şerdir. O cimrilik konusu yaptıkları şey, kıyamet günü bir tasma gibi boyunlarına dolandırılacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
Ali İmran
(3:183)
Onlar şöyle demişlerdi: "Allah bize ant verdi, kendisi bize ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir resule inanmAyacağız." Söyle onlara: "Size benden önce o dediğinizle birlikte açık deliller getiren resuller gelmişti. Peki, madem doğru sözlülerdiniz neden onları katlettiniz?"
Ali İmran
(3:184)
Seni yalanladılarsa, senden önce de resuller yalanlandı. Açık-seçik deliller, kutsal sAyfalar ve Aydınlatıcı kitabı getirmişlerdi onlar.
Ali İmran
(3:185)
Her benlik ölümü tadacaktır. Hak ettiğiniz karşılıklar size, kıyamet günü, eksiksiz bir biçimde mutlaka verilecektir. Ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulan kesinlikle kurtulmuş olacaktır. İğreti-sefil hAyat aldatıcı bir yararlanmadan başka şey değildir.
Ali İmran
(3:187)
Allah, kendilerine kitap verilenlerden şu yolda misak almıştı: "Onu insanlara mutlaka açık-seçik bildireceksiniz, onu saklamAyacaksınız." Ama onlar Kitap'ı sırtlarının gerisine attılar, basit bir ücret karşılığı onu sattılar. Ne kötü şey satın alıyorlar!
Ali İmran
(3:191)
Onlar o kişilerdir ki, Ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah'ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: "Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin!Ateş azabından koru bizi!"
Ali İmran
(3:192)
"Ey Rabbimiz! Sen birini ateşe soktun mu onu tam rezil etmişsindir. Zalimlerin, yardımcıları olmAyacaktır."
Ali İmran
(3:195)
Rableri onlara cevap verdi: "Ben sizden, erkek-kadın hiçbir çalışanın ürettiğini boşa çıkarmAyacağım. Hep birbirinizdensiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda işkenceye uğratılanlar, çarpışıp da öldürülenler var ya, onların kötülüklerini yemin olsun örteceğim. Ve yemin olsun ki onları, Allah katından bir karşılık olarak, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım." Allah katındandır karşılıkların en güzeli.
Ali İmran
(3:198)
Ama Rablerinden sakınanlar için altlarından ırmaklar akan cennetler var. Allah katından bir konukseverlikle sürekli kalıcıdırlar orada. Allah katındaki ödüller iyiler için daha hAyırlıdır.
Ali İmran
(3:199)
Ehlikitap'tan öyleleri var ki, Allah'a, size indirilene ve kendilerine indirilene inanırlar. Allah karşısında ürperirler; Allah'ın Ayetlerini basit bir ücret karşılığı satmazlar. İşte bunlar için Rableri katında kendilerine özgü ödüller vardır. Allah, hesabı, çabucak görüverir.
Nisa
(4:1)
Ey insanlar! Sizi bir tek canlıdan yaratan, ondan eşini vücuda getiren ve o ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinize karşı gelmekten sakının. Adını anarak birbirinizden dilekler dilediğiniz Allah'tan korkun. Rahimlerin haklarına sAygısızlıktan da sakının. Şu bir gerçek ki Allah, Rakib'dir, sizin üzerinizde sürekli ve titiz bir gözetleyicidir.
Nisa
(4:3)
Yetimler konusunda adaleti koruyamAyacağınızdan korkarsanız, sizin için temiz kılınan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlAyın. Eğer bu durumda adaleti gözetemeyeceğinizden korkarsanız, bir tek kadınla yahut yeminlerinizin/sağ ellerinizin sahip olduklarıyla yetinin. İşte bu, haksızlığa sapmamanız için en uygun yoldur.
Nisa
(4:5)
Allah'ın sizin için Ayakta durma aracı yaptığı mallarınızı kendini bilmez beyinsizlere vermeyin, o mallar içinden onlara rızık Ayırın, onları giydirin ve onlara tatlı ve işe yarar bir söz söyleyin.
Nisa
(4:7)
Ana-baba ve akrabanın geriye bıraktığından erkeklere bir pAy vardır. Ana-baba ve akrabanın geriye bıraktığından -onun azından da çoğundan da- farz kılınmış bir nasip olarak kadınlara da bir pAy vardır.
Nisa
(4:8)
Mirasın pAylaştırılmasında hısım-akraba, yetimler, yoksul ve çaresizler de hazır bulunurlarsa, ondan onları da rızıklandırın ve onlara güzel ve hoş bir söz de söyleyin.
Nisa
(4:9)
Ürperip titresin o kimseler ki, kendi arkalarında zAyıf ve çaresiz aile fertleri bırakmış olsalardı, onlar için korku ve endişe duyacaklardı. O halde, Allah'tan korksunlar ve haksızlığı önleyici sağlam bir söz söylesinler.
Nisa
(4:11)
Allah size çocuklarınızla ilgili olarak şunu öneriyor: Erkek için, iki dişinin pAyı kadar. İkiden fazla kadın iseler ölenin bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer çocuk sadece bir kadınsa, mirasın yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığından ana-babanın her biri için altıda bir hisse olacaktır. Ölenin çocuğu yoksa ve kendisine ana-babası mirasçı olmuşsa bu durumda anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının pAyı, yapacağı vasiyetten ve borcundan arta kalanın altıda biridir. Babalarınız var, oğullarınız var. Siz bunlardan hangisinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Allah'tan gelen bir buyruğu önemseyin. Hiç kuşkusuz Allah herşeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir.
Nisa
(4:15)
Kadınlarınızdan eşcinsellik/sevicilik yapanlara karşı içinizden dört tanık getirin; eğer tanıklık ederlerse o kadınları, ölüm canlarını alıncAya ya da Allah kendileri için bir yol açıncAya kadar evlerde tutun.
Nisa
(4:19)
Ey iman edenler! Kadınlara, zor ve baskı kullanarak mirasçı olmanız size helal olmaz. Kendilerine vermiş bulunduğunuz şeylerin bir kısmını çarpıp götürmek için onları sıkıştırmanız da helal değildir. Kanıta bağlanmış bir fuhuş yapmaları hali müstesna. Onlarla iyi ve güzel geçinin. Onlardan tiksindinizse olabilir ki, siz bir şeyi çirkin bulursunuz da Allah, ona çok hAyır koymuş olur.
Nisa
(4:20)
Bir zevcenin yerine başka bir zevce almak istemişseniz onlardan birine yükler dolusu mal vermiş olsanız da o maldan hiçbir şeyi geri almAyın. İftira ederek, açık bir günah işleyerek mi geri alacaksınız onu?
Nisa
(4:21)
Hem o malı nasıl alırsınız ki? Daha önce birbirinizle derinden derine kAynaşmıştınız. Ve onlar sizden çok sağlam bir söz de almışlardı.
Nisa
(4:24)
Harpte elinize geçmiş kadınlar hariç olmak üzere, nikahlı kadınlarla evlenmeniz de haram kılınmıştır. Bu, üzerinize Allah'ın yazdığıdır. Bunlar dışındakileri, mallarınızı vererek almanız; şunu bunu dost tutmAyarak iffetli yaşamanız, zina etmemeniz şartıyla size helal kılınmıştır. Kendilerinden nimetlendiğiniz kadınların mehirlerini onlara bir hak olarak verin. Mehir kesişmeden sonra karşılıklı hoşnutluğa bağlı hallerde üzerinize günah yoktur. Allah, her şeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir.
Nisa
(4:25)
İnanmış hür kadınları nikahlama genişliğine gücü yetmeyeniniz, ellerinizin altındaki genç, mümin köle kızlardan biriyle evlensin. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Hep birbirinizdensiniz. O halde onları, ailelerinin izniyle nikahlAyın. Gizli dost edinmeyerek, zinadan uzak kalarak, iffetli hanımlar olmaları şartıyla onların mehirlerini örfe uygun bir biçimde verin. Evliliğe geçtikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınlara uygulanan cezasının yarısı uygulanacaktır. Bu, köle ile evlenme yolu, günaha ve sıkıntıya girmekten korkanınız içindir. Sabretmeniz sizin için daha hAyırlıdır. Allah çok affedici, çok merhametlidir.
Nisa
(4:28)
Allah size hafiflik getirmek istiyor. Çünkü insan çok zAyıf yaratılmıştır.
Nisa
(4:29)
Ey inananlar! Mallarınızı aranızda batıl bir yolla/tutarsız bahanelerle yemeyin. Kendi hoşnutluğunuzla gerçekleşmiş bir ticaret olursa başka. Kendi canlarınıza kıymAyın/intihar etmeyin. Hiç kuşkusuz, Allah, size karşı çok merhametlidir.
Nisa
(4:30)
Kim düşmanlık ve zulümle intihar günahını işlerse onu ateşe sokacağız. Bu, Allah için çok da kolAydır.
Nisa
(4:32)
Allah'ın, bir kısmınıza bir kısmınızdan farklı olarak lütfettiği şeyleri isteyip durmAyın. Erkeklere kendi kazandıklarından bir pAy var; kadınlara da kendi kazandıklarından bir pAy var. Allah'tan, O'nun lütfunu isteyin! Allah, her şeyi iyice bilmektedir.
Nisa
(4:33)
Ana-babanın ve akrabanın geriye bıraktıkları malların hepsi için mirasçılar belirledik. Yeminlerinizin/anlaşmalarınızın akde bağladığı kimselere gelince, onların pAylarını da kendilerine verin! Allah her şeyi dikkatli bir tanık olarak gözetlemektedir.
Nisa
(4:34)
Erkekler; kadınları gözetip kollAyıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar sAygılıdırlar; Allah'ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihAyet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin! Bunun üzerine size sAygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramAyın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.
Nisa
(4:36)
Allah'a ibadet edin. O'na hiçbir şeyi ortak koşmAyın. Ana-babAya, akrabAya, yetim ve öksüzlere, çaresizlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, size bağımlı olanlara iyi ve güzel davranın. Allah, kasılıp böbürlenen şımarıkları sevmez.
Nisa
(4:43)
Ey iman edenler! Sarhoşken, ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüpken de -yolculuk halinde olmanız müstesna- boy abdesti alıncAya kadar namaza/duAya yaklaşmAyın. Eğer hastalanırsanız yahut yolculuk halinde bulunursanız yahut biriniz tuvaletten gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız, bütün bu durumlarda su da bulamamışsanız, temiz bir toprakla teyemmüm edin. Yani yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Allah Afüvv'dür, günahları affeder, Gafur'dur, hataları bağışlar.
Nisa
(4:46)
Yahudilerden öyleleri var ki, kelimeleri yerlerinden kAydırırlar; din içinde sövgüler üreterek, dillerini eğip-bükerek: "Dinledik, isyan ettik; dinle, dinlenmez olası, davar güder gibi güt bizi" derler. Eğer onlar, "Dinledik, boyun eğdik, dinle, bak bize!" demiş olsalardı, kendileri için daha hAyırlı ve daha yerinde olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden onlara lanet etmiştir. Çok az bir kısmı hariç, iman etmezler.
Nisa
(4:49)
Bakmaz mısın, şu benliklerini ak-berrak gösterip duranlara! HAyır! İş, sandıkları gibi değil. Ancak Allah, dilediğini temizleyip aklar. Ve bir hurma lifi kadar zulme uğratılmazlar.
Nisa
(4:51)
Görmedin mi şu kendilerine Kitap'tan bir pAy verilmiş olanları? Puta, tağuta inanıyorlar; küfre batmışlar için, "Bunlar inananlardan daha doğru yoldadır!" diyorlar.
Nisa
(4:56)
Ayetlerimizi inkar edenleri yakında bir ateşe yaslAyacağız. Derileri piştikçe, azabı tatsınlar diye, derilerini öncekinden başka derilerle değiştireceğiz. Allah Aziz ve Hakim'dir.
Nisa
(4:57)
İman edip hAyra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince, onları altından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Hep orada kalacaklardır.Orada kendileri için tertemiz eşler de olacaktır. Ve onları, en güzel biçimde serinleten bir gölgeye kavuşturacağız.
Nisa
(4:59)
Ey iman sahipleri! Allah'a itaat edin. Resule ve sizin içinizden olan/sizin seçtiğiniz hüküm ve yetki sahiplerine de itaat edin. Sonra bir şeyde tartışmAya girdiniz mi, eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, onu Allah'a ve resule arz edin. Böyle yapmanız hem daha hAyırlı hem de sonuç bakımından daha güzeldir.
Nisa
(4:65)
HAyır, Rabbine yemin olsun ki iş, onların sandığı gibi değil. Onlar, aralarında çıkan karmaşık işlerde seni hakem yapıp verdiğin hükümle ilgili olarak, içlerinde hiçbir burukluk duymadan tam bir teslimiyete ulaşmadıkça iman etmiş olamazlar.
Nisa
(4:66)
Eğer onlar üzerine, "Kendinizi öldürün yahut yurtlarınızdan çıkın!" diye yazmış olsAydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapmazlardı. Ama onlar kendilerine öğütleneni yapsalardı, onlar için hem daha hAyırlı olurdu hem de ömürlü olmaları bakımından daha yarAyışlı.
Nisa
(4:69)
Allah'a ve resule itaat eden kişilere gelince, bunlar, Allah'ın kendilerine nimet verdikleriyle beraberdirler. Peygamberlerle, hak dostlarıyla, şehitlerle, hAyır ve barışı sevenlerle. Ne güzel dosttur bunlar!
Nisa
(4:73)
Eğer size Allah'tan bir lütuf erişirse o -sizinle kendisi arasında hiçbir sevgi yokmuş gibi- şöyle diyecektir: "Keşke ben de onlarla olsAydım da büyük bir başarı kazansAydım!"
Nisa
(4:74)
İğreti hAyatı ahiret hAyatı karşılığında satanlar, Allah yolunda çarpışsınlar. Allah yolunda çarpışıp da öldürülen yahut galip gelene biz, yakında, büyük bir ödül vereceğiz.
Nisa
(4:76)
İman edenler Allah yolunda savaşırlar; küfre sapanlarsa tağut yolunda savaşırlar. O halde, şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç kuşkusuz, şeytanın tuzağı çok zAyıftır.
Nisa
(4:77)
Kendilerine, "Ellerinizi çekin, namazı/duAyı yerine getirin,zekatı verin!" denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca, içlerinden bir grup, insanlardan Allah'tan korkmuş gibi, hatta daha şiddetli bir korkuyla korkar oldu. Ve şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Ne diye yazdın üzerimize savaşı; yakın bir süreye kadar bizi erteleseydin ya!" De ki: "Dünya nimeti çok azdır. Kötülükten sakınan için ahiret daha hAyırlıdır. Bir kıl kadar bile zulme uğratılmazsınız."
Nisa
(4:78)
Nerede olursanız olun ölüm sizi yakalAyacaktır. Titizlikle korunan muhteşem kulelerde olsanız bile. Onlara bir iyilik isabet ettiğinde, "Bu, Allah katındandır!" derler. Ama kendilerine bir kötülük dokunduğunda, "Bu senin yüzündendir." derler. De ki: "Hepsi, Allah katındandır." Şu topluluğa ne oluyor ki, neredeyse hiçbir sözü anlamıyorlar!
Nisa
(4:81)
"Baş üstüne" diyorlar ama senin yanından Ayrıldıklarında, içlerinden bir grup senin söylediğinin tam tersini planlıyor. Allah, onların sabahlara kadar kurup durduklarını yazıyor. Onlardan yüz çevir, Allah'ı vekil et. Vekil olarak Allah yeter.
Nisa
(4:83)
Onlara, güven yahut korkuya ilişkin bir haber ulaştığında onu hemen yAydılar. Oysaki, onu resule ve içlerindeki sorumluluk sahiplerine götürmüş olsalardı, aralarındaki okuyup araştırarak hüküm çıkaranlar, onu elbette bileceklerdi. Eğer Allah'ın lütuf ve rahmeti üzerinizde olmasAydı, pek azınız/pek az işiniz hariç şeytanın ardısıra giderdiniz.
Nisa
(4:85)
Kim güzel bir işe aracı olursa ondan ona bir pAy vardır. Kim kötü bir şeye aracı olursa ondan da ona bir pAy vardır. Allah herşeye, herkese gıda ulaştırır, Mukit'tir.
Nisa
(4:86)
Bir selam ile selamlandığınızda, onun daha güzeliyle yahut Aynısıyla karşılık verin. Hiç kuşkusuz Allah Hasib'dir, herşeyi güzelce hesaplamaktadır.
Nisa
(4:87)
Allah'tır O, ilah yoktur O'ndan başka. Hakkında hiçbir kuşku bulunmAyan kıyamet gününde, hepinizi muhakkak bir arAya toplAyacaktır. Hadis/söz bakımından, Allah'tan daha sadık kim olabilir?
Nisa
(4:88)
Size ne oluyor da münafıklar hakkında iki gruba Ayrılıyorsunuz? Allah onları kazandıkları yüzünden baş aşağı etmişken, Allah'ın saptırdığını yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah'ın şaşırttığına sen asla yol sağlAyamazsın.
Nisa
(4:89)
Onlarla eşitlenesiniz diye kendilerinin küfre saptığı gibi küfre sapmanızı istediler. O halde, Allah yolunda göç edecekleri vakte kadar onlardan dostlar edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları yakalAyın ve bulduğunuz yerde öldürün. Bir daha da onlardan ne dost edinin ne de yardımcı.
Nisa
(4:90)
Ancak sizinle aralarında antlaşma olan bir topluma sığınanlarla, kendi toplumlarıyla yahut sizinle savaşma konusunda yürekleri yetersiz kalıp da size gelenlere dokunmAyın. Allah dileseydi onları elbette sizin üstünüze salardı, onlar da sizinle mutlaka savaşırlardı. O halde, sizden uzak durur, sizinle savaşmaz, size barış eli uzatırlarsa, artık Allah size, üzerlerine gitmek için bir yol vermemiştir.
Nisa
(4:91)
Diğer bazılarını da bulacaksınız ki, hem sizden emin olmak hem de kendi toplumlarından emin olmak isterler. Ama fitneyle yüz yüze getirildiklerinde başaşağı içine dalarlar. Bunlar sizden uzak durmazlar, sizinle barışa gitmezler ve ellerini sizden çekmezlerse onları yakalAyın, tuttuğunuz yerde öldürün. İşte böylelerinin üstüne gitmeniz için size açık bir izin ve kuvvet verilmiştir.
Nisa
(4:92)
Yanlışlık hali müstesna, bir müminin bir mümini öldürmesi olacak şey değildir. Yanlışlıkla bir mümini öldürenin, özgürlüğü elinden alınmış bir mümini özgürlüğüne kavuşturması, ölenin ailesine de üzerinde anlaşmAya varılacak tatmin edici bir diyet vermesi gerekir. Varislerin, diyeti bağışlaması hali müstesna. Eğer öldürülen, mümin olmakla birlikte size düşman bir topluluktan ise o zaman öldürenin, özgürlüğünden yoksun bir mümini özgürlüğüne kavuşturması gerekir. Öldürülen, sizinle aralarında antlaşma bulunan bir toplumdan ise o durumda, öldürülenin ailesine tatmin edici bir diyet verme yanında, hürriyetinden yoksun bir mümini hürriyetine kavuşturmak da gerekli olur. Bunlara imkan bulamAyan, Allah'a tövbe olarak iki Ay kesiksiz oruç tutar. Allah, gereğince bilendir, hikmeti sonsuzdur.
Nisa
(4:94)
Ey iman edenler! Allah yolunda gaza için dolaştığınızda, iyice anlAyıp dinleyin de size selam verene/barış teklifi sunana "Sen mümin değilsin!" demeyin. İğreti hAyatın menfaatine göz dikiyorsunuz ama Allah katında çok ganimetler vardır. Önceden siz de öyle idiniz ama Allah size lütufta bulundu. O halde, iyice araştırın, anlAyın dinleyin. Çünkü Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
Nisa
(4:95)
İnananların; özür sahibi olmaksızın oturanlarıyla, Allah yolunda malları ve canlarıyla didinip gAyret gösterenleri Aynı değildir. Allah, malları ve canlarıyla yoğun gAyret gösterenleri oturanlara derece bakımından üstün kılmıştır. Allah hepsine güzellik vaat etmiştir ama yoğun gAyret gösterenleri,çok büyük bir ödülle, oturanlardan üstün kılmıştır.
Nisa
(4:98)
Kadınlardan, erkeklerden, yavrulardan hiçbiri beceri gösteremeyen, hiçbir yol bulamAyanların durumu farklıdır.
Nisa
(4:99)
Bunların, Allah tarafından affedilmeleri umulur. Allah affedicidir, günahları bağışlAyıcıdır.
Nisa
(4:101)
Yeryüzünde dolaştığınız zaman, küfre sapanların size tedirginlik vermesinden korkarsanız, namazı/duAyı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şu bir gerçek ki,inkarcı nanakörler sizin için açık bir düşmandırlar.
Nisa
(4:103)
Namazı/duAyı tamamlAyınca, artık Allah'ı Ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükunet bulduğunuzda, namazı/duAyı tam bir biçimde yerine getirin. Namaz/dua, müminler üzerine vakti belirlenmiş bir farz olmuştur.
Nisa
(4:104)
Düşman topluluğu izlemekte gevşeklik göstermeyin. Siz sıkıntıya düşüyorsanız, hiç kuşkusuz tıpkı sizin gibi onlar da sıkıntıya düşüyorlar; ama siz, Allah'tan onların umamAyacağı şeyleri umuyorsunuz. Allah Alim'dir, Hakim'dir.
Nisa
(4:109)
Diyelim, siz onlar için dünya hAyatında mücadele verdiniz. Peki, kıyamet günü Allah'a karşı onlar için kim mücadele verir, onlar hakkında kim vekillik yapar?
Nisa
(4:113)
Eğer Allah'ın senin üzerindeki lütfu ve rahmeti olmasAydı, onlardan bir grup seni şaşırtmAya mutlaka yeltenecekti. Ama onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar. Ve sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Allah sana Kitap'ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah'ın senin üzerindeki lütfu çok büyüktür.
Nisa
(4:114)
Onların fısıldaşmalarının çoğunda hAyır yoktur. Ancak, bir sadakAya, bir iyiliğe ve insanlar arasında bir barıştırmAya özendiren başka. Kim böyle bir şeyi Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak niyetiyle yaparsa biz ona yakında çok büyük bir ödül vereceğiz.
Nisa
(4:115)
Erdirici kılavuzluk kendisine Ayan-beyan geldikten sonra, resulden kopup müminlerin yolunun dışını izleyeni; biz, yöneldiğiyle kAynaştırır, sonra da cehenneme sallarız. Ne kötü bir dönüş yeridir o!
Nisa
(4:116)
Allah, kendisine ortak koşulmasını affetmez ama bunun dışında kalanı/bundan az olanı dilediği kişi için affeder. Allah'a şirk koşan, dönüşü olmAyan bir sapıklığa dalıp gitmiştir.
Nisa
(4:118)
Allah o şeytana lanet etmiştir. Demişti ki o: "Senin kullarından belirli bir pAy elbette alacağım."
Nisa
(4:119)
"Yemin olsun, onları saptıracağım, onları kuruntulara/hurafelere/anlamını bilmeden okumAya mutlaka iteceğim. Onlara mutlaka emir vereceğim de davarların kulaklarını yaracaklar; onlara muhakkak emredeceğim de Allah'ın yaratışını/yarattıklarını değiştirecekler." Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı yandaş edinirse açık bir hüsrana kesinlikle yuvarlanmış olacaktır.
Nisa
(4:120)
Şeytan, onlara söz verir, ümit verip hAyal kurdurur, hurafeye/anlamını bilmeden okumAya iter. Ama o, onlara bir aldanıştan başka hiçbir şey vaat etmez.
Nisa
(4:122)
İnanıp hAyra ve barışa yönelik işler yapanları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağız.Uzun süre kalacaklardır orada. Allah'ın şaşmaz vaadidir bu. Söz söyleme bakımından Allah'tan daha doğru ve tutarlı kim olabilir?
Nisa
(4:124)
Erkek veya kadın, inanmış olarak hAyra ve barışa yönelik işler yapanlar cennete gireceklerdir. Ve zerre kadar zulme uğratılmAyacaklardır.
Nisa
(4:127)
Senden kadınlar hakkında fetva soruyorlar. De ki: "Onlar hakkında fetvAyı size Allah veriyor." Yazılmış hakları olanı kendilerine vermeyip de kendileriyle nikahlanmak istediğiniz kadınların yetimleri hakkında, ezilip horlanan çocuklar hakkında, yetimler için adaleti yerine getirmeniz hakkında. Kitap'ta olup da yüzünüze karşı okunan şeyler var. HAyır olarak yaptığınız her şeyi Allah, hakkıyla bilmektedir.
Nisa
(4:128)
Eğer bir kadın,kocasının sadakatsizliğinden,yahut kendisine sırt çevirmesinden endişe ederse aralarını bir barış girişimiyle düzeltmelerinde kendileri için bir sakınca yoktur. Ve barış hep hAyırdır. Nefisler, cimrilik ve doymazlığa hazır hale getirilmiştir. Güzel davranır, sakınıp korunursanız Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdar olacaktır.
Nisa
(4:129)
Tutkunluk derecesinde isteseniz de kadınlar arasında adaleti sağlamAya asla güç yetiremezsiniz. O halde tam bir eğilimle bir yana yönelip de öbürünü askıdAymış gibi bırakmAyın. Barışı esas alıp sakınırsanız, Allah çok affedici, çok merhametli olacaktır.
Nisa
(4:130)
Eğer Ayrılırlarsa Allah, geniş nimetinden her birini zenginleştirir. Allah Vasi'dir, genişler ve genişletir; Hakim'dir, hikmeti sınırsızdır.
Nisa
(4:135)
Ey iman edenler! Öz benliğiniz, anne-babanız, yakınlarınız aleyhine de olsa, zengin veya fakir de olsalar, adaleti dimdik Ayakta tutarak Allah için tanıklık edenler olun. Allah, ikisine de sizden daha yakındır. O halde, nefsinizin arzusuna uyarak adaletten sapmAyın. Eğer dilinizi eğip büker yahut çekimser kalırsanız, Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
Nisa
(4:136)
Ey iman edenler! Allah'a, onun resulüne, resulüne indirmiş olduğu Kitap'a, daha önce indirmiş olduğu Kitap'a inanın. Kim Allah'ı, O'nun meleklerini, kitaplarını, resullerini ve ahiret gününü inkar ederse geri dönüşü olmAyan bir sapıklığa düşmüş olur.
Nisa
(4:137)
Onlar ki inandılar, sonra küfre saptılar; yine inandılar, tekrar küfre saptılar, sonra da küfrü artırdılar; işte Allah onları affetmeyecek, onları hiçbir yola kılavuzlamAyacaktır.
Nisa
(4:140)
Allah, Kitap'ta size şunu da indirmiştir: Allah'ın Ayetlerinin inkar edildiğini, bu Ayetlerle alAy edildiğini işittiğinizde, bir başka lakırdıya dalıp gittikleri zamana kadar, o münafıkların yanında oturmAyın. Aksi halde siz de onlar gibi sAyılırsınız.Hiç kuşkusuz Allah, münafıklarla kafirleri cehennemde bir arAya getirecektir.
Nisa
(4:142)
Şu bir gerçek ki, ikiyüzlüler hileler düzerek Allah'ı aldatmAya uğraşıyorlar. Ama Allah da onları aldatıyor. Onlar namaza/duAya kalktıklarında tembel-miskin bir halde kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar.Onlar Allah'ı çok az hatırlarlar.
Nisa
(4:143)
Arada bocalAyıp dururlar.Ne şunlardan yanadırlar ne bunlardan yana. Allah'ın şaşırttığına sen asla yol sağlAyamazsın.
Nisa
(4:145)
Şu da bir gerçek ki ikiyüzlüler, ateşin en alt katındadırlar. Onlar için bir yardımcı asla bulamAyacaksın.
Nisa
(4:149)
Bir hAyrı açıklar yahut gizlerseniz, bir kötülüğü affederseniz,Allah da çok affedicidir,her şeye güç yetirendir.
Nisa
(4:152)
Allah'a ve O'nun resullerine iman edip onlardan birini ötekilerden AyırmAyanlara gelince, Allah böylelerinin ödüllerini yakında kendilerine verecektir. Allah, Gafur'dur, Rahim'dir.
Nisa
(4:154)
Kesin söz vermeleri için Tur'u üzerlerine kaldırdık ve onlara: "Kapıdan secde ederek girin." dedik. Onlara şunu da söyledik: "Cumartesi gününde azgınlık yapmAyın." Onlardan sapasağlam bir söz almıştık.
Nisa
(4:155)
Başlarına gelenler; ahitlerini bozmaları, Allah'ın Ayetlerini inkar etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve "Kalplerimiz kılıflıdır" demeleri,daha doğrusu,küfürleri yüzünden Allah, kalpleri üzerine mühür basmıştır da pek azı müstesna, iman etmezler.
Nisa
(4:157)
"Biz, Allah'ın resulü Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük" demeleri yüzünden. Oysaki onu öldürmediler, onu asmadılar da; sadece o onlara benzer gösterildi. Onun hakkında tartışmAya girenler, onunla ilgili olarak tam bir kuşku içindedirler. Onların, ona ilişkin bir bilgileri yoktur; sadece sanıya uymaktalar. Onu kesinlikle öldürmediler.
Nisa
(4:161)
Ve ribAyı almaları yüzünden -oysaki ondan yasaklanmışlardı- ve haksız yollarla insanların mallarını yemeleri yüzünden onların küfre sapanlarına korkunç bir azap hazırladık.
Nisa
(4:162)
Ama onların ilimde derinleşmiş olanları ve müminler, sana indirelene de senden önce indirilene de inanırlar. Namazı/duAyı yerine getirirler,zekatı vericidirler, Allah'a ve ahiret gününe inanırlar. İşte bunlara yakında büyük bir ödül vereceğiz.
Nisa
(4:164)
Resuller var, hAyat ve hatıralarını daha önce sana anlattık; resuller var, hAyat ve hatıralarını sana anlatmadık. Allah, Musa'ya kelime kelime söz söylemişti.
Nisa
(4:167)
İnkar edip Allah yolundan geri çevirenler, dönüşü olmAyan bir sapıklığa düşmüşlerdir.
Nisa
(4:168)
İnkar edip zulme sapanlar var ya, Allah onları affetmeyecek, onları hiçbir yola kılavuzlamAyacaktır.
Nisa
(4:169)
Cehennem yolu hariç!Uzun süre kalacaklardır orada. Allah için çok kolAydır bu.
Nisa
(4:170)
Ey insanlar! Resul size Rabbinizden hakkı getirdi; artık inanın ona ki hAyrınıza olsun. Nankörlük ederseniz göklerdekiler de yerdekiler de Allah'ındır. Allah Alim'dir, Hakim'dir.
Nisa
(4:173)
Bunun ardından da inanıp hAyra ve barışa yönelik işler yapanların ödüllerini tam verecek ve lütfundan onlara fazlalıklar da bağışlAyacaktır. Kulluktan çekinip büyüklük taslAyanlara gelince, onlara korkunç bir azapla azap edecektir. Böyleleri, kendileri için Allah'tan başka ne bir dost bulacaklardır ne de bir yardımcı.
Nisa
(4:175)
Allah'a inanıp O'na sarılanları O, kendisinden bir rahmetin ve lütfun içine sokacak ve onları kendisine ulaşan dosdoğru bir yola kılavuzlAyacaktır.
Nisa
(4:176)
Fetva istiyorlar senden. De ki: "Allah size, ana-babasız ve çocuksuz kişi hakkında şöyle fetva veriyor: 'Çocuğu olmAyan, bir kız kardeşi bulunan kişi öldüğünde, onun terekesinin yarısı kız kardeşindir. Böyle bir kişi, çocuğu olmAyan kız kardeşi öldüğünde, onun terekesinin tamamına mirasçı olur. Eğer ölenin iki kız kardeşi varsa terekenin üçte ikisi onlarındır. Eğer mirasçılar, kadın-erkek, birçok kardeşlerse bu durumda erkek kardeşe, iki kız kardeşin pAyı kadar verilir.' Allah size açık-seçik bildiriyor ki sapmAyasınız. Allah, her şeyi gereğince bilmektedir.
Maide
(5:1)
Ey iman edenler! Akitlerin ve ahitlerin icaplarını yerine getirin. Siz ihramlı iken avlanmAyı helal sAymamak şartıyla ve ileride size okunacaklar müstesna olmak üzere, davar cinsinden hAyvanlar size helal kılınmıştır. Kuşkunuz olmasın ki, Allah, iradesi yönünde hüküm verir.
Maide
(5:2)
Ey iman edenler! Allah'ın ibadet, iyilik ve güzellik alameti kıldığı şeylere, çarpışmanın yasak olduğu haram Aya, kurbanlık hediyelere, gerdanlıklara, Rablerinden bir lütuf ve rıza niyaz ederek Mescid-i Haram'a gelmiş olanlara sAygısızlık etmeyin! İhramdan çıktığınız vakit avlanın. Bir topluluğun, sizi Mescid-i Haram'dan uzak tutmak için sergilediği kötülük, sizi saldırganlık ve düşmanlığa sakın itmesin! HAyırda erginlik/dürüstlük ve takva üzere yardımlaşın! Kötülük/çirkinlik, düşmanlık/saldırganlık üzere yardımlaşmAyın. Allah'tan sakının! Kuşkunuz olmasın ki, Allah'ın azabı çok şiddetlidir.
Maide
(5:3)
Şunlar size haram kılınmıştır: BoğazlanmAyarak ölmüş hAyvanın eti, kan, domuz eti, üzerine Allah'tan başkasının adı anılmış, boğulmuş, vurulmuş, yuvarlanmış, süsülmüş, canı üzerineyken yetişip kestikleriniz müstesna olmak üzere canavar tarafından yırtılmış ve dikili adak taşları üzerinde boğazlanmış hAyvanlar ve bir de fal oklarıyla kısmet pAylaşmanız... Bütün bunlar birer sapıştır. Küfre batmış olanlar bugün dininizden ümitlerini kestiler. Artık onlardan korkmAyın, benden korkun! Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı/Allah'a teslim olmAyı seçtim. Şu da var ki, her kim ciddi bir açlıkla yüz yüze gelir de günaha kaçmak maksadı olmaksızın onlardan yemek zorunda kalırsa, elbette Allah Gafur ve Rahim'dir.
Maide
(5:4)
Sana soruyorlar, onlar için helal kılınan ne? Şöyle söyle: "Sizin için bütün temiz nimetler helal kılınmıştır. Eğittiğiniz avcı kuşların tuttukları ile eğittiğiniz av köpeklerinin tuttukları da size helal kılındı. Siz bu hAyvanlara, Allah'ın size öğrettiklerinden öğretiyorsunuz. O halde onların sizin için tuttuklarından da yiyin ve üzerine Allah'ın adını anın. Allah'tan sakının! Allah gerçekten hesabı çok çabuk görür."
Maide
(5:5)
Bugün size bütün temiz nimetler helal kılındı. Kendilerine kitap verilmiş olanların yemekleri size helaldir. Sizin yemekleriniz de onlara helaldir. Mümin kadınların iffetlileriyle, sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanların iffetli hanımları da mehirlerini verdiğiniz takdirde; iffetinizi korumanız, zinadan uzak kalmanız ve şunu-bunu dost tutmamanız şartıyla size helaldir. İmanı tanımAyıp nankörlük edenin ameli boşa gitmiştir. Ve o, ahirette de hüsrana uğrAyanlardandır.
Maide
(5:6)
Ey iman sahipleri! Namaza/duAya duracağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkAyın; başlarınızı meshedin ve topuklara kadar Ayaklarınızı meshedin/yahut yıkAyın. Eğer cünüp iseniz iyice temizlenin! Hasta yahut yolculuk halinde iseniz yahut biriniz tuvaletten gelmişse yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinizi ve ellerinizi ondan meshedin. Allah size zorluk çıkarmak istemiyor. Ancak sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor ki, şükredebilesiniz.
Maide
(5:7)
Allah'ın, üzerinizdeki nimetini ve sizi bağladığı misakını unutmAyın. Hani, "İşittik, boyun eğdik!" demiştiniz. Allah'tan sakının. Allah, göğüslerin içindekini çok iyi bilir.
Maide
(5:8)
Ey iman edenler! Adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak Allah için kollAyıp gözetleyenler olun! Bir topluluğun çirkinlik ve kötülüğü sizi adaletsiz davranmAya asla itmesin. Adaletli olun! Bu, takvAya/korunup sakınmAya daha uygundur. Allah'tan sakının. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
Maide
(5:9)
Allah, inanıp hAyra ve barışa yönelik işler yapanlara vaatte bulunmuştur: Onlar için bir bağışlanma ve büyük bir ödül vardır.
Maide
(5:10)
Küfre sapıp Ayetlerimizi yalanlAyara gelince, bunlar cehennemin dostlarıdırlar.
Maide
(5:11)
Ey iman edenler! Allah'ın, üzerinizdeki nimetini hatırlAyın! Hani bir topluluk ellerini size uzatmAya niyet etmişti de Allah onların ellerini sizden çekmişti. Allah'tan sakının! Müminler yalnız Allah'a tevekkül etsinler!
Maide
(5:12)
Yemin olsun ki, Allah İsrailoğullarının misakını almıştı da içlerinden on iki temsilci/başkan göndermiştik. Allah şöyle demişti: "Ben sizinle beraberim. Namazı/duAyı yerine getirirseniz, zekatı verirseniz, resullerime inanır, onları desteklerseniz ve Allah'a güzel bir biçimde borç verirseniz, kötülüklerinizi elbette örteceğim ve sizi, altlarından ırmaklar akan cennetlere elbette koyacağım. Artık bundan sonra küfre gideniniz yolun denge noktasından sapmış olur."
Maide
(5:13)
Sonunda, verdikleri misakı bozdukları için onları lanetledik de kalplerini kaskatı yaptık. Kelimeleri yerlerinden kAydırıyorlar. Öğütlenmek üzere çağırıldıkları şeyden nasiplenmeyi unuttular. İçlerinden çok azı hariç, sen onlardan hep hainlik görürsün. Bununla birlikte onları affet, ellerini tut. Çünkü Allah güzellik sergileyenleri sever.
Maide
(5:15)
Ey Ehlikitap! Resulümüz size geldi. Kitap'tan saklamış olduklarınızın çoğunu size Ayan-beyan açıklıyor; çoğundan da geçiyor. Şu bir gerçek ki, size Allah'tan bir ışık ve apaçık bir Kitap gelmiştir.
Maide
(5:16)
Allah, rızasına uyanları o Kitap'la esenlik ve barış yollarına iletir ve onları kendi izniyle karanlıklardan Aydınlığa çıkarıp şaşmAyan ve sapmAyan dosdoğru yola kılavuzlar.
Maide
(5:18)
Yahudiler ve Hıristiyanlar dediler ki, biz Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz. De ki: "O halde, niçin size günahlarınız yüzünden azap ediyor?" HAyır, siz de O'nun yarattıklarından birer insansınız. Dilediğini affeder O, dilediğine azap eder. Hem göklerin hem yerin hem de bunlar arasındakilerin mülkü/yönetimi Allah'ındır. Dönüş de O'nadır.
Maide
(5:19)
Ey Ehlikitap! Resullerin arası kesildiği bir sırada resulümüz size geldi; Ayan-beyan açıklamalarda bulunuyor. "Bize ne müjdeci geldi ne uyarıcı" demeyesiniz. İşte müjdeci de geldi size, uyarıcı da. Allah her şeye Kadir'dir.
Maide
(5:20)
Musa, kavmine şöyle demişti: "Ey toplumum! Allah'ın, üzerinizdeki nimetini hatırlAyın. İçinizde peygamberler vücuda getirdi, sizi krallar yaptı, alemlerden hiç kimseye vermediklerini size verdi."
Maide
(5:22)
Şöyle dediler: "Ey Musa, orada zorbalardan oluşan bir toplum var. Onlar ordan çıkıncAya kadar biz orAya asla girmeyeceğiz. Eğer oradan çıkarlarsa biz o zaman gireceğiz."
Maide
(5:23)
İçine ürperti düşenlerden, Allah'ın nimet verdiği iki adam dedi ki: "Onların içine kapıdan girin. OrAya girdiğinizde galip geleceksiniz. Eğer inananlar iseniz yalnız Allah'a güvenin."
Maide
(5:24)
Dediler ki: "Ey Musa! Onlar orada oldukça biz orAya asla girmeyeceğiz. Hadi sen git, Rabbin'le birlikte savaşın. Biz şuracıkta oturacağız."
Maide
(5:25)
Şöyle yakardı Musa: "Rabbim! Nefsimle kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum. Artık sapıklar topluluğu ile bizim aramızı Ayır!"
Maide
(5:28)
Beni öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatmAyacağım. Şu bir gerçek ki, ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım."
Maide
(5:30)
NihAyet nefsi onu kardeşini öldürmeye ısındırdı, o da onu öldürdü. Böylece hüsrana uğramışlardan oldu.
Maide
(5:31)
Derken, Allah, kardeşinin cesedini nasıl saklAyacağını ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. O dedi ki: "VAy be! Şu karga kadar bile olamıyor muyum ki, kardeşimin cesedini saklAyAyım." Bu arada, pişmanlık duyanlardan olmuştu.
Maide
(5:32)
İşte bu yüzden biz, İsrailoğulları üzerine şunu yazdık: Kim bir kişiyi, bir kişiye karşılık yahut yeryüzünde bir fesat sebebiyle olmaksızın öldürürse, insanları toptan öldürmüş gibidir. Ve kim bir kişiye hAyat verirse insanlara toptan hAyat vermiş gibidir. Andolsun, resullerimiz onlara açık-seçik kanıtlar getirmişlerdir. Ama onlardan birçoğu bunun ardından da yeryüzünde zulüm ve azgınlığa sapmaktadır.
Maide
(5:33)
Allah ve resulüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmAya çalışanların cezası şudur: Öldürülürler yahut asılırlar yahut elleriyle Ayakları çaprazlamasına kesilir yahut bulundukları yerden sürülürler. Bu onlar için dünyada bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır.
Maide
(5:35)
Ey iman edenler! Allah'ın buyruğuna ters düşmekten sakının; O'na varmAya vesile arAyın. O'nun yolunda gAyret gösterin ki, kurtuluşa erebilesiniz.
Maide
(5:37)
Ateşten çıkmak isterler ama ondan çıkamAyacaklardır. Onlar için tepelerinden hiç inmeyecek bir azap vardır.
Maide
(5:42)
Yalana iyice kulak verirler, haramı tıka-basa yerler. Sana geldiklerinde, ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Ama aralarında hükmedersen, adaletle hükmet. Allah, adaletle hükmedenleri/adaleti Ayakta tutanları sever.
Maide
(5:44)
Biz indirdik Tevrat'ı, biz. İyiye ve güzele kılavuz var onda, ışık var. Allah'a teslim olmuş peygamberler, Yahudilere onunla hakemlik yaparlardı. Kendini Rabb'e adAyanlarla ilim ve hikmette derinleşmiş olanlar da Allah'ın Kitabı'ndan korumakla görevli olduklarıyla hükmederlerdi. Zaten onlar Allah'ın Kitabı'na tanıklardı. Artık insanlardan korkmAyın, benden korkun da Ayetlerimi basit bir ücret karşılığı satmAyın. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, kafirlerin ta kendileridir.
Maide
(5:46)
Ardından o peygamberlerin izleri üzere Meryem oğlu İsa'yı gönderdik. Tevrat'tan yanında bulunanı doğruluyordu. Ona İncil'i verdik. HidAyet ve ışık vardı onda. Tevrat'tan yanında olanı tasdikleyici idi. Doğruya ve güzele kılavuzdu, takvAya sarılanlara bir öğüt.
Maide
(5:48)
Sana da Kitap'ı hak olarak indirdik. Kitap'tan onun yanında bulunanı tasdikleyici ve onu denetleyip güvenilirliğini sağlAyıcı olarak... O halde onlar arasında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, Hak'tan sana gelenden uzaklaşıp onların keyiflerine uyma. Sizden her biri için bir yol/şeriat ve bir yöntem belirledik. Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı. Ama size vermiş olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye öyle yapmamıştır. O halde hAyırlarda yarışın. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O size, tartışmış olduğunuz şeylerin esasını bildirecektir.
Maide
(5:49)
Sen de aralarında, Allah'ın indirdiğiyle hükmet. Onların keyiflerine uyma. Dikkat et de Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmından seni uzaklaştırıp fitneye düşürmesinler. Eğer yüz çevirirlerse bil ki, Allah onları bazı günahları yüzünden belAya çarptırmak istiyor. Zaten insanların birçokları doğru yoldan iyice sapmış bulunuyorlar.
Maide
(5:53)
İman edenler derler ki: "Şunlar mıdır o tüm güçleriyle sizinle beraber olduklarına yemin edenler?" Bütün amelleri boşa çıkmıştır da hüsrana uğrAyanlardan oluvermişlerdir.
Maide
(5:54)
Ey inananlar! İçinizden kim dininden dönerse şunu bilsin: Allah, yakında, kendilerini sevdiği ve kendisini seven, müminlere karşı boynu bükük, kafirlere karşı başı dik bir topluluk getirecektir. Bunlar Allah yolunda tüm gAyretleriyle didinirler, hiçbir kınAyanın kınamasından korkmazlar. Bu, Allah'ın, dilediğine yönelttiği bir lütuftur. Allah, yaratılışı ve yarattıklarını genişletir, her şeyi bilir.
Maide
(5:55)
Sizin gönül dostunuz Allah'tır, O'nun resulüdür, bir de rüku eder bir halde namazı/duAyı yerine getirip, zekatı vererek iman edenlerdir.
Maide
(5:57)
Ey iman edenler! Sizden önce kitap verilenlerden ve küfre sapanlardan, dininizi oyun ve eğlence edinenleri dost tutmAyın. Eğer inanıyorsanız Allah'tan sakının.
Maide
(5:58)
Namaza/duAya çağırdığınızda onu oyun ve eğlence edindiler. Böyle yaptılar; çünkü onlar akıllarını işletmeyen bir topluluktur.
Maide
(5:60)
De ki: "Allah katında ceza olarak bundan daha kötüsünü size bildireyim mi? Allah'ın lanetlediği, üzerine gazap indirdiğidir o. Allah böylelerinden mAymunlar, domuzlar ve tağut uşakları yapmıştır. İşte bunlardır yer bakımından daha kötü, yolun denge noktasını kAybetme bakımından daha şaşkın olanlar."
Maide
(5:65)
Eğer Ehlikitap, iman edip korunsAydı, onların kötülüklerini mutlaka örter ve kendilerini bol nimetli cennetlere mutlaka sokardık.
Maide
(5:66)
Eğer onlar Tevrat'ı, İncil'i ve kendilerine indirilmiş olanı gerektiği şekilde uygulasalardı elbetteki hem üstlerinden hem Ayaklarının altından rızıklanacaklardı. İçlerinde orta yolu izleyen bir topluluk var. Ama onların çoğunluğunun yapmakta olduğu ne kadar da kötü!
Maide
(5:69)
Şu bir gerçek ki, iman edenler, Yahudiler, Sabiiler ve Hıristiyanlardan Allah'a ve ahiret gününe inanıp hAyra ve barışa yönelik iş yapanlar için korku yoktur. TasalanmAyacaklardır onlar.
Maide
(5:71)
Bir fitne kopmAyacak sandılar. Kör oldular, sağır kesildiler. Derken Allah tövbelerini kabul etti. Sonra yine birçokları körleştiler, sağırlaştılar. Allah, onların yaptıklarını Ayan-beyan görür.
Maide
(5:72)
Yemin olsun ki, "Allah, Meryem'in oğlu Mesih'in ta kendisidir!" diyenler küfre batmışlardır. Mesih şöyle demişti: "Ey İsrailoğulları, hem sizin Rabbiniz hem de benim Rabbim olan Allah'a kulluk/ibadet edin! Gerçek olan şu ki, Allah'a ortak koşana Allah, cenneti haram kılmıştır. Varacağı yer ateştir onun. Zalimlerin yardımcıları olmAyacaktır."
Maide
(5:75)
Meryem'in oğlu Mesih, bir resulden başkası değildir. Ondan önce de resuller gelip geçmiştir. Onun annesi de özü-sözü doğru biriydi. İkisi de yemek yerlerdi. Bak nasıl açıklıyoruz onlara Ayetleri! Sonra bak, nasıl gerisin geri çevriliyorlar!
Maide
(5:76)
Söyle onlara: "Allah'ın yanında bir de, size zarar yahut yarar sağlama gücü olmAyan şeylere mi kölelik/kulluk ediyorsunuz? Allah, en iyi duyan, en iyi bilenin ta kendisidir."
Maide
(5:77)
De ki: "Ey Ehlikitap! Dininizde azgınlık edip hak dışına çıkarak aşırılığa gitmeyin. Daha önce sapmış, birçoğunu saptırmış ve yolun denge noktasından uzağa düşmüş bir topluluğun keyiflerine uymAyın."
Maide
(5:79)
İşledikleri kötülükten birbirlerini sakındırmıyorlardı. Ne kötü şeydi yapmAyı sürdürdükleri!
Maide
(5:80)
Onlardan birçoğunun, küfre sapanlarla dostluk kurduklarını görürsün. Öz benliklerinin onlar için hazırlAyıp sunduğu şey gerçekten çok kötü! Allah, üzerlerine gazap indirmiştir. Azap içinde de onlar sürekli kalacaklardır.
Maide
(5:83)
Resule indirileni dinlediklerinde farkına vardıkları gerçekten dolAyı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. Şöyle derler: "Ey Rabbimiz, iman ettik. Artık bizi de gerçeğin tanıklarıyla birlikte kAydet."
Maide
(5:84)
"Rabbimizin bizi barışseverler arasına koymasını umup dururken, Allah'a ve Hak'tan bize gelene neden inanmAyacakmışız?"
Maide
(5:86)
Küfre sapıp Ayetlerimizi yalanlAyanlar da cehennemin dostlarıdır.
Maide
(5:87)
Ey iman sahipleri! Allah'ın size helal kıldığı şeylerin temiz ve güzel olanlarını haramlaştırmAyın; azıp sınırı aşmAyın; Allah azıp sınırı aşanları sevmez.
Maide
(5:89)
Allah sizi yeminlerinizdeki boş lakırdıdan ötürü hesaba çekmez, ama bilinçli olarak gerçekleştirdiğiniz yeminlerden sizi sorumlu tutar. Böyle bir yeminin keffareti, ailenize yedirmekte olduğunuzun orta derecesinden on yoksulu doyurmak, yahut onları giydimek, yahut da özgürlüğünden yoksun kalmış bir benliği özgürlüğüne kavuşturmaktır. Bunlara imkan bulamAyan üç gün oruç tutar. Yemin ettiğinizde yeminlerinizin keffareti işte budur. Yeminlerinizi koruyun. Allah size Ayetlerini böyle açıklar ki şükredebilesiniz.
Maide
(5:93)
İman edip hAyra ve barışa yönelik işler yapanlara; bundan böyle korunup iman ederek iyi işler yaptıkları, sonra takvAya sarılıp imanda kemale erdikleri, sonra bir mertebe daha korunup güzellikler sergiledikleri takdirde, daha önce tatmış olduklarından ötürü hiçbir günah yoktur. Allah, güzel düşünüp güzel davrananları sever.
Maide
(5:95)
Ey iman sahipleri! İhramda olduğunuz zaman av öldürmeyin. Sizden kim kasten onu öldürürse cezası şudur: Öldürdüğü hAyvana denk deve-sığır, davar cinsinden, Kabe'ye varacak kurbanlık bir hediye ki, içinizden adalet sahibi iki kişi belirleyecektir. Yahut yoksullara yedirme şeklinde bir keffaret, yahut buna denk oruç. Taki yaptığının vebalini tatsın. Allah, geçmişi affetmiştir. Kim bir daha yaparsa, Allah ondan öc alacaktır. Allah çok güçlüdür, öc alıcıdır.
Maide
(5:97)
Allah Kabe'yi, o sAygıya lAyık evi, o sAygıya lAyık "Ay"ı, o kurbanlık hediyeleri ve gerdanlıkları insanlar için bir dAyanak, bir Ayağa kalkış aracı kıldı. Böyle yaptı ki, Allah'ın göklerde olanı da yerde olanı da bildiğini, Allah'ın her şeyi bilici olduğunu siz de bilesiniz.
Maide
(5:100)
De ki: "Pisin çokluğu seni hAyrete düşürse de pisle temiz bir olmaz. O halde, ey akıl ve gönül sahipleri! Allah'tan korkun ki kurtuluşa erebilesiniz."
Maide
(5:101)
Ey iman sahipleri! Size açıklandığında canınızı sıkacak şeylerle ilgili soru sormAyın. Kur'an indirilmekte iken onları sorarsanız size açıklanır. Allah onlardan vazgeçmiştir. Allah Gafur'dur, Halim'dir.
Maide
(5:106)
Ey iman edenler! Herhangi birinize ölüm gelip çattığında, vasiyet zamanı aranızdaki tanıklık şöyle olsun: Kendinizden adalet sahibi iki kişi yahut yolculuk etmekte iken ölüm musibeti başınıza geldiyse sizin dışınızdan iki kişi. Bunları namazdan/duadan sonra alıkoyarsınız; kuşkulanırsanız şöyle yemin etsinler: "Vallahi, yakınlarımız da olsa yeminimizi hiçbir ücret karşılığı satmAyacağız, Allah'ın tanıklığını saklamAyacağız. Çünkü böyle yaparsak mutlaka günahkarlardan oluruz."
Maide
(5:108)
İşte bu yol, tanıklığı gereğince yerine getirmelerine, yemin etmelerinden sonra yeminlerinin reddedileceğinden korkmalarına en yarAyışlı olandır. Allah'tan sakının ve söylenene kulak verin. Allah, sapıklar topluluğunu doğruya ve güzele kılavuzlamaz.
Maide
(5:109)
Allah, resulleri bir arAya getireceği gün şöyle der: "Size ne cevap verildi?" Şöyle derler: "Hiçbir bilgimiz yok. GAybları en iyi biçimde bilen sensin, sen!"
Maide
(5:110)
Hani, Allah şöyle demişti: "Ey Meryem'in oğlu İsa! Senin ve annenin üzerindeki nimetimi hatırla. Seni Ruhulkudüs'le desteklemiştim, beşikte iken ve erginlik çağında insanlarla konuşuyordun. Sana Kitap'ı, hikmeti, Tevrat'ı, İncil'i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan kuş görünümünde bir şey yaratıyor, içine üflüyordun da o benim iznimle kuş oluyordu. Doğuştan körü, abraşı benim iznimle iyileştiriyordun. Benim iznimle ölüleri çıkarıyordun. İsrailoğullarını senden uzak tutmuştum. Hani, sen onlara açık-seçik Ayetleri getirdiğinde, küfre sapanları şöyle deyivermişti: "Açık bir büyüden başka bir şey değil bu."
Maide
(5:114)
Meryem oğlu İsa şöyle yakardı: "Allahım, ey Rabbimiz! Üzerimize gökten bir sofra indir de bizim hem öncekilerimize hem sonrakilerimize bir bAyram olsun, senden bir mucize olsun. Rızıklandır bizi! Rızık verenlerin en hAyırlısı sensin!"
Maide
(5:116)
Allah şunu da söyledi: "Ey Meryem oğlu İsa! Allah'ın yanında beni ve annemi de iki tanrı olarak kabul edin diye insanlara sen mi söyledin?" İsa dedi: "Haşa! Tespih ederim seni. Hakkım olmAyan bir şeyi söylemek benim haddime değildir. Eğer onu söylemişsem sen onu elbette bilirsin. Sen benim içimde olanı bilirsin ama ben senin zatında olanı bilmem. Çünkü sen, evet sen, gAybları çok iyi bilensin!"
Maide
(5:119)
Allah buyurdu: "Özü-sözü doğru olanlara, doğruluklarının yarar sağlAyacağı gün budur. Altlarından ırmaklar akan cennetler var onlar için. Sürekli kalacaklardır orada." Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. İşte budur büyük kurtuluş.
Enam
(6:4)
Onlara Rablerinin Ayetlerinden bir Ayet gelir gelmez, ondan hemen yüz çeviriyorlardı.
Enam
(6:5)
Böylece hakkı, kendilerine geldiği anda yalanladılar. Fakat yakında onlara, alAy etmekte oldukları şeyin haberleri gelecektir.
Enam
(6:7)
Eğer biz sana parşömen üzerine yazılı bir kitap göndermiş olsAydık, onlar da ona elleriyle dokunmuş olsalardı, o küfre batmışlar, hiç kuşkusuz şöyle deyivereceklerdi: "Bu, apaçık bir büyüden başka şey değildir."
Enam
(6:8)
Şunu da söylediler: "Bu peygambere bir melek indirilseydi ya!" Eğer böyle bir melek indirmiş olsAydık iş mutlaka bitirilmiş olurdu da kendilerine göz bile açtırılmazdı.
Enam
(6:9)
Eğer o peygamberi bir melek kılsAydık kuşkusuz onu bir er kişi yapacaktık ve içine yuvalandıkları kuşku ve karmaşAyı onların üzerlerine giydirmiş olacaktık.
Enam
(6:10)
Yemin olsun ki, senden önceki resullerle de alAy edildi; fakat eğlence konusu yaptıkları şey, o maskaralığı sergileyenleri kıskıvrak sarıverdi.
Enam
(6:11)
Şunu söyle: Dolaşın yeryüzünde de bakın nasıl olmuş gerçeği yalanlAyanların sonu!
Enam
(6:12)
Sor: "Kimindir gökler ve yer?" Cevap ver: "Allah'ındır." O Allah ki, rahmeti öz benliği üzerine yazmıştır. O sizi, varlığında hiç kuşku bulunmAyan kıyamet gününde bir arAya mutlaka toplAyacaktır. Benliklerini hüsrana yuvarlamış kişiler var ya, onlar iman etmezler.
Enam
(6:14)
De ki: "Göklerin ve yerin Fatır'ı olan o yaratıcıdan, o yedirip doyuran ama kendisi yedirilip beslenmeyen Allah'tan başkasını mı veli edineyim?" De ki: "Bana, İslam'ı/Allah'a teslim olmAyı seçenlerin ilki olmam emredildi." Ve sakın şirke sapanlardan olma!
Enam
(6:17)
Allah sana bir keder dokundurursa, onu O'ndan başka açacak yoktur. Eğer sana bir hAyır dokundurursa, O, her şey üzerinde güç sahibidir.
Enam
(6:18)
Ve kulları üzerinde hüküm ve egemenlik sahibi Kaahir'dir O. Tüm hikmetlerin kAynağıdır O. Her şeyden haberdardır.
Enam
(6:19)
Sor: "Tanıklık bakımından hangi şey daha büyüktür?" De ki: "Benimle sizin aranızda Allah tanıktır. Bu Kur'an bana vahyolundu ki, onunla sizi ve ulaştığı herkesi uyarAyım. Siz gerçekten Allah'ın yanında başka ilahların bulunduğuna tanıklık ediyor musunuz?" De ki: "Ben buna tanıklık etmiyorum." De ki: "O, sadece tek bir tanrıdır! Ve ben, sizin ortak tuttuğunuz şeylerden uzağım!"
Enam
(6:21)
Yalan düzerek Allah'a iftira eden yahut O'nun Ayetlerini yalanlAyandan daha zalim kim vardır? Şu da bir gerçek ki, zalimler asla kurtulamazlar!
Enam
(6:22)
Gün olur, onları bir arAya toplAyıp haşrederiz. Sonra, şirke batanlara sorarız: "Nerededir o bir şey zannedip durduğunuz ortaklarınız?"
Enam
(6:24)
Bak da gör, nasıl yalan söylediler öz benliklerine karşı! Ve iftira için kullandıkları şeyler, onları bırakıp kAyboldu.
Enam
(6:25)
İçlerinden sana kulak verenler vardır; ama biz onu gereğince anlamamaları için kalplerine kılıflar geçirmiş, kulaklarına bir ağırlık koymuşuzdur. Tüm mucizeleri görseler de onlara inanmazlar. NihAyet sana gelip seninle çekişerek söyle derler küfre sapanlar: "Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir."
Enam
(6:27)
Ah bir görsen, ateşin başında durdurulup da şöyle dediklerini: "Ne olurdu, geri gönderilsek, Rabbimizin Ayetlerini yalanlamasak ve müminlerden oluversek."
Enam
(6:29)
Dediler ki: "Şu dünya hAyatımızdan başkası yok. Biz diriltilecek de değiliz."
Enam
(6:30)
Rableri huzurunda durdurulduklarını bir görsen! Sordu: "Gerçek değil miymiş bu?" Dediler: "Rabbimize yemin olsun ki, gerçekmiş." Dedi: "O halde, küfre sapmış olmanızdan dolAyı tadın azabı."
Enam
(6:31)
Allah'ın huzuruna varmAyı yalanlAyanlar, gerçekten hüsrana uğramıştır. Sonunda o saat ansızın kendilerine gelip çatınca, sırtlarında günahlarını taşır bir halde şöyle demişlerdir: "Dünya hAyatında düşdüğümüz aşırılıklardan dolAyı vAy hasretimize!" Dikkat edin! Ne kötü şeylerdir taşıyıp durdukları.
Enam
(6:32)
Şu iğreti, basit hAyat bir oyun ve eğlenceden başka şey değildir. Sakınıp korunanlar için ahiret yurdu elbette ki daha iyidir. Hala aklınızı işletemeyecek misiniz?
Enam
(6:33)
Söylediklerinin seni kederlendirdiğini çok iyi biliyoruz. Gerçek şu ki, onlar seni yalanlamıyorlar; o zalimler Allah'ın Ayetlerine karşı direnmekteler.
Enam
(6:34)
Yemin olsun ki, senden önce de resuller yalanlanmış ama yalanlanmalarına, eziyet görmelerine sabretmişlerdi. NihAyet yardımımız onlara ulaştı. Allah'ın kelimelerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. Yemin olsun, elçi olarak gönderilenlerin haberinden bir kısmı sana da gelmiştir.
Enam
(6:35)
Eğer yüz çevirip gitmeleri sana ağır geldiyse, hAydi gücün yetiyorsa, yerin içinde bir delik yahut gökte bir merdiven ara da onlara bir mucize getir. Allah dileseydi onları doğru ve güzelde birleştirirdi. Artık cahillerden olma.
Enam
(6:39)
Bizim Ayetlerimizi yalanlAyanlar, karanlıklara gömülmüş sağır ve dilsizlerdir. Allah, dilediği/dileyen kişiyi şaşırtır, dilediğini/dileyeni de dosdoğru yol üzerine koyar.
Enam
(6:41)
HAyır, yalnız O'na yakarırsınız da O dilerse yakındığınız belAyı uzaklaştırır. Ve siz, ortak koştuklarınızı unutuverirsiniz.
Enam
(6:44)
Öğütlenmeye çağırıldıkları şeyi unutunca, her şeyin kapılarını üzerlerine açıverdik. NihAyet, kendilerine verilenle sevinç şımarıklığına daldıkları bir sırada, ansızın onları yakaladık. Tüm ümitlerini bir anda yitirdiler.
Enam
(6:46)
De ki: "Düşünün bakalım; Allah, işitme gücünüzü, gözlerinizi alsa, kalpleriniz üzerine mühür bassa, Allah'tan başka hangi ilah onları size geri verecek?" Bak nasıl türlü türlü açıklıyoruz Ayetleri, yine de yüz çeviriyorlar!
Enam
(6:48)
Biz o gönderilen elçileri, müjdeciler ve uyarıcılar olmaktan öte bir şey için göndermiyoruz. İman edip hAyrı ve barışı yerleştirenlere korku yoktur. TasalanmAyacaklardır onlar.
Enam
(6:49)
Ayetlerimizi yalanlAyanlara gelince, fenalığa bulaşmaları yüzünden kendilerine azap dokunacaktır.
Enam
(6:50)
Onlara şunu söyle: "Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum. GAybı da bilmem ben! Size ben bir meleğim de demiyorum. Yalnız bana vahyedilene uyarım ben!" Sor onlara: "Körle gören bir olur mu? Hala düşünmüyor musunuz?"
Enam
(6:54)
Ayetlerimize iman edenler sana geldiğinde şöyle söyle: "Selam size! Rabbiniz, benliği üzerine rahmeti yazmıştır. İçinizden her kim bilgisizlikle bir kötülük işler de ardından tövbe edip halini düzeltirse, hiç kuşkusuz, Allah çok affedici, çok merhametlidir."
Enam
(6:55)
İşte biz, Ayetlerimizi bu şekilde Ayrıntılı kılıyoruz ki, günaha sapmışların yolu açık-seçik ortAya çıksın/günaha sapmışların yolunu açık-seçik göresin!
Enam
(6:57)
De ki: "Ben Rabbimden gelen bir beyyine üzerindeyim. Ama siz onu yalanladınız. Acele istediğiniz şey benim yanımda değil. Hüküm yalnız ve yalnız Allah'ındır. Hakkı o anlatır. Ayırt edip çözüm getirenlerin en hAyırlısı O'dur."
Enam
(6:58)
Şunu da söyle: "Acele istediğiniz şey benim yanımda olsAydı, benimle sizin aranızdaki iş çoktan bitirilmiş olurdu. Zalimleri, Allah daha iyi bilir."
Enam
(6:59)
GAybın anahtarları O'nun yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde olanı da bilir. O'nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. Toprağın karanlıklarındaki bir dane, yaş ve kuru her şey apaçık bir Kitap'ın içindedir.
Enam
(6:60)
O, odur ki, geceleyin sizi öldürür. Gün boyunca neler yapıp neler kazandığınızı bilir. Sonra, belirlenmiş süre işletilip tamamlansın diye, gün içinde sizi diriltir. NihAyet O'nadır dönüşünüz. Sonra, yapıp ettiklerinizi size haber verecektir.
Enam
(6:61)
Kulları üzerinde egemenlik sahibi Kaahir'dir O. Üzerinize koruyucular gönderir. NihAyet ölüm birinize geldiğinde, elçilerimiz onu vefat ettirirler. Ne vaktinden önce iş yaparlar onlar ne de vaktinden sonra.
Enam
(6:62)
NihAyet onlar gerçek Mevla'ları olan Allah'a götürülürler. Gözünüzü açın! Hüküm yalnız O'nundur. Ve hesap görenlerin en süratlisi de O'dur.
Enam
(6:65)
De ki: "O size, üstünüzden yahut Ayaklarınızın altından bir azap göndermeye yahut sizi fırka fırka birbirinize düşürerek/fırkalara bölüp içinden çıkılmaz durumlara düşürerek/fırkaları elbise gibi size giydirerek kiminizin şiddetini kiminize tattırmAya Kaadir'dir." Bak nasıl sıralıyoruz Ayetleri, iyice kavrAyabilsinler diye.
Enam
(6:68)
Ayetlerimiz hakkında lakırdıya dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze dalıncAya değin onlardan yüz çevir. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra o zalimler topluluğu ile oturma.
Enam
(6:70)
Dinlerini oyun ve eğlence haline getirmiş, dünya hAyatı kendilerini aldatmış olanları bırak da o Kur'an ile şunu hatırlat: Bir kişi, kendi elinin üretip kazandığına teslim edilirse onun, Allah dışında ne bir dostu kalır ne de şefaatçısı. Her türlü fidyeyi verse de ondan kabul edilmez. İşte bunlar, kazandıklarına teslim edilmişlerdir. Nankörlük ettiklerinden ötürü onlar için kAynar sudan bir içki ve korkunç bir azap vardır.
Enam
(6:71)
De ki: "Allah'ın berisinden, bize yarar da zarar da veremeyecek şeylere mi yakaralım? Allah bize kılavuzluk ettikten sonra ökçelerimiz üstüne geri mi döndürülelim? O kişi gibi, şeytanlar kendisini Ayartıp yeryüzünde şaşkın dolaşır hale getirmişlerdir. Oysaki onun, "Bize gel!" diye doğruya ve güzele çağıran arkadaşları vardır." De ki: "Allah'ın kılavuzluğudur gerçek kılavuzluk. Alemlerin Rabbi Allah'a teslim olmakla emrolunduk biz."
Enam
(6:72)
Ve "Namazı kılın/duAyı yerine getirin, O'ndan sakının!" diye emrolunduk. Huzurunda haşrolunacağınız O'dur.
Enam
(6:77)
Ay'ı doğar halde görünce, "Rabbim bu!" dedi. O batınca da şöyle konuştu: "Eğer Rabbim bana kılavuzluk etmeseydi sapıtan topluluktan olurdum."
Enam
(6:78)
NihAyet Güneş'in doğmakta olduğunu gördüğünde, "Benim Rabbim bu, bu daha büyük!" dedi. O da batıp gidince şöyle seslendi: "Ortak koştuğunuz şeylerden uzağım ben."
Enam
(6:80)
Toplumu ona karşı çıkıp kanıt getirmeye kalkıştı. O dedi ki: "Allah hakkında benimle çekişiyor musunuz? Beni doğru yola O iletti. O'na ortak koştuğunuz şeylerden korkmam. Rabbimin dilediği dışında hiçbir şey olmaz. Rabbim bilgice herşeyi çepeçevre kuşatmıştır. Hala öğüt almAyacak mısınız?"
Enam
(6:81)
"Hem siz, hakkında size hiçbir kanıt indirmediği şeyleri Allah'a ortak koştuğunuz halde korkmuyorsunuz da ben, ortak tuttuğunuz şeylerden nasıl korkarım!" Şimdi, eğer biliyorsanız, iki gruptan hangisi güvende olmAya/güvenilmeye daha lAyıktır?
Enam
(6:82)
İman edip de imanlarını herhangi bir zulümle kirletmeyenler var ya, güvende olma/güvenilir olma işte onların hakkıdır; doğruyu ve güzeli yakalAyanlar da onlardır.
Enam
(6:91)
Allah'ı, kadrine/şanına yaraşır şekilde tanıyamadılar. Çünkü, "Allah, insana hiçbir şey vahyetmemiştir." dediler. De ki "Musa'nın insanlara bir ışık, bir kılavuz olarak getirdiği kitabı kim indirdi? Siz o kitabı birtakım parşömenler yapıp ortAya sürüyorsunuz, birçoğunu da saklıyorsunuz. Size, sizin de atalarınızın da bilmediği şeyler öğretildi." "Allah!" de, sonra bırak onları saplandıkları batakta oynAyadursunlar.
Enam
(6:92)
Bu da bizim, kentlerin/medeniyetlerin anasını uyarman için indirdiğimiz bir kitap. Kutsal-bereketli, kendinden öncekini doğrulAyıcı. Ahirete inananlar, ona da inanırlar ve onlar namazlarına/dualarına devam ederler.
Enam
(6:93)
Yalan düzüp Allah'a iftira eden veya kendine bir şey vahyedilmediği halde "Bana vahyedildi" diyen kişi ile, "Allah'ın Ayet indirdiği gibi ben de indireceğim" diyen kimseden daha zalim kim vardır! Bir görsen o zalimleri ölüm dalgaları içindeyken. Melekler ellerini uzatmış, "Çıkarın canlarınızı!" diye! Bugün zillet azabıyla cezalandırılacaksınız; çünkü Allah'a karşı gerçek dışı şeyler söylüyorsunuz ve çünkü O'nun Ayetlerine karşı büyüklük taslıyordunuz.
Enam
(6:94)
Yemin olsun, sizi ilk yarattığımızdaki gibi yapAyalnız/teker teker bize geldiniz. Size verip hAyaline daldırdığımız şeyleri de sırtlarınızın arkasında bıraktınız. Sizinle ilgili hususlarda ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçılarınızı da yanınızda görmüyorsunuz. Yemin olsun, koptu aranızdaki tüm bağlar ve uzaklaşıp kAyboldu yanınızdan o bir şey sandıklarınız.
Enam
(6:96)
Şafağı yarıp sabahı ortAya çıkaran/Falık O'dur! Geceyi dinlenme zamanı yaptı; Güneş'i ve Ay'ı hesap aracı. İşte budur ölçülendirmesi o Aziz'in, o Alim'in!
Enam
(6:97)
Karanın ve denizin karanlıklarında, kendileriyle yol bulmanız için yıldızları hizmetinize veren O'dur! Bilgiden nasipli bir topluluk için Ayetleri gerçekten Ayrıntılı kılmışızdır.
Enam
(6:98)
Sizi bir tek canlıdan vücuda getiren O'dur! Bu oluşumda bir karar kılma yeri var, bir de emanet olarak kalma yeri. İyice araştırıp kavrAyan bir topluluk için Ayetleri biz tam bir biçimde Ayrıntılı kıldık.
Enam
(6:103)
Gözler onu fark edip kavrAyamaz. Oysaki O, gözleri görür/bilir. O Latif'tir, lütfu çok olduğu halde kendisi görülemez; Habir'dir, her şeyden haberdardır.
Enam
(6:105)
Ayetleri bu şekilde, çeşitli başlıklarla veriyoruz ki, "Sen ders aldın!" desinler, biz de ilimden nasiplenen bir toplum için onu iyice açıklAyalım.
Enam
(6:111)
Eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler kendileriyle konuşsAydı ve herşeyi toplAyıp karşılarına dikseydik, Allah'ın dilemesi dışında, yine de inanmazlardı. Ne var ki, çokları cehalet sergiliyorlar.
Enam
(6:113)
Ki ahirete inanmAyanların gönülleri ona ısınsın, ondan hoşlansınlar, elde ettikleri şeylere sahip olmAya devam etsinler.
Enam
(6:114)
Allah size Kitap'ı Ayrıntılı kılınmış bir halde indirmişken, Allah'ın dışında bir hakem mi arAyAyım? Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onun, Rabbinden hak olarak indirildiğini biliyorlar. Sakın kuşkuya düşenlerden olma.
Enam
(6:117)
Kendi yolundan kimin saptığını en iyi senin Rabbin bilir. HidAyete ermiş olanları en iyi bilen de O'dur.
Enam
(6:118)
O halde, O'nun Ayetlerine inanıyorsanız, üzerine Allah'ın adı anılmış olanlardan yiyin.
Enam
(6:119)
Size ne oluyor da üzerine Allah'ın adı anılmış olanlardan yemiyorsunuz? Zorda kalışınız dışında üzerinize haram kıldığını bizzat kendisi size Ayrıntılı olarak açıklamıştır. Birçokları ilimsiz bir biçimde kendi keyiflerine uyarak halkı şaşırtıyorlar. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin sınır tanımaz azgınları çok iyi bilmektedir.
Enam
(6:121)
Üzerine Allah'ın adı anılmAyanlardan yemeyin. Böyle bir şey tam bir yoldan çıkıştır. Şeytanlar kendi evliyasına/dost ve destekçilerine sizinle mücadele etmeleri için elbetteki vahiy gönderirler. O şeytan evliyasına boyun eğerseniz kesinlikle müşrikler oldunuz demektir.
Enam
(6:122)
Bir ölü iken kendisine hAyat verdiğimiz, insanlar içinde yürümesi için kendisine bir ışık tuttuğumuz kişinin durumu, karanlıklar içinde kalmış, bir türlü ondan çıkamAyan kişininki gibi olur mu? İşte böyle! Küfre sapanlara, yapmakta oldukları süslü-püslü gösterilmiştir.
Enam
(6:123)
Biz bu şekide her kentte/her medeniyette kodamanları, o kent ve medeniyetin suçluları yaptık ki, orada oyunlar tezgahlAyıp tuzaklar kursunlar. Aslında onlar öz benliklerinden başkasına oyun oynamıyorlar ama farkında değillir.
Enam
(6:124)
Onlara bir Ayet geldiğinde şöyle demişlerdi: "Allah resullerine verilenin tıpkısı bize de verilmedikçe asla inanmAyacağız." Allah resullük görevini nereye vereceğini daha iyi bilir. Suç işleyenlere, oynadıkları oyunlar yüzünden Allah katında bir küçüklük ve şiddetli bir azap öngörülmüştür.
Enam
(6:126)
Rabbinin yolu işte budur; dosdoğru, kıvamında... Biz öğüt alan bir topluluğa Ayetleri Ayrıntılı bir biçimde açıkladık.
Enam
(6:130)
Ey cinler ve insanlar topluluğu! İçinizden, size Ayetlerimi anlatan ve şu gününüzle yüz yüze geleceğiniz hususunda sizi uyaran resuller gelmedi mi? "Kendi aleyhimize tanıklık ettik." dediler. İğreti hAyat onları aldattı da küfre saptıklarına ilişkin, öz benlikleri aleyhinde tanıklık ettiler.
Enam
(6:132)
Her birinin, yapıp ettiklerinden kAynaklanan dereceleri vardır. Rabbin onların işlediklerinden gafil değildir.
Enam
(6:135)
Ey toplumum! Yapabileceğinizi yapın. Ben de yapıp ediyorum. Yakında yurdun sonunun kime ait olacağını bileceksiniz. Gerçek olan şu ki, zalimler kurtulamAyacaktır.
Enam
(6:136)
Kendi döllendirip yAydığı ekinden ve hAyvanlardan Allah'a bir pAy Ayırdılar da kendi zanlarınca şöyle dediler: "Bu Allah için, bu da ortaklarımız için." ortakları için olan Allah'a ulaşmaz. Ama Allah için olan, ortaklarına ulaşıyor. Ne kötü hüküm veriyorlar!
Enam
(6:137)
Aynen bunun gibi, müşriklerden birçoğuna, Allah'a ortak koştukları kişiler, öz evlatlarını öldürmeyi güzel göstermiştir ki, hem onları yok etsinler hem de dinlerini onlar aleyhine karmakarışık hale getirsinler. Allah dileseydi bunu yapamazlardı. O halde onları, düzdükleri iftiralarla baş başa bırak.
Enam
(6:138)
Kendi kuruntularına uygun olarak şöyle dediler: "Şunlar, dokunulmaz hAyvanlar ve ekinlerdir. Bizim dilediğimizden başkası yiyemez bunları." HAyvanlar var, sırtlarına binmek yasaklanmıştır; hAyvanlar var, Allah'a iftira yüzünden üzerlerine Allah'ın adını anmıyorlar. Allah onları üretmekte oldukları iftiralar yüzünden cezalandıracaktır.
Enam
(6:139)
Şunu da söylediler: "Şu hAyvanların karınlarındakiler erkeklerimize özgülenmiştir; kadınlarımıza haramdır. Yavru ölü doğarsa kadın-erkek hepsi onda hak sahibidir." Bu nitelendirmeleri yüzünden Allah cezalarını verecektir. Hakim'dir O, Alim'dir.
Enam
(6:142)
HAyvanlardan yük taşıyanı da yAygı/döşek yapılanı da yaratan yine O'dur. Allah'ın size verdiği rızıklardan yiyin, şeytanın adımlarını izlemeyin! Çünkü o sizin için açık bir düşmandır.
Enam
(6:145)
De ki: "Bana vahyolunanlar içinde, bu haram dediklerinizi yiyecek birine yasaklanmış bir şey bulamıyorum. Yalnız şunlardan biri olursa başka: leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki o bir pisliktir- Allah'tan başkası adına boğazlanmış bir murdar." Iztırar haline düşen, başkasının hakkına dokunmamak, zorunluluk sınırını da aşmamak şartıyla bunlardan yiyebilir. Çünkü senin Rabbin çok bağışlAyıcı, çok merhametlidir.
Enam
(6:146)
Yahudilere tüm tırnaklı hAyvanları haram kıldık. Onlara Ayrıca sığır ve koyunun yağlarını da haram kıldık. Sığır ve koyunun sırtlarının ve bağırsaklarının taşıdığı yağlarla, kemiklerle karışan yağlar bunun dışındadır. Bunu onlara azgınlıkları yüzünden bir ceza olarak yaptık. Biz elbette sözünde duranlarız.
Enam
(6:148)
Şirke batanlar şöyle diyecekler: "Allah dileseydi, ne biz şirke sapardık ne de atalarımız. Hiçbir şeyi haram da yapmazdık." Onlardan öncekiler de azabımızı tadıncAya kadar bu şekilde yalanlamışlardı. De ki: "Yanınızda, önümüze çıkaracağınız bir ilminiz var mı? Zandan başka bir şeye uymuyorsunuz. Sadece saçmalıyorsunuz siz."
Enam
(6:150)
Şunu da söyle: "Allah şunu haram etmiştir diye tanıklık edip duran şahitlerinizi getirin." Eğer tanıklık ederlerse sakın onlarla birlikte tanıklık etme! Ayetlerimizi yalanlAyanlarla ahirete inanmAyanların keyifleri ardınca gitme! Onlar, kendi Rablerine başkalarını denk tutuyorlar.
Enam
(6:151)
De ki onlara: "Hadi gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını yüzünüze karşı okuyAyım: Hiçbir şeyi O'na ortak koşmAyın. Ana-babAya çok iyi davranın. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; biz sizi de onları da rızıklandırırız. Kötülüklerin görünenine de gizli kalanına da yaklaşmAyın. Allah'ın sAygın ve aziz kıldığı cana, bir hakkı savunmak dışında kıymAyın. Allah size bunları önerdi ki, aklınızı işletebilesiniz."
Enam
(6:152)
"Yetimin malına yaklaşmAyın! Ancak rüştüne erişinceye kadar en güzel yolla ilgilenme hali müstesna. Ölçme ve tartmAyı tam bir dürüstlükle yerine getirin. Hiç kimseye yaratılış kapasitesinin üstünde yükümlülük getirmiyoruz. Konuştuğunuz zaman, yakınlarınız/aleyhine de olsa, adaleti gözetin. Ve Allah'a verdiğiniz söze sadık kalın. Düşünüp öğüt alasınız diye O size bunları önerdi.
Enam
(6:154)
Sonra, güzel davrananlara nimetimizi tamamlamak, her şeyi Ayrıntılı kılmak, bir kılavuz ve rahmet olmak üzere Musa'ya o Kitap'ı verdik ki onlar Rablerine kavuşacaklarına inanabilsinler.
Enam
(6:157)
Şunu da söylemeyesiniz: "Eğer bize Kitap indirilmiş olsAydı, onlardan daha doğru yürüyüşlü olurduk." Artık size Rabbinizden bir beyyine, bir kılavuz ve bir rahmet gelmiş bulunuyor. Allah'ın Ayetlerini yalanlAyıp onlardan yüz çevirenden daha zalim kim var? Ayetlerimize sırt dönenleri, yüz çevirmeleri yüzünden azabın en acıklısıyla cezalandıracağız.
Enam
(6:158)
Neyi bekliyorlar? Kendilerine meleklerin gelmesini mi, Rabbinin gelmesini mi, yoksa Rabbinin bazı mucizelerinin gelmesini mi? Rabbinin bazı mucizeleri geldiği gün, daha önce iman etmemiş yahut imanında bir hAyır sahibi olamamış kişiye imanı hiçbir yarar sağlamAyacaktır. De ki: "Bekleyin! Doğrusu biz de bekliyoruz."
Enam
(6:160)
Kim bir güzellikle gelirse ona, getirdiğinin on katı var. Kötülükle gelene ise yaptığının kadarından fazla ceza verilmez. Onlar, haksızlığa uğratılmAyacaklardır.
Enam
(6:162)
De ki: "Benim namazım/duam, kulluğum/bağışım, hAyatım, ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah içindir."
Enam
(6:164)
Şunu da söyle: "Allah herşeyin Rabbi iken O'ndan başka rab mı arAyAyım? Her benliğin kazandığı kendi üstünde kalır. Hiçbir günahkara bir başka günahkarın yükünü taşımaz. NihAyet dönüşünüz Rabbinizedir. TartışmAya girdiğiniz şeyleri O size haber verecektir."
Araf
(7:2)
Bir kitaptır bu; sana indirildi, onunla uyarıda bulunasın diye ve inananlar için bir öğüt ve düşündürme olarak... O halde, bundan dolAyı göğsünde bir sıkıntı olmasın.
Araf
(7:8)
O gün, iyi ve kötüyü Ayıran ölçü haktır. Artık kimin ölçülüp tartılacak şeyleri ağır basarsa kurtuluşa erenler onlar olacaktır.
Araf
(7:9)
Ölçülüp tartılacak şeyleri hafif kalanlara gelince, işte onlar, Ayetlerimize karşı zalimce davranışlar sergilemiş oldukları için, öz benliklerini hüsrana itmiş olacaklar.
Araf
(7:10)
Yemin olsun, sizi yeryüzünde yerleştirdik ve sizin için orada, geçiminize yarAyacak nimet ve imkanlara vücut verdik. Ne de az şükrediyorsunuz!
Araf
(7:12)
Allah buyurdu: "Sana emrettiğimde secde etmeni engelleyen neydi?" İblis dedi: "Ben ondan hAyırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın."
Araf
(7:17)
"Sonra onlara; önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından musallat olacağım. Birçoklarını şükreder bulamAyacaksın."
Araf
(7:19)
"Ey Adem! Sen ve eşin cennette oturun, dilediğiniz yerden yiyin ama şu ağaca yaklaşmAyın. Yoksa ikiniz de zalimlerden olursunuz."
Araf
(7:20)
Derken, şeytan, kendilerinden gizlenmiş çirkin yerlerini onlara açmak için ikisine de vesvese verdi. Dedi: "Rabbinizin sizi şu ağaçtan uzak tutması, iki melek olmAyasınız yahut ölümsüzler arasına katılmAyasınız diyedir."
Araf
(7:22)
NihAyet onları kandırarak aşağı çekti. O ikisi ağaçtan tadınca çirkin yerleri kendilerine açıldı. Bahçenin yapraklarından yamalar yapıp üzerlerine örtmeye başladılar. Rableri onlara seslendi: "Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Ben size, şeytan sizin için açık bir düşmandır demedim mi?"
Araf
(7:23)
"Ey Rabbimiz, dediler, öz benliklerimize zulmettik. Eğer bizi affetmez, bize acımazsan elbette ki hüsrana uğrAyanlardan olacağız."
Araf
(7:25)
Buyurdu: "Orada hAyat bulacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan çıkarılacaksınız."
Araf
(7:26)
Ey ademoğulları! Şu bir gerçek ki size, edep yerlerinizi örtecek giysi de indirdik, süs ve gösterişe yarAyacak giysi de... Ama korunup sakınmAya yarAyan giysi en hAyırlısıdır. İşte bu, Allah'ın Ayetlerindendir. Düşünüp öğüt almaları umuluyor.
Araf
(7:27)
Ey ademoğulları! Şeytan, ana-babanızı, edep yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sakın size de bir fitne musallat etmesin. Çünkü o ve kabilesi sizi, onları göremeyeceğiniz yerden görürler. Biz o şeytanları, inanmAyanlara dostlar yaptık.
Araf
(7:30)
Bir kısmını iyiye ve güzele kılavuzladı, bir kısmının üzerine de sapıklık hak oldu. Onlar, Allah'ı bırakıp şeytanları dost edinmişlerdi. Bir de kendilerinin hidAyet üzere olduklarını sanırlar.
Araf
(7:32)
De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı süsü, güzel, temiz ve tatlı rızıkları kim haram etmiş?" De ki: "Dünya hAyatında onlar, inananlar için de var. Kıyamet gününde ise yalnız inananlar içindir onlar." Bilgiden nasipli bir topluluk için biz, Ayetleri böyle Ayrıntılı kılıyoruz.
Araf
(7:33)
De ki: "Rabbim, ancak şunları haram kıldı: "İğrençlikleri-görünenini, gizli olanını-günahı, haksız yere saldırmAyı, hakkında hiçbir kanıt indirmediği şeyi Allah'a ortak koşmAyı, bir de Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemeyi."
Araf
(7:35)
Ey ademoğulları! İçinizden size Ayetlerimi yüzünüze karşı anlatan resuller geldiğinde, korunup hallerini düzeltenlere hiçbir korku dokunmAyacaktır. Onlar tasalanmAyacaklardır da.
Araf
(7:36)
Ayetlerimizi yalanlAyıp onlar karşısında burun kıvıranlara gelince, bunlar ateşin dostlarıdır. Sürekli kalacaklardır onun içinde.
Araf
(7:37)
Yalan düzerek Allah'a iftira eden yahut O'nun Ayetlerini yalanlAyandan daha zalim kim vardır? İşte bunların Kitap'tan nasipleri kendilerine ulaşır, nihAyet elçilerimiz onlara gelip canlarını alırken şöyle derler: "Allah'ın berisinden yakardıklarınız nerede?" Şu cevabı verirler: "Bizden uzaklaşıp kAyboldular." Böylece, öz benlikleri aleyhine kendilerinin kafir olduğuna tanıklık ettiler.
Araf
(7:38)
Allah buyurdu: "Sizden önce gelip geçmiş cin ve insan topluluklarıyla iç içe girin bakalım ateşe." Her ümmet girdiğinde, yoldaşına/kızkardeşine lanet eder. NihAyet, hepsi orada bir arAya gelince, sonrakiler öncekiler için şöyle derler: "Rabbimiz! Bizi bunlar saptırdılar. Ateş azabını bunlara bir kat daha fazla ver." Allah buyurur: "Her biri için bir kat fazlası var, fakat siz bilmezsiniz!"
Araf
(7:40)
Ayetlerimizi yalanlAyan ve onlar karşısında büyüklük taslAyanlar var ya, gök kapıları açılamAyacaktır onlar için ve deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete giremeyeceklerdir onlar. Suçluları böyle cezalandırırız biz.
Araf
(7:42)
İman edip hAyra ve barışa yönelik işler yapanlar -ki biz, her benliğe ancak yaratılış kapasitesi ölçüsünde görev yükleriz- ise cennetin dostlarıdır. Sürekli kalacaklardır orada.
Araf
(7:43)
Göğüslerinde düşmanlıktan ne varsa söküp atmışızdır. Irmaklar akar altlarından. Şöyle derler: "Hamt olsun bizi burAya ulaştıran Allah'a. Eğer Allah bize kılavuzluk etmeseydi, biz burAya ulaşamazdık. Yemin olsun ki, Rabbimizin resulleri gerçeği getirmişler." Şöyle seslenilir: "İşte size, yaptıklarınıza karşılık mirasçı kılındığınız cennet!"
Araf
(7:48)
A'raf halkı, yüzlerinden tanıdıkları bazı erkeklere seslenip şöyle derler: "Bir arAya gelmeniz de büyüklük taslamanız da size hiçbir yarar sağlamadı."
Araf
(7:51)
Onlar kendi dinlerini eğlence ve oyun haline getirdiler, iğreti hAyat onları aldattı. Onlar bugüne kavuşacaklarını unutmuşlardı. Ayetlerimize karşı direniyorlardı. Bugün de biz onları unutuyoruz.
Araf
(7:52)
Yemin olsun ki, biz onlara, ilme uygun biçimde, Ayrıntılı kıldığımız bir Kitap getirdik. İnanan bir topluluk için bir kılavuz, bir rahmettir o.
Araf
(7:53)
Onun yalnız tevilini gözetirler. Onun tevili geldiği gün, daha önce onu unutanlar şöyle derler: "İnan olsun, Rabbimizin resulleri gerçeği getirmişler! Acaba bizim için şefaatçılar var mı ki, bize şefaat etsinler; yahut daha önce yaptıklarımızdan başkasını yapalım diye geri gönderilebilir miyiz?" Öz benliklerini hüsrana ittiler. İftiralarına alet ettikleri, onlardan uzaklaşıp kAyboldu.
Araf
(7:54)
Rabbiniz o Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmış, sonra da arş üzerinde egemenlik kurmuştur. Geceyi gündüze bürüyüp örter. O bunu, bu da onu aralıksız ve titiz bir biçimde kovalar durur. Güneş, Ay, yıldızlar O'nun emrine boyun eğmiş. Gözünüzü açın; yaratış da O'nundur, emir veriş de/yaratış da O'nun içindir, emir veriş de. Alemlerin Rabbi olan Allah çok yücedir.
Araf
(7:56)
Yeryüzünde, orası barışa kavuştuktan sonra bozgun çıkarmAyın. Ürpererek ve ümit ederek dua edin O'na. Hiç kuşkusuz, Allah'ın rahmeti, güzel düşünüp güzel iş yapanlara çok yakındır.
Araf
(7:57)
Rüzgarları, rahmetinin önünden müjdeci gönderen O'dur. NihAyet onlar, yüklerle ağırlaşmış bulutları yüklenince onu ölü bir beldeye göndeririz; onunla su indiririz de o suyla her türlü meyveyi çıkarırız. İşte biz, ölüleri de böyle çıkarırız. Düşünüp ibret almanız umuluyor.
Araf
(7:58)
Güzel ve temiz beldenin bitkisi Rabbinin izniyle çıkar. Pis ve çorak beldeden ise zararlı bitkiden başkası çıkmaz. Şükreden bir topluluk için Ayetleri işte böyle çeşitli şekillerde sergiliyoruz.
Araf
(7:64)
Onu yalanladılar. Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileri gemi içinde kurtardık, Ayetlerimizi yalanlAyanları boğduk. Gözleri görmez bir topluluktu onlar.
Araf
(7:69)
"Sizi uyarmak için içinizden bir adam aracılığıyla size Rabbinizden bir ihtar gelmesine şaştınız mı? HatırlAyın ki, O sizi Nuh toplumundan sonra halefler yaptı ve yaratılışta size daha fazla bir boy-bos verdi. Allah'ın nimetlerini anın ki kurtulabilesiniz."
Araf
(7:72)
NihAyet onu ve beraberindekileri bizden bir rahmetle kurtardık; Ayetlerimizi yalanlAyanların da kökünü kestik. İnanan kişiler değillerdi onlar.
Araf
(7:73)
Semud'a da kardeşleri Salih'i gönderdik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yok. Size Rabbinizden bir beyyine/açık bir kanıt gelmiştir. İşte şu; Allah'ın devesi. Sizin için bir mucize. Rahat bırakın onu, Allah'ın toprağında otlasın. Kötü bir niyetle dokunmAyın ona. Yoksa korkunç bir azap yakalar sizi."
Araf
(7:74)
"HatırlAyın ki, Allah sizi Ad'dan sonra halefler yaptı ve yeryüzünde sizi yerleştirdi. O'nun düzlüklerinde sarAylar kuruyorsunuz, dağlarını yontup ev yapıyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini anın da fesat çıkararak yeryüzünü berbat etmeyin."
Araf
(7:79)
NihAyet, Salih onlardan yüzünü döndürüp şöyle dedi: "Ey toplumum! Andolsun ki, Rabbimin mesajını size tebliğ ettim, size öğüt verdim; ama siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz."
Araf
(7:81)
"Siz, kadınları bırakıp şehvetiniz yüzünden erkeklere gidiyorsunuz. Doğrusu siz sınır tanımAyan bir topluluksunuz."
Araf
(7:85)
Medyen'e de kardeşleri ŞuAyb'ı gönderdik. Şöyle dedi: "Ey toplumum! Allah'a kulluk edin. Size O'ndan başka ilah yok! Size Rabbinizden açık bir kanıt gelmiştir. Ölçü ve tartıda dürüst davranın. İnsanların eşyasına el koymAya tenezzül etmeyin. Yeryüzünde, orası barışa kavuştuktan sonra bozgun çıkarmAyın. Eğer inanan insanlarsanız bu sizin için daha hAyırlıdır."
Araf
(7:86)
"Her yol üstünde oturup da tehdit savurarak Allah yolundan O'na inananları çevirmeyin. Yolun çarpığını isteyip durmAyın. HatırlAyın ki, siz az idiniz, O sizi çoğalttı. Bir bakın, nasılmış bozguncuların sonu!"
Araf
(7:87)
"İçinizden bir grup, benimle gönderilene inanmış, bir başka grup da inanmamışsa, Allah aranızda hükmedinceye kadar sabırlı olun. O, yargıçların en hAyırlısıdır.
Araf
(7:88)
Toplumunun büyüklük taslAyan kodamanları dediler ki: "Ey ŞuAyb! Ya kesinlikle milletinize dönersiniz yahut da seni ve seninle birlikte inananları kentimizden mutlaka çıkarırız." Dedi ki: "Ya istemiyorsak; zor ve baskıyla mı?"
Araf
(7:89)
"Allah bizi, milletinizden kurtardıktan sonra tekrar o millete dönersek yalan düzüp Allah'a iftira etmiş oluruz. Rabbimiz Allah istemediği sürece, sizin milletinize dönmemiz söz konusu edilemez. Rabbimiz, bilgice her şeyi kuşatmıştır. Allah'a dAyanıp güvendik biz! Ey Rabbimiz! Toplumumuzla bizim aramızda hak ile hükmet. Sen, çözüm getirenlerin en hAyırlısısın."
Araf
(7:90)
Toplumunun küfre sapan kodamanları dedi ki: "Eğer ŞuAyb'ın ardı sıra giderseniz hüsrana gömülenler olursunuz."
Araf
(7:91)
Bunun üzerine o şiddetli sarsıntı/o korkunç titreşim onları yakalAyıverdi de öz yurtlarında yere çökmüş hale geldiler.
Araf
(7:92)
ŞuAybı yalanlAyanlar sanki o yerde hiç şenlik kurmamışlardı. ŞuAyb'ı yalanlAyanlar hüsrana saplananların ta kendileriydi.
Araf
(7:93)
ŞuAyb onlardan yüzünü döndürdü de şöyle dedi: "Yemin olsun, ben size Rabbimin gönderdiklerini ilettim. Size öğüt verdim. Artık küfre batmış bir topluluğa nasıl acırım?"
Araf
(7:95)
Sonra zorluk ve sıkıntının yerine mutluluk ve güzelliği getirmişiz de çoğalmışlar ve şöyle demişlerdir: "Atalarımız da zorluk ve sevinçle yüzyüze gelmişlerdi." NihAyet biz onları farkında olmadıkları bir sırada ansızın yakalAyıverdik.
Araf
(7:96)
O medeniyetlerin halkı inanıp korunsalardı, elbette ki üzerlerine gökten ve yerden bereketler saçardık. Ama yalanladılar, biz de onları, kazanır olduklarıyla yakalAyıverdik.
Araf
(7:98)
Yoksa o kentler halkının, bir kuşluk vakti oynAyıp eğlenirken azabımızın yakalarına yapışmAyacağına ilişkin bir garantileri mi vardı?
Araf
(7:99)
Allah'ın tuzağından emin miydiler? Hüsrana uğrAyan topluluktan başkası Allah'ın tuzağından emin olamaz.
Araf
(7:100)
Tüm bu olanlar, eski sahiplerinden sona yeryüzüne mirasçı olanlara şunu göstermedi mi? Dilersek onları günahları yüzünden belAya çarptırırız, kalpleri üzerine mühür basarız da artık söz dinleyemez olurlar.
Araf
(7:103)
Onların ardından Musa'yı, Ayetlerimizle Firavun'a ve kodamanlarına gönderdik de Ayetlerimiz karşısında zulme saptılar. Bir bak, nasıl olmuştur bozguncuların sonu!
Araf
(7:106)
Firavun dedi: "Bir mucize getirdinse, doğru sözlülerden isen onu ortAya çıkar!"
Araf
(7:111)
Dediler ki: "Onu kardeşiyle birlikte alıkoy. Ve şehirlere, toplAyıcılar gönder."
Araf
(7:114)
"Evet, dedi, Ayrıca siz benim en yakınlarımdan olacaksınız."
Araf
(7:115)
Sihirbazlar şöyle dediler: "Ey Musa! Sen mi hünerini ortAya atacaksın yoksa biz mi hünerlerimizi sergileyelim?"
Araf
(7:116)
"Siz sergileyin." dedi. Hünerlerini ortAya atınca, halkın gözlerini büyülediler, onları dehşete düşürdüler. Çok büyük bir büyü sergilediler.
Araf
(7:117)
Biz de Musa'ya şöyle vahyettik: "Hadi at asanı!" Bir de ne görsünler, asa, onların ortAya getirdikleri şeyleri yalAyıp yutuyor.
Araf
(7:118)
Böylece hak ortAya çıktı, onların yapıp ettikleri, işe yaramaz hale geldi.
Araf
(7:124)
"Ellerinizi ve Ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım."
Araf
(7:126)
"Sen bizden, sırf Rabbimizin Ayetleri bize gelince, onlara iman ettiğimizden ötürü intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Canımızı müslümanlar olarak al."
Araf
(7:127)
Firavun kavminin kodamanları dediler ki: "Musa'yı ve toplumunu, yeryüzünü fesada verip seni ve ilahlarını terk etsinler diye mi bırakıyorsun?" Dedi ki Firavun: "Biz onların oğullarını öldürüp kadınlarını diri bırakacağız/kadınlarının rahimlerini yoklAyıp çocuk alacağız/kadınlarına utanç duyulacak şeyler yapacağız. Üstlerine sürekli kahır yağdıracağız."
Araf
(7:128)
Musa kendi toplumuna şöyle dedi: "Allah'tan yardım dileyin, sabırlı olun. Yeryüzü Allah'ındır, Allah ona, kullarından dilediğini mirasçı kılar. Sonuç, takvAya sarılanlarındır."
Araf
(7:130)
Yemin olsun ki biz, Firavun hanedanını yakalAyıp ürün eksikliğiyle senelerce sıktık ki, düşünüp öğüt alabilsinler.
Araf
(7:132)
Şunu da söylediler: "Bizi büyülemek için, bize istediğin kadar Ayet getir. Sana inanmAyacağız."
Araf
(7:134)
Pislik üzerlerine çökünce şöyle dediler: "Ey Musa! Sana verdiği söze dAyanarak Rabbine bizim için dua et! Şu pisliği üzerimizden kaldırırsa, sana kesinlikle inanacağız ve İsrailoğullarını seninle birlikte mutlaka göndereceğiz."
Araf
(7:136)
Bunun üzerine biz de onlardan öc aldık: Ayetlerimizi yalanladıkları, onlara aldırmazlık ettikleri için hepsini suda boğduk.
Araf
(7:137)
Ezilip itilmekte olan topluluğu da içine bereketler doldurduğumuz toprağın doğularına ve batılarına mirasçı kıldık. Rabbinin, İsrailoğullarına verdiği güzel söz, sabretmeleri yüzünden hedefine vardı. Firavun ve toplumunun sanAyi olarak meydana getirdiklerini de dikip yükselttikleri sarAyları da yere geçirdik.
Araf
(7:140)
Şunu da söyledi: "Size Allah'tan başa bir ilah mı arAyAyım? O sizi alemlere üstün kılmıştır."
Araf
(7:141)
Şunu da hatırlAyın: Sizi Firavun hanedanından kurtarmıştık. Size azabın en kötüsü ile işkence ediyorlardı: Oğlanlarınızı katlediyorlar, kadınlarınıza hAyasızca davranıyorlar/kadınlarınızın rahimlerini yokluyorlar/kadınlarınızı hAyata salıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden gelmiş büyük bir imtihan vardı.
Araf
(7:143)
Musa, bizimle sözleştiği yere gelip Rabbi de kendisiyle konuşunca şöyle yakardı: "Rabbim, göster bana kendini, göreyim seni!" Dedi: "Asla göremezsin beni! Ama şu dağa bak! Eğer o yerinde durabilirse, sen de beni göreceksin!" Rabbi, dağa tecelli edince onu parça parça etti. Ve Musa bAygın vaziyette yere yığıldı. Kendine gelince şöyle yakardı: "Tespih ederim seni. Tövbe edip sana yöneldim! İman edenlerin ilkiyim ben."
Araf
(7:145)
Biz Musa için levhalarda her şeyi yazdık: Öğüt olarak, her şeyin Ayrıntısı olarak. "Kuvvetle tut bunları ve emret toplumuna da onları en güzel şekliyle tutsunlar. Sapıklar yurdunu göstereceğim size."
Araf
(7:146)
Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslAyanları Ayetlerimden uzak tutacağım: Onlar hangi mucizeyi görseler ona inanmazlar. Doğruya varan yolu görseler, onu yol edinmezler. Ama azgınlık yolunu görseler onu yol edinirler. Bu böyledir. Çünkü onlar Ayetlerimizi yalanladılar ve onlara karşı kAyıtsız kaldılar.
Araf
(7:147)
Ayetlerimizi ve ahirete varılacağını yalan sAyanların tüm yaptıkları boşa gitmiştir. Bulacakları karşılık, yapıp ürettiklerinden başkası olmAyacaktır.
Araf
(7:148)
Musa'nın kavmi, onun Allah'la konuşmAya gidişinden sonra, süs eşyalarından oluşmuş, böğürebilen bir buzağı heykelini ilah edinmişti. Görmediler mi ki, o onlarla ne konuşabiliyor ne de kendilerine yol gösterebiliyor? Onu benimsediler ve zalimler haline geldiler.
Araf
(7:150)
Musa, kızgın ve üzgün bir halde kavmine döndüğünde şöyle dedi: "Benden sonra arkamdan ne kötü şeyler yaptınız! Rabbinizin emrini bekleyemediniz mi?" Levhaları yere attı, kardeşinin başını tuttu, kendisine doğru çekiyordu. Kardeşi dedi ki: "Ey annem oğlu! Bu topluluk beni horlAyıp hırpaladı. Nerdeyse canımı alıyorlardı. Bir de sen düşmanları bana güldürme. Beni şu zalim toplulukla bir tutma."
Araf
(7:152)
Buzağıyı ilah edinenler var ya, yakında onlara Rablerinden bir öfke ve dünya hAyatında bir zillet ulaşacaktır. İftiracıları böyle cezalandırırız biz!
Araf
(7:155)
Musa, bizimle buluşma vakti için toplumundan yetmiş adam seçti. O şiddetli sarsıntı/korkunç titreşim onları yakalAyınca Musa şöyle dedi: "Rabbim, dileseydin, onları da beni de daha önce helak ederdin. İçimizdeki beyinsizlerin yaptıkları yüzünden bizi helak mı edeceksin? Bu iş senin imtihanından başka bir şey değildir. Onunla dilediğini şaşırtır, dilediğine yol gösterirsin. Sen bizim Veli'mizsin! O halde affet bizi, acı bize! Sen affedenlerin en hAyırlısısın!"
Araf
(7:156)
"Bize hem bu dünyada güzellik yaz hem de ahirette! Dönüp dolaşıp sana geldik." Buyurdu ki: "Azabıma dilediğimi çarptırırım. Rahmetime gelince, o her şeyi çepeçevre kuşatmıştır. Ben onu; sakınıp korunanlara, zekatı verenlere, Ayetlerimize inananlara yazacağım."
Araf
(7:159)
Musa kavminden bir topluluk vardır ki, hakka kılavuzluk/hak ile kılavuzluk eder ve yalnız hakka dAyanarak adaleti gözetir.
Araf
(7:160)
Biz onları, on iki torun kabileye Ayırdık. Toplumu kendisinden su istediğinde de Musa'ya, "Asanı taşa vur!" diye vahyettik. Taştan, on iki göze fışkırdı. Her oymak, su içeceği yeri belledi. Onların üzerlerine bulutları gölgelik yaptık, kendilerine kudret helvası ve bıldırcın indirdik. "Yiyiniz size verdiğimiz rızıkların temizlerinden." Onlar bize zulmetmediler, ama öz benliklerine zulmediyorlardı.
Araf
(7:161)
Onlara şöyle denildi: Şu kentte oturun, orada istediğiniz yerden yiyin. 'Affet!' diye yalvarın; kapıdan da secde ederek girin ki, hatalarınızı bağışlAyalım. Güzel düşünüp güzel iş yapanlara daha fazlasını da vereceğiz.
Araf
(7:165)
Kendilerine verilen öğüdü unuttuklarında, kötülükten alıkoyanları kurtarıp zulme sapanları, yoldan çıkmalarından ötürü, acı bir azapla yakalAyıverdik.
Araf
(7:166)
Ne zaman ki, yasaklandıkları şeylerden ötürü öfkelendiler, onlara şöyle dedik: "Aşağılık, maskara mAymunlar olun!"
Araf
(7:167)
Rabbin, kıyamet gününe kadar, kendilerine azabın en kötüsünü yapacak kimseleri üzerlerine göndereceğini bildirmişti. Senin Rabbin cezAyı vermede çok süratli davranır; ama çok affedici, çok merhametlidir de.
Araf
(7:168)
Ve onları yeryüzünde birçok ümmetlere böldük. İçlerinde barışsever iyiler vardı ama böyle olmAyan aşağılıklar da vardı. Belki dönerler ümidiyle onları güzeliklerle de kötülüklerle de imtihana çektik.
Araf
(7:169)
Arkalarından, yerlerini alan halefler geldi. Bunlar, kitaba varis olmuşlardı. Şu basit dünyanın geçici menfaatini esas alıyorlar ve şöyle diyorlardı: "Biz zaten bağışlanacağız!" Kendilerine, bir menfaat daha gelse onu da alıyorlardı. Bunlardan, Allah hakkında, gerçek dışında bir şey söymemelerine ilişkin kitap misakı alınmamış mıydı? O kitabın içindekileri okuyup incelemediler mi? Ahiret yurdu, takvAya sarılanlar için daha hAyırlıdır. Hala aklınızı işletmeyecek misiniz?
Araf
(7:170)
Kitaba sarılanlar ve namazı/duAyı yerine getirenlere gelince, biz, barışsever iyilerin ödülünü zAyi etmeyiz.
Araf
(7:171)
Bir zaman, dağı tepelerine bir gölgelik gibi çekmiştik de onu üstlerine düşüyor sanmışlardı. "Size verdiğimizi kuvvetle tutun ve içindekini hatırınızdan çıkarmAyın ki korunabilesiniz."
Araf
(7:174)
Biz, Ayetleri işte bu şekilde Ayrıntılı kılıyoruz ki, hakka dönebilsinler.
Araf
(7:175)
Onlara, şu adamın haberini de oku: Kendisine Ayetlerimizi vermiştik; onlardan sıyrılıp çıktı, şeytan da onu peşine taktı; nihAyet o, azgınlardan oluverdi.
Araf
(7:176)
Dileseydik onu, o Ayetlerle yüceltirdik. Ama o, sonsuza dek kalacakmış gibi,yerküreye bağlandı; iğreti arzularına uydu. Onun durumu şu köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan dilini sarkıtarak solur, kendi haline bıraksan dilini sarkıtarak solur. Ayetlerimizi yalanlAyan toplumun örneği işte budur. Bu hikAyeyi anlat ki düşünüp taşınabilsinler.
Araf
(7:177)
Ayetlerimizi yalanlAyan topluluğun vücut verdiği örnek ne kötüdür! Onlar öz benliklerine zulmediyorlardı.
Araf
(7:179)
Yemin olsun ki, biz, cehennem için, cinlerden ve insanlardan, birçok kişiye vücut verdik/birçoğunu döllendirip yAydık. Kalpleri var bunların, onlarla anlamazlar; gözleri var bunların, onlarla görmezler; kulakları var bunların, onlarla işitmezler. Davarlar gibidir bunlar. Belki daha da şaşkın. Gafillerin ta kendileridir bunlar.
Araf
(7:182)
Ayetlerimizi yalanlAyanları, hiç bilemeyecekleri bir yerden ağır ağır çöküşe götüreceğiz.
Araf
(7:186)
Allah'ın şaşırttığına kimse kılavuzluk edemez. O bırakır onları ki, kudurganlıkları içinde bocalAyıp dursunlar.
Araf
(7:188)
De ki: "Ben kendi nefsime, Allah'ın dilediğinden başka ne bir yarar sağlAyabilirim ne de bir zarar verebilirim. Eğer gAybı biliyor olsAydım iyilik ve güzelliği elbette çoğaltırdım. Bana kötülük dokunmamıştır bile. Ben, inanan bir topluluk için bir uyarıcı ve müjdeciden başkası değilim."
Araf
(7:189)
O, odur ki, sizi bir tek canlıdan yarattı, eşini de ondan vücuda getirdi ki, gönlü buna ısınsın. Eşini sarıp kucaklAyınca o, hafif bir yük yüklendi de bir süre onu gezdirdi. Ağırlaştığında ikisi birden Rablerine şöyle dua ettiler: "Bize iyi huylu, yakışıklı bir çocuk verirsen yemin ederiz, şükredenlerden olacağız."
Araf
(7:190)
Allah onlara iyi huylu, barışçıl bir çocuk verince, kendilerine verdiği nimette ikisi birden Allah'a ortak koşmAya başladılar. Allah onların ortak koştuğu şeylerden arınmıştır.
Araf
(7:191)
Hiçbir şey yaratmAyan, bizzat kendileri yaratılmış olan şeyleri/kişileri mi ortak koşuyorlar?
Araf
(7:192)
Onlar, ne bunlara bir yardım sağlAyabilirler ne de kendi benliklerine yardımcı olabilirler.
Araf
(7:193)
Onları, iyiye ve güzele çağırsanız sizi izlemezler. Ha onlara dua etmişsiniz ha sus-pus oturmuşsunuz; sizin için Aynıdır.
Araf
(7:195)
Ayakları mı var onların ki, onlarla yürüsünler; ellerimi mi var onların ki onlarla tutsunlar; gözleri mi var onların ki, onlarla görsünler; kulaklarımı var onların ki, onlarla işitsinler!? De ki: "Ortaklarınızı çağırıp bana tuzak kurun. Hadi, göz açtırmAyın bana!"
Araf
(7:196)
"Benim Veli'm, o Kitap'ı indiren Allah'tır. O, hAyır ve barışı seven kulları koruyup gözetir."
Araf
(7:198)
Onları, hidAyete çağırsanız, duymazlar. Onların sana baktıklarını sanırsın. Oysaki, onlar görmezler.
Araf
(7:203)
Onlara bir Ayet getirmediğinde, "Onu da şuradan buradan derleseydin ya!" diye konuşurlar. De ki: "Ben sadece Rabbimden bana vahyedilene uyuyorum. Bu, Rabbinizden gelen gönül gözleridir, doğruya kılavuzdur, iman eden bir toplum için rahmettir."
Araf
(7:205)
Rabbini, öz benliğinin içinde yalvarıp ürpererek, bağırtılı olmAyan bir sesle sabah-akşam zikret. Sakın gafillerden olma!
Araf
(7:206)
Rabbinin katında olanlar, büyüklük taslAyıp O'na ibadetten yüz çevirmezler; O'nu tespih ederler ve yalnız O'na secde ederler.
Enfal
(8:2)
İnanmış olanlar ancak o kişilerdir ki, Allah anıldığında yürekleri ürperip titrer ve onlara Allah'ın Ayetleri okunduğunda, bu onların imanlarını artırır. Ve onlar yalnız Rablerine güvenip dAyanırlar.
Enfal
(8:3)
Namazı/duAyı yerine getirirler onlar. Ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden dağıtırlar.
Enfal
(8:6)
İş apaçık ortAya çıktıktan sonra bile, hak konusunda seninle çekişiyorlardı. Sanki onlar gözleri baka baka ölüme sürülüyorlardı.
Enfal
(8:7)
O sırada Allah, iki gruptan birinin kesinlikle sizin olacağını vaat ediyordu. Ve siz, güçsüz ve silahsız olanın size düşmesini arzu ediyordunuz. Allah ise hakkı kendi kelimeleriyle tam bir biçimde ortAya koymAyı ve küfre batmışların ardını-arkasını kesmeyi istiyordu.
Enfal
(8:8)
Diliyordu ki, kötülüğü temsil edenler istemese de hakkı Ayan-beyan gözler önüne koysun, saçma ve tutarsız olanı hükümsüz kılsın.
Enfal
(8:10)
Allah bunu, sadece bir müjde olsun ve o sAyede kalpleriniz huzur ve rahatlık bulsun diye yaptı. Yardım yalnız ve yalnız Allah katındandır. Hiç şüphesiz Allah Aziz'dir, Hakim'dir.
Enfal
(8:11)
O zaman sizi, Allah'tan bir güven olmak üzere hafif bir uyku bürüyordu; sizi onunla temizlemek, şeytanın pisliğini sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak, Ayaklarınızı sağlam bastırmak için üzerinize gökten bir su indiriyordu.
Enfal
(8:16)
Her kim böyle bir günde, savaşmak için başka bir yer tutmak yahut başka bir birliğe katılmAya gitmek dışında onlara arkasını dönerse, Allah'tan bir gazaba çarpılmış olur. Varacağı yer cehennemdir onun. Ne kötü varış yeridir o!
Enfal
(8:19)
Fetih istiyorsanız, fetih size geldi. Eğer vazgeçerseniz hakkınızda daha hAyırlı olur. Eğer dönerseniz biz de döneriz. Cemaatiniz çok da olsa sizi her hangi bir şeyden asla müstağni kılamaz! Allah, inananlarla beraberdir.
Enfal
(8:21)
Hiç işitmedikleri halde, "İşittik!" diyenler gibi olmAyın.
Enfal
(8:23)
Allah kendilerinde bir hAyır olduğunu bilseydi elbette onlara işittirirdi. Onlara işittirseydi bile mutlaka yüz çevirir, döner giderlerdi.
Enfal
(8:24)
Ey iman sahipleri! Sizi, size hAyat verecek şeye çağırdığında, Allah'a da resule de "Buyur deyin!" Şunu da bilin ki, Allah kişi ile kalbinin arasına girer. Ve bilin ki, en son O'nun huzurunda haşredileceksiniz.
Enfal
(8:25)
İçinizden sadece zulmedenlere çatmakla kalmAyacak bir fitneden korkun. Bilin ki Allah'ın gazabı çok şiddetlidir.
Enfal
(8:29)
Ey iman sahipleri! Eğer Allah'tan korkarsanız, Allah size hakla batılı/iyiyle kötüyü Ayırma gücü verir, kötülüklerinizi örter. Allah, o büyük lütfun sahibidir.
Enfal
(8:30)
Küfre sapanlar, seni tutup bağlamaları yahut öldürmeleri ya da yurdundan çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kurarlar, Allah da tuzak kurar. Ama Allah, tuzak kuranların en hAyırlısıdır.
Enfal
(8:31)
Ayetlerimiz onlara okunduğunda şöyle derler: "Tamam, işittik. İstersek bunun gibisini elbette ki söyleriz; öncekilerin masallarından başka şey değil ki bu!"
Enfal
(8:36)
O küfre sapanlar mallarını Allah yolundan alıkoymak için harcarlar, harcAyacaklardır da. Sonunda bu kendileri için bir hasret olacak, sonra da mağlup edilecekler. Küfre sapanlar doğruca cehenneme sürülecekler.
Enfal
(8:37)
Böylece Allah, pisi temizden Ayıracak, pis kısmı birbirleri üstüne yığıp hepsini bir yerde toplAyarak tümünü cehenneme sokacak. Hüsrana uğrAyanların da kendileridir bunlar.
Enfal
(8:39)
Fitne kalmAyıncAya ve din tümüyle Allah'ın oluncAya kadar onlarla savaşın! Vazgeçerlerse kuşkusuz ki Allah, ne yaptıklarını iyice görecektir.
Enfal
(8:41)
Doğru ile yanlışın Ayrılış günü, iki topluluğun karşılaştığı gün, kulumuza indirmiş olduğumuza inanıyorsanız şunu bilin: Ganimet/kazanç olarak elde ettiğiniz şeylerin beşte biri Allah'a, resule, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışa aittir. Allah herşeye kadirdir.
Enfal
(8:42)
O vakit siz, vadinin beri yamacında idiniz, onlarsa öte yamacında idiler. Kervan sizden daha aşağıda idi. Sözleşmiş olsAydınız buluşma yer ve saatinde Ayrılığa düşerdiniz. Ama Allah, olması kararlaştırılan işi yerine getirmek istiyordu. Ta ki, ölen beyyine üzerine ölsün, yaşAyan da beyyine üzerine yaşasın. Allah elbette ki çok iyi işitir, çok iyi bilir.
Enfal
(8:47)
İnsanlara çalım satarak, gösteriş yaparak yurtlarından çıkan ve Allah yolundan alıkoyanlar gibi olmAyın. Allah, onların yapmakta olduklarını çepeçevre kuşatmıştır.
Enfal
(8:48)
Şeytan onlara, yaptıklarını süslü gösterip şöyle demişti: "Bugün size galip gelecek kimse yok, ben yanınızdAyım." Fakat iki topluluk yanyana gelince iki topuğu üstüne çark edip şöyle dedi: "Ben sizden uzağım. Ben sizin görmediklerinizi görüyorum, ben Allah'tan korkarım. Allah'ın cezası çok şiddetlidir."
Enfal
(8:49)
İkiyüzlülerle kalplerinde hastalık olanlar şöyle diyorlardı: "Bunları, dinleri aldatmış." Oysa Allah'a güvenip dAyanan bilir ki, Allah Aziz ve Hakim'dir.
Enfal
(8:52)
Tıpkı Firavun hanedanı ve onlardan öncekilerin gidişi gibi. Allah'ın Ayetlerini inkar ettiler de Allah onları günahları yüzünden yakalAyıverdi. Allah Kavidir, çok güçlüdür; azabı çok şiddetli yapandır O.
Enfal
(8:54)
Tıpkı Firavun hanedanı ve onlardan öncekilerin tavırları gibi. Rablerinin Ayetlerini yalanlamışlardı. Biz de onları günahları yüzünden mahvettik. Firavun hanedanını da boğmuştuk. Bunların tümü zulme sapanlardı.
Enfal
(8:58)
Eğer bir topluluktan hıyanet kuşkusu duyarsan, antlaşmAya bağlı kalmAyacağını Aynı şekilde sen de onlara bildir. Allah, hainlik edenleri sevmez.
Enfal
(8:60)
Onlara karşı, gücünüz yettiğince kuvvet hazırlAyın. Ordugahlarda atlar besleyin. Böylece hem Allah'ın düşmanını hem kendi düşmanınızı hem de bunlardan başkalarını korkutabilirsiniz. Siz onları bilmezsiniz ama Allah hepsini bilir. Allah yolunda harcadığınız herşey size tam olarak ödenir; hiçbir haksızlığa uğratılmazsınız.
Enfal
(8:63)
Onların kalplerini kAynaştıran da O'dur. Sen, yeryüzündeki herşeyi bağışlasAydın, onların kalplerini yine de kAynaştıramazdın; ama Allah onları birbirine ısıtıp yaklaştırmıştır. O'dur Aziz ve Hakim.
Enfal
(8:65)
Ey Peygamber! Müminleri çarpışmAya teşvik et! Sizden sabırlı yirmi kişi olsa, küfre sapanların iki yüzüne galip gelir; sizden yüz kişi olsa, onların binine galebe çalar. Çünkü onlar gereğince anlamAyan bir topluluktur.
Enfal
(8:68)
Eğer Allah'tan bir yazı önden gelmemiş olsAydı, aldığınız fidyeden ötürü size büyük bir azap dokunurdu.
Enfal
(8:70)
Ey Peygamber! Elinizde esir olarak bulunanlara de ki: "Eğer Allah, kalplerinizde bir hAyır olduğunu bilirse size, sizden alınandan daha değerlisini verir ve sizi affeder. Allah çok affedici, çok esirgeyicidir."
Tevbe
(9:2)
Yeryüzünde dört Ay daha dolaşın ve bilin ki siz, Allah'ı aciz bırakamazsınız. Şu da bir gerçek ki, Allah inkarcı nankörleri rezil eder.
Tevbe
(9:3)
Bir de Allah ve resulünden insanlara Büyük Hac günü bir duyuru var: Allah da O'nun elçisi de müşriklerden kesinlikle uzaktır. O halde, tövbe ederseniz bu sizin için hAyırlıdır. Yok eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, siz Allah'ı acze düşüremezsiniz. Küfre saplananlara acıklı bir azabı muştula!
Tevbe
(9:5)
O haram Aylar çıktığında artık müşrikleri, kendilerini bulduğunuz yerde öldürün. YakalAyın onları, kuşatın onları, tüm geçit noktalarını tıkAyın onların. Bunun ardından tövbe eder, namazı/duAyı yerine getirir, zekatı verirlerse, yollarını açın onların. Kesin olan şu ki, Allah Gafur'dur, Rahim'dir.
Tevbe
(9:8)
Onların ahdine nasıl güvenilebilir! Eğer üzerinizde egemenlik kurarlarsa, sizinle ilgili ne bir antlaşmAya sAygı duyarlar ne de bir yemine. Ağızlarıyla size hoşnutluk sunarlar, fakat kalpleri inat eder durur. Ve onların çoğu gerçeğe uzak düşmüş sapıklardır.
Tevbe
(9:9)
Allah'ın Ayetlerini nasıl basit bir ücret karşılığı sattılar da Allah'ın yolundan alıkoydular. Gerçekten ne fena şeylerdir onların yapmakta oldukları.
Tevbe
(9:10)
Bir mümin hakkında onlar ne bir yemine sAygı gösterirler ne de bir antlaşma şartına. Onlar düşmanlık dolu, azmış kişilerin ta kendileridir.
Tevbe
(9:11)
Bununla birlikte tövbe eder, namazı/duAyı yerine getirir, zekatı verirlerse, artık sizin, dinde kardeşlerinizdirler. Biz Ayetlerimizi, bilen bir topluluk için böyle açık seçik ortAya koyarız.
Tevbe
(9:13)
Yeminlerini bozan, resulü yurdundan çıkarmAya gAyret eden bir topluluğa karşı savaşmAyacak mısınız? Üstelik size saldırıyı ilkin onlar başlattı. Korkuyor musunuz onlardan? Eğer mümin kişilerseniz, kendisinden korkmanıza en lAyık olan, Allah'tır.
Tevbe
(9:17)
Müşrikler, öz benliklerinin küfre sapışına tanık olup dururlarken, Allah'ın mescitlerini onarmAya girişemezler. Tüm amelleri boşa çıkmıştır onların. Ateşte uzun süre kalacaklardır onlar.
Tevbe
(9:18)
Allah'ın mescitlerini; ancak Allah'a, ahiret gününe inanan, namazı/duAyı yerine getiren, zekatı veren ve Allah'tan başka kimseden korkmAyan kişiler onanır. İşte bunların, hidAyete erenlerden olmaları beklenir.
Tevbe
(9:24)
De ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz/menfaat çevreniz, elde ettiğiniz mallar, kesadından korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden konutlar sizin için Allah'tan, resulünden ve Allah yolunda cihattan daha sevimli ise artık Allah, emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah, yoldan Ayrılmış bir topluluğu doğruya ve güzele kılavuzlamaz."
Tevbe
(9:26)
Sonra Allah, resulünün üzerine de müminlerin üzerine de sükunetini indirmiş, Ayrıca sizin görmediğiniz orduları göndermiş de küfre sapanlara azap etmişti. Kafirlerin cezası işte budur.
Tevbe
(9:29)
Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmAyan, Allah'ın ve resulünün yasakladığını haram sAymAyan ve hak dini din edinmeyenlerle, boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın.
Tevbe
(9:33)
O, resulünü hidAyet ve hak dinle gönderdi ki, müşrikler hoşlanmasa da o dini dinlerin tümünün üstüne çıkarsın.
Tevbe
(9:34)
Ey iman sahipleri! Şu bir gerçek ki, hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla tıkabasa yerler ve Allah'ın yolundan geri çevirirler. Altını ve gümüşü depolAyıp da onları Allah yolunda harcamAyanlara korkunç bir azap muştula!
Tevbe
(9:36)
Gökleri ve yeri yarattığı gündeki yazısına göre, Allah katında Ayların sAyısı on ikidir. Bunlardan dördü haram Aylardır. Eskimez din işte budur. Artık o Aylar içinde benliklerinize zulmetmeyin. Müşrikler sizinle nasıl topyekün savaşıyorlarsa siz de onlarla topyekün savaşın. Şunu bilin ki, Allah, takva sahipleriyle beraberdir.
Tevbe
(9:37)
Haram Ayları ertelemek, küfürde bir artırmadır ki, onunla inkar edenler saptırılır. Onu bir yıl helal sAyarlar, bir yıl haramlaştırırlar ki, Allah'ın yasakladığının sAyısını denkleştirip Allah'ın haram kıldığını helalleştirsinler. Amellerinin kötülüğü kendilerine süslü gösterilmiştir. Allah, küfre batan bir topluluğu iyiye ve güzele kılavuzlamaz.
Tevbe
(9:38)
Ey iman sahipleri! Size ne oldu ki, "Allah yolunda seferber olun" denilince yere çakılıp kaldınız. Ahiretten vazgeçip iğreti hAyata mı razı oldunuz? O iğeti hAyatın nimeti ahiret yanında pek azdır.
Tevbe
(9:41)
Gerek hafif, gerek ağırlıklı olarak mutlaka seferber olun ve Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla cihat edin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hAyırlıdır.
Tevbe
(9:45)
Ancak Allah'a ve ahiret gününe inanmAyanlar, kalpleri kuşkuyla karışmış olup da işkilleri içinde çalkanıp duranlar, sefere katılmak için senden izin isterler.
Tevbe
(9:47)
Aranızda sefere çıkmış olsalardı, size bozgunculuktan başka bir katkıları olmAyacaktı; sizi fitneye uğratmak isteğiyle aranıza sokulacaklardı. İçinizde onlara gerçekten kulak verecekler de vardı. Allah, zalimleri iyice biliyor.
Tevbe
(9:48)
Yemin olsun ki, onlar önceden de fitne çıkarmak istemiş ve nice işleri sana, olduğundan başka türlü göstermişlerdi. NihAyet hak geldi, onların istememesine rağmen Allah'ın emri galebe çaldı.
Tevbe
(9:51)
De ki onlara: "Hakkımızda Allah'ın yazdığından başkası bize asla ulaşmaz. O'dur bizim Mevla'mız. Yalnız Allah'a güvenip dAyansın inananlar."
Tevbe
(9:54)
İnfaklarının onlardan kabul edilmesini engelleyen sadece şudur: Onlar, Allah'a ve resulüne nankörlük ettiler. Namaza/duAya ancak üşene üşene gelirler, infak edip dağıttıklarını da içlerinden gelmeyerek verirler.
Tevbe
(9:55)
Onların malları da evlatları da seni imrendirmesin. İş sadece şudur: Allah onlara şu iğreti hAyatta azap etmeyi ve canlarının küfre sapmış bir halde çıkmasını istiyor.
Tevbe
(9:56)
Kesinlikle sizden oldukları yolunda Allah'a yemin ederler. Gerçekte onlar sizden değillerdir. Doğrusu şu ki onlar, ödleri patlAyasıya korkan bir topluluktur.
Tevbe
(9:61)
İçlerinden bazıları da o Peygamber'i incitirler ve şöyle derler: "O, her şeye kulak kesilir." De ki: "HAyır kulağıdır sizin için o; Allah'a iman eder, müminlere güvenir. İnananlarınız için de bir rahmettir o." Allah'ın resulüne eza edenler için korkunç bir azap öngörülmüştür.
Tevbe
(9:64)
İkiyüzlüler, kalplerinde olanı kendilerine haber verecek bir surenin tepelerine inmesinden çekinir dururlar. De ki: "Siz alAy edin! Allah, o çekinip durduklarınızı ortAya çıkaracaktır."
Tevbe
(9:65)
Onlara sorarsan elbette şöyle diyeceklerdir: "Lakırdıya dalmış, şakalaşıyorduk, hepsi bu!" De ki: "Allah ile, O'nun Ayetleriyle, O'nun resulüyle mi eğleniyordunuz?"
Tevbe
(9:67)
İkiyüzlülerin erkekleri de kadınları da birbirinin Aynıdır: Kötülüğe özendirirler, iyilikten alıkoyarlar, harcamamak için ellerini sıkarlar. Onlar Allah'ı unuttular, Allah da onları unuttu. İkiyüzlüler, yoldan sapmışların ta kendileridir.
Tevbe
(9:69)
Tıpkı sizden öncekiler gibi. Onlar kuvvetçe sizden daha zorlu, mallar ve çocuklar bakımından daha zengindiler. Kendi nasipleriyle zevk sürdüler. Siz de kendi pAyınıza düşenle zevk sürdünüz. Tıpkı sizden öncekilerin kendi nasipleriyle zevklendikleri gibi. Tıpkı onların dalıp gittiği gibi siz de dalıp gittiniz. İşte böylelerinin amelleri dünyada da ahirette de boşa çıkmıştır. İşte böyleleri hüsrana batmıştır.
Tevbe
(9:70)
Gelmedi mi onlara kendilerinden öncekilerin haberi: Nuh kavminin, Ad'ın, Semud'un, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve altı üstüne gelmiş kentlerin. Resulleri onlara açık-seçik Ayetler getirmişti. Allah onlara zulmediyor değildi; aksine, öz benliklerine onlar zulmediyorlardı.
Tevbe
(9:71)
Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyilik ve güzelliği belirlenene özendirirler, kötülük ve çirkinliği belirlenenden sakındırırlar. Namazı/duAyı yerine getirirler, zekatı verirler. Allah'a ve resulüne itaat ederler. Allah bunlara rahmet edecektir. Allah Aziz'dir, Hakim'dir.
Tevbe
(9:74)
Söylemediklerine ilişkin Allah'a yemin ediyorlar. Yemin olsun ki, o küfür sözünü söylediler. İslam'a girmeleri ardından küfre saptılar. Başaramadıkları bir şeyi tasarladılar. Oysaki intikam almaları için, Allah'ın ve resulünün, Allah'ın lütfuyla kendilerini zengin etmiş olmasından başka bir sebep de yoktu. Eğer tövbe ederlerse kendileri için hAyırlı olur. Eğer yan çizerlerse Allah onlara dünyada da ahirette de acıklı bir azapla azap edecektir. Ve yeryüzünde onların ne bir dostu olacaktır ne de bir yardımcısı.
Tevbe
(9:77)
NihAyet, Allah, kendisine verdikleri söze ters düştüklerinden, yalana sapıp durduklarından, huzuruna çıkacakları güne kadar onların kalplerine ikiyüzlülük yerleştirdi.
Tevbe
(9:78)
Bilmediler mi ki, Allah onların sırrını da fısıldaşmalarını da bilir; Allah gAybları çok iyi bilendir.
Tevbe
(9:79)
Sadakalar hususunda içten bir cömertlik göstermiş müminlere laf atanlarla, öz gAyretlerinden başkasını bulamAyanları alAy konusu edenlere gelince, Allah onları maskarAya çevirecektir. Onlar için acıklı bir azap da vardır.
Tevbe
(9:81)
Allah'ın resulüne ters düşmek için arkada kalanlar, çöküp oturdukları için sevindiler; Allah yolunda, mallarıyla canlarıyla cihadı tiksindirici bulup şöyle dediler: "Bu sıcakta seferber olmAyın!" De ki: "Hararet bakımından cehennem daha zorludur." Bir anlAyabilselerdi!
Tevbe
(9:83)
Bundan böyle Allah, seni onlardan bir zümrenin yanına döndürür de savaşa çıkmak için senden izin isterlerse şöyle söyle: "Benimle birlikte asla çıkmAyacaksınız, benimle birlikte herhangi bir düşmanla savaşmAyacaksınız. İlk defasında oturup kalmAyı yeğlemiştiniz. O halde geri kalanlarla birlikte oturadurun."
Tevbe
(9:87)
Geride kalan kadınlarla beraber olmAyı yeğlediler. Kalpleri üzerine mühür basılmıştır. Artık anlAyıp kavrAyamazlar.
Tevbe
(9:88)
Fakat resul ve onunla birlikte iman edenler, mallarıyla, canlarıyla cihat ettiler. İşte bunlarındır tüm hAyırlar. İşte bunlardır tam kurtulanlar.
Tevbe
(9:91)
Güçsüzlere, hastalara, infak edecek bir şey bulamAyanlara, Allah ve resulü için öğüt verdikleri takdirde bir günah yoktur. Güzel davrananlar aleyhine bir yol yok. Allah Gafur'dur, Rahim'dir.
Tevbe
(9:92)
Kendilerini bindirmen için sana geldiklerinde sen, "Sizi bindirecek bir şey bulamam" deyince, harcAyacak bir şey bulamadıklarından, üzüntüyle gözlerinden yaşlar boşalarak geri dönen kimseler için de herhangi bir günah yoktur.
Tevbe
(9:93)
Ancak şu kimseler aleyhine yol vardır: Zengin oldukları halde senden izin isterler. Arkada kalan kadınlarla beraber oturmAya razı olmuştur bunlar. Ve Allah, kalplerine mühür basmıştır, artık bilemezler.
Tevbe
(9:94)
Dönüp yanlarına geldiğinizde sizden özür dilerler. De ki: "Özür dilemeyin. Size asla inanmAyacağız! Allah bize sizin hallerinizden birçoğunu haber vermiştir. Yapıp ettiğinizi Allah da resulü de görecektir. Sonra görünmeyen ve görünen alemleri bilenin huzuruna çıkarılacaksınız da O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.
Tevbe
(9:95)
Yanlarına döndüğünüzde kendilerini pAylamaktan vazgeçesiniz diye Allah'a yemin edecekler. Vazgeçin onlardan, çünkü hepsi pisliktir! Kazandıklarının karşılığı olarak, varacakları yer cehennemdir.
Tevbe
(9:97)
Çöl Arapları; küfür, parçalanma/ikiyüzlülük yönünden daha şiddetli; Allah'ın resulüne indirdiği şeylerin sınırlarını tanımamAya daha yatkındırlar. Allah Alim'dir, Hakim'dir.
Tevbe
(9:98)
Çöl Araplarından öylesi vardır ki, infak ettiğini bir angarya/bir ceza ödeme sAyar ve sizin başınıza belaların gelmesini bekler durur. En kötü bela onların başına olsun! Allah çok iyi işitir, çok iyi bilir.
Tevbe
(9:109)
Peki, binasını Allah'tan gelen bir sakınma duygusu ve hoşnutluk üzerine kuran mı hAyırlıdır yoksa binasını sel artıklarının ucundaki yarın kenarına kurup da onunla birlikte cehenneme yuvarlanan mı? Allah, zalimler topluluğuna kılavuzluk etmez.
Tevbe
(9:110)
Kurdukları bina, kalpleri parçalanıncAya kadar yüreklerinde bir kuşku olmAya devam edecektir. Allah Alim'dir, Hakim'dir.
Tevbe
(9:115)
Allah bir topluluğa kılavuzluk ettikten sonra, sakınacakları şeyleri kendilerine Ayan-beyan bildirinceye kadar, onların sapıklığına hükmetmez. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
Tevbe
(9:117)
Yemin olsun ki, Allah, içlerinden bir grubun kalpleri kAymAya yüz tuttuktan sonra, peygambere ve o güçlük saatinde ona uymuş olan Muhacirlerle Ensar'a tövbe nasip etmiş, sonra da onların tövbelerini kabul buyurmuştur. Çünkü onlara karşı Rauf ve Rahim'dir.
Tevbe
(9:120)
Medine halkına ve çevrelerindeki Bedevi Araplara, Allah resulünden geri kalmaları ve onu bırakıp da kendi canlarının derdine düşmeleri yakışmaz. Çünkü Allah yolunda uğrAyacakları bir susuzluk, bir yorgunluk, bir açlık, kafirleri öfkelendirmek üzere bir yere Ayak basmaları, düşmana karşı herhangi bir başarı kazanmaları durumunda kendileri için, barışa yönelik iyi bir amel mutlaka yazılacaktır. Allah, güzel düşünüp güzel davrananların ödülünü yitirmez.
Tevbe
(9:127)
Bir sure indirildi mi "Sizi birisi görüyor mu?" diye birbirlerine bakar, sonra da sıvışıp giderler. Allah, kalplerini yamultmuştur. Çünkü gereğince anlamAyan bir topluluktur bunlar.
Tevbe
(9:129)
Eğer çekip giderlerse de ki: "Allah bana yeter. İlah yok O'ndan başka. Yalnız O'na dAyandım ben; büyük arşın sahibi O'dur."
Yunus
(10:1)
Elif, Lam, Ra. İşte sana hikmetlerle dolu Kitap'ın Ayetleri.
Yunus
(10:4)
Allah'tan hak bir vaat olarak hepinizin dönüşü yalnız O'nadır. Yaratılışı başlatır, sonra yarattıklarını varlık alanına ardarda çıkarır ki, iman edip hAyra ve barışa yönelik amelleri yerli yerince sergileyenleri ödüllendirsin. Küfre dalanlara gelince, onlar için, nankörlük edip gerçeği örtmeleri yüzünden, kAynar sudan bir içki ve acıklı bir azap öngörülmüştür.
Yunus
(10:5)
Güneş'i ısı ve ışık kAynağı; Ay'ı, hesabı ve yılların sAyısını bilesiniz diye bir nur yapıp ona evreler takdir eden O'dur. Allah bütün bunları rastgele değil, şaşmaz ölçülere bağlı olarak yaratmıştır. Bilgiyle donanmış bir topluluk için Ayetleri Ayrıntılı kılıyor.
Yunus
(10:6)
Şu bir gerçek ki, geceyle gündüzün birbiri ardınca değişip durmasında, Allah'ın göklerde ve yerde vücut verdiği şeylerde, sakınan bir topluluk için sAyısız Ayetler vardır.
Yunus
(10:7)
Şu bir gerçek ki, bize kavuşmAyı ummAyanlar, iğreti hAyatla tatmin bulup onunla rahatlAyanlar ve Ayetlerimizden uzaklaşıp gaflete dalanlar,
Yunus
(10:9)
İman edip hAya ve barışa yönelik amel sergileyenlere gelince, Rableri onları imanlarıyla doğruya ve güzele iletir. Nimetlerle dolu cennetlerde onların altlarından ırmaklar akacaktır.
Yunus
(10:11)
Allah, insanlara şerri, onların hAyrı acele istedikleri gibi çabucak verseydi, ecellerinin onlara ulaşmasına çoktan hükmedilmiş olurdu. Ama biz, bize kavuşmAyı ummAyanları kendi azgınlıkları içinde körü körüne bocalamAya bırakırız.
Yunus
(10:12)
İnsanlara zorluk dokunduğu zaman; yan yatarken, otururken, AyaktAyken bize yalvarır. Ama sıkıntısını çözdüğümüzde, kendisine dokunan bir zorluk yüzünden bize hiç yalvarmamış gibi çekip gider. Haksızlığa/aşırılığa sapanlara, yapmakta oldukları, işte böyle süslü gösterilmiştir.
Yunus
(10:15)
Ayetlerimiz onlara açık-seçik parçalar halinde okunduğu zaman, bize ulaşmAyı ummAyanlar şöyle dediler: "Bundan başka bir Kur'an getir yahut bunu değiştir." De ki: "Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkuya düşerim."
Yunus
(10:16)
De ki: "Allah dileseydi, onu size okumazdım, onu size bildirmezdi de. Ondan önce içinizde bir ömür kalmıştım. Hala aklınızı kullanmAyacak mısınız?"
Yunus
(10:17)
Yalan düzerek Allah'a iftira eden yahut onun Ayetlerini yalanlAyan kişiden daha zalim kim var? Şu bir gerçek ki, suçlular iflah etmezler.
Yunus
(10:18)
Allah'ın yanında bir de kendilerine zarar veremeyen, yarar sağlAyamAyan şeylere kulluk ediyorlar ve şöyle diyorlar: "Bunlar bizim Allah katındaki şefaatçılarımızdır." De onlara: "Allah'a, göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi haber veriyorsunuz?" Şanı yücedir O'nun, ortak koştuklarından arınmıştır O.
Yunus
(10:19)
İnsanlar bir tek ümmetten başka değilken ihtilafa düştüler. Eğer Rabbinden bir söz öne geçmemiş olsAydı, tartışıp durdukları konuda aralarında hüküm verilir/iş mutlaka bitirilirdi.
Yunus
(10:20)
Şöyle derler: "Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!" De ki: "GAyb, Allah'ın tekelinde. Hadi bekleyin; sizinle birlikte ben de bekleyenlerdenim."
Yunus
(10:21)
İnsanlara, kendilerine dokunan bir darlıktan sonra bir rahat tattırdığımızda, Ayetlerimiz hakkında hemen bir tuzak sergilerler. De ki: "Tuzak kurma bakımından Allah daha hızlıdır." Zaten, resullerimiz, kurmakta oldukları tuzakları kAydediyorlar.
Yunus
(10:22)
O yürütüyor sizi karada ve denizde. Diyelim, gemidesiniz: Gemiler, içindekileri latif bir rüzgarla götürüyorlar. İçerdekiler ferah ve sevinç duymaktalar. Birden korkunç bir kasırga geliverdi. Her taraftan dalgalar üzerlerine çullandı. Çepeçevre kuşatıldıklarını düşünüp dini yalnız Allah'a özgüleyerek duAya koyuldular: "Eğer bizi şu durumdan kurtarırsan, yemin olsun, sana şükredenlerden olacağız."
Yunus
(10:23)
Ama Allah onları kurtarınca, hiç vakit geçirmeden yeryüzünde haksızlığa sapıp azgınlaşırlar. Ey insanlar! Şu iğreti hAyatın menfaati için yaptığınız azgınlık ve taşkınlık yalnız sizin aleyhinizedir. Bir süre sonra bize döndürüleceksiniz ve yapmakta olduklarınızı size haber vereceğiz.
Yunus
(10:24)
Şu iğreti hAyatın durumu gökten indirdiğimiz bir suya benzer: İnsanların ve davarların yedikleri yeryüzü bitkisi onunla karışmıştır. NihAyet toprak, takılarını kuşanmış, süslenmiştir. Toprağın sahipleri onun üzerinde egemen olduklarını sanmaktadırlar. Tam bu sırada emrimiz ona gece veya gündüz ulaşmıştır. Ve onu, sanki dün yerinde yokmuş gibi biçip atmışızdır. Derin derin düşünen bir topluluk için Ayetleri böyle Ayrıntılı olarak veriyoruz.
Yunus
(10:28)
Gün olur, onları bir arAya toplarız; sonra şirke batmışlara sesleniriz: "Siz ve ortak yaptıklarınız, yerlerinize!" Aralarını Ayırmışızdır. Allah'a ortak tuttukları şöyle hAykırır: "Siz sadece bize kulluk/ibadet etmiyordunuz."
Yunus
(10:34)
De ki: "Ortak tuttuklarınız içinde, yaratışa başlAyan, sonra, yarattığını çevirip bir daha yaratan kim var?" De ki: "Allah! Yaratışı başlatır, sonra onu çevirip yeniden yaratır. O halde nasıl oluyor da başka bir yöne döndürülüyorsunuz?"
Yunus
(10:35)
Şunu da söyle: "Ortak tuttuklarınızdan kim var hakka götüren?" De ki: "Allah götürür hakka. Hakka götürebilen mi izlenmeye daha lAyıktır yoksa kılavuzlanmadıkça yolu bulamAyan mı? Peki, ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz siz?"
Yunus
(10:37)
Bu Kur'an, Allah'ın berisinden birilerince yalan isnatlarla oluşturulmuş değildir. O, kendinden öncekinin tasdiki ve Kitap'ın Ayrıntılı kılınmasıdır. Kuşku ve çelişme yoktur onda. Alemlerin Rabbi'ndendir o.
Yunus
(10:38)
Yoksa, "onu uydurdu" mu diyorlar! De ki: "Eğer doğru sözlüler iseniz Allah dışında, elinizin yettiklerini de çağırın da onun benzeri bir sure ortAya çıkarın."
Yunus
(10:39)
HAyır, düşündükleri gibi değil. Onlar, ilmini kuşatamadıkları ve yorumu kendilerine hiç gelmemiş bir şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamıştı. Bak da gör nasıl olmuştur zalimlerin sonu!
Yunus
(10:40)
İçlerinden buna inanacak var, inanmAyacak var. Bozguncuları Rabbin daha iyi bilir.
Yunus
(10:45)
Onları huzuruna toplAyacağı gün, gündüzün bir saatinden başka, dünyada durmamış gibidirler; aralarında tanışırlar. Allah'a kavuşmAyı yalanlAyıp da doğru yolu tutmamış bulunanlar, hüsrana uğramışlardır.
Yunus
(10:52)
Sonra, zulmedenlere şöyle denecek: " O uzun süreli azabı tadın! Kazandığınız şeyler dışında bir şeyle cezalandırılmAyacaksınız!"
Yunus
(10:53)
Soruyorlar sana: "Doğru mu bu?" De ki: "Evet! Rabbime yemin ederim, o doğrunun ta kendisidir! Ve siz ondan yakAyı kurtaramAyacaksınız."
Yunus
(10:56)
O, hAyat verir, O öldürür. O'na döndürüleceksiniz.!
Yunus
(10:58)
De ki: "Allah'ın lütfuyla, O'nun rahmetiyle, sadece onunla sevinip ferahlasınlar! O, onların toplAyıp yığdıklarından hAyırlıdır."
Yunus
(10:62)
Gözünüzü açın! Allah'ın velileri için hiçbir korku yoktur. TasAya da düşmezler onlar.
Yunus
(10:63)
Onlar inanmış, takvAya sarılmışlardır.
Yunus
(10:64)
Dünya hAyatında da ahirette de müjde vardır onlara. Allah'ın kelimelerinde değişme/değiştirme olmaz. İşte budur o büyük kurtuluş.
Yunus
(10:67)
O, odur ki, içinde durup dinlenesiniz diye sizin için geceye vücut verdi, gündüzü de Aydınlık kıldı. Hiç kuşkusuz, bunda, dinleyecek bir topluluk için ibretler vardır.
Yunus
(10:71)
Onlara Nuh'un haberini de oku! Hani, toplumuna şöyle demişti: "Eğer benim konumum ve Allah'ın Ayetlerini hatırlatmam size ağır geliyorsa artık ben, Allah'a dAyandım. Siz de ortaklarınızla bir arAya gelip işinize bakın. Yapacağınız şey size bir kAygı da vermesin, hükmünüzü bana uygulAyın. Ve bana fırsat da vermeyin."
Yunus
(10:73)
Bunun üzerine, onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla beraber bulunanları kurtardık, onları yöneticiler yaptık; Ayetlerimizi yalanlAyanları da batırıp boğduk. Bak da gör, önceden uyarılanların sonu nice oluyor!
Yunus
(10:75)
Onların ardından da Musa ile Harun'u Ayetlerimiz eşliğinde Firavun ve kurmAylarına gönderdik. Kibre saptılar ve günahkar bir topluluk oldular.
Yunus
(10:80)
Büyücüler gelince, Musa onlara şöyle dedi: "OrtAya koyma gücünde olduğunuz şeyleri sergileyin."
Yunus
(10:81)
Onlar hünerlerini ortAya koyunca Musa dedi ki: "Sergilediğiniz şey büyüdür. Allah onu mutlaka hükümsüz kılacaktır. Çünkü Allah, bozguncuların işini düzgün yürütmez."
Yunus
(10:82)
"Ve suçlular hoş görmese de Allah, hakkı, kelimeleriyle ortAya çıkarıp kanıtlAyacaktır."
Yunus
(10:84)
Musa dedi ki: "Ey toplumum! Eğer Allah'a inanmışsanız, müslümanlarsanız/Allah'a teslim olanlarsanız yalnız Allah'a dAyanıp güvenin!"
Yunus
(10:85)
Şöyle yakardılar: "Yalnız Allah'a dAyandık. Rabbimiz! Bizleri, zulmedenler toplumu için bir imtihan aracı yapma!"
Yunus
(10:87)
Musa'ya ve kardeşine şunu vahyettik: Kavminiz için kendilerini yerleştirmek üzere Mısır'da evler hazırlAyın. Evlerinizi kıble yapın/karşılıklı yapın ve namazı/duAyı yerine getirin! İnananlara müjde ver.
Yunus
(10:88)
Musa şöyle dedi: "Rabbimiz! Sen, Firavun ve kodamanlarına şu geçici hAyatta debdebe verdin, mallar verdin. Rabbimiz! Senin yolundan saptırsınlar diye mi? Rabbimiz! Onların mallarını sil-süpür, kalplerini şiddetle sık ki, acıklı azabı görünceye kadar inanmasınlar!"
Yunus
(10:89)
Allah cevap verdi: "İkinizin duası kabul edildi. Doğruluktan şaşmAyın! İlimden nasipsizlerin yolunu izlemeyin!"
Yunus
(10:90)
Ve İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun ve ordusu, azgınlık ve düşmanlıkla onları izlemekteydi. NihAyet, boğulma ümüğüne çökünce şöyle dedi: "İman ettim. İsrailoğullarının inanmış olduğu dışında ilah yok. Ben de O'na teslim olanlardanım."
Yunus
(10:92)
"Bugün senin bedenini kurtaracağız ki, arkandan gelenlere bir ibret olasın. Ama insanların çoğu bizim Ayetlerimizden gerçekten habersiz bulunuyor."
Yunus
(10:94)
ŞAyet sen, sana indirdiğimizden kuşkulanmakta isen, senden önce kitabı okuyanlara sor. Yemin olsun, hak sana Rabbinden gelmiştir. O halde, sakın kuşkulananlardan olma!
Yunus
(10:95)
Ve sakın Ayetlerimizi yalanlAyanlardan olma, yoksa hüsrana düşenlerden olursun.
Yunus
(10:97)
Tüm Ayetler onlara gelse bile. Ta, o korkunç azabı görünceye kadar.
Yunus
(10:98)
Bir kent inansa da imanı kendisine yarar sağlasa ya! Yunus'un kavmi müstesna. Onlar inanınca, dünya hAyatında rezillik azabını üstlerinden kaldırmış ve kendilerini belirli bir süreye kadar nimetlendirmiştik.
Yunus
(10:99)
Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki insanların tümü toplu halde mutlaka iman ederlerdi. Hal böyle iken, mümin olmaları için insanları sen mi zorlAyacaksın!
Yunus
(10:100)
Allah'ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. Allah, pisliği, aklını kullanmAyanlar üzerine bırakır.
Yunus
(10:101)
De ki: "Göklerde ve yerde neler var/neler oluyor, bir bakın!" O Ayetler ve uyarılar iman etmeyen bir toplumun hiçbir işine yaramaz.
Yunus
(10:106)
"Allah'ın berisinden, sana yarar sağlamAyacak ve zarar veremeyecek şeylere yakarma! Eğer bunu yaparsan mutlaka zalimlerden olursun."
Yunus
(10:107)
Allah sana bir zarar dokundurursa, onu kaldıracak olan başkası değil, yine O'dur. O sana bir hAyır dilerse, O'nun lütfunu reddedecek yoktur. Kullarından dilediğini lütfuyla nasiplendirir. Gafur'dur O, Rahim'dir.
Yunus
(10:109)
Sana vahyedilene uy ve Allah hüküm verinceye kadar sabret. O, hakimlerin en hAyırlısıdır.
Hud
(11:1)
Elif, Lam, Ra. Hakim ve Habir olandan bir kitaptır ki bu, Ayetleri önce muhkem kılınmış, sonra Ayrıntılı hale getirilmiştir.
Hud
(11:6)
Yerde hiçbir debelenen yoktur ki, rızkı Allah'ın üzerinde olmasın. O, onun karar kıldığı noktAyı da bilir, emanet edildiği yeri de. Herşey, apaçık bir Kitap'tadır.
Hud
(11:8)
Ve eğer onlardan azabı, belirlenmiş bir süreye kadar ertelesek, mutlaka şöyle diyeceklerdir: "Onu erteleyen de ne?" Gözünüzü açın, azap onlara geldiği gün, kendilerinden geri çevrilecek değildir. Ve alAy edip durdukları şey, kendilerini sarmış olacaktır.
Hud
(11:11)
Sabredip hAyra ve barışa yönelik amel sergileyenler böyle yapmazlar. Bunlar kendileri için bir yarlıgama ve büyük bir ödül öngörülen kişilerdir.
Hud
(11:15)
Her kim iğreti hAyatı ve onun süsünü isterse böylelerinin yapıp ettiklerinin karşılığını kendilerine bu hAyatta tam olarak veririz. Onlar dünyada hiçbir eksiltmeye uğratılmazlar.
Hud
(11:16)
Öyleleridir ki bunlar, ahirette kendileri için ateşten başkası yoktur. SanAyi olarak ürettikleri, orada işe yaramaz olmuştur. Yapıp ettikleri de batıl hale gelmiştir.
Hud
(11:21)
İşte bunlardır öz benliklerini hüsrana uğratanlar. İftira için kullandıkları şeyler de kendilerini bırakıp kAybolmuştur.
Hud
(11:22)
Hiç kuşku yok ki bunlar, ahirette de hüsranın en beterine uğrAyanlar olacaklardır.
Hud
(11:23)
İman edip hAyra ve barışa yönelik işler yaparak Rablerine içten bir bağlılıkla boyun eğenlere gelince, onlar cennet halkıdırlar. Sürekli kalacaklardır orada.
Hud
(11:27)
Toplumunun küfre sapanlarından bir grup kodaman şöyle konuşmuştu: "Bize göre sen, bizim gibi bir insandan başkası değilsin. Bakıyoruz sana, Ayak takımımızın basit görüşlü insanlarından başkası ardına düşmüyor. Sizin bize hiçbir üstünlüğünüzün olduğuna inanmıyoruz. Aksine, sizi yalancılar sAyıyoruz."
Hud
(11:29)
"Hem ben sizden buna karşı bir mal da istemiyorum. Benim ücretim Allah'tandır. Ama ben iman edenleri pAylAyıp kovamam. Çünkü onlar Rablerine varacaklar. Ama sizin cehalete batmış bir toplum olduğunuzu görüyorum."
Hud
(11:30)
"Ey toplumum! Eğer ben onları pAylAyıp kovarsam, Allah'a karşı bana kim yardım edebilir? Hala düşünmüyor musunuz?"
Hud
(11:31)
"Ben size demiyorum ki, Allah'ın hazineleri benim yanımdadır. Ben gAybı bilmem. Ben bir meleğim de demiyorum. Ama gözlerinizin horlAyarak baktığı kişiler için, 'Allah bunlara hiçbir hAyır vermeyecek' diyemem. Onların benliklerinde neyin saklı olduğunu Allah daha iyi bilir. Başka türlü davranırsam kesinlikle zalimlerden olurum."
Hud
(11:32)
Dediler ki: "Ey Nuh! Sen bizimle uğraştın, bizimle mücadelede çok da ileri gittin. Eğer doğru sözlülerden isen bizi tehdit ettiğin şeyi ortAya getir."
Hud
(11:34)
"Eğer Allah sizi azdırmak istiyorsa, ben size öğüt vermeyi gAye edinsem de öğüdüm size hiçbir yarar sağlamaz. O'dur sizin Rabbiniz ve O'na döndürüleceksiniz."
Hud
(11:38)
Gemiyi yapıyordu. Toplumundan herhangi bir grup yanından geçtikçe onunla alAy ediyorlardı. Dedi ki Nuh "Bizimle alAy ediyorsanız, biz de sizinle alAy edeceğiz. Tıpkı sizin eğlendiğiniz gibi."
Hud
(11:40)
NihAyet emrimiz gelip de tandır kAynAyınca şöyle seslendik: "Yükle içine her birinden ikişer çift ve aleyhinde hüküm verilen hariç olmak üzere aileni, bir de iman etmiş olanları." Ama Nuh'la birlikte çok az bir kısmı iman etmişti.
Hud
(11:42)
Gemi onları, dağlar gibi dalgalar üstünden yürütüp götürüyordu. Nuh onlardan Ayrı bir yerde duran oğluna seslendi: "Oğulcuğum, bizimle beraber bin, kafirlerle beraber olma."
Hud
(11:44)
Ve denildi: "Ey yer! Suyunu yut ve ey gök, sen de tut." Ve su çekidi. İş bitirilmişti. Gemi, Cudi üzerine oturdu ve hAykırıldı: "O zalimler topluluğu geri gelmez olsun!"
Hud
(11:46)
Allah buyurdu: "Ey Nuh! O, senin ailenden değildi. Yaptığı, iyi olmAyan bir işti. Hakkında bilgin olmAyan şeyi benden isteme. Cahillerden olmaman hususunda seni uyarırım."
Hud
(11:47)
Nuh dedi: "Rabbim! Hakkında bilgim olmAyan şeyi senden istemekten sana sığınırım. Eğer beni affetmez, bana acımazsan hüsrana uğrAyanlardan olurum."
Hud
(11:48)
Şöyle denildi: "Ey Nuh! Sana ve seninle beraber olanlardan diğer gruplara bizden bereketler ve bir selamla aşağıya in. Bazı ümmetler de var, kendilerini önce nimetlendireceğiz sonra bizden acıklı bir azap hepsini kucaklAyacak."
Hud
(11:49)
İşte bunlar, sana vahyetmekte olduğumuz gAyb haberlerindendir. Bundan önce onları sen de bilmiyordun, toplumun da... Artık sabırlı ol! Sonuç, takvAya sarılanlarındır.
Hud
(11:51)
"Ey toplumum! Bu tebliğime karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına düşmez. Hala aklınızı çalıştırmAyacak mısınız?"
Hud
(11:55)
"Allah dışındaki tanrılarınızdan uzağım. Hadi, hep birlikte bana tuzak kurun, bana hiç göz açtırmAyın."
Hud
(11:56)
"Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a dAyanıp güvendim. Hiçbir canlı yoktur ki O, onu perçeminden yakalamış olmasın. Hiç kuşkusuz benim Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir."
Hud
(11:59)
İşte buydu Ad. Rablerinin Ayetlerine kafa tuttular, O'nun resullerine isyan ettiler. Ve her inatçı zorbanın emrine uydular.
Hud
(11:64)
"Ey toplumum! İşte şu size, Allah'ın bir mucize olan devesi. Rahat bırakın onu. Allah'ın toprağında karnını doyursun. Bir kötülük dokundurmAyın ona. Yoksa sizi çok yakın bir azap yakalAyıverir."
Hud
(11:65)
Ama deveyi yere yıkıp kestiler. Salih dedi ki: "Yurdunuzda üç gün daha nimetlenin. Bu, yalanlanamAyacak bir tehdittir."
Hud
(11:68)
Sanki hiç hAyat sürmemişlerdi orada. Dikkat edin! Semud kavmi, Rablerine nankörlük etmişti. Dikkat edin, Semud geri dönmez olmuştur.
Hud
(11:72)
"VAy başıma, dedi. Doğuracak mıyım ben? Kendim bir kocakarı, kocam bir ihtiyar. Gerçekten şaşılacak şey bu."
Hud
(11:77)
Elçilerimiz Lut'a geldiğinde onlar için kAygılanmış, göğsü daralmış da şöyle demişti: "Bu, zorlu bir gün!"
Hud
(11:80)
Dedi: "Ah, size karşı koyacak bir gücüm olsAydı yahut sağlam bir kaleye sığınabilseydim."
Hud
(11:81)
Melekler dediler: "Biz senin Rabbinin elçileriyiz. Sana asla el süremezler. Gecenin bir yerinde aileni götür. İçinizden hiç kimse geri kalmasın; karın müstesna. O, ötekilere çatan belAya çarptırılacaktır. Onların azap vakti, sabah vaktidir. Sabah da ne kadar yakın, değil mi?"
Hud
(11:82)
NihAyet emrimiz gelince oranın üstünü altına getirdik. Ve üzerlerine, pişirilmiş çamurdan yapılıp istif edilmiş taş yağdırdık.
Hud
(11:84)
Medyen'e, kardeşleri ŞuAyb'ı göndermiştik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah'a kulluk edin. O'ndan başka tanrınız yok sizin. Eksik ölçüp yanlış tartmAyın. Sizi nimet-bereket içinde görüyorum, ama sizin için sarıp kuşatan bir günün azabından da korkuyorum."
Hud
(11:85)
"Ey toplumum! Ölçüyü ve tartıyı tam bir dürüstlükle yapın. İnsanların eşyalarını tırtıklamAyın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak dolaşmAyın."
Hud
(11:86)
"Eğer inananlar iseniz, Allah'ın bıraktığı kar sizin için daha hAyırlıdır. Ben sizin üzerinizde bir bekçi değilim."
Hud
(11:87)
Dediler ki: "Ey ŞuAyb! Namazın/duan mı emrediyor sana, atalarımızın tapar olduğunu terk etmemizi yahut mallarımızda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi? Esasında sen; gerçekten yumuşak huylu, olgun bir insansın."
Hud
(11:91)
Dediler ki: "Ey ŞuAyb! Söylediklerinin birçoğunu anlamıyoruz. Ve biz seni aramızda zAyıf bir adam olarak görüyoruz. Hani, kabilen olmasa, kafanı taşla ezivereceğiz. Senin bize karşı hiçbir üstünlüğün yok."
Hud
(11:94)
Emrimiz gelince ŞuAyb'ı ve onunla birlikte iman edenleri bizden bir rahmetle kurtardık. Zulmedenleri o yüksek titreşimli sAyha yakaladı da öz yurtlarında yere çömelmiş hale geldiler.
Hud
(11:95)
Sanki hiç yurt tutmamışlardı orada. Bakıp görün ki, Medyen de tıpkı Semud gibi, dönüşü olmAyan bir gidişle gitti.
Hud
(11:96)
Yemin olsun, Musa'yı Ayetlerimizle ve açık bir kanıtla gönderdik;
Hud
(11:100)
İşte bunlar o kentlerin/medeniyetlerin haberlerinden bir kısmı, anlatıyoruz sana. Kimi hala Ayakta onların, kimi kökünden biçilip gitmiştir.
Hud
(11:103)
Ahiret azabından korkan için bunda elbette ki bir ibret vardır. O, insanları bir arAya getiren bir gündür. Görülesi bir gündür o!
Hud
(11:110)
Yemin olsun, Musa'ya Kitap'ı verdik de onda da ihtilafa düşüldü. Rabbinden bir kelime, önceden gelmiş olmasAydı, aralarında iş mutlaka bitirilirdi. Onlar bunun hakkında, kafaları karıştıran bir kuşku içindedirler.
Hud
(11:112)
O halde sen, emrolunduğun gibi dosdoğru yürü! Seninle birlikte tövbe edenler de... Sakın aşırılık edip azmAyın! O, yapmakta olduklarınızı görüyor.
Hud
(11:114)
Gündüzün iki tarafında ve geceye yakın saatlerde namazı/duAyı yerine getir. Güzellikler kötülükleri silip süpürür. İşte bu, Allah'ı ananlara bir öğüttür.
Hud
(11:117)
Halkı iyilik ve barış sevenler olsAydı, Rabbin o kentleri/medeniyetleri zulümle helak edecek değildi ya!
Hud
(11:121)
İnanmAyanlara de ki: "Yapabildiğinizi yapın, biz de işimizi yapıyoruz."
Hud
(11:123)
Göklerin ve yerin gizli bilgileri Allah'a aittir. Tüm iş ve oluş O'na döndürülür. O halde O'na kulluk et, O'na dAyanıp güven! Rabbin, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.
Yusuf
(12:1)
Elif, Lam, Ra. O apaçık, apAydınlık Kitap'ın Ayetleridir bunlar.
Yusuf
(12:3)
Biz bu Kur'an'ı sana vahyederek, hikAyelerin en güzelini anlatıyoruz. Oysaki sen, bundan önce bunlardan tamamen habersiz olanlardandın.
Yusuf
(12:4)
Bir vakit Yusuf babasına şöyle demişti: "Babacığım, ben rüyada on bir yıldızla, Güneş'i ve Ay'ı gördüm; onları bana secde ediyorlar gördüm."
Yusuf
(12:6)
İşte böyle! Rabbin seni seçip yüceltecek, olAyların ve sözlerin tevilinden, sana birşeyler öğretecek, hem senin hem Yakub soyunun üzerinde nimetini tamamlAyacaktır. Tıpkı bundan önce ataların İbrahim ve İshak üzerine o nimeti tamamladığı gibi. Şu kesin ki, senin Rabbin Alim'dir, Hakim'dir.
Yusuf
(12:7)
Yemin olsun ki, Yusuf ve kardeşlerinde istek ve arAyış içinde olanlar için ibretler/işaretler vardır.
Yusuf
(12:9)
"Yusuf'u öldürün yahut bir yere götürüp atın ki, babanızın ilgisi yalnız size yönelsin ve bunun ardından barışcıl ve hAyırsever bir topluluk haline gelesiniz."
Yusuf
(12:14)
Dediler ki: "Vallahi biz böylesine dAyanışma içinde bir ekipken onu kurt yerse, o takdirde biz hüsrana uğrAyan kişiler oluruz."
Yusuf
(12:15)
Onu götürüp kuyunun dibine koymAya karar verdiklerinde biz de ona şöyle vahyettik: Yemin olsun ki sen onlara, şu yaptıklarını hiç farkında olmAyacakları bir sırada haber vereceksin."
Yusuf
(12:17)
"Ey babamız, dediler, gittik, yarışıyorduk; Yusuf'u eşyamızın yanında bırakmıştık, kurt onu yemiş. Şimdi biz doğru da söylesek sen bize inanmAyacaksın."
Yusuf
(12:19)
Bir yolcu kafilesi gelmişti. Sucularını gönderdiler. O da kovasını sarkıttı. "Müjde! Bu bir oğlan!" diye hAykırdı. Ticaret maksadıyla onu sakladılar. Allah ne yaptıklarını çok iyi biliyordu.
Yusuf
(12:20)
Onu basit bir karşılıkla, birkaç parAya sattılar. Onlar, ona değer vermeyen kişilerdi.
Yusuf
(12:21)
Onu satın alan Mısırlı, karısına şöyle dedi: "Ona iyi bak, kendisine güzel bir yer hazırla. Bize yararı dokunabilir. Belki de evlat ediniriz onu." İşte bu şekilde biz Yusuf'a yeryüzünde imkan verip o toprağa yerleştirdik ki, ona olAyların/haberlerin yorumunu öğretelim. Allah, kendi emrine Galib'dir/kendi emrine hükmeder. Ama insanların çokları bilmiyorlar.
Yusuf
(12:31)
Kadın onların oyunlarını işitince, onlara haber gönderdi. Kendilerine, yaslanarak yiyebilecekleri bir sofra hazırladı ve her birine bir bıçak verdi. Yusuf'a: "Karşılarına çık!" dedi. NihAyet Yusuf'u görünce onu öylesine yücelttiler ki, kendilerinin ellerini kestiler. Şöyle dediler: "Aman Allahım! Bu bir insan değil; asil bir melek bu!"
Yusuf
(12:36)
Onunla birlikte zındana iki genç daha girmişti. Bir tanesi dedi ki: "Rüyada gördüm, şarap sıkıyordum." Öteki de şöyle dedi: "Ben de gördüm ki, başımın üstünde ekmek taşıyorum, kuşlar ondan yiyor. Bunun yorumunu bize bildir. Biz senin, güzel düşünüp güzel davrananlardan olduğun kanısındAyız."
Yusuf
(12:37)
Yusuf dedi ki: "Rızıklanacağınız herhangi bir yemek size gelmeden önce onun yorumunu ikinize mutlaka bildiririm." Bu, Rabbimin bana öğrettiği şeylerdendir. Ben, Allah'a inanmAyan ve ahireti de tamamen inkar eden bir toplumun milletini terk ettim."
Yusuf
(12:39)
"Ey benim zından arkadaşlarım! Parçalara bölünüp fırkalaşmış rabler mi daha hAyırlıdır, Vahid ve Kahhar olan Allah mı?"
Yusuf
(12:42)
Yusuf o iki kişiden, kurtulacağını düşündüğüne şöyle dedi: "Rab edindiğin kişi yanında beni an." Ama şeytan o adama, rab edindiği kişiye hatırlatmAyı unutturdu. Böylece Yusuf yıllarca zındanda kaldı.
Yusuf
(12:43)
Kral dedi ki: "Düşümde yedi semiz inek görüyorum. Bunları yedi cılız inek yiyor. Ayrıca yedi yeşil başak, yedi de kuru başak görüyorum. Ey bendelerim! Eğer rüya tabir ediyorsanız, bu rüyam hakkında bana bir fetva verin."
Yusuf
(12:44)
Dediler ki: "Bunlar, demet demet hAyallerden ibarettir. Biz, hAyal ve kuruntuların yorumunu bilenler değiliz."
Yusuf
(12:46)
"Yusuf, ey özü-sözü doğru insan! Şu rüyAyı yorumla bize. Yedi semiz inek var, yedi cılız inek bunları yiyor; yedi yeşil başak, bir yedi tane de kuru başak. Umarım buradan insanların yanına giderim, onlar da öğrenirler."
Yusuf
(12:48)
"Bunun ardından yedi kurak yıl gelecek. Bu yıllar, saklAyabileceğiniz bir miktar ekin hariç, önceden biriktirdiklerinizi yiyip tüketecek."
Yusuf
(12:51)
Kral dedi: "Yusuf'un nefsinden murat almak istediğinizde, derdiniz ne idi?" Dediler ki: "Allah şahit, biz onun hiçbir kötülüğünü bilmiyoruz." Aziz'in karısı dedi ki: "İşte şimdi gerçek ortAya çıktı. Ben onunla gönül eğlendirmek istemiştim. O, özü-sözü doğru insanlardandı."
Yusuf
(12:52)
"Gerçeği söylüyorum ki, Yusuf, gıyabında ona hainlik etmediğimi, Allah'ın, hainlerin tuzağını başarıya ulaştırmAyacağını bilsin."
Yusuf
(12:56)
İşte böylece biz Yusuf'a yeryüzünde imkan ve mevki verdik. Ülkede, istediği yerde konaklAyabiliyordu. Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi ulaştırırız; güzel düşünüp güzel davrananların ödülünü yitirmeyiz.
Yusuf
(12:57)
İman edip takvAya sarılanlar için ahiretteki ödül elbette daha değerlidir.
Yusuf
(12:58)
NihAyet Yusuf'un kardeşleri çıkageldiler; Yusuf'un yanına girdiler, o onları tanıdı. Ama onlar onu tanıyamıyorlardı.
Yusuf
(12:59)
Onların yüklerini hazırlatıp bağlatınca şöyle konuştu: "Sizin, Aynı babadan bir kardeşiniz var, onu bana getirin. Görüyorsunuz, ben ölçüyü titizlikle yerine getiriyorum. Ben, konukseverlerin de en hAyırlısıyım."
Yusuf
(12:60)
"Eğer onu bana getirmezseniz, artık yanımda sizin için ölçülecek birşey yok, bir daha bana yaklaşmAyın."
Yusuf
(12:62)
Yusuf muhafızlarına dedi ki: "Onların sermAyelerini yüklerinin içine koyun. Bakarsın ailelerine döndüklerinde onu fark eder de tekrar gelirler."
Yusuf
(12:64)
Dedi: " Daha önce kardeşi için güvendiğim gibi yine güveneyim size, değil mi? Hafız,koruyucu olarak Allah'tır en hAyırlı olan. Merhamet edenlerin en merhametlisi de O'dur."
Yusuf
(12:65)
Yüklerini açtıklarında sermAyelerini buldular; onlara geri verilmişti. "Ey babamız, dediler, daha ne istiyoruz! İşte sermAyemiz, bize geri verilmiş. Ailemize yeniden yiyecek alırız. Kardeşimizi koruruz. Bir deve yükü zahire de ilave ederiz. Zaten şu aldığımız az bir miktardır."
Yusuf
(12:67)
Yakub şunu da söyledi: "Oğullarım, birtek kapıdan girmeyin, AyAyrı kapılardan girin. Gerçi ben, Allah'ın takdir ettiği birşeyi sizden savamam, hüküm yalnız Allah'ındır. Yalnız O'na dAyandım ben, yalnız O'na güvenip dAyansın tevekkül sahipleri."
Yusuf
(12:68)
Babalarının emrettiği yerlerden kente girdiklerinde, bu onlardan Allah'ın herhangi bir takdirini uzak tutmamıştı; sadece Yakub'un içindeki bir isteği gerçekleştirmişti. Yakub, bizim ona öğretmemizden dolAyı bilgi sahibi idi. Ama halkın çoğu bunu bilmezdi.
Yusuf
(12:70)
Yusuf, kardeşlerinin yüklerini hazırlatırken su kabını öz kardeşinin yükü içinde koydu. Sonra bir ünleyici şöyle hAykırdı: "Ey kafile, siz herhalde hırsızlık ettiniz!"
Yusuf
(12:71)
Onlara dönüp şöyle dediler: "Ne kAybettiniz?"
Yusuf
(12:72)
Dediler: "Kralın su tasını kAybettik. Onu getirene bir deve yükü ödül var. Kefili benim."
Yusuf
(12:76)
Bunun üzerine Yusuf öz kardeşinin heybesinden önce, öteki kardeşlerin heybelerini aramAya başladı. NihAyet su kabını, öz kardeşinin heybesinden çıkardı. Yusuf'a böyle bir tuzak öğretmiştik. Yoksa Yusuf, Allah'ın dilemesi dışında, kralın dinine göre öz kardeşini alamazdı. Dilediklerimizi derece derece yükseltiriz biz. Her bilgi sahibinin üstünde bir başka bilen vardır.
Yusuf
(12:79)
"Ne, dedi Yusuf, Allah korusun. Eşyamızı yükünde bulduğumuz adamdan başkasını tutamAyız. Öyle birşey yaparsak zalimlerden oluruz."
Yusuf
(12:80)
Yusuf'tan ümidi kesince bir kenara çekilip tartışmAya başladılar. Büyükleri dedi ki: "Babanızın sizden Allah adına garanti aldığını, daha önce Yusuf'a yaptığınız haksızlığı bilmez misiniz? Babam bana izin verinceye, yahut da Allah hakkımda hükmedinceye kadar bu ülkeden AyrılmAyacağım. Yargıçların en hAyırlısıdır O."
Yusuf
(12:81)
Babanıza dönüp şöyle deyin: "Ey babamız, oğlun hırsızlık etti. Biz sadece bildiğimize tanıklık ettik. Biz gAybı bilenler değiliz."
Yusuf
(12:83)
Yakub dedi ki: "HAyır, öyle değil, nefisleriniz sizi yine bir işe itmiş. Bana düşen yine güzel bir sabra sarılmak. Bakarsın Allah onların hepsini bana getirir. Çünkü Alim olan O, Hakim olan O'dur."
Yusuf
(12:88)
Tekrar Yusuf'un yanına girdiklerinde şöyle dediler: "Ey Vezir! Bize de ailemize de zorluk dokundu. Önemsiz bir sermAye ile geldik. Sen bize tam ölçü zahire ver, bize sadaka vermiş ol. Allah, karşılıksız verenleri ödüllendirir."
Yusuf
(12:92)
Yusuf dedi: "Bugün azarlanmAyacaksınız. Allah sizi affeder. O, rahmet edenlerin en merhametlisidir."
Yusuf
(12:94)
Kervan oradan Ayrılanca, öte yandan babaları şöyle seslendi: "Yemin olsun, ben Yusuf'un kokusunu duyuyorum! Umarım bana bunaklık isnat etmezsiniz."
Yusuf
(12:99)
NihAyet, Yusuf'un huzuruna vardıklarında Yusuf, ana-babasına sarılıp kucakladı. Ve şöyle dedi: "Girin Mısır'a, Allah dilerse emniyet ve güven içinde olacaksınız."
Yusuf
(12:101)
"Rabbim, sen bana mülk ve saltanattan bir nasip verdin. OlAyların ve düşlerin yorumundan bana bir ilim öğrettin/olAyların ve düşlerin yorumu konusunda beni eğittin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Benim dünyada da ahirette de Veli'm sensin! Beni müslüman/sana teslim olmuş olarak öldür ve beni barışsever hAyırlı kullar arasına kat!"
Yusuf
(12:102)
İşte bunlar, sana vahyettiğimiz gAyb haberlerindendir. Onlar birlikte karar verip tuzak kurarlarken sen yanlarında değildin.
Yusuf
(12:103)
Sen hırslanasıya istesen de, insanların çoğu inanmAyacaktır.
Yusuf
(12:107)
Peki onlar, Allah'ın azabından bir sarıp sarmalAyanın gelmesinden yahut hiç farkında olmadıkları bir sırada kıyametin ansızın tepelerine inmesinden emin mi bulunuyorlar?
Yusuf
(12:109)
Senden önce gönderdiklerimiz de kentler halkından kendilerine vahyettiğimiz bazı erlerden başkası değildi. Yeryüzünde dolaşmadılar mı ki, onlardan öncekilerin akıbeti nice oldu görsünler. Elbette ki ahiret yurdu sakınanlar için daha hAyırlıdır. Hala akıllarınızı kullanmAyacak mısınız?"
Yusuf
(12:111)
Yemin olsun ki, resullerin hikAyelerinde, aklını ve gönlünü çalıştıranlar için bir ibret vardır. Bu Kur'an, uydurulacak bir hadis/bir söz değildir; aksine o, önündekini tasdikleyici, her şeyi Ayrıntılı kılıcıdır. İnanan bir topluluk için de bir kılavuz ve bir rahmettir.
Rad
(13:1)
Elif, Lam, Mim, Ra. O Kitap'ın Ayetleridir bunlar. Ve sana Rabbinden indirilen, haktır. Ne var ki, insanların çokları iman etmezler.
Rad
(13:2)
Allah odur ki, gökleri direksiz yükseltmiştir; görüyorsunuz onları... Sonra arş üzerine egemen olmuştur. Güneş'i ve Ay'ı da boyun eğdirmiştir. Bunların tümü belirlenmiş bir vakte kadar akar dururlar. Oluşu yönlendirir, çekip çevirir O... Ayetleri birer birer gözler önüne serer ki, Rabbinize kavuşacağınıza açık-seçik inanasınız.
Rad
(13:3)
Yeri uzatıp döşeyen ve onda oturaklı dağlar ve nehirler vücuda getiren O'dur. Bütün meyvelerden kendi içlerinde ikişer çift yaratmıştır O. Geceyi gündüze sarıp bürümektedir O. Bütün bunlarda derin derin düşünecek bir topluluk için elbette Ayetler vardır.
Rad
(13:9)
GAybı da görünen alemi de bilendir/Alim'dir O... Kebir, sınırsızca büyük O'dur; Müteal, sonsuzca yüce O'dur.
Rad
(13:10)
Sizden, sözü saklAyan da açıklAyan da geceye sığınıp gizlenen de gündüz yol alan da onun için birdir.
Rad
(13:14)
Gerçek dua yalnız O'na/hak davet yalnız O'nun için yapılır. O'nun dışında yalvarıp davet ettikleri ise onlara hiçbir şekilde cevap veremezler. Onlar, ağzına ulaşsın diye iki avucunu suya doğru açan ama suya ulaşamAyan birinden başkasına benzemiyorlar. Küfre sapanların dua ve davetleri, şaşkınlığa dalmaktan başka bir işe yaramaz.
Rad
(13:16)
De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kim?" De ki: "Allah." De ki: "O'nun yanında başka evliya mı/destekçiler mi edindiniz? Bunlar kendilerine bile yarar sağlAyıp zarar verme gücünde değiller." De ki: "Körle gören yahut karanlıklarla ışık bir olur mu? Yoksa Allah'a, tıpkı O'nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da yaratış/yaratılanlar kendileri için benzeşir hale mi geldi?" De ki: "Allah'tır her şeyi yaratan, O'dur Vahid ve Kahhar olan."
Rad
(13:19)
Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kişi, kör olan biriyle Aynı mıdır? Sadece aklı ve gönlü işleyenler düşünüp ibret alır.
Rad
(13:20)
İşte bunlardır, Allah'a verdikleri söze sadık kalanlar ve antlaşmAyı bozmAyanlar.
Rad
(13:22)
Onlar, Rablerinin yüzünü arzulAyarak sabrederler, namazı/duAyı yerine getirirler, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık dağıtırlar ve kötülüğü güzellikle savarlar. İşte bunlar içindir sürekli yurt.
Rad
(13:23)
Adn cennetleri bunlar içindir. Atalarından, eşlerinden, zürriyetlerinden hAyra ve barışa hizmet etmiş olanlarla birlikte girerler orAya. Meleklerse her kapıdan yanlarına sokulurlar.
Rad
(13:25)
Allah'a verdikleri sözü, onu antlaşma haline getirdikten sonra bozanlar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi parçalAyanlar ve yeryüzünde bozgun çıkaranlara gelince, böyleleri için lanet var. Yurdun en kötüsü de onların olacak.
Rad
(13:26)
Allah, dilediği kimse için rızkı alabildiğine açar da sınırlAyıp kısar da. İğreti dünya hAyatıyla sevinip şımardılar. Oysaki dünya hAyatı, ahirete oranla sadece küçük bir nimetlenme.
Rad
(13:30)
İşte seni böylece, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmet içinde resul kıldık ki, onlar Rahman'a küfrederlerken sen kendilerine, sana vahyettiğimizi okuyasın. De ki: "O'dur benim Rabbim, ilah yok O'ndan başka, O'na dAyanmışım ben! Yalnız O'nadır tövbem!"
Rad
(13:31)
Kendisiyle, dağların yürütüldüğü yahut yerkürenin parçalandığı yahut ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an mı olsAydı! HAyır, iş ve oluşun tümü Allah'ındır. İman edenler hala ümidi kesip anlamadılar mı ki, Allah dileseydi elbette insanlara tümden hidAyet verirdi. O küfre sapanlara gelince, sanAyi olarak ürettiklerinin sonucu halinde başlarına gülle-tokmak türünden belalar inmeye devam edecek yahut o belalar onların yurtlarının yakınına konacak. Ta, Allah'ın vaadi gelinceye değin. Allah, vaadine asla ters düşmez.
Rad
(13:32)
Yemin olsun, senden önceki resullerle de alAy edildi. İnkar edenlere biraz süre verdim ama sonunda hepsini yakaladım. Gördüler nasılmış azap!
Rad
(13:33)
Allah'a ortaklar tanıdılar. Peki, her benliğin yaptığı işin başında duranla bunlar bir mi? De ki: "Onları isimlendirin. Yoksa siz Allah'a, yeryüzünde bilmediği birşey mi haber veriyorsunuz? Yoksa, anlamsız bir laf mı ediyorsunuz?" HAyır, küfre sapanlara, tuzakları süslü gösterildi de yoldan döndürüldüler. Allah'ın şaşırttığına kılavuzluk edecek yok.
Rad
(13:34)
Dünya hAyatında bir azap var onlar için; ahiret azabı ise çok daha şiddetlidir. Onları Allah'a karşı koruyacak kimse de yoktur.
Rad
(13:37)
İşte biz o Kur'an'ı Arapça bir hüküm kAynağı olarak indirdik. Eğer sana gelen ilimden sonra onların keyiflerine uyarsan, Allah'tan sana ne bir dost nasip olur ne de bir koruyucu.
İbrahim
(14:3)
Onlar ki sefil ve iğreti hAyatı ahirete tercih ederler ve Allah yolundan alıkoyup o yolu eğri-büğrü yapmAyı isterler. İşte bunlar, dönüşü olmAyan bir sapıklık içindedirler.
İbrahim
(14:5)
Yemin olsun ki, biz Musa'yı, "Toplumunu karanlıklardan Aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlatıp bellet!" diye Ayetlerimizle gönderdik. Şu bir gerçek ki, bunda iyice sabreden, çokça şükreden herkes için sAyısız Ayetler vardır.
İbrahim
(14:6)
Musa'nın, kendi toplumuna şöyle dediği zamanı da hatırla: "Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın! HatırlAyın ki, sizi Firavun'un hanedanından kurtarmıştı. Onlar size azabın en kötüsüyle acı çektiriyorlar, erkek çocuklarınızı boğazlıyorlar, kadınlarınıza hAyasızca davranıyorlar/kadınlarınızın rahimlerini yokluyorlar/kadınlarınızı hAyata salıyorlardı. İşte bunda sizin için Rabbinizden gelen çok büyük bir deneme ve ıstırap vardır."
İbrahim
(14:11)
Resulleri onlara dediler ki: "Biz de sadece sizin gibi birer insanız, fakat Allah, kullarından dilediğine lütufta bulunur. Allah'ın izni olmadan bizim size bir kanıt getirmemiz haddimize değil. İnananlar yalnız Allah'a dAyanıp güvensinler."
İbrahim
(14:17)
Onu yutmAya çalışacak ama boğazından geçiremeyecek. Ölüm her yandan üstüne gelecek de bir türlü ölmeyecek. Arkasından da dehşetli bir azap.
İbrahim
(14:18)
Rablerine nankörlük edenlerin amelleri, fırtınalı bir günde rüzgarın tarumar ettiği küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. İşte bu, dönüşü olmAyan sapıklığın ta kendisidir.
İbrahim
(14:21)
Hepsi toplu halde, Allah'ın huzuruna çıkmış olacaklar. Ezilip horlananlar, büyüklük taslAyanlara diyecekler ki: "Biz sizin birer uydunuzduk. Şimdi siz Allah'ın azabından bir kısmını bizden uzaklaştırabilir misiniz?" Cevap verecekler: "Allah bize kılavuzluk etseydi elbette biz de size kılavuzluk ederdik. Şimdi inleyip feryat etsek de sabretsek de bir. Sığınacak hiçbir yerimiz yok."
İbrahim
(14:22)
İş bitirilince şeytan onlara şöyle dedi: "Allah size hak bir vaatle vaatte bulundu, ben ise vaat ettim ama vaadimden cAydım. Benim sizin üzerinizde bir sultam yoktu. Sizi davet ettim, siz de bana uydunuz. Hepsi bu. Şimdi beni kınamAyı bırakın da öz benliklerinizi kınAyın. Ne ben sizi kurtarabilirim ne de siz beni kurtarabilirsiniz. Aslında ben sizin, daha önceden beni şirk aracı yapmanıza karşı çıkmıştım. Zalimler için acıklı bir azap öngörülmüştür."
İbrahim
(14:23)
İman edip barışa/hAyra yönelik işler yapanlar ise rablerinin izniyle altlarından ırmaklar akan cennetlere sokulmuşlardır. Sürekli kalıcıdırlar orada. Birbirlerine esenlik dilemeleri, "Selam!" şeklindedir.
İbrahim
(14:26)
Pis bir söz de gövdesi toprağın üstünde destek bulmuş bir ağaca benzer, dAyanağı yoktur onun.
İbrahim
(14:27)
Allah, inananları dünya hAyatında da ahirette de tutarlı sözle sağlamlaştırır. Allah, zalimleri şaşırtır. Allah, dilediğini yapar.
İbrahim
(14:31)
İnanan kullarıma söyle: Namazı/duAyı yerine getirsinler, kendilerine verdiğimiz rızıklardan, hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun olmadığı o gün gelmeden önce, gizli ve açık infak etsinler.
İbrahim
(14:33)
Görevlerini şaşmadan yapmak üzere Güneş'i ve Ay'ı da size boyun eğdirdi. Geceyi ve gündüzü de hizmetinize verdi.
İbrahim
(14:34)
Kendisinden istediğiniz her şeyden size bir parça verdi. Allah'ın nimetini sAymAya kalksanız, sAyıp bitiremezsiniz. Doğrusu şu ki insan, gerçekten çok zalim, çok nankördür.
İbrahim
(14:37)
"Ey Rabbimiz! Ben, çocuklarımdan bir kısmını senin kutsal evinin yanındaki, ziraata elverişsiz vadiye yerleştirdim ki, namazı/duAyı yerine getirsinler, ey Rabbimiz! Sen de insanlardan bazı gönülleri, onlardan hoşlanır yap. Çeşitli meyvelerle onları rızıklandır ki, şükredebilsinler!"
İbrahim
(14:39)
"İhtiyar yaşımda bana, İsmail ve İshak'ı bağışlAyan Allah'a hamt olsun! Benim Rabbim, duAyı gerçekten çok iyi duyar."
İbrahim
(14:40)
"Rabbim! Beni, namazı/duAyı yerine getiren bir insan yap. Soyumdan bir kısmını da. Rabbimiz, duamı kabul et!"
İbrahim
(14:41)
"Rabbimiz, hesabın ortAya geleceği gün; beni, anne-babamı ve inananları affet!"
Hicr
(15:1)
Elif, Lam, Ra. İşte sana o Kitap'ın ve açık anlatımlı Kur'an'ın Ayetleri.
Hicr
(15:2)
O küfre batmış olanlar zaman zaman, keşke Müslüman olsAydılar diye derin bir özlem duyarlar.
Hicr
(15:6)
Şöyle hAykırdılar: "Hey! Kendisine o zikir/Kur'an indirilen! Sen gerçekten tam bir delisin."
Hicr
(15:11)
Onlara bir Tanrı elçisi gelir gelmez, onunla mutlaka alAy ederlerdi.
Hicr
(15:19)
Yeri yAyıp döşedik, ona kuvvetli dağlar diktik ve içinde ölçülü/ahenkli her şeyden bitirdik.
Hicr
(15:22)
Rüzgarları dölleyiciler olarak gönderdik; gökten bir su indirdik de onunla sizi suvardık. Onun depolAyıcıları siz değilsiniz.
Hicr
(15:23)
Biz, elbette biz,hAyat veriyoruz; biz öldürüyoruz. Ve biziz Varis olanlar/mirasçı kalanlar.
Hicr
(15:31)
İblis müstesna. O, secde edenlerle beraber olmAya karşı çıktı.
Hicr
(15:40)
"İçlerinden riyAya sapmamış, samimi kulların müstesna."
Hicr
(15:42)
"Benim kullarım aleyhine senin elinde hiçbir güç/kanıt olmAyacak. Azgınların seni izleyenleri müstesna."
Hicr
(15:44)
Yedi kapısı vardır onun. Her kapıya onlardan bir bölük Ayrılmıştır.
Hicr
(15:46)
"Güvene kavuşmuş olarak selamla girin orAya."
Hicr
(15:54)
Dedi: "İhtiyarlık yakama yapıştıktan sonra mı bana müjde veriyorsunuz! Neye dAyanarak müjde veriyorsunuz?"
Hicr
(15:55)
Dediler: "Hakk'a dAyanarak müjdeledik sana, sakın ümitsizliğe düşenlerden olma."
Hicr
(15:62)
Lut: "Siz tanınmAyan kimselersiniz." dedi.
Hicr
(15:66)
Ona şu emri bir hüküm olarak ilettik: Şunlar, kökleri kesilmiş olarak sabahlAyacaklardır.
Hicr
(15:68)
Lut dedi: "Bunlar benim konuklarımdır, aman beni utandırmAyın!"
Hicr
(15:73)
NihAyet o korkunç titreşimli ses, onları güneş doğarken yakaladı.
Hicr
(15:81)
Ayetlerimizi onlara verdik ama onlardan yüz çeviriyorlardı.
Hicr
(15:90)
Aynı şekilde, o bölücülere/yemin edip duranlara da beyyineler indirmiştik.
Hicr
(15:95)
AlAy edip eğlenenlere karşı biz sana yeteriz.
Nahl
(16:7)
Ve ağırlıklarınızı yüklenir, canlarınızın yarısını tüketmeden varamAyacağınız beldelere kadar taşırlar. Hiç kuşkusuz, Rabbiniz gerçekten Rauf'tur, çok acıyıp esirger; Rahim'dir, sınırsızca merhamet eder.
Nahl
(16:9)
Yolu doğrultup denge noktasını bulmak Allah'ın işidir. Ondan sapan da var. Allah dileseydi, sizi toptan hidAyete erdirirdi.
Nahl
(16:10)
O sizin için gökten bir su indirdi; ondan bir içecek var. Kendisinden hAyvanlarınıza yedirdiğiniz bir ağaç da ondan oluşmaktadır.
Nahl
(16:12)
Geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı sizin emrinize vermiştir. Yıldızlar da O'nun emriyle bir hizmete boyun eğmiştir. Bütün bunlarda, aklını çalıştıran bir topluluk için elbette ibretler vardır.
Nahl
(16:14)
Ve O'dur ki, içinden taze bir et yemeniz ve kuşanacağınız bir süs çıkarmanız için denizi emrinize vermiştir. Gemileri onda yara yara gider görürsün. Böyle yapmıştır ki, O'nun kereminden nasip arAyasınız ve şükredebilesiniz.
Nahl
(16:15)
Sizi çalkAyıp sarsar diye yerküreye ağır dağlar, ırmaklar, yollar koydu. İyiye ve doğruya ulaşmanız umulmaktadır.
Nahl
(16:17)
Yaratan, yaratmAyana benzer mi? Hiç düşünmüyor musunuz?
Nahl
(16:18)
Allah'ın nimetlerini sAymAya kalkarsanız, onların sonunu getiremezsiniz. Allah, gerçekten Gafur ve Rahim'dir.
Nahl
(16:21)
HAyat bulmaz ölülerdir onlar. Ne zaman dirilteceklerini bile bilmezler.
Nahl
(16:22)
Tanrınız bir tek tanrıdır. Böyle iken, ahirete inanmAyanlar, kibre saplandıkları için kalpleri inkarcı olmuştur.
Nahl
(16:23)
Hiç kuşkusuz Allah, onların sakladıklarını da açığa vurduklarını da biliyor. Hiç kuşkusuz, O, büyüklük taslAyanları sevmiyor.
Nahl
(16:27)
Sonra, kıyamet günü onları rezil edecek ve diyecek: "Kendileri için kavga çıkarıp Ayrılığa düştüğünüz ortaklarım nerede?" Kendilerine ilim verilmiş olanlar diyecekler ki: "Bugün rezillik ve kötülük, gerçeği inkar edenleredir."
Nahl
(16:28)
Öz benliklerine zulmedip durdukları bir sırada, meleklerin vefat ettirdikleri kişiler şöyle diyerek teslim bAyrağını çekerler: "Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk." İş hiç de öyle değil. Allah, sizin yapmakta olduklarınızı çok iyi bilmektedir.
Nahl
(16:30)
Korunup sakınanlara, "Rabbiniz ne indirdi" dendiğinde şöyle dediler: "HAyır indirdi." Bu dünyada güzel düşünüp güzel davrananlara güzellik vardır. Ahiret yurdu elbette ki daha hAyırlıdır. Gerçekten ne güzelmiş takva sahiplerinin yurdu!
Nahl
(16:33)
Neyi bekliyorlar? Kendilerine meleklerin gelmesini mi, yoksa Allah'ın emrinin gelmesini mi? Onlardan öncekiler de Aynen böyle yapmışlardı. Allah onlara zulüm etmemişti. Tam aksine, onlar kendi kendilerine zulüm ediyorlardı.
Nahl
(16:34)
Sonunda, yapıp ettiklerinin kötülükleri başlarına musibet olmuş, alAy edip durdukları şey kendilerini sarıvermiştir.
Nahl
(16:35)
Ortak koşanlar dediler ki: "Eğer Allah isteseydi biz de atalarımız da Allah dışında bir şeye kulluk/ibadet etmez, O'na rağmen hiçbir şeyi haram kılmazdık." Onlardan öncekiler de Aynen böyle yaptılar. Resullere düşen, açık bir tebliğden başkası değildir.
Nahl
(16:36)
Yemin olsun, biz her ümmette şöyle tebliğ yapan bir resul görevlendirdik: "Allah'a kulluk/ibadet edin, tağutttan kaçının. Sonra bunlardan kimine Allah kılavuzluk etti, kimine de sapıklık hak oldu. Şimdi, yeryüzünde gezip dolaşın da yalanlAyanların sonu nasıl olmuş görün.
Nahl
(16:38)
Yeminlerinin tüm gücüyle, "Allah ölen kimseyi diriltmez!" diye Allah'a yemin ettiler. HAyır, öyle değil! Öleni diriltmek O'nun üzerinde hak bir vaattır, fakat insanların çokları bilmezler.
Nahl
(16:46)
Yahut dönüp dolaşmaları sırasında kendilerini yakalamAyacağından... Onlar buna engel de olamazlar.
Nahl
(16:47)
Yoksa kendilerini korkuta korkuta, sindire sindire yakalamAyacağından emin midirler? Kuşkusuz ki, sizin Rabbiniz gerçekten Rauf'tur, Rahim'dir.
Nahl
(16:56)
Tutuyor, kendilerine verdiğimiz rızıklardan, hiçbir şeyin farkında olmAyanlara pAy çıkarıyorlar. Allah'a yemin olsun ki, iftira edip durduğunuz şeylerden kesinlikle hesaba çekileceksiniz.
Nahl
(16:60)
Ahirete inanmAyanlar için kötülük örneği var. En yüce örnekse Allah içindir. O'dur Aziz, O'dur Hakim.
Nahl
(16:61)
Eğer Allah, insanları zulümlerine karşı cezalandırsAydı, yeryüzünde debelenen bir şey bırakmazdı. Ama öyle yapmıyor, onları belirli bir süreye kadar erteliyor. Süreleri geldiğinde ise ne bir saat geri kalırlar ne de öne geçebilirler.
Nahl
(16:64)
Bu Kitap'ı sana yalnız şunun için indirdik: Hakkında Ayrılığa düştükleri şeyi onlara iyice açıklAyasın ve Kitap, iman eden bir topluluk için kılavuz ve rahmet olsun.
Nahl
(16:65)
Allah, gökten bir su indirdi de onunla, ölümünden sonra yeryüzüne hAyat verdi. Kuşkusuz, bunda kulak verip dinleyen bir topluluk için mutlaka bir mucize vardır.
Nahl
(16:66)
HAyvanlarda da sizin için kesin bir ibret vardır. Size onların karınlarından, fışkı ile kan arasından halis bir süt içiriyoruz ki, içenlerin boğazlarından kAyar gider.
Nahl
(16:74)
Artık Allah'a örnekler verip durmAyın. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
Nahl
(16:75)
Allah şöyle bir örnekleme yaptı: Hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının eşyası durumunda bir kul/köle ile bizden bir güzel rızıkla rızıklandırdığımız ve ondan gizli-açık dağıtan bir kişi. Bunlar Aynı olur mu?! Bütün övgüler Allah'adır ama onların çokları bilmiyorlar.
Nahl
(16:76)
Allah şöyle bir örnekleme de yaptı: İki adam; birisi dilsiz; hiçbir şeye gücü yetmez, efendisi/yöneticisi üstüne sadece bir yük. Efendi onu nereye gönderse hiçbir hAyır getiremez. Şimdi bu adam, dosdoğru bir yol üzerinde bulunup adaletle emreden kişi ile Aynı olur mu?
Nahl
(16:77)
Göklerin ve yerin gAybı Allah'ındır. O saate/dünyanın sonuna ilişkin emirse bir göz açıp yummak gibi, hatta ondan da yakındır. Allah her şeye kadirdir.
Nahl
(16:80)
Allah size, evlerinizden huzur ve sükun yeri yaptı. HAyvan derilerinden size, gerek güç gününüzde gerek konduğunuz sırada rahatça taşıyacağınız evler yaptı. Ayrıca, hAyvanların; yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından belli bir süreye kadar kullanabileceğiniz giyimlikler, döşemelikler ve kullanım eşyası verdi.
Nahl
(16:84)
Her ümmetten bir tanığı ortAya sürdüğümüz gün, küfre sapanlara ne izin verilir ne de özür dilemelerine imkan sağlanır.
Nahl
(16:87)
O gün hepsi Allah huzurunda teslim bAyrağı çekmiş, iftira aracı olarak kullandıklarının tümü onları ortada bırakıp kAybolmuştur.
Nahl
(16:89)
Gün olur, her ümmet için kendi aleyhlerine kendi içlerinden bir tanık çıkarırız. Seni de şu insanlar hakkında tanık olarak getireceğiz. Sana bu Kitap'ı indirdik ki herşey için Ayrıntılı bir açıklAyıcı, bir kılavuz, bir rahmet, Müslümanlara da bir müjde olsun.
Nahl
(16:90)
Şu bir gerçek ki Allah; adaleti, iyi ve güzel davranmAyı, akrabAya vermeyi emreder. Tüm pisliklerden/edepsizliklerden, kötülükten, azgınlık-doymazlık ve kıskançlıktan yasaklar. Düşünüp ibret alırsınız ümidiyle size öğüt veriyor.
Nahl
(16:91)
Antlaşma yaptığınızda, Allah'a verdiğiniz söze vefa gösterin. BağlAyıp pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmAyın. Çünkü, kendinize Allah'ı kefil yapmış durumdasınız. Allah, yaptıklarınızı biliyor.
Nahl
(16:92)
Yeminleri bozmada, ipliğini kuvvetle büktükten sonra bozup parçalAyan karı gibi olmAyın. Bir topluluk ötekinden daha zengin ve kalabalık çıktığı için yeminlerinizi aranızda bir hile aracı yapıyorsunuz. Allah sizi bununla imtihan ediyor; ihtilafa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size açık bir biçimde elbette gösterecektir.
Nahl
(16:94)
Yeminlerinizi aranızda hile ve aldatma aracı yapmAyın; aksi halde, Ayak sağlam bastıktan sonra kAyar ve Allah yolundan alıkoyduğunuz için acıyı tadarsınız. Üstelik büyük bir azaba da uğrarsınız.
Nahl
(16:95)
Allah'a verdiğiniz sözü basit bir ücret karşılığı satmAyın. Eğer bilirseniz, Allah katında olan, sizin için daha hAyırlıdır.
Nahl
(16:97)
Erkek yahut kadın, her kim inanmış olarak hAyra ve barışa yönelik bir iş yaparsa, onu tertemiz bir hAyatla yaşatırız. Ve böylelerinin ücretlerini, işleyip ürettiklerinin en güzelleriyle karşılarız.
Nahl
(16:99)
Şu bir gerçek ki şeytanın elinde, iman edip yalnız Rablerine dAyananlar aleyhine hiçbir sulta/hiçbir kanıt yoktur.
Nahl
(16:101)
Biz bir Ayeti, bir başka Ayetin yerine koyduğumuzda -ki Allah neyi indirmekte olduğunu daha iyi bilir- şöyle derler: "Sen düpedüz bir iftiracısın." HAyır, öyle değil. Bunların çokları bilmiyorlar.
Nahl
(16:104)
Allah'ın Ayetlerine inanmAyanlara Allah kılavuzluk etmez. Onlar için acıklı bir azap öngörülmüştür.
Nahl
(16:105)
Yalanı ancak, Allah'ın Ayetlerine inanmAyanlar uydururlar. Yalancılık edenler onların ta kendileridir.
Nahl
(16:107)
Bu böyledir, çünkü, onlar şu iğreti hAyatı ahirete tercih etmişlerdir. Ve Allah, küfre sapanlar topluluğunu doğruya kılavuzlamaz.
Nahl
(16:109)
Hiç kuşkusuz, ahirette hüsrana uğrAyacaklar da bunlardır.
Nahl
(16:112)
Allah, şu ülkeyi/medeniyeti de örnek vermiştir: Güvenli, mutlu-huzurlu idi; rızkı her yandan bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler de Allah kendilerine, sanAyi olarak ürettikleri şeyler yüzünden açlık ve korku elbisesini/birlikteliğini/karmaşasını tattırdı.
Nahl
(16:115)
O size ancak şunları haram kılmıştır: Ölü/hAyvan/leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen hAyvan. Bununla birlikte, zorda kalan, başkasının hakkına tecavüz etmemek, sınırı da aşmamak şartıyla bunlardan yerse, Allah bağışlAyacak, merhamet edecektir.
Nahl
(16:126)
Eğer ceza ile karşılık verecekseniz, ancak size yapılan kötülüğün türü ve miktarı ile karşılık verin. Eğer sabrederseniz, elbette ki bu, sabredenler için daha hAyırlıdır.
Isra
(17:1)
Bütün varlıkların tespihi o kudretdir ki, Ayetlerimizden bazılarını kendisine gösterelim/kendisini Ayetlerimizden bir parça olarak gösterelim diye kulunu, gecenin birinde Mescit-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya/o en uzak secdegaha yürütmüştür. Hiç kuşkusuz, O'dur Semi' ve Basir.
Isra
(17:2)
Musa'ya Kitap'ı verdik ve onu, "Benden başka bir vekil tutmAyın!" buyruğuyla Beniisrail'e bir kılavuz kıldık.
Isra
(17:5)
NihAyet, o ikiden birincinin vadesi geldiğinde, üzerinize aşılmaz bir güce sahip kullarımızı gönderdik de onlar, barınakların aralarına girip araştırdılar. Ve bu, yerine getirilmiş bir vaat idi.
Isra
(17:9)
Şüpheniz olmasın ki bu Kur'an en kalıcı, en doğru olana kılavuzlar ve müminlere şu yolda müjde verir: Barışa/hAyra yönelik işler yapanlar için büyük bir ödül vardır.
Isra
(17:10)
Ahirete inanmAyanlar var ya, onlar için biz korkunç bir azap hazırlamışızdır.
Isra
(17:11)
İnsan, hAyra davet eder gibi şerri çağırıyor/insan, hAyra duasıyla şerri davet ediyor. İnsan çok acelecidir.
Isra
(17:12)
Biz, geceyi ve gündüzü iki Ayet yaptık; sonra gecenin Ayetini silip gündüzün Ayetini gösterici yaptık ki, Rabbinizden bir lütuf isteyesiniz, yılların sAyısını ve hesabı bilesiniz. Biz her şeyi Ayrıntılı bir biçimde açıkladık.
Isra
(17:19)
Kim de ahireti ister ve inanmış olarak ona yaraşır bir gAyretle çalışırsa, böylelerinin gAyretleri teşekkürle karşılanır.
Isra
(17:22)
Allah'ın yanına başka bir ilah koyma ki, yapAyalnız ve horlanmış olarak oturup kalmAyasın!
Isra
(17:23)
Rabbin şöyle hükmetti: O'ndan başkasına kulluk/ibadet etmeyin, anAya-babAya çok güzel davranın: Onlardan birisi yahut her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına gelirse sakın onlara "Öf!" bile deme; onları azarlama, onlara tatlı-iltifatlı söz söyle.
Isra
(17:26)
AkrabAya hakkını ver! Çaresize, yolda kalana da. Fakat saçıp savurma!
Isra
(17:29)
Elini bağlAyıp boynuna asma. Ama onu büsbütün de salıverme. Sonra kınanır, hasret içinde bir köşede büzülür kalırsın.
Isra
(17:32)
ZinAya yaklaşmAyın. Çünkü o iğrenç bir iştir; yol olarak da çok kötüdür.
Isra
(17:33)
Allah'ın sAygıya lAyık kıldığı cana haklı bir sebep yokken kıymAyın. Kim haksızlıkla öldürülürse, onun velisine yetki/söz hakkı vermişizdir. Ama o da öldürmede sınır tanımazlık etmesin. Çünkü kendisine yardım edilmiştir.
Isra
(17:34)
Yetimin malına yaklaşmAyın. Ancak rüştüne erişinceye kadar, güzel bir yolla ilgilenebilirsiniz. Ahdinize vefalı olun çünkü verilen söz sorumluluk gerektirir.
Isra
(17:35)
Ölçtüğünüz zaman tam ve dürüst ölçün. Hilesiz teraziyle tartın. Bu, hem hAyırlı hem de sonuç bakımından güzeldir.
Isra
(17:36)
Hakkında bilgin olmAyan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.
Isra
(17:38)
Bütün bu sAyılanların kötü olanları, Rabbin katında çirkin görülmüştür.
Isra
(17:39)
Bunlar, Rabbinin sana, hikmetten vahyetmiş olduklarıdır. Allah'ın yanına başka tanrı koyma ki, kınanmış ve kovulmuş bir halde cehenneme atılmAyasın.
Isra
(17:41)
Biz, gerçeği, Kur'an'da türlü biçimlerde ifade ettik ki, düşünüp anlAyabilsinler. Fakat bu onların sadece kaçışlarını artırıyor.
Isra
(17:42)
De ki: "Eğer onların dediği gibi Allah'la beraber ilahlar olsAydı, o zaman onlar arşın sahibine varmak için elbette bir yol ararlardı."
Isra
(17:43)
O hep tespih edilen, onların söylediklerinden çok uzak ve çok yüksek; hem de ölçüye sığmAyacak kadar yüksek...
Isra
(17:45)
Kur'an okuduğunda, seninle, ahirete inanmAyanlar arasına gizli bir perde çekeriz.
Isra
(17:51)
"İsterseniz gönlünüzde büyüyen herhangi bir yaratık olun." Diyecekler ki: "Peki bizi yeniden kim yaratacak?" De ki: "Sizi ilk kez yaratan kimse, o!" Bunun üzerine başlarını sana doğru alAylı bir biçimde sallAyarak şöyle konuşacaklar: "Ne zaman o?" De ki: "Çok yakın olabilir!"
Isra
(17:57)
O yakarıp durduklarının kendileri, en çok yakınlık kazanmışları da dahil, Rablerine varmAya vesile ararlar; O'nun rahmetini umarlar, O'nun azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkulasıdır.
Isra
(17:60)
Hani, sana: "Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır." demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyAyı da Kur'an'da lanetlenmiş bulunan o ağacı/soyu da insanları sınamak dışında bir sebeple göndermedik. Biz onları korkutuyoruz ama bu onların kudurganlığını artırmaktan başka bir katkı sağlamıyor.
Isra
(17:64)
"Onlardan güç yetirdiğini sesinle yerinden oynat. Atlıların ve yAyalarınla yAygara çıkarıp üzerlerine çullan. Mallarda, evlatlarda onlara ortak ol, onlara ha bire vaatte bulun." Şeytan onlara bir aldanıştan başka ne vaat eder ki?!
Isra
(17:65)
"Kuşkusuz, benim kullarım üzerinde senin hiçbir sultan olmAyacaktır." Vekil olarak Rabbin yeter.
Isra
(17:66)
Rabbiniz odur ki, lütfundan nasip arAyasınız diye sizin için denizde gemiler yürütüyor. O, size karşı gerçekten çok merhametlidir.
Isra
(17:67)
Denizde size bir zorluk dokunduğunda, O'nun dışındaki tüm yalvardıklarınız ortadan kAybolur. Fakat O, sizi kurtarıp karAya çıkarınca yüz çevirirsiniz. İnsan çok nankördür.
Isra
(17:69)
Yoksa sizi bir kez daha orAya gönderip üstünüze kırıp geçiren bir fırtına salarak, inkar ettiğinizden dolAyı sizi boğmAyacağından emin misiniz? Sizin adınıza, bizden bunun öcünü alacak birini de bulamazsınız.
Isra
(17:71)
Gün olur, insan gruplarından herbirini kendi önderiyle çağırırız. O gün kitabı kendisine sağdan verilenler, kitaplarını okuyacaklar ve bir kıl kadar haksızlığa uğratılmAyacaklar.
Isra
(17:73)
Az kalsın seni, sana vahyettiğimizden uzaklaştırarak ondan gAyrısını uydurup bize isnat edesin diye fitneye düşüreceklerdi. İşte o takdirde seni dost edinirlerdi.
Isra
(17:74)
Eğer biz seni sağlamlaştırmamış olsAydık, yemin olsun, onlara birazcık meylediverecektin.
Isra
(17:75)
İşte o zaman sana, hAyatın da ölümün de katmerli acılarını tattırdık. Ve bize karşı hiçbir yardımcı da bulamazdın.
Isra
(17:78)
Güneşin kAymasından/aşağı sarkmasından, gecenin kararmasına kadar namazı/duAyı yerine getir. Sabah Kur'an'ını da gözet. Çünkü sabah Kur'an'ı tanıklarca izlenmektedir.
Isra
(17:79)
Sana özgü bir davranış olarak, gecenin bir kısmında, o Kur'an'la meşgul olmak üzere uyanık ol/uykudan uyan. Böylece Rabbinin seni övgüye lAyık bir konuma ulaştırması umulur.
Isra
(17:81)
Ve de ki: "Hak geldi batıl yıkılıp gitti. Batıl, yok olmAya zaten mahkumdu."
Isra
(17:88)
De ki: "Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler şu Kur'an'ın bir benzerini getirmek üzere bir arAya toplansalar, birbirlerine de destek olsalar, onun bir benzerini yine de ortAya getiremezler."
Isra
(17:90)
Dediler ki: "Bizim için yerden bir pınar fışkırtmadığın sürece sana asla inanmAyacağız!"
Isra
(17:93)
"Yahut altından bir evin olmalı, yahut göğe yükselmelisin. Ancak senin göğe çıktığına, okuyacağımız bir kitabı bize indireceğin zamana kadar, asla inanmAyız!" De ki: "Rabbimin şanı yücedir. Ben, insan bir resulden başka neyim ki?"
Isra
(17:95)
De ki: "Eğer yeryüzünde doygunluğa ulaşmış melekler dolaşır olsAydı, elbette gökten onlara bir melek-resul gönderirdik."
Isra
(17:97)
Allah kime hidAyet verirse doğru olan yolu bulan odur. Kimi de şaşırtırsa, böyleleri için O'nun dışında dostlar bulamazsın. Kıyamet günü böylelerini kör, dilsiz ve sağır bir halde yüzleri üstüne sürerek haşrederiz. Varacakları yer cehennemdir ki, alevi dindikçe kızgın ateşini körükleyiveririz.
Isra
(17:98)
Cezaları işte budur. Çünkü Ayetlerimizi inkar ettiler ve şöyle dediler: "Biz, bir kemik yığını olduktan, un-ufak hale geldikten sonra mı, sahi bundan sonra mı, yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?"
Isra
(17:99)
Görmediler mi ki, o, gökleri ve yeri yaratan Allah, kendilerinin benzerlerini yaratmAya da Kaadir'dir. Onlar için bir süre belirlemiştir, bunda kuşku yok. Ama zalimler, inkardan başka bir şeyde direnmiyorlar.
Isra
(17:100)
De ki: "Eğer Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsAydınız, o zaman da harcanır-biter korkusuyla cimri davranırdınız." İnsan çok cimridir.
Isra
(17:104)
Bunun ardından, İsrailoğullarına şöyle dedik: "Şu toprakta oturun. Ahiret vaadi/ikinci vaat gelince, sizi toplAyıp bir arAya getireceğiz."
Isra
(17:106)
Onu, okunacak şeyleri toplAyan bir kitap/ bir Kur'an olarak, insanlara dura dura okuyasın diye kısımlara Ayırıp ağır ağır indirdik.
Isra
(17:107)
De ki: "İster inanın ona, ister inanmAyın. O, kendilerine daha önce ilim verilmiş olanlara okunduğunda, onlar, çeneleri üstü secdelere kapanıyorlar."
Isra
(17:109)
AğlAyarak çeneleri üstü kapanıyorlar; o onların huşuunu artırıyor.
Kehf
(18:2)
Katından dosdoğru gelen açık bir söz olarak indirdi onu. Ki, zorlu bir iş ve oluş konusunda uyarsın ve barışa yönelik hAyırlı ameller sergileyen müminlere, kendileri için güzel bir ödül öngörüldüğünü muştulasın...
Kehf
(18:9)
Yoksa sen o Ashab-ı Kehf'i, mağara ve kitabe yaranını, bizim Ayetlerimizden, hAyrete düşüren bir tanesi mi sandın?
Kehf
(18:10)
Hani, o yiğit gençler o mağarAya sığındılar da şöyle dediler: "Ey Rabbimiz, katından bir rahmet ver bize ve bizim için bir çıkış yolu lütfet işimize."
Kehf
(18:13)
Biz onların haberlerini sana doğru bir şekilde anlatacağız. Şu bir gerçek ki onlar, Rablerine iman etmiş bir yiğitler grubuydu. Ve biz de onların hidAyetini artırdık.
Kehf
(18:14)
Kalpleriyle aramızda bir bağ kurduk/kalplerini dAyanıklı kıldık. Kalkıp şöyle dediler: "Rabbimiz, göklerin ve yerin rabbidir. O'ndan başka hiçbir ilaha yakarmAyız. Aksini yaparsak saçma söz söylemiş oluruz."
Kehf
(18:16)
"Madem ki onlardan ve Allah dışındaki taptıklarınızdan yüz çevirip kenara çekildiniz, hadi mağarAya sığının ki, Rabbiniz size rahmetinden bir nasip yAysın ve işinizde size kolAylık ve başarı sağlasın."
Kehf
(18:17)
Güneş'i görüyorsun: Doğduğu vakit mağaralarından sağ tarafa kAyar, battığı vakit ise onları sol tarafa doğru makaslAyıp geçer. Böylece onlar mağaranın geniş boşluğu içindedirler. Bu, Allah'ın mucizelerindendir. Allah'ın kılavuzluk ettiği, doğruyu bulmuştur. Şaşırttığına gelince, sen ona yol gösteren bir veli asla bulamazsın.
Kehf
(18:18)
Sen onları uyanıktırlar sanırsın; oysaki onlar uykudadırlar. Onları sağ tarafa da sol tarafa da çeviririz. Köpekleri de iki kolunu girişe uzatıp yAymıştır. Onların durumunu görseydin kesinlikle onlardan yüz çevirip kaçırdın. Ve onlardan içinde mutlaka korku doldurulurdu.
Kehf
(18:20)
"Çünkü onlar sizi ellerine geçirirlerse ya taşlAyarak öldürürler yahut da sizi kendilerinin milletine döndürürler. O takdirde bir daha asla kurtulamazsınız."
Kehf
(18:22)
"Üç kişiydiler, dördüncüleri köpekleriydi." diyecekler. Şunu da diyecekler: "Beş kişiydiler, altıncıları köpekleriydi." GAybı taşlamaktır/bilinmeyen şey hakkında atıp tutmaktır bu. Şöyle de derler: "Yedi kişidirler, sekizincileri de köpekleridir." De ki: "Onların sAyısını Rabbim daha iyi bilir. Onlar hakkıda bilgisi olan, çok azdır." O halde, onlar hakkında yüzeysel bir tartışma dışında hiçbir çekişmeye girme. Onlar hakkında, konuşup duranlardan hiç kimseye bir şey sorma.
Kehf
(18:24)
"Allah dilerse" şeklinde söyleyebilirsin. Unuttuğunda, Rabbini an. Ve de: "Umarım ki Rabbim beni, bundan daha yakın bir zamanda başarıya/Aydınlığa ulaştırır."
Kehf
(18:26)
De ki: "Onların ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. O'nun elindedir göklerin ve yerin gAybı. Ne güzel görendir O, ne güzel işitendir. Onların, O'ndan başka bir dostları da yoktur. Ve O, hükmüne hiç kimseyi ortak etmez."
Kehf
(18:27)
Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O'nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kudret yoktur. O'nun dışında bir sığınak/bir dAyanak asla bulamazsın.
Kehf
(18:28)
Benliğini, sabah-akşam yüzünü isteyerek rablerine yalvaranlarla beraber tut. İğreti dünya hAyatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan kAydırıp uzaklaştırma. Ve sakın, kalbini bizim zikrimizden/Kur'anımızdan gafil koyduğumuz, boş arzularına uymuş kişiye boyun eğme. Böylesinin işi hep aşırılıktır.
Kehf
(18:29)
Ve de ki: "Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkar etsin." Biz, zalimler için öyle bir ateş hazırladık ki, çadırı/duvarı/dumanı onları çepeçevre kuşatmıştır. Eğer yardım dileseler, erimiş maden gibi yüzleri pişiren bir su ile yardımlarına koşulur. O ne kötü içecek, o ne kötü sığınak/dAyanak!
Kehf
(18:30)
İman edip hAyra ve barışa yönelik ameller sergileyenlere gelince, kuşkusuz ki biz, güzel iş yapanların ödülünü yitirmeyeceğiz.
Kehf
(18:31)
Bunlar için, altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada altın bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekten yeşil giysiler giyip koltuklar üzerine kurulacaklar. O ne güzel karşılık, o ne güzel dAyanak!
Kehf
(18:42)
Derken bütün ürününe el kondu. Bağ sahibi, çardakları üzerine çökmüş bulunan bağ için harcadıklarına vahlanarak avuçlarını ovuşturuyor ve şöyle diyordu: "Ne olurdu, Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasAydım!"
Kehf
(18:44)
İşte böyle bir durumda, dostluk ve koruma, hak olan Allah'tandır. O, karşılık verme bakımından da hAyırlıdır, iş sonuçlandırma bakımından da hAyırlıdır.
Kehf
(18:45)
Dünya hAyatının şu su örneği gibi olduğunu onlara anlat: "O suyu gökten indirdik. Yerin bitkisi onunla karıştı. Derken o bitki, rüzgarların savurup döllediği parçacıklara dönüştü. Allah her şey üzerinde Muktedir'dir, gücü her şeye yeter.
Kehf
(18:46)
Mal ve oğullar, şu iğreti dünya hAyatının süsüdür. Barışa ve hAyra yönelik kalıcı eylemlerse, Rabbin katında sevapça da üstündür, beklenti bakımından da.
Kehf
(18:49)
Kitap ortAya konulmuştur. Günahkarların, onun içindekilerden korkup ürpererek şöyle dediklerini görürsün: "VAy başımıza! Ne biçim kitap bu! Ne küçük bırakmış ne büyük. Hepsini sAyıp dökmüş!" Yapıp ettiklerini hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmiyor.
Kehf
(18:53)
Suçlular, ateşi gördüler de onun içine düşeceklerini anladılar; fakat ondan kaçıp kurtulmAya bir yol bulamadılar.
Kehf
(18:54)
Yemin olsun, biz, bu Kur'an'da, insanlar için her türlü örneği değişik ifadelerle gözler önüne koyduk. İnsan ise varlığın, tartışmAya en çok tutkun olanıdır.
Kehf
(18:55)
Kendilerine hidAyet geldikten sonra, insanları iman etmekten, Rablerinden af dilemekten alıkoyan şey şundan başkası değildir: Evvelkilerin yol ve yöntemlerinin kendilerine de gelmesini yahut bizzat azabın karşılarına dikilivermesini beklemek.
Kehf
(18:56)
Biz, elçileri sadece müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Küfre sapanlar ise batıla yapışarak onunla hakkı kAydırmak için uğraşıyorlar. Onlar, Ayetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri eğlence edindiler.
Kehf
(18:57)
Kendisine Rabbinin Ayetleri hatırlatıldığı halde, onlardan yüz çeviren ve iki elinin hazırlAyıp önden gönderdiği şeyleri unutandan daha zalim kim olabilir? Şu bir gerçek ki, biz onların kalpleri üzerine onu anlamamaları için kabuklar geçirdik, kulakları içine de ağırlıklar koyduk. Onları hidAyete çağırsan da bu durumda hidAyete asla ulaşamazlar.
Kehf
(18:58)
O affedici, o rahmet sahibi Rabbin, onları, kazandıkları yüzünden hesaba çekseydi, kendileri için azabı mutlaka çabuklaştırırdı. Böyle olmamıştır, ama onlar için, hiçbir kaçıp kurtulma imkanı bulamAyacakları bir hesap sorma zamanı öngörülmüştür.
Kehf
(18:60)
Bir zaman Musa, genç dostuna şöyle demişti: "İki denizin birleştiği yere kadar hiç durmadan yürüyeceğim yahut da seneler ve seneler harcAyacağım."
Kehf
(18:62)
OrAyı geçtiklerinde Musa, genç arkadaşına dedi ki: "Hadi, getir şu sabah yemeğimizi. Vallahi bu yolculuğumuz yüzünden epey çektik."
Kehf
(18:63)
Genç adam dedi: "Bak sen şu işe, hani kAyAya sığınmıştık ya, işte o sırada balığı unuttum. Onu hatırlamamı bana unutturan, şeytandan başkası değildi. Balık, denizin içinde acaip bir biçimde yolunu tuttu."
Kehf
(18:64)
Musa: "ArAyıp durduğumuz işte o idi." dedi. Bunun üzerine kendi izlerini sürerek gerisingeri döndüler.
Kehf
(18:66)
Musa ona dedi ki: "Sana öğretilenden bana da bir olgunluk/bir bilgi öğretmen şartıyla sana tabi olAyım mı?"
Kehf
(18:67)
Dedi: "Doğrusu sen benimle beraberliğe dAyanamazsın."
Kehf
(18:68)
"Havsalanın almadığı bir şeye nasıl dAyanacaksın?"
Kehf
(18:70)
Dedi: "Bak, eğer bana uyarsan, ben sana kendisinden bahis açıncAya değin hiçbir şey hakkında bana soru sorma!"
Kehf
(18:72)
Dedi: "Ben söylemedim mi, sen benimle beraberliğe asla dAyanamazsın!"
Kehf
(18:73)
Musa dedi: "Unuttuğum için beni azarlama; bu yaptığımdan dolAyı da bana zorluk çıkarma."
Kehf
(18:75)
Dedi: "Ben sana söylemedim mi, sen benimle beraberliğe asla dAyanamazsın."
Kehf
(18:76)
Musa dedi ki: "Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana arkadaşlık etme. Vallahi, öyle bir durumda benden Ayrılmakta mazur sAyılacaksın."
Kehf
(18:77)
Yine yola koyuldular. Biraz sonra bir kente geldiler. Kent halkından yemek istediler, ama onlar bu ikisini konuk etmekten çekindiler. Orada, yıkılmAyı bekleyen bir duvara rastladılar; genç adam tuttu onu onardı. Musa "İsteseydin buna karşılık bir ücret elbette alırdın." dedi.
Kehf
(18:78)
Dedi ki: "İşte bu, seninle benim aramın Ayrılmasıdır. Şimdi sana, tahammül edemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim."
Kehf
(18:79)
"Gemiden başlAyAyım: O gemi, denizde işçilik yapan bir grup yoksulundu. Ben onu kusurlu hale getirmek istedim. Çünkü biraz ötelerinde bir kral vardı; tüm gemilere zorla el koyuyordu."
Kehf
(18:82)
"Ve duvar. Duvar, o kentte yaşAyan iki yetim oğlanındı. Altında, oğlanlara ait bir define vardı. Oğlanların babası da hAyır ve barış seven bir kimse olarak yaşamıştı. Rabbin istedi ki, o çocuklar ergenliklerine ulaşsınlar da Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarsınlar. Ben bunları kendi buyruğumun sonucu olarak yapmadım. İşte senin sabretmeye güç yetiremediğin şeylerin içyüzü budur."
Kehf
(18:86)
NihAyet, Güneş'in battığı yere varınca onu kara balçıklı bir gözede batar buldu. Onun yanında bir de kavim buldu. Dedik ki: "Ey Zülkarneyn, ya bunlara azap edersin ya da haklarında güzel bir tavrı esas alırsın."
Kehf
(18:88)
"İman edip hAyra ve barışa yönelik iş yapana gelince, onun için ödül olarak en güzeli var. Ve ona, buyruğumuzdan, kolAy olanı söyleyeceğiz."
Kehf
(18:93)
NihAyet, iki set arasında ulaştı. Setler arasında öyle bir topluluk buldu ki neredeyse söz anlamıyorlardı.
Kehf
(18:99)
O gün onları bırakmışızdır, birbirleri içinde dalgalanırlar. Sura da üflenmiştir; hepsini bir arAya toplamışızdır.
Kehf
(18:101)
Onlar, gözleri benim zikrim/Kur'anım karşısında perde içinde olan insanlardı. Dinlemeye dAyanamıyorlardı.
Kehf
(18:104)
O kimselerdir ki, dünya hAyatındaki çabaları boşa gitmiştir de onlar sanAyileşmeyi/işi hala güzel yaptıklarını sanırlar.
Kehf
(18:105)
Bunlar, Rablerinin Ayetlerini ve O'na ulaşmAyı inkar etmişler de bütün amelleri boşa çıkmıştır. Bu yüzden kıyamet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmAyız/onlara hiçbir değer vermeyiz.
Kehf
(18:106)
İşte böyle! Cezaları cehennemdir. Çünkü nankörlük ettiler; Ayetlerimi ve resullerimi eğlence aracı yaptılar.
Kehf
(18:107)
İman edip hAyra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince, onların konuk evleri Firdevs cennetleri olacaktır.
Kehf
(18:110)
De ki: "Ben de sizin gibi bir insanım. Ancak, tanrınızın bir tek tanrı olduğu bana vahyediliyor. O halde, Rabbine kavuşmAyı uman, hAyra ve barışa yönelik iş yapsın ve Rabbine ibadette hiç kimseyi O'na ortak koşmasın."
Meryem
(19:1)
Kaf, Ha, Ya, Ayn, Sad.
Meryem
(19:4)
Şöyle demişti: "Rabbim, işte karşındAyım. Kemik gevşedi bende. İhtiyarlıktan başım beyaz alevle tutuştu. Sana yakarma/senin için çağrı yapma konusunda ise Rabbim, hiç bedbaht/zorluk ve şiddet yanlısı olmadım."
Meryem
(19:9)
"Bu budur." dedi. Rabbin şöyle buyurdu: "Onu yapmak benim için çok kolAydır. Nitekim daha önce de sen hiçbir şey değilken seni yaratmıştım."
Meryem
(19:11)
Bunun üzerine Zekeriyya, yakarış yerinden Ayrılıp halkının karşısına geçti ve onlara "sabah-akşam tespih edin" diye işaret verdi.
Meryem
(19:16)
Kitap'ta Meryem'i de an. Hani o, ailesinden Ayrılıp doğu tarafında bir mekana çekilmişti.
Meryem
(19:19)
Ruh dedi: "Ben, sadece Rabbinin elçisiyim. Sana tertemiz bir oğlan bağışlamak için buradAyım."
Meryem
(19:21)
Dedi: "İşte böyle! Rabbin buyurdu ki: 'O benim için çok kolAydır. Böyle olması onu, insanlara bir mucize ve bizden bir rahmet yapmamız içindir. Hükme bağlanmış bir iştir bu."
Meryem
(19:23)
NihAyet doğum sancısı onu, bir hurma ağacının kütüğüne götürdü. "Ah dedi, keşke daha önce ölseydim, keşke unutulup gitseydim."
Meryem
(19:26)
"Artık ye, iç. Gözün Aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen şöyle söyle: 'Ben Rahman için oruç adadım. Onun için bugün, insan cinsinden hiç kimseyle konuşmAyacağım."
Meryem
(19:31)
"Beni, bulunduğum her yerde kutsal ve bereketli kıldı. Yaşadığım sürece bana namazı/duAyı, zekatı önerdi."
Meryem
(19:37)
Kendi aralarından çıkan hizipler ihtilafa düştüler. Büyük bir günün tanıklığından ötürü vAy o inkarcıların haline!
Meryem
(19:42)
Hani, babasına demişti ki: "Babacığım; işitmeyen, görmeyen, sana hiçbir yarar sağlamAyan şeylere niçin kulluk ediyorsun?"
Meryem
(19:43)
"Babacığım, bana ilimden, sana ulaşmAyan bir nasip geldi. O halde bana uy ki, seni düzgün bir yola ileteyim!"
Meryem
(19:48)
"Sizden de Allah dışındaki yakardıklarınızdan da Ayrılıyorum; Rabbime dua edeceğim. Umarım, Rabbime yakarışımla/Rabbim için çağrımda bahtsızlığa/eşkıyalığa düşmem."
Meryem
(19:55)
Ailesine namazı/duAyı, zekatı emrederdi. Rabbi katında hoşnutluk kazanmış bir kişiydi.
Meryem
(19:58)
İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimet lütfettiği peygamberlerdendir: Adem'in soyundan, Nuh'la birlikte taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail'in soyundan, kılavuzluk edip seçtiğimiz kimselerden. Kendilerine Rahman'ın Ayetleri okunduğunda, ağlAyarak secdelere kapanırlardı.
Meryem
(19:59)
Ama arkalarından öyle bir nesil geldi ki; namazı/duAyı yitirdiler, şehvetlere uydular. Bunlar, azgınlıklarının cezasını bulacaklardır.
Meryem
(19:60)
Tövbe eden, iman edip hAyra ve barışa yönelik iyi iş yapan müstesna. Böyleleri cennete girecekler ve hiçbir şekilde haksızlığa uğratılmAyacaklar.
Meryem
(19:61)
Rahman'ın, kullarına gAybda vaat ettiği Adn cennetlerine girecekler. Kuşkusuz, O'nun vaadi yerine gelir.
Meryem
(19:69)
Sonra her gruptan, Rahman'a karşı kafa tutmada daha şiddetli davrananlar kimlerse, onları Ayıracağız.
Meryem
(19:70)
Elbette ki biz, orAya girmeye daha lAyık olanların kimler oldğunu herkesten iyi biliriz.
Meryem
(19:71)
İçinizden orAya uğramAyacak hiç kimse yoktur. Bu, Rabbin üzerinde kesinleşmiş bir hükümdür.
Meryem
(19:73)
Onlara Ayetlerimiz açık-seçik okunduğunda, inkar edenler inananlara şöyle derler: "İki zümreden hangisi makamca daha üstün, meclisce daha güzel?"
Meryem
(19:75)
De ki: "Her kim sapıklıkta ise Rahman ona iyice süre versin. NihAyet, kendilerine vaat edileni, azabı veya kıyametin kopuşunu gördüklerinde mekanca daha kötü, taraflarca daha zAyıf olanın kim olduğunu bilecekler."
Meryem
(19:76)
Allah, doğru yolda olanların hidAyetini artırır. Barışa ve hAyra yönelik kalıcı işler, Rabbin katında sevapça daha üstün, sonuç bakımından daha hAyırlıdır.
Meryem
(19:77)
Ayetlerimizi inkar edip, "Bana mal da evlat da kesinlikle verilecek." diyeni gördün mü?
Meryem
(19:78)
Bu adam gAybı mı öğrendi, yoksa Rahman katında bir söz mü aldı?
Meryem
(19:79)
HAyır, hAyır! Biz onun söylediğini yazacağız ve onun için azabı uzattıkça uzatacağız.
Meryem
(19:82)
HAyır, hAyır! Onlar, onların ibadetlerini inkar edecekler ve onların aleyhinde düşman kesilecekler.
Meryem
(19:84)
Onlar için acele etme. Biz onlar için günleri teker teker sAyıyoruz.
Meryem
(19:86)
Suçluları da susuz ve yAya olarak cehenneme sevk ederiz.
Meryem
(19:90)
Bu söz yüzünden neredeyse gökler çatlAyacak, yer parçalanacak, dağlar yıkılıp çökecek;
Meryem
(19:94)
Yemin olsun, O onların hepsini kuşatmış ve tamamını tek tek sAymıştır.
Meryem
(19:96)
İman edip hAyra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince, Rahman onlar için bir sevgi oluşturacaktır.
Meryem
(19:97)
Biz onu; senin dilinle kolAylaştırdık ki, sakınanları onunla müjdeleyesin, inatçı bir kavmi de onunla uyarasın.
Taha
(20:3)
SAygıyla ürperene bir hatırlatma/düşündürme/öğüt verme olsun diye indirdik.
Taha
(20:14)
"Hiç kuşkulanma ki ben Allah'ım! İlah yoktur benden başka! O halde bana ibadet et ve namazını/duanı, beni hatırlAyıp anmak için yerine getir."
Taha
(20:15)
"Kuşku duyma ki o saat gelecektir. Onu neredeyse gizliyorum ki, her benlik gAyretinin karşılığını elde etsin."
Taha
(20:16)
"O halde ona inanmAyıp keyfi peşinde giden, seni ondan yüz geri etmesin. Yoksa perişan olursun."
Taha
(20:18)
Cevap verdi: "O, benim asamdır. Ona dAyanırım, onunla koyunlarıma ağaçtan yaprak indiririm. Onda, işime yarAyan başka özellikler de vardır."
Taha
(20:26)
İşimi bana kolAylaştır."
Taha
(20:40)
"Hani, kızkardeşin gidiyor, şöyle diyordu: 'Onun bakımını üstlenecek kişiyi size göstereyim mi?' NihAyet, seni annene geri döndürdük ki, gözü Aydın olsun, tasalanmasın. Sen bir de adam öldürmüştün. O zaman seni gamdan kurtarmıştık. Seni iyice bir imtihana çekmiştik. Bunun ardından sen Medyen halkı arasında yıllarca kaldın. Sonra, belirlenen bir vakitte/bir kadere göre geliverdin, ey Musa!"
Taha
(20:42)
"Sen ve kardeşin, Ayetlerimi götürün; beni anmakta gevşeklik etmeyin."
Taha
(20:46)
Buyurdu: "KorkmAyın! Ben sizinle beraberim; işitiyorum, görüyorum."
Taha
(20:47)
"Hadi gidin ona! Deyin ki; "Biz senin Rabbinin iki resulüyüz. İsrailoğullarını bizimle gönder, onlara işkence etme! Rabbinden sana bir mucize getirdik. Selam, hidAyete uyanlaradır."
Taha
(20:48)
"Azabın, yalanlAyıp yüz çevirenler üzerine olacağı bize vahyedildi."
Taha
(20:54)
Yiyin, hAyvanlarınızı yAyıp otlatın. Kuşkusuz bunda, aklı başında insanlar için ibretler vardır.
Taha
(20:55)
Sizi yerden yarattık. Tekrar orAya göndereceğiz. Ve oradan sizi bir kez daha çıkaracağız.
Taha
(20:56)
Yemin olsun, o Firavun'a Ayetlerimizin tamamını gösterdik ama yalanlAyıp inadını sürdürdü.
Taha
(20:58)
"Seninki gibi bir büyü, biz de mutlaka sana getireceğiz. Seninle bizim aramızda öyle bir buluşma yeri ve zamanı belirle ki, ne biz cAyalım ne de sen. Herkese uygun bir yer olsun."
Taha
(20:59)
Musa dedi: "Bizimle buluşacağınız zaman, süs günü olsun. İnsanlar kuşluk vakti bir arAya getirilsin."
Taha
(20:60)
Bunun üzerine Firavun oradan Ayrıldı, tüm kurnazlığını topladı, sonra geldi.
Taha
(20:65)
Dediler: "Ey Musa, ya hünerini ortAya at yahut da ilk hüner sergileyen biz olacağız."
Taha
(20:66)
Musa dedi: "HAyır, siz atın!" Bir de ne görsün! Onların ipleri, sopaları, yaptıkları büyüler yüzünden, kendisine gerçekten koşuyorlarmış hAyalini verdi.
Taha
(20:69)
"Sağ elindekini yere bırak! Onların, sanAyi olarak ortAya çıkardıklarını yalAyıp yutsun. Onların sanAyi olarak ürettikleri sadece bir büyücünün hilesidir. Büyücü ise nereye gitse iflah etmez."
Taha
(20:71)
Firavun dedi: "Ben izin vermeden ona inandınız öyle mi? O size, büyüyü öğreten büyüğünüzdür. Yemin olsun, ellerinizi, Ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve yemin olsun sizi hurma ağaçlarına asacağım. O zaman iyice bileceksiniz, hangimizin azabı daha şiddetli ve sürekli."
Taha
(20:72)
Dediler: "Biz seni, bize gelen açık-seçik kanıtlara ve bizi yaratmış olana asla tercih etmeyeceğiz. Verdiğin hükmü uygula. Senin hükmün olsa olsa bu dünya hAyatında geçer."
Taha
(20:73)
"Biz Rabbimize inandık ki, günahlarımızı ve senin bizi zorladığın büyüyü affetsin. Allah daha hAyırlı, daha süreklidir."
Taha
(20:74)
Şu bir gerçek ki, Rabbinin huzuruna suçlu olarak gelen için cehennem vardır. Orada ne ölür ne de hAyat bulur.
Taha
(20:75)
O'nun huzuruna, hAyra ve barışa yönelik iyilikler üretmiş bir mümin olarak varana gelince, işte böyleleri için çok yüksek dereceler öngörülmüştür.
Taha
(20:82)
Ve ben, tövbe eden, inanan, hAyra ve barışa yönelik iş yapıp sonra da düzgün bir biçimde yol alan kimseye karşı, gerçekten çok affediciyim, Gaffar'ım.
Taha
(20:87)
Dediler ki: "Biz sana kendi irademizle/malımızla karşı çıkmadık. OlAy şu: Bize o topluluğun süs eşyalarından bazıları yükletilmişti, onları kaldırıp attık; Aynı şekilde Samiri de attı."
Taha
(20:89)
Görmüyorlar mı ki; o buzağı onlara bir sözü geri çeviremiyor; kendilerine bir zarar veremiyor, bir yarar sağlAyamıyor.
Taha
(20:94)
Harun dedi: "Ey annemin oğlu! Sakalımı, başımı tutma! Ben senin şöyle diyeceğinden korkmuştum: 'Beniisrail arasına Ayrılık soktun, sözüme bağlı kalmadın!"
Taha
(20:97)
Musa dedi: "Defol, çünkü sen, hAyatın boyunca 'Bana dokunmAyın!' diyeceksin! Ve senin için asla kurtulamAyacağın bir hesap zamanı da var. O başını bekleyip durduğun tanrına bir bak! Onu kesinlikle yakacağız, sonra da un-ufak edip denize dökeceğiz."
Taha
(20:98)
Gerçek olan şu ki, sizin ilahınız kendisinden başka hiçbir tanrı olmAyan Allah'tır. O, ilim bakımından her şeyi çepeçevre kuşatmıştır.
Taha
(20:108)
O gün, eğip bükmesi olmAyan davetçiye uyarlar. Rahman'ın huzurunda sesler kısılır, artık bir hışıltıdan başka şey işitmezsiniz.
Taha
(20:111)
Bütün yüzler o HAyy ve KAyyum önünde yere inmiştir. Zulüm taşıyan perişan olup gitmiştir.
Taha
(20:112)
Mümin olarak hAyra ve barışa yönelik iyilikler yapan ise ne haksızlığa uğratılmaktan korkar ne de ezilip horlanmaktan.
Taha
(20:116)
Hani meleklere "Adem'e secde edin!" demiştik de İblis müstesna hepsi secde etmişti. İblis dAyatmıştı.
Taha
(20:119)
"Ve sen burada ne susAyacaksın ne de güneşten yanacaksın."
Taha
(20:121)
NihAyet, ikisi de ondan yediler. Bunun üzerine, çirkin yerleri kendilerine açıldı; üzerlerine cennet yapraklarından örtmeye başladılar. Adem, Rabbine isyan etmiş, azmış, ziyana uğramıştı.
Taha
(20:123)
Allah dedi: "İkiniz birlikte inin oradan! Birbirinize düşmansınız. Benden size bir hidAyet geldiğinde, benim o hidAyetime uyan artık ne sapar ne de bedbaht olur."
Taha
(20:124)
Kim benim zikrimden/Kur'anımdan yüz çevirirse onun için zor, sıkıcı bir hAyat şekli/dar bir geçim vardır; kıyamet günü de onu kör olarak haşrederiz.
Taha
(20:126)
Allah buyurur: "Ayetlerimiz sana geldiğinde sen böyle unutmuştun; bugün de sen Aynı şekilde unutuluyorsun."
Taha
(20:127)
İsraf eden/haddi aşan ve Rabbinin Ayetlerine inanmAyan kimseleri biz böyle cezalandırırız. Ve ahiretin azabı çok daha şiddetli, çok daha kalıcıdır.
Taha
(20:129)
Eğer Rabbin tarafından daha önce söylenmiş bir söz, belirlenmiş bir süre olmasAydı, bunlar için de helak kaçınılmaz olurdu.
Taha
(20:131)
Onlardan bazı çiftlere, kendilerini imtihan etmek için iğreti hAyatın süsü olarak verdiğimiz nimetlere gözlerini dikme! Rabbinin rızkı hem daha hAyırlı hem daha süreklidir.
Taha
(20:132)
Aileni namaza/duAya özendir kendin de ona sabırla devam et! Biz senden rızık istemiyoruz. Seni biz rızıklandırıyoruz. Sonuç takvanındır!
Taha
(20:133)
Dediler ki: "Rabbinden bize bir mucize getirseydi ya!" Peki, önceki sAyfalardaki açık kanıt onlara gelmedi mi?
Taha
(20:134)
Eğer biz onları, ondan önce bir azapla helak etseydik mutlaka şöyle diyeceklerdi: "Rabbimiz, ne olurdu bize bir resul gönderseydin de zelil ve rezil olmadan önce senin Ayetlerine uysAydık!"
Taha
(20:135)
De ki: "Herkes bekleyip gözetlemede; hadi siz de bekleyip gözetleyin! Yakında bileceksiniz dosdoğru yolu izleyenler kimlermiş, hidAyete eren kimmiş!"
Enbiya
(21:2)
Rablerinden kendilerine ulaşan, söze bürünmüş her yeni öğüt ve hatırlatmAyı ancak eğlenerek dinliyorlar.
Enbiya
(21:3)
Kalpleri hep oyun ve oyalanmada. O zulüm sergileyenler, şu yolda bir fısıldaşmAyı iyice koyulaştırdılar: "Bu adam, sizin gibi bir insandan başkası değil. Gözünüz baka baka büyüye mi gidiyorsunuz!"
Enbiya
(21:10)
Yemin olsun, size bir Kitap gönderdik ki, öğüt ve uyarınız/zikriniz/şerefiniz yalnız ondadır. Hala aklınızı çalıştırmAyacak mısınız?
Enbiya
(21:13)
KaçmAyın, içinde servet şımarıklığına düştüğünüz yere, meskenlerinize dönün ki, hesaba çekilebilesiniz.
Enbiya
(21:17)
Eğer bir eğlence edinmek isteseydik onu kendi katımızdan edinirdik. Ama böyle yapanlar değildik/yapsAydık öyle yapardık.
Enbiya
(21:18)
HAyır, biz hakkı, batılın üzerine fırlatırız da o, onun beynini parçalar. Bir de bakarsın o yok olup gitmiştir. Yakıştırdığınız niteliklerden ötürü yazıklar olsun size!
Enbiya
(21:22)
Eğer yerde-gökte Allah'tan başka tanrılar olsAydı, o ikisi de mutlaka fesada uğrardı. Arşın Rabbi o Allah, onların nitelendirmelerinden yücedir, uzaktır.
Enbiya
(21:25)
Senden önce hiçbir resul göndermedik ki ona şöyle vahyetmiş olmAyalım: "Gerçek şu: İlah yok benden başka, artık bana kulluk/ibadet edin."
Enbiya
(21:30)
O küfre sapanlar görmediler mi ki gökler ve yer bitişik idi, biz onları Ayırdık. Her canlı şeyi sudan oluşturduk. Hala iman etmeyecekler mi?
Enbiya
(21:32)
Göğü, korunmuş bir tavan yaptık. Ama onlar göğün Ayetlerinden hala yüz çeviriyorlar.
Enbiya
(21:33)
O odur ki, geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı yarattı. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.
Enbiya
(21:35)
Her canlı, ölümü tadacaktır. Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de hAyır ile de deniyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.
Enbiya
(21:36)
O küfredenler seni gördüklerinde, seni şu şekilde alAya almaktan başka birşey yapmazlar: "İlahlarınızı diline dolAyan bu mu?" Ama Rahman'ın zikrini/Kur'an'ı bizzat onlar örtüp inkar ediyorlar.
Enbiya
(21:37)
İnsan, aceleden yaratılmıştır. Ayetlerimi size göstereceğim. Benden acele istemeyin!
Enbiya
(21:39)
O inkar edenler, ne yüzlerinden ne sırtlarından azabı uzak tutamAyacakları ve hiçbir yardım da göremeyecekleri zamanı bir bilselerdi!
Enbiya
(21:41)
Yemin olsun, senden önceki resullerle de alAy edilmiştir. Sonunda, onlarla eğlenenleri, alAy konusu yaptıkları şey kuşatıverdi.
Enbiya
(21:42)
De ki: "Sizi gece ve gündüz Rahman'dan kim koruyabilir?" HAyır, hAyır! Onlar, Rablerinin zikrinden/Kur'an'ından yüz çeviriyorlar.
Enbiya
(21:46)
Rabbinin azabından onlara bir esinti dokunsa, yemin olsun şöyle diyecekler: "VAy bizlere, biz zalimlermişiz!"
Enbiya
(21:47)
Kıyamet günü için adalet terazilerini kuracağız/adaleti terazilere koyacağız. Hiç kimseye zere kadar zulüm edilmeyecek. Hardal tanesi kadar birşey olsa onu ortAya getiririz. Hesapçılar olarak biz yeteriz!
Enbiya
(21:48)
Yemin olsun, biz, Musa'ya ve Harun'a hak ile batılı Ayıran, korunanlar için bir ışık ve öğüt olan furkanı verdik.
Enbiya
(21:55)
Dediler: "Sen gerçeği mi getirdin yoksa oynAyıp eğlenenlerden biri misin?"
Enbiya
(21:60)
Dediler: "Onları diline dolAyan bir genç duymuştuk. Kendisine 'İbrahim' deniyor."
Enbiya
(21:63)
Dedi: "HAyır, ben değil. Şu büyükleri yapmıştır onu. Hadi, sorun onlara eğer konuşabiliyorlarsa!"
Enbiya
(21:66)
İbrahim dedi: "Siz, Allah'ın berisinden, size hiçbir şekilde yarar sağlamAyan, zarar veremeyen şeylere mi tapıyorsunuz?"
Enbiya
(21:67)
"Yazıklar olsun size ve Allah'ın berisinden taptıklarınıza! Siz hala aklınızı kullanmAyacak mısınız?"
Enbiya
(21:70)
Ona tuzak kurmak istediler de biz onları hüsranın en beterine uğrAyanlar yaptık.
Enbiya
(21:72)
Ona İshak'ı bağışladık, Ayrıca Yakub'u da hediye ettik. Hepsini hak ve barış için çalışan insanlar yaptık.
Enbiya
(21:73)
Onları, bizim buyruğumuzla yol alan önderler yaptık. Onlara iyilikler yapmAyı, duAyı/namazı yerine getirmeyi, zekat vermeyi vahyettik. Onlar, yalnız bize kulluk ediyorlardı.
Enbiya
(21:77)
Ona, Ayetlerimizi yalanlAyan topluluğa karşı yardım ettik. Kötülüğün toplumuydu onlar. Hepsini birden batırıp boğduk.
Enbiya
(21:78)
Ve Davud ile Süleyman... Hani, halkın davarının yAyıldığı ekinler hakkında hüküm veriyorlardı da biz hükümlerine tanıklar olmuştuk.
Enbiya
(21:81)
Ve Süleyman'a kasırgAyı boyun eğdirdik. İçini bereketlerle doldurduğumuz toprağa doğru onun emriyle akıp giderdi. Her şeyi bilenleriz biz!
Enbiya
(21:87)
Ve Zünnun. Hani, kızarak gitmişti de ona asla güç yetiremeyeceğimizi/ölçüyü kendisine uygulamAyacağımızı sanmıştı. Sonra, karanlıkların bağrında şöyle yakardı: "Senden başka ilah yok, tespih ederim seni! Kuşkusuz, ben zalimlerden oldum."
Enbiya
(21:89)
Ve Zekeriyya. Hani, Rabbine yakarmıştı: "Rabbim, beni yapAyalnız, bir başıma bırakma! Sen, Varis olanların/mirasçıların en hAyırlısısın!"
Enbiya
(21:90)
Kendisine hemen cevap vermiş. Yahya'yı ona hediye etmiş, karısını kendisi için doğurmAya elverişli hale getirmiştik. Onlar, hAyırlarda yarışırlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı. Onlar, bize ürpererek sAygı gösterirlerdi.
Enbiya
(21:94)
Kim inanmış olarak hAyra ve barışa yönelik işlerden bir şey yaparsa, onun gAyretine nankörlük edilmez. Biz böylesi lehine katiplik ederiz.
Enbiya
(21:97)
Hak olan vaat yaklaşmıştır. İnkar edenlerin gözleri birden donup kalmıştır. "VAy başımıza! Biz bundan gafil bulunuyorduk. HAyır, biz zalimlerdik!" derler.
Enbiya
(21:98)
Siz ve Allah'ın berisinden, kulluk/kölelik ettikleriniz, cehennem odunusunuz. Hepiniz orAya gireceksiniz.
Enbiya
(21:99)
Eğer onlar ilah olsalardı, orAya girmezlerdi. Oysaki, hepsi orada uzun süre kalacaklardır.
Enbiya
(21:102)
Onun uğultusunu duymazlar. Onlar, gönüllerinin istediği şeyler içinde sürekli yaşAyacaklardır.
Enbiya
(21:109)
Eğer yüz çevirirlerse de ki: "Hepinize Aynı şekilde, Aynı düzeyde açıkladım. Artık bilmiyorum, tehdit edildiğiniz şey yakın mıdır, uzak mıdır?"
Hac
(22:3)
İnsanlardan bazıları vardır, hiçbir ilme sahip olmadan Allah konusunda mücadele eder ve her inatçı-kAypak şeytanın ardı sıra gider.
Hac
(22:5)
Ey insanlar! Ölümden sonra dirilme konusunda kuşku içinde olabilirsiniz. Ama şu bir gerçek ki, biz sizi bir topraktan, sonra bir spermden, sonra bir embriyodan/döllenmiş bir karışımdan, sonra ne olduğu kısmen belirli, kısmen belirsiz bir et parçasından yarattık ki, size açık-seçik beyanda bulunalım. Ve sizi rahimlerde, belirlenen bir süreye kadar dilediğimiz şekilde bekletiyoruz. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyoruz. Daha sonra da tam kuvvetinize ulaşmanızı sağlıyoruz. Bununla birlikte içinizden bir kısmı öldürülüyor, yine içinizden bir kısmı ilimden sonra bir şey bilmesin diye ömrün en basit ve düşük noktasına geri gönderiliyor. Yeryüzünü de sönmüş kül halinde görürsün. NihAyet onun üzerine suyu indirdiğimizde titrer, kabarır ve her güzel/bereketli çiftten bir şeyler bitirir.
Hac
(22:8)
İnsanlar içinde öylesi vardır ki, Allah konusunda ilimsiz, kılavuzsuz ve Aydınlık getiren bir kitaba sahip olmaksızın mücadele edip durur.
Hac
(22:11)
İnsanlardan bazısı da Allah'a kıyıdan kıyıya ibadet eder. Kendisine bir hAyır isabet ettiğinde, onunla tatmin bulup yatışır; kendisine bir fitne, bir deneme gelip çattığında yüzüstü geri dönüverir. Dünyada da kAyba uğramıştır böylesi, ahirette de. Apaçık hüsranın ta kendisi işte budur.
Hac
(22:12)
Allah'ın berisinden, kendisine zarar veremeyecek, yarar sağlamAyacak şeye dua/davet eder. Dönüşü olmAyan sapıklığın ta kendisidir bu.
Hac
(22:14)
Allah, iman edip hAyra ve barışa yönelik işler yapanları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Allah, dilediğini yapar.
Hac
(22:16)
Biz onu, böylece açık-seçik Ayetler halinde indirdik. Kuşkusuz, Allah, dilediğine/dileyene kılavuzluk eder.
Hac
(22:17)
İman edenler, Yahudiler, Sabiiler, Hıristiyanlar, Mecusiler ve şirke sapanlar arasında Allah, kıyamet günü Ayrım yapacaktır. Allah, her şey üzerine Şehid'dir, tanıktır.
Hac
(22:18)
Görmedin mi göklerdeki kimseler, yerdeki kimseler, Güneş, Ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hAyvanlar ve insanlardan birçoğu hep Allah'a secde ediyor. Birçoğunun da üzerine azap hak olmuştur. Allah'ın hakir kıldığına ikramda bulunan olmaz. Allah, dilediğini yapar.
Hac
(22:19)
İşte şu iki hasım, Rableri hakkında çekişip durmuşlardır. Sonuçta küfre sapanlar için ateşten giysiler biçilmiştir. Başlarının üstünden de kAynar su dökülmektedir.
Hac
(22:22)
Istırap yüzünden oradan her çıkmak istediklerinde, orAya geri döndürülürler: "Tadın şu yangın azabını!"
Hac
(22:23)
Allah, iman edip hAyra ve barışa yönelik işler yapanları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Orada, altından bilezikler ve inciyle süsleneceklerdir. Ve orada giysileri ipektir.
Hac
(22:27)
İnsanlar içinde haccı ilan et ki, gerek yAya olarak gerekse derin vadilerden gelerek, yorgunluktan incelmiş binitler üzerinde sana ulaşsınlar.
Hac
(22:28)
Kendilerine ait bir takım yararlara tanık olsunlar. Kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hAyvanlar üzerinde belirli günlerde Allah'ın adını ansınlar. İşte bunlardan yiyin, sıkıntı içindeki fakiri de doyurun.
Hac
(22:30)
.İşte böyle. Kim Allah'ın yasaklarına sAygılı olursa bu, Rabbi katında kendisi için çok hAyırlı olur. Karşınızda okunarak açıklananlar hariç, tüm hAyvanlar size helal kılınmışır. Artık putların pisliğinden, yalan sözden uzak durun.
Hac
(22:34)
Biz her ümmet için bir kurbanlık hAyvan kesme zamanı/kurbanlık hAyvan kesme yeri/kurbanlık hAyvan kesme tarzı belirledik ki, kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hAyvanların üstüne Allah'ın ismini ansınlar. Sizin tanrınız bir tek tanrıdır; o halde yalnız O'na teslim olun. Alçak gönüllü, sAygılı kişileri muştula.
Hac
(22:35)
Onlar öyle insanlardır ki, Allah anıldığında kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler, namazı/duAyı yerine getirirler, kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak ederler.
Hac
(22:36)
Biz o büyükbaş hAyvanları da sizin için Allah'ın kutsallık nişanları arasına koyduk. Sizin için onlarda hAyır vardır. Onlar sıralanmış halde Ayakları üzerine dururken, üzerlerine Allah'ın ismini anın. Yanları yere yaslandığı zaman da onlardan yiyin; isteyen yoksulu da istemeyen yoksulu da doyurun. Allah o hAyvanları sizin hizmetinize verdi ki, şükredebilesiniz.
Hac
(22:37)
Onların etleri de kanları da Allah'a asla ulaşmaz; fakat sizin takvanız O'na ulaşır. Onları size bu şekilde boyun eğdirdi ki, sizi hidAyete erdirdiği için Allah'ı yücelterek anasınız. Güzel düşünüp güzel davrananlara müjde ver.
Hac
(22:40)
Onlar sırf, "Rabbimiz Allah'tır" dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasAydı, içlerinde Allah'ın adı çokça anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler her halde yerle bir edilirdi. Allah, kendisine yardım edene elbette yardım eder. Allah elbette Kavi, Aziz'dir.
Hac
(22:41)
Onlar o kişilerdir ki eğer kendilerini yeryüzünde imkan ve güç sahibi yapsak namazı/duAyı yerine getirirler, zekatı verirler, iyiliğe özendirirler, kötülükten sakındırırlar. Tüm iş ve oluşlar Allah'a varır.
Hac
(22:47)
Senden aceleyle azabı istiyorlar: Allah, vaadine asla ters düşmez. Şu da bir gerçek ki Rabbinin katındaki bir gün, sizin sAymakta olduğunuzun bin yılı gibidir.
Hac
(22:48)
Nice kent/medeniyet var ki, zulme saptığı halde, ona süre tanıdım. Ama sonra kendisini yakalAyıverdim. Dönüş yalnız banadır.
Hac
(22:49)
De ki: "Ey insanlar, ben sizin için, açıklAyıcı bir uyarıcıdan başkası değilim."
Hac
(22:50)
İman edip hAyra ve barışa yönelik işler yapanlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır.
Hac
(22:51)
Ayetlerimizi işe yaramaz kılmak için gAyret gösterenlere gelince, onlar cehennemin dostlarıdır.
Hac
(22:52)
Biz senden önce hiçbir resul ve nebi göndermedik ki, o bir şey tasarladığında/okuduğunda, şeytan onun düşünce ve dileği içine bir şey atmış olmasın. Ama Allah, şeytanın attığını siler, sonra kendi Ayetlerini muhkemleştirir. Allah Alim'dir, Hakim'dir.
Hac
(22:53)
Bu, Allah'ın; şeytanın attığını, kalplerinde hastalık olanlara, gönülleri katılaşanlara bir fitne yapması içindir. Zalimler, geri dönülmez bir Ayrılık ve kopuş içindedirler.
Hac
(22:54)
Kendilerine ilim verilenler onun, senin Rabbinden bir hak olduğunu bilsinler, ona inansınlar da kalpleri ona sAygı duysun diye böyle yapılmıştır. Şu bir gerçek ki Allah Hadi'dir, iman edenleri dosdoğru yola mutlaka ulaştıracaktır.
Hac
(22:55)
İnkar edenler ise kıyamet ansızın başlarına patlAyıncAya kadar, yahut kısır bir günün azabı kendilerine gelip çatıncAya kadar, o Kur'an'dan yana kuşku içinde olmAya devam edecekler.
Hac
(22:56)
O gün mülk ve yönetim Allah'ındır. Aralarında O, hüküm verecektir. İman edip hAyra ve barışa yönelik işler yapanlar, nimetlerle dolu cennetlerde olacaklardır.
Hac
(22:57)
İnkar edip Ayetlerimizi yalalAyanlara gelince, onlar için aşağılAyıcı bir azap öngörülmüştür.
Hac
(22:58)
Allah yolunda hicret edip sonra da öldürülen yahut ölenleri, Allah güzel bir rızıkla mutlaka rızıklandıracaktır. Allah, rızık verenlerin elbette ki en hAyırlısıdır.
Hac
(22:60)
İşte böyle. Kim uğratıldığı cezanın Aynısıyla ceza edip de zulüm ve saldırganlığa uğrarsa, Allah ona mutlaka yardım edecektir. Allah, elbette ki Afüvv'dür, Gafur'dur.
Hac
(22:63)
Görmedin mi, Allah gökten bir su indirdi de, onun sAyesinde yer, yemyeşil hale geliyor. Allah Latif'tir, Habir'dir.
Hac
(22:66)
Size hAyat veren O'dur. Sonra sizi öldürüyor; sonra diriltecektir sizi. Gerçek olan şu ki, insan tam bir nankördür.
Hac
(22:70)
Bilmedin mi ki; Allah gökte ne var, yerde ne varsa hepsini bilir. Bunların tümü bir kitaptadır. Bütün bunlar Allah için çok kolAydır.
Hac
(22:71)
Allah'tan Ayrı olarak, hakkında O'nun hiçbir kanıt indirmediği şeye kulluk ediyorlar. Kendilerinin de onunla ilgili bir ilmi yoktur. O zalimlerin yardımcısı olmAyacaktır.
Hac
(22:72)
Onlara açık-seçik Ayetlerimiz okunduğunda, o küfre sapanların yüzlerinde bir hoşnutsuzluk/yadsıma görürsün. Kendilerine Ayetlerimizi okuyanlara saldıracak olurlar. De ki: "Size şu yaptığınızdan daha kötü bir şey haber vereyim mi: Ateş! Allah onu inkarcılara vaat etmiştir. Ne kötü dönüş yeridir o!"
Hac
(22:73)
Ey insanlar! Size bir örnek verildi; onu dinleyin. O Allah'ın yanında yakarıp durduklarınız var ya, hepsi bir arAya toplansalar bir sinek bile yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu bile ondan geri alamazlar. İsteyen de aciz, istenen de...
Hac
(22:76)
Onların önden gönderdiklerini de bilir, arkAya bıraktıklarını da. İş ve oluşlar Allah'a döndürülür.
Hac
(22:77)
Ey iman edenler! Rüku edin, secde edin; Rabbinize ibadet edin, hAyır işleyin ki kurtulabilesiniz.
Hac
(22:78)
Allah uğrunda O'na yaraşır bir gAyretle didinin. O sizi seçmiş ve dinde size hiçbir güçlük çıkarmamıştır. Babanız İbrahim'in milletini esas alın. Allah sizi, önceden de şu Kitap'ta da "Müslümanlar/Allah'a teslim olanlar" diye adlandırdı ki, resul sizin üzerinize bir tanık olsun, siz de insanlar üzerine tanıklar olasınız. O halde namazı/duAyı yerine getirin, zekatı verin ve Allah'a sarılın. O'dur sizin Mevla'nız. Ne güzel Mevla'dır O, ne güzel yardımcıdır O!
Muminun
(23:8)
O müminler, emanetlerine, ahitlerine sAygı duyup sahip çıkanlardır.
Muminun
(23:9)
Namazlarını/dualarını korumAya devam ederler onlar.
Muminun
(23:13)
Sonra onu çok dAyanaklı bir karargahta bir damlacık yaptık.
Muminun
(23:14)
Sonra o damlacığı bir embriyo halinde yarattık, sonra o embriyoyu bir et parçası halinde yarattık, sonra o et parçasını bir kemik halinde yarattık ve nihAyet o kemiğe de bir et giydirdik. Sonra onu bir başka yaratılışta yeniden kurduk. Yaratıcıların en güzeli Allah'ın kudret ve sanatı ne yücedir!
Muminun
(23:23)
Yemin olsun, Nuh'u toplumuna resul olarak gönderdik de o şöyle dedi: "Ey toplumum! Allah'a kulluk/ibadet edin! O'ndan başka tanrınız yok sizin. Hala sakınmAyacak mısınız?"
Muminun
(23:27)
Bunun üzerine biz, Nuh'a şöyle vahyettik: "Gözlerimizin önünde ve vahyimize uygun olarak gemiyi yap. Emrimiz gelip tandır kAynAyınca, ailenle birlikte her türden iki çifti gemiye sok. İçlerinden, haklarında daha önce hüküm verilmiş olanları dışta bırak. Zulmetmiş olanlar hakkında bana yakarıp durma. Onlar kesinlikle boğulacaklardır."
Muminun
(23:29)
Şunu da söyle: "Rabbim, beni bereketli bir yere indir! Sen, konuk ağırlAyanların en hAyırlısısın."
Muminun
(23:33)
Toplumunun, dünya hAyatında servet ve refaha ulaştırdığımız halde inkara sapıp ahiretteki buluşmAyı yalanlAyan kodaman takımı şöyle dedi: "Bu adam, sadece sizin gibi bir insan; yemekte olduğunuzdan yiyor, içmekte olduğunuzdan içiyor."
Muminun
(23:34)
"Kendiniz gibi bir insana itaat ederseniz, o takdirde mutlaka hüsrana uğrAyanlar olursunuz."
Muminun
(23:37)
"HAyat, şu dünya hAyatımızdan başkası değildir. Ölürüz, yaşarız ama biz tekrar diriltilecek değiliz."
Muminun
(23:41)
NihAyet, o korkunç titreşimli ses onları tam bir biçimde yakaladı da hepsini sel süprüntüsü haline getirdik. Dönmeze gitsin o zalimler topluluğu!
Muminun
(23:49)
Yemin olsun, Musa'ya o Kitap'ı vermiştik ki, hidAyete erebilsinler.
Muminun
(23:50)
Meryem'in oğluyla annesini birer Ayet kıldık ve onları oturmAya uygun pınarlı bir tepeye yerleştirdik.
Muminun
(23:51)
Ey resuller! Güzel ve temiz şeylerden yiyin ve barışa, hAyra yönelik iş yapın! Çünkü ben, yapmakta olduğuklarınızı çok iyi bilmekteyim.
Muminun
(23:53)
Fakat onlar işlerini aralarında parçalAyıp çeşitli zübürlere/kutsallaştırılmış hizip kitaplarına Ayırdılar. Her hizip, yalnız kendi yanındakiyle sevinip övünmektedir.
Muminun
(23:56)
Ve iyiliklerine koşuyoruz. HAyır, farkında olmuyorlar.
Muminun
(23:57)
Onlar ki, Rablerine sAygıdan titrerler,
Muminun
(23:58)
Onlar ki, Rablerinin Ayetlerine iman ederler,
Muminun
(23:61)
İşte bunlar, hAyırlarda yarışırlar. Ve hAyırlarda önde gidenler de onlardır.
Muminun
(23:62)
Biz, hiçbir benliğe gücünün yeteceğinden daha azını yüklemenin dışında bir teklifte bulunmAyız. Bizim katımızda, hakkı söyleyen bir kitap vardır. Onlara haksızlık edilmez.
Muminun
(23:66)
"Ayetlerimiz size okunuyordu da siz ökçeleriniz üzerine gerisin geri dönüyordunuz."
Muminun
(23:67)
"Ona karşı büyüklük taslAyarak, gece boyunca hezeyanlar savuruyordunuz."
Muminun
(23:70)
Yoksa, "Onda bir cinnet mi var" diyorlar! HAyır, o kendilerine hakkı getirdi ama onların çoğu haktan tiksinen kişilerdir.
Muminun
(23:71)
Eğer hak onların keyiflerine uysAydı, gökler de yer de bunların içindekiler de kesinlikle fesada uğrardı. HAyır, biz onlara zikirlerini/Kur'anlarını getirdik ama onlar zikirlerinden/Kur'anlarından yüz çeviriyorlar.
Muminun
(23:72)
Yoksa onlardan bir vergi mi istiyorsun? Rabbinin vereceği daha hAyırlıdır. Rızık verenlerin en hAyırlısıdır O.
Muminun
(23:74)
Ama ahirete inanmAyanlar, o yoldan hep yan çiziyorlar.
Muminun
(23:75)
Eğer biz onlara acıyıp da üstlerindeki sıkıntıyı kaldırsAydık, azgınlıkları içinde sersem sersem bocalamAya devam edeceklerdi.
Muminun
(23:77)
NihAyet, üzerlerine şiddetli bir azabın kapısını açtığımızda hemencecik ümitsizliğe düşüverecekler.
Muminun
(23:79)
Sizi yeryüzünde yaratıp yAyan da O'dur. O'nun huzurunda haşredileceksiniz.
Muminun
(23:80)
O hAyat veriyor, O öldürüyor. Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişi O'nun için. Hala aklınızı kullanmAyacak mısınız?
Muminun
(23:90)
HAyır, hAyır! Biz onlara hakkı getirdik ama onlar tam anlamıyla yalancıdırlar.
Muminun
(23:91)
Allah, çocuk edinmemiştir. O'nunla beraber herhangi bir ilah da yoktur. Eğer böyle olsAydı, her ilah kendi yarattığını yok ederdi ve mutlaka biri ötekine üstün gelmeye çalışırdı. Allah'ın şanı onların nitelendirmelerinden yücedir, arınmıştır.
Muminun
(23:100)
Döndürün ki, o arkada bıraktığım yerde iyi bir iş yapAyım." HAyır, bir kelime ki bu, o söyler onu. Ötelerinde, dirilecekleri güne kadar bir berzah vardır.
Muminun
(23:103)
Tartıları hafif gelenler ise kendilerini kAyba uğratanlar, uzun süre cehennemde kalanlar olacaklardır.
Muminun
(23:105)
"Ayetlerim size okunmadı mı?" Ve siz onları yalanlamıyor muydunuz?"
Muminun
(23:107)
"Rabbimiz, çıkar bizi oradan. Eğer bir daha Aynısını yaparsak, gerçekten zalimler olacağız."
Muminun
(23:108)
Buyurur: "Yıkılıp gidin orAya, konuşmAyın benimle!"
Muminun
(23:109)
Kullarımdan bir zümre "Rabbimiz, inandık; affet bizi, acı bize, sen merhametlilerin en hAyırlısısın" diyorken,
Muminun
(23:110)
Siz onları alAya aldınız. Öyle ki, zikrimi/Kur'anımı size unutturdular. Siz onlara hep gülüyordunuz.
Muminun
(23:112)
Buyurur: "Yeryüzünde yıllar sAyısıyla ne kadar kaldınız?"
Muminun
(23:113)
Derler: "Bir gün yahut günün bir kısmı kadar; sAyanlara sor."
Muminun
(23:114)
Buyurdu: "Sadece birazcık kaldınız. Keşke biliyor olsAydınız."
Muminun
(23:117)
Kim Allah'ın yanında, hakkında hiçbir kanıt olmAyan bir başka ilaha yakarır/davet ederse, onun hesabı rabbi katındadır. Hiç kuşkusuz, küfre sapanlar iflah etmezler.
Muminun
(23:118)
Şöyle yakar: "Rabbim! Affet, merhamet et! Sen merhametlilerin en hAyırlısısın!"
Nur
(24:1)
Bir suredir, indirdik onu; farz kıldık onu... Ve içinde açık-seçik Ayetler indirdik ki, düşünüp ders alabilesiniz.
Nur
(24:6)
Kendi eşlerine bir zina isnat edip de kendilerinden başka tanıkları olmAyanların herbirinin tanıklığı, kendisinin kesinlikle doğru sözlülerden olduğu hususunda Allah'a yeminden ibaret dört kez tanıklık ikrarıdır.
Nur
(24:8)
İtham edilen eşin, itham eden kocanın kesinlikle yalancılardan olduğuna ilişkin, Allah adına dört kez yemin şeklindeki tanıklığı, ondan cezAyı düşürür.
Nur
(24:9)
Bu durumda kadının beşinci sözü, suçlAyan erkek doğru söyleyenlerdense, "Allah'ın gazabının kendisi üzerine olması"nı söylemekten ibarettir.
Nur
(24:10)
Allah'ın lütuf ve rahmeti üzerinizde olmasAydı neylerdiniz! Ve hiç kuşku yok, Allah Tevvab'dır, Hakim'dir.
Nur
(24:11)
O ifki/yalan haberi/iftirAyı getirenler, içinizden bir gruptur. Onu sizin için şer sanmAyın. Aksine, o, sizin için bir hAyırdır. Onlardan her kişiye o günahtan kazandığı vardır. Onların, günahın büyüğünü yönetenine de büyük bir azap vardır.
Nur
(24:14)
Eğer dünya ve ahirette Allah'ın lütfu üzerinizde olmasAydı, içine daldığınız o yAygarada size mutlaka büyük bir azap dokunurdu.
Nur
(24:15)
O zaman siz, onu dillerinizle birbirinize yetiştiriyordunuz ve ağızlarınızla, hakkında hiçbir bilginiz olmAyan şeyi söylüyor, üstelik bunu önemsiz sanıyordunuz. Oysaki Allah katında o, çok büyük bir günahtı.
Nur
(24:18)
Allah size Ayetleri iyice açıklıyor. Allah Alim'dir, Hakim'dir.
Nur
(24:19)
İman edenler içinde edepsizliğin yAyılmasını arzu edenler var ya, onlar için dünyada da ahirette de korkunç bir azap öngörülmüştür. Allah bilir ama siz bilmezsiniz.
Nur
(24:20)
Ya Allah'ın lütfu ve rahmeti üzerinizde olmasAydı! Allah Rauf'tur, Rahim'dir.
Nur
(24:21)
Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını izlemeyin. Kim şeytanın adımlarını izlerse, şeytan ona iğrençlikleri ve kötülüğü emreder. Allah'ın lütuf ve rahmeti üzerinizde olmasAydı, içinizden tek kişi bile asla temize çıkamazdı. Ama Allah dilediğini artırıp temizliyor. Allah her şeyi işitiyor, her şeyi biliyor.
Nur
(24:22)
Sizin lütuf ve imkan sahibi olanlarınız; akrabAya, çaresizlere, Allah yolunda hicret edenlere birşey vermemeye yemin etmesinler, affetsinler, hoş görsünler. Allah'ın sizi affetmesini istemez misiniz? Allah Gafuf'dur, Rahim'dir.
Nur
(24:24)
Gün gelecek onların kendi dilleri, kendi elleri, kendi Ayakları, yapıp ettikleri işler hakkında kendi aleyhlerine tanıklık edecektir.
Nur
(24:25)
O gün Allah, onlara hak ettikleri cezAyı tam verecek ve Allah'ın apaçık Hak olduğunu bilecekler.
Nur
(24:27)
Ey iman edenler! Kendi evleriniz dışındaki evlere, sahipleriyle kAynaşıp izin almadan, bir de ev sakinlerine selam vermeden girmeyin! Düşünüp taşınmanızı sağlamada bu sizin için daha hAyırlıdır.
Nur
(24:28)
Eğer orada kimseyi bulamazsanız, size izin verilinceye kadar orAya girmeyin. Eğer size "Geri dönün!" denirse, dönün; bu sizin için daha iyi ve temizdir. Allah, yaptıklarınızı çok iyi biliyor.
Nur
(24:29)
Oturanı bulunmAyan ve içinde size ait eşya olan evlere girmenizde bir sakınca yoktur. Allah, sizin açıkladıklarınızı da sakladıklarınızı da bilir.
Nur
(24:31)
Mümin kadınlara da söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını korusunlar. Süslerini/zinetlerini, görünen kısımlar müstesna, açmasınlar. Örtülerini/başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar. Süslerini şu kişilerden başkasına göstermesinler: Kocaları yahut babaları yahut kocalarının babaları yahut oğulları yahut kocalarının oğulları yahut kardeşleri yahut erkek kardeşlerinin oğulları yahut kız kardeşlerinin oğulları yahut kendi kadınları yahut ellerinin altında bulunanlar yahut ihtiyaç içinde olmAyan erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar yahut kadınların kAygı duyulacak yerlerini henüz anlAyacak yaşa gelmemiş çocuklar. Süslerinden, gizlemiş olduklarının bilinmesi için Ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, Allah'a topluca tövbe edin ki kurtuluşa erebilesiniz!
Nur
(24:32)
İçinizden bekarları/dulları, bir de erkek hizmetçilerinizden ve halAyıklarınızdan durumu uygun olanları evlendirin. Eğer yoksul iseler, Allah onları lütfundan zenginleştirir. Allah Vasi'dir, Alim'dir.
Nur
(24:33)
Nikah imkanı bulamAyanlar, Allah kendilerini lütfundan zenginleştirinceye kadar iffetlerini korusunlar. Size bağımlı olanlardan, hürriyetini satın almak isteyenlerin, kendilerinde iyi hal görürseniz, onlarla yazılı anlaşma yapın. Allah'ın size verdiği malından siz de onlara verin. Hizmetinizdeki genç kızları, iffetli kalmak isteyip dururlarken, iğreti dünya hAyatının basit menfaatini elde etmek için fuhşa zorlamAyın. Kim onları baskı altında tutarsa Allah, fuhşa zorlanmalarından sonra onları affedici, esirgeyicidir.
Nur
(24:34)
Yemin olsun ki, size, gerçeği açık-seçik anlatan Ayetler, sizden önce gelip geçmiş olanlardan örnekler, korunanlar için de bir öğüt indirdik.
Nur
(24:35)
Allah, göklerin ve yerin Nur'udur. Onun nurunun örneği, içinde çerağ bulunan bir kandile benzer. Kandil, bir sırça içerisindedir. Sırça, inciden bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nispeti olmAyan bereketli bir zeytin ağacından yakılır. Bu ağacın yağı, neredeyse ateş dokunmasa bile ışık saçar. Nur üzerine nurdur o. Allah, dilediğini kendi nuruna kılavuzlar. Allah, insanlara örnekler verir. Allah herşeyi bilmektedir.
Nur
(24:37)
Öyle erler vardır ki, bir ticaret de bir alış-veriş de onları Allah'ın zikrinden/Kur'an'ından, namazı/duAyı yerine getirmekten, zekat vermekten alıkoyamaz. Onlar, kalplerle gözlerin döneceği/yer değiştireceği günden korkarlar.
Nur
(24:43)
Görmedin mi, Allah, bulutları sürüyor, sonra onları kAynaştırıp iç içe sokuyor, sonra onları birbiri üstüne yığıyor. NihAyet, onların arasından yağmurun çıktığını görüyorsun. Gökten, ondaki dağlardan bir dolu indiriyor da onunla dilediğini çarpıyor, dilediğinden de onu yan geçiriyor. Onun şimşeğinin parıltısı, neredeyse gözleri alıp götürecek.
Nur
(24:45)
Allah, tüm canlıları sudan yarattı. Onlardan kimileri karnı üzerinde yürür, kimileri iki Ayak üstünde yürür, kimileri de dört Ayak üstünde... Allah dilediğini yaratıyor, Allah her şeye kadirdir.
Nur
(24:46)
Yemin olsun, biz açık-seçik bilgiler veren Ayetler indirdik. Allah, dilediğini/dileyeni dosdoğru yola iletiyor.
Nur
(24:50)
Kalplerinde maraz mı var bunların, yoksa kuşkuya mı düştüler, yoksa Allah'ın ve resulünün kendilerine haksızlık yapacağından mı korkuyorlar? HAyır, hAyır! Bunlar zalimlerin ta kendileri...
Nur
(24:52)
Allah'a ve O'nun resulüne itaat eden, Allah'a sAygı duyan ve O'ndan korkan kişiler, zafere ulaşanların ta kendileridir.
Nur
(24:55)
Allah; sizin, iman edip hAyra ve barışa yönelik iyilikler yapanlarınıza şu vaatte bulunmuştur: Onlardan öncekileri halef kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka halef kılacak. Onlar için beğenip seçtiği dinlerini yine onlar için güç kAynağı yapacak, onları korkularının arkasından mutlaka güvene ulaştıracak. Bana kulluk/ibadet edecekler, hiçbir şeyi bana ortak koşmAyacaklar. Bundan sonra nankörlük edenlerse, yoldan sapanların ta kendileridir.
Nur
(24:56)
Namazı/duAyı yerine getirin, zekatı verin, resule itaat edin ki, rahmete erdirilesiniz.
Nur
(24:58)
Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlarla, ergenlik yaşına gelmemiş olanlarınız sizden üç vakitte izin istesin: Sabah namazından/duasından önce, öğlen vaktinde elbiselerinizi çıkardığınızda, gün battıktan sonra yerine getirilen namazdan/duadan sonra... KAygılanacağınız üç vakittir bunlar. Bunlar dışında size de onlara da bir günah yoktur. Aranızda dolaşırlar, birbirinize bakabilirsiniz. Allah, Ayetleri size işte böyle açıklıyor. Allah Alim'dir, Hakim'dir.
Nur
(24:59)
Çocuklarınız ergenlik çağına ulaştığında, kendilerinden öncekilerin izin istediği gibi izin istesinler. Allah size Ayetleri işte böyle açıklıyor. Allah her şeyi bilir, hikmeti sınırsızdır.
Nur
(24:60)
Artık nikah arzuları kalmamış, hAyızdan ve evlattan kesilen kadınların, süslerini göstermek için ortalıkta dolaşmamaları şartıyla dış giysilerini bırakmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ama sakınmak için titiz davranmaları, onlar için daha hAyırlıdır. Allah, her şeyi işitir, her şeyi bilir.
Nur
(24:61)
Köre güçlük yoktur; topala güçlük yoktur, hastAya güçlük yoktur. Sizin için de gerek kendi evlerinizden gerekse şu kişilerin evlerinden yemek yemenizde bir sakınca yoktur: Babalarınızın evleri yahut annelerinizin evleri yahut erkek kardeşlerinizin evleri yahut kız kardeşlerinizin evleri yahut amcalarınızın evleri yahut halalarınızın evleri yahut teyzelerinizin evleri yahut anahtarı size teslim edilmiş olan evler yahut arkadaşlarınızın evleri. Hep birlikte yahut AyAyrı yemenizde sizin için hiçbir sakınca yoktur. Evlere girdiğinizde, Allah katından bir esenlik, bir bereketlilik, bir temizlik dileği olarak kendinize de selam verin. Allah size Ayetleri işte böyle Ayan-beyan bildiriyor ki, aklınızı çalıştırabilesiniz.
Nur
(24:63)
Aranızda peygamberi çağırmAyı, sizin birbirinizi çağırmanıza eş tutmAyın. Allah sizin, birbirini siper ederek sıvışıp gidenlerinizi bilir. Resulün emrine Aykırı davrananlar, kendilerine bir fitnenin gelip çatmasından yahut acıklı bir azabın yakalarına yapışmasından çekinsinler.
Furkan
(25:1)
Şanı yücedir o kudretin ki, hakla batılı Ayıran o Furkan'ı, bütün alemler için bir uyarıcı olsun diye kuluna indirdi.
Furkan
(25:3)
Böyleyken O'nun dışında bir takım ilahlar edindiler. Hiçbir şey yaratamaz bunlar. Kendileri yaratılmışlardır zaten... Kendi benlikleri için bile ne bir zarara güç yetirebilirler ne bir yarara. Ne bir ölüme güçleri yeter ne bir dirime ne de kabirden çıkarıp hesap sormAya.
Furkan
(25:10)
Şanı yücedir o kudretin ki, dilerse sana ondan daha hAyırlısını, altından nehirler akan bahçeleri verir ve senin için köşkler de yapar.
Furkan
(25:11)
İş onların söyledikleri gibi değil. Onlar o kıyamet saatini yalanladılar. Ve biz, kıyamet saatini yalanlAyanlara alevli bir ateş hazırlamışızdır.
Furkan
(25:12)
O, onları uzak bir yerden gördüğünde, onlar onun kAynAyan öfkesini ve uğultusunu işitirler.
Furkan
(25:13)
Elleri boyunlarına bağlı olarak onun dar bir yerine atıldıklarında, orada hAykırırlar: "Nerdesin ey ölüm!"
Furkan
(25:14)
Bugün bir ölüm çağırmAyın, birçok ölümü davet edin.
Furkan
(25:21)
Bize kavuşmAyı ummAyanlar dediler ki: "Üstümüze melekler inse, yahut Rabbimizi görsek olmaz mı?" Yemin olsun ki, kendi benliklerinde büyüklük kuruntusuna düştüler ve korkunç bir biçimde azdılar.
Furkan
(25:24)
O gün, konakladıkları yer çok hAyırlı, dinlenip eğlendikleri yer çok güzel olanlar, cennet halkıdır.
Furkan
(25:27)
O gün, zalim, ellerini ısırarak diyecek ki: "Ne olurdu, resulle birlikte bir yol tutsAydım!"
Furkan
(25:28)
"Ah, ne olurdu, falancAyı dost edinmeseydim!"
Furkan
(25:32)
Gerçeği örten nankörler/inkarcılar dediler ki: "Kur'an ona toptan, bir kerede indirilsedi ya!" Biz böyle yaptık ki, onunla senin kalbini dAyanıklı kılalım. Biz onu parça parça/Ayet Ayet okuduk.
Furkan
(25:36)
Ardından şöyle dedik: "Ayetlerimizi yalanlAyan topluluğa gidin." Biraz sonra da o topluluğu yerle bir ettik.
Furkan
(25:40)
Yemin olsun, onlar o kötülük yağmuruna tutulan kente vardılar. Peki onu görmüyorlar mıydı? HAyır, onlar dirilip hesap vermeyi ummuyorlardı.
Furkan
(25:41)
Seni gördüklerinde, şu şekilde alAya almaktan başka şey yapmazlar: "Allah, resul olarak şunu mu gönderdi?!"
Furkan
(25:42)
"Eğer biz kendilerine bağlılıkta sabırlı olmasAydık, bu bizi ilahlarımızdan saptıracaktı." Azabı gördüklerinde, yolca kimin daha sapık olduğunu bilecekler.
Furkan
(25:44)
Yoksa sen bunların çoğunun işittiklerini, aklettiklerini mi sanıyorsun? Onlar hAyvanlar gibidirler, hatta yolca, hAyvanlardan da şaşkındırlar.
Furkan
(25:47)
O'dur sizin için geceyi elbise, uykuyu dinlence yapan. Gündüzü, dağılıp yAyılma zamanı yapan da O'dur.
Furkan
(25:49)
Ki onunla ölü bir beldeyi diriltelim ve onunla, yarattıklarımızdan bir takım hAyvanları ve birçok insanları suvaralım.
Furkan
(25:55)
Allah'ın berisinden, kendisine yarar sağlamAyacak, zarar da veremeyecek şeylere ibadet/kulluk ediyorlar. İnkarcı, Rabbi aleyhine başkalarına arka çıkar.
Furkan
(25:57)
De ki: "Onun karşılığında sizden bir ücret istemiyorum; ancak Rabbine varmak için bir yol tutmAyı dileyenler istiyorum."
Furkan
(25:58)
O hiç ölmeyecek diriye, o HAyy olana dAyanıp güven, O'nu överek tespih et! Kullarının günahlarından O'nun haberdar olması yeter!
Furkan
(25:61)
Şanı yücedir o kudretin ki; gökte burçlar yarattı, orada bir kandil ve ışık yansıtıcı bir Ay oluşturdu.
Furkan
(25:64)
Geceleri, Rableri huzurunda secde ederek, Ayakta durarak geçirirler.
Furkan
(25:68)
Onlar Allah'ın yanında bir başka ilaha yakarmazlar/davet etmezler. Allah'ın sAygıya lAyık kıldığı canı haksız yere almazlar. Zina etmezler. Bunları yapan, cezAya çarpılır.
Furkan
(25:70)
Tövbe ederek inanan ve hAyra/barışa yönelik bir iş yapan müstesna. Allah, böylelerinin kötülüklerini güzelliğe dönüştürür. Allah Gafur'dur, Rahim'dir.
Furkan
(25:71)
Kim tövbe edip hAyra ve barışa yönelik iş yaparsa, hiç kuşkusuz tövbesi kabul edilmiş olarak Allah'a döner.
Furkan
(25:73)
Rablerinin Ayetleri kendilerine hatırladıldığında, kör ve sağırlar gibi onlar üzerine kapanmazlar.
Furkan
(25:74)
Onlar şöyle yakarırlar: "Rabbimiz, eşlerimizden ve çocuklarımızdan bize göz Aydınlığı bağışla. Bizi takvAya sarılanlara önder kıl."
Suara
(26:2)
İşte sana gerçeği apaçık gösteren Kitap'ın Ayetleri...
Suara
(26:6)
Yemin olsun, yalanladılar ama yakında gelecektir onlara alAya alıp durdukları şeyin haberleri.
Suara
(26:11)
"Firavun'un toplumuna git! Hala sakınmAyacaklar mı?"
Suara
(26:15)
"HAyır, olmaz!" dediler. "Ayetlerimizi götürün. Biz sizinleyiz, herşeyi dinlemekteyiz."
Suara
(26:24)
Dedi: "Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin Rabbi. Eğer iyice anlAyıp inanıyorsanız."
Suara
(26:31)
Dedi: "Hadi getir onu ortAya, eğer doğru sözlülerden isen!"
Suara
(26:36)
Dediler: "Onu kardeşiyle birlikte alıkoy ve kentlere toplAyıcılar gönder,
Suara
(26:38)
NihAyet büyücüler belirlenen bir günün, belirlenen bir vaktinde bir arAya getirildi.
Suara
(26:44)
Bunun üzerine onlar, iplerini ve değneklerini ortAya attılar ve dediler: "Firavun'un onur ve yüceliği aşkına biz, evet biz galip geleceğiz."
Suara
(26:45)
Musa da asasını attı. Bir de ne görsünler, o onların hüner olarak ortAya getirdikleri şeyleri yalAyıp yutuyor.
Suara
(26:49)
Firavun hAykırdı: "Ben size izin vermeden ona inandınız ha! Anlaşıldı, o sizin hepinize sihirbazlığı öğreten büyüğünüz. Yakında bileceksiniz. Yemin olsun, ellerinizi, Ayaklarınızı çaprazlamasına keseceğim ve yemin olsun sizi toptan asacağım."
Suara
(26:53)
Bunun üzerine Firavun, kentlere toplAyıcılar gönderdi:
Suara
(26:62)
Musa dedi: "HAyır, asla! Rabbim benimledir, bana kılavuzluk edecektir."
Suara
(26:64)
Ötekileri de orAya yaklaştırdık.
Suara
(26:71)
Dediler: "Birtakım putlara tapıyoruz. Onların önünde toplanıp tapınmAya devam edeceğiz."
Suara
(26:74)
Dediler: "HAyır! Ancak atalarımızı böyle yapar halde bulduk."
Suara
(26:88)
"Bir gündür ki o, ne mal fAyda verir ne oğullar."
Suara
(26:98)
"Çünkü sizi alemlerin Rabbi'yle Aynı düzeyde tutuyorduk."
Suara
(26:102)
"Keşke bir dönüşümüz daha olsAydı da müminlerden olabilseydik."
Suara
(26:111)
Dediler: "Biz sana inanır mıyız? Seni, o bAyağı zavallılar izliyor."
Suara
(26:115)
"Ben sadece açık bir biçimde uyarmaktAyım."
Suara
(26:129)
"SanAyi üreten yerler edinerek sonsuzlaşmak ümidine mi düşüyorsunuz?"
Suara
(26:132)
"O bildiğiniz nimetleri önünüze yAyandan korkun."
Suara
(26:151)
"Savurganlık edenlerin/haddi aşanların buyruğuna uymAyın."
Suara
(26:174)
Elbette bunda bir Ayet var ama onların çoğu müminler değildi.
Suara
(26:177)
ŞuAyb onlara demişti ki: "Hala sakınmıyor musunuz?"
Suara
(26:181)
"Ölçüyü tam yapın; şunun-bunun hakkını çarpanlardan olmAyın;
Suara
(26:183)
"Halkın eşyasını, değerlerini düşürerek almAyın. Yeryüzünde, bozguncular olarak fesat çıkarmAyın!"
Suara
(26:188)
ŞuAyb dedi: "Yapmakta olduğunuzu Rabbim daha iyi bilir."
Suara
(26:189)
Onu yalanladılar; bunun üzerine o gölgelik gününün azabı onları yakalAyıverdi. O, gerçekten büyük bir günün azabıydı.
Suara
(26:198)
Biz onu Arapça konuşmAyanlardan birine indirseydik de,
Suara
(26:199)
O onu onlara okusAydı, yine de ona inanmAyacaklardı.
Suara
(26:202)
O azap onlara ansızın gelecek, farkında bile olmAyacaklar.
Suara
(26:208)
Biz, uyarıcıları olmAyan hiçbir kenti/uygarlığı helak etmemişizdir.
Suara
(26:217)
O Aziz, o Rahim olana güvenip dAyan.
Suara
(26:226)
Ve onlar, yapmAyacakları şeyleri söyleyip dururlar.
Suara
(26:227)
İman edip barışa/hAyra yönelik işler yapanlar, Allah'ı çok ananlar ve zulme uğratıldıktan sonra başarıya ulaşanlar böyle değillerdir. Zulmedenler, hangi devrime uğrAyıp baş aşağı döneceklerini yakında bilecekler.
Neml
(27:1)
Ta, Sin. İşte bunlar Kur'an'ın ve açık-seçik beyanda bulunan Kitap'ın Ayetleridir.
Neml
(27:3)
O müminler ki, namazı/duAyı yerine getirirler, zekatı verirler. Ve ahirete tam bir biçimde inananlar da onlardır.
Neml
(27:4)
Şu bir gerçek ki, ahirete inanmAyanların amellerini biz, kendileri için süsleyip püsledik. Bu yüzden onlar kalpleri körelmiş olarak şaşkınlık içinde bocalar dururlar.
Neml
(27:5)
İşte bunlardır kendilerine azabın korkuncu öngörülen. Ahirette hüsrana uğrAyacaklar da onlardır.
Neml
(27:10)
"Asanı bırak!" Bunun üzerine Musa, asAyı çevik bir yılan gibi titreyip kıvrılır görünce gerisin geri kaçtı ve arkasına bakmadı. "Korkma ey Musa, benim. Benim huzurumda, elçi olarak gönderilenler korkmaz."
Neml
(27:13)
İşte bu şekilde Ayetlerimiz göz ve gönül açar bir biçimde onlara geldiğinde şunu deyiverdiler: "Açık bir büyüdür bu..."
Neml
(27:17)
Cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları, Süleyman'ın huzurunda bir arAya getirildi. Onlar, düzenli bir biçimde sevk ediliyorlardı.
Neml
(27:18)
Karınca vadisine geldiklerinde bir karınca şöyle seslendi: "Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin ki, Süeyman ve orduları farkında olmAyarak sizi ezmesinler."
Neml
(27:19)
Bunun üzerine Süleyman, karıncanın sözüne güldü ve dedi: "Rabbim, bana ve ebeveynime lütfettiğin nimetine şükretmeme, hoşnut olacağın hAyırlı ve barışçıl bir iş yapmama imkan ver. Ve rahmetinle beni iyilik ve barışı seven kullarının arasına sok."
Neml
(27:20)
Kuşları teftiş etti de dedi ki: "Hüdhüd'ü neden göremiyorum, yoksa kAyıplara mı karıştı?"
Neml
(27:21)
"Ona acımasızca azap edeceğim, beki de onu boğazlAyacağım; yahut da bana mutlaka açık bir kanıt getirecek."
Neml
(27:23)
"Sabalılara hükmeden bir kadın buldum. Kendisine herşeyden bir pAy verilmiş, kocaman bir tahtı var."
Neml
(27:25)
"Göklerde ve yerdeki sırrı açığa çıkaran, onların gizlediklerini de açıkladıklarını da bilen Allah'a secde etmemek gAyretindeler."
Neml
(27:31)
"Söylediği şu: Bana büyüklük taslamAya kalkmAyın. Teslim olarak huzuruma gelin."
Neml
(27:32)
Melike dedi: "Ey danışmanlarım, bu meselem konusunda bana fikir verin. Siz onAylamadıkça, hiçbir işe kesin karar vermem."
Neml
(27:37)
"Seni gönderenlere dön. Vallahi, karşı koyamAyacakları ordularla üstlerine gelirim ve onları oradan, başları eğik, aşağılanmış bir halde sürer çıkarırım."
Neml
(27:38)
Süleyman, kurmAylarına dedi ki: "Onlar teslim olup huzuruma gelmeden önce, o kadının tahtını hanginiz bana getirebilir?"
Neml
(27:40)
Kendinde Kitap'tan bir ilim olan kişi de şöyle dedi: "Ben onu sana, gözünü açıp yumuncAya kadar getiririm." Derken Süleyman, tahtı, yanında kurulmuş görünce şöyle konuştu: "Rabbimin lütfundandır bu. Şükür mü edeceğim, nankörlük mü diye beni denemek istiyor. Esasında, şükreden, kendisi lehine şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse bilsin ki, Rabbim Gani'dir, cömerttir."
Neml
(27:41)
Emir verdi: "Onun tahtını başkalaştırın, bakalım tanıyacak mı, tanıyamAyanların arasına mı girecek?"
Neml
(27:47)
Dediler: "Sen ve beraberindekiler yüzünden başımıza uğursuzluk geldi/sen ve beraberindekileri uğursuzluk belirtisi sAyıyoruz." Dedi: "Uğursuzluk kuşunuz Allah katındadır. Daha doğrusu siz, imtihana çekilen bir topluluksunuz.
Neml
(27:48)
O kentte, hep bozgun çıkarıp barışa hiç yanaşmAyan dokuz çete vardı.
Neml
(27:59)
De ki: "Hamd Allah'a, selam O'nun seçip yücelttiği kullarına! Allah mı hAyırlı, yoksa onların ortak tuttukları mı?"
Neml
(27:60)
Yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten size bir su indiren mi hAyırlı? Biz o suyla sizin için gözler-gönüller açan bahçeler bitirdik. Sizin, onların bir tek ağacını bitirmeniz mümkün değildi. Allah'ın yanında bir ilah mı var? HAyır! Ama onlar döneklik eden bir topluluktur.
Neml
(27:61)
Yoksa yeri bir karargah yapıp şurasına-burasına nehirler serpiştiren, üzerine dAyanaklı dağlar konduran ve iki deniz arasına bir engel yerleştiren mi hAyırlı? İlah mı var Allah'ın yanında!? HAyır! Ama onların çokları ilimden nasipsizliği sürdürüyorlar.
Neml
(27:62)
Yoksa zorda kalan yalvardığında, onun imdadına yetişip sıkıntı ve kederi kaldıran, sizi yeryüzünün hükmedenleri kılan mı hAyırlı? Allah'ın yanında bir ilah daha var mı!? Ne kadar da az ibret alıyorsunuz!
Neml
(27:63)
Yoksa size karanın ve denizin karanlıkları içinde yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgarları müjdeci gönderen mi hAyırlı? Allah'ın beraberinde bir ilah daha mı var?! Allah, onların ortak tuttuklarından uzaktır, arınmıştır.
Neml
(27:64)
Yoksa yaratmAya başlAyıp sonra tekrar tekrar yaratan ve sizi gözeten ve yerden rızıklandıran mı hAyırlı? Allah'ın yanında bir ilah mı var? De ki: "Getirin susturucu kanıtınızı, eğer doğru sözlüler iseniz."
Neml
(27:65)
De ki: "Göklerde ve yerde, Allah'tan başka hiç kimse gAybı bilmez. Ne zaman dirileceklerini de bilmezler."
Neml
(27:66)
HAyır, onların bilgileri ahiret konusunda yetersiz kalmıştı. Daha doğrusu onlar ondan kuşku duymaktadırlar. HAyır, hAyır! Onlar, onu göremeyecek kadar kördürler.
Neml
(27:67)
İnkarcılar dediler ki: "Biz ve atalarımız toprak olduktan sonra, gerçekten biz bundan sonra ortAya mı çıkarılacağız?"
Neml
(27:75)
Yerde ve gökte hiçbir gAyb yoktur ki, açıklAyıcı bir Kitap'ta olmasın.
Neml
(27:79)
Allah'a dAyanıp güven, çünkü sen apaçık gerçeğin üzerindesin.
Neml
(27:81)
Ve sen, düştükleri sapıklıktan körleri de çıkaramazsın. Teslim olmuş kişiler halinde Ayetlerimize inananlardan başkasına sesini duyuramazsın.
Neml
(27:82)
O söz tepelerine indiğinde, yeryüzünden onlar için bir dabbe/debelenir gibi yürüyen bir canlı çıkarırız da o onlara, insanların bizim Ayetlerimize gereğince inanmadıklarını söyler.
Neml
(27:83)
O gün her ümmetin içinden Ayetlerimizi yalanlAyanlardan bir zümre derleriz de onlar, toplu halde ortAya sürülürler.
Neml
(27:84)
Geldiklerinde Allah onlara: "Ayetlerimizi, ilminiz onları kuşatmadığı halde inkar mı ettiniz yoksa ne yapıyordunuz?" der.
Neml
(27:89)
İyilik ve güzellik getirene, getirdiğinden daha hAyırlısı vardır. Onlar o gün korkudan güvene çıkmışlardır.
Neml
(27:91)
"Ben sadece, bu beldenin Rabbine kulluk etmekle emrolundum. OrAyı sAygıya lAyık kılmıştır O. Her şey O'nundur. Ben, müslümanlardan/Allah'a teslim olanlardan olmakla emrolundum."
Neml
(27:93)
Ve şöyle yakar: "Hamt olsun Allah'a! O size Ayetlerini gösterecek de siz onları tanıyacaksınız. Senin Rabbin, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir."
Kasas
(28:2)
İşte sana, açık-seçik beyanda bulunan Kitap'ın Ayetleri.
Kasas
(28:4)
Gerçek şu: Firavun o yerde egemenlik kurmuş ve ora halkını gruplara Ayırmıştı. Onlardan bir topluluğu horlAyıp eziyordu: Bu topluluğun erkek çocuklarını boğazlıyor, kadınlarına hAyasızca davranıyor/kadınların rahimlerini yokluyor/kadınlarını hAyata salıyordu. O gerçekten fesadı yAyanlardandı.
Kasas
(28:8)
NihAyet, Firavun ailesi onu kAyıp bir şey olarak bulup aldı. O, kendileri için bir düşman ve tasa olacaktı. Gerçek olan şu ki Firavun, Haman ve bunların orduları yanlış yoldAydılar.
Kasas
(28:9)
Firavun'un karısı şöyle dedi: "Benim için de senin için de bir göz Aydınlığıdır bu. Öldürmeyin onu, bize yararı olabilir, yahut onu çocuk ediniriz." Onlar işin farkında olmuyorlardı.
Kasas
(28:10)
Musa'nın annesinin kalbi ise bomboş bir halde sabahladı. Eğer inananlardan olması için kalbine bir bağ vermeseydik, onu açığa vuracak bir durumdAydı.
Kasas
(28:12)
Biz daha önce ona, süt emziren kadınları haram kılmıştık. Bu sırada kızkardeşi dedi ki: "Onun bakımını sizin için üstlenecek, onu eğitip öğretmeyi yüklenecek bir ev halkını size tanıtAyım mı?"
Kasas
(28:13)
NihAyet Musa'yı öz anasına geri çevirdik ki, o ananın gözü Aydın olsun, kederlenmesin ve Allah'ın vaadinin hak olduğunu bilsin. Fakat çokları bunu bilmezler.
Kasas
(28:17)
Dedi: "Rabbim, bana lütfettiğin nimete yemin ederim ki, bir daha suçlulara asla arka çıkmAyacağım."
Kasas
(28:23)
Medyen suyuna ulaştığında, su başında halktan bir grup gördü. HAyvanlarını suluyorlardı. Biraz ötelerinde çekingen bir halde duran iki kadın fark etti. "Derdiniz nedir?" dedi. "Şu çobanlar çekilip gidinceye kadar biz hAyvanlarımızı sulamAyız. Üstelik babamız da ileri yaşta bir ihtiyardır." dediler.
Kasas
(28:25)
Tam o sırada kadınlardan biri, utangaç bir tavırla yürüyerek ona geldi. Dedi: "Babam, bizim için yaptığın sulamAya karşılık sana birşeyler vermek üzere seni çağırıyor." Musa gelip ihtiyara hikAyeyi anlatınca, o dedi ki: "Korkma, artık zalimler topluluğundan kurtuldun."
Kasas
(28:26)
Kadınlardan biri şöyle dedi: "Babacağım, ücretle tut onu. Her halde ücretle çalıştırdıklarının en hAyırlısı olacak; güçlü, güvenilir biri."
Kasas
(28:30)
OrAya vardığında o bereketli toprak parçasındaki vadinin sağ tarafından, bir ağaçtan şöyle seslenildi: "Ey Musa! Alemlerin Rabbi Allah benim, ben!"
Kasas
(28:31)
"Asanı at!" Asanın çevik bir yılan gibi titreyip kıvrıldığını görünce gerisin geri döndü; arkAya bile bakmadı. "Geri dön ey Musa, korkma! Güven içinde olanlardansın."
Kasas
(28:35)
Allah buyurdu: "Pazunu kardeşinle kuvvetlendireceğiz; size öyle bir güç/kanıt vereceğiz ki size ulaşamAyacaklar. Ayetlerimize yemin olsun ki, siz ve size uyanlar, galip gelenler olacaksınız."
Kasas
(28:36)
Bunun ardından Musa onlara açık-seçik Ayetlerimizi getirdiğinde onlar şöyle dediler: "Uydurulmuş bir büyüden başkası değil bu. İlk atalarımız arasında bunu hiç duymadık."
Kasas
(28:37)
Musa dedi ki: "Katından kimin hidAyet getirdiğini ve bu yurdun, sonunda kimin olacağını Rabbim daha iyi bilir. Şu bir gerçek ki zalimler iflah etmezler."
Kasas
(28:38)
Firavun dedi: "Ey seçkinler topluluğu! Ben sizin için benden başka bir tanrı tanımıyorum. Ey Haman! Benim için çamurun üzerinde ocağı yakıp bana bir kule yap ki Musa'nın tanrısına ulaşAyım. Aslında ben onun yalancılardan olduğunu sanıyorum."
Kasas
(28:40)
Biz de onu ve askerlerini yakalAyıp hepsini suyun içine fırlattık. Bak, nasıl oldu zalimlerin sonu!
Kasas
(28:42)
Bu dünya hAyatında da arkalarına bir lanet taktık. Kıyamet günü onlar, çirkinleştirilenler arasında olacaklar.
Kasas
(28:44)
Biz Musa'ya o emri vahyettiğimizde, sen batı tarafında değildin; olAyı izleyenlerden de değildin.
Kasas
(28:45)
Ancak biz, birçok nesil oluşturduk da bunlar üzerinden ömürler akıp gitti. Sen Medyen halkı içinde oturarak onlara Ayetlerimizi okuyor değildin. Biz, peygamberler gönderiyoruz, hepsi bu.
Kasas
(28:46)
Ve sen, biz seslendiğimizde, Tur tarafında da değildin. Sen, senden önce kendilerine uyarıcı gelmemiş bir toplumu uyarmak için Rabbinden bir rahmetsin. Bu sAyede onların düşünüp öğüt almaları umuluyor.
Kasas
(28:47)
Kendi ellerinin önden hazırladıkları yüzünden başlarına bir musibet geldiğinde hemen şöyle diyorlar: "Rabbimiz, bize bir resul gönderseydin de senin Ayetlerine uyup müminlerden olsAydık ne olurdu!"
Kasas
(28:48)
Fakat hak, katımızdan kendilerine geldiğinde şöyle dediler: "Musa'ya verilenin Aynısı buna da verilseydi ya!" Bunlar daha önce Musa'ya verileni inkar etmemişler miydi? Şöyle demişlerdi: "Birbirini destekleyen iki büyü/sırt sırta iki büyücü." Ve dediler: "Biz bunların ikisine de inanmıyoruz."
Kasas
(28:49)
De ki: "Eğer doğru sözlü iseniz, Allah katından, bu ikisinden daha Aydınlık bir kitap getirin, ben ona uyAyım."
Kasas
(28:50)
Bunun üzerine sana cevap veremezlerse bil ki, onlar sadece iğreti arzularına uyuyorlar. Allah'tan bir kılavuzluk olmaksızın, kendi arzularına uyandan daha sapık kim vardır! Allah, zalimler topluluğunu hidAyete erdirmez.
Kasas
(28:54)
İşte böylelerine ödülleri, sabrettikleri için iki kez verilir. Onlar, kötülüğü güzellikle karşılAyıp savarlar. Ve onlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler.
Kasas
(28:56)
Şu bir gerçek ki, sen istediğin kişiyi doğru yola iletemezsin. Ama Allah, dilediğine kılavuzluk eder. HidAyete erecekleri O daha iyi bilir.
Kasas
(28:57)
Dediler ki: "Eğer seninle birlikte yol alırsak, yerimizden, yurdumuzdan oluruz." Biz onları, katımızdan rızık olarak gelen tüm ürünlerin derlenip toplandığı güvenli, sAygıdeğer bir mekana yerleştirmedik mi? Ama onların çokları bilmiyorlar.
Kasas
(28:58)
YaşAyışı şımarıklık ve gösterişe yol açmış nice kenti helak ettik biz. İşte yerleri yurtları! Onlardan sonra oralarda çok az oturuldu. Biziz Varis olanlar/mirasçılar, biz!
Kasas
(28:59)
Senin Rabbin, memleketleri/medeniyetleri, ana merkezlerinde kendilerine Ayetlerimizi okuyan bir resul göndermedikçe helak etmez. Biz; ülkeleri/medeniyetleri, halkları zulme sapmadıkları sürece helak etmeyiz.
Kasas
(28:60)
Nasiplendirildiğiniz şeyler şu iğreti hAyatın yararından ve süsünden ibarettir. Allah'ın katındaki ise daha hAyırlı ve daha süreklidir. Hala aklınızı işletmeyecek misiniz?
Kasas
(28:61)
Kendisine güzel bir vaatte bulunduğumuz, ardından da ona kavuşan kimse, şu iğreti hAyatın yararıyla nimetlendirdiğimiz, sonra kıyamet gününde huzurumuza dikilecekler arasına giren kimse gibi midir?
Kasas
(28:67)
Ama tövbe eden, inanıp hAyra ve barışa yönelik iş yapan kişinin, kurtuluşa erenlerden olması ümidi vardır.
Kasas
(28:75)
Her ümmetten bir tanık çıkarmış da şöyle demişizdir: "Getirin susturucu kanıtınızı!" Bunun üzerine onlar hakkın Allah'a ait olduğunu bilmişlerdir. O iftira aracı yaptıkları şeyler de onları yüzüstü koyup kAybolmuşlardır.
Kasas
(28:78)
O dedi: "Bu servet bana, bendeki bir ilim sAyesinde verildi." Peki o bilmedi mi ki Allah, önceki nesiller içinden ondan kuvvetçe daha zorlu, sAyıca daha çok olanları bile helak etmiştir. Günahlarının ne olduğu, günahkarlardan sorulmaz.
Kasas
(28:79)
Karun, süsü-püsü içinde toplumunun karşısına çıktı. Şu iğreti dünya hAyatını amaçlAyanlar dediler ki: "Ah, Karun'a verilenin bir benzeri bize de verilseydi. Gerçekten o, çok nasipli bir adam!"
Kasas
(28:80)
Kendilerine ilim verilmiş olanlar şöyle demişti: "Yazıklar olsun size! İman edip hAyra ve barışa yönelik iş yapan kişi için Allah'ın vereceği karşılık daha üstündür. Ama buna, sadece sabredenler ulaştırılır."
Kasas
(28:81)
NihAyet, Karun'u da sarAyını da yere geçirdik. Allah'a karşı kendisine yardım edecek yandaşları da yoktu. Kendi kendisine yardım edebileceklerden de değildi.
Kasas
(28:82)
Akşam onun mevkiine/konumuna imrenenler sabah şöyle diyorlardı: "VAy be! Allah, kullarından dilediğine rızkı açıp yAyıyor, dilediğine de ölçüyle veriyor/kısıyor. Allah bize lütufta bulunmasAydı, vallahi bizi de batırmıştı. Demek ki, inkarcılar asla iflah etmiyorlar."
Kasas
(28:83)
İşte ahiret yurdu! Biz onu, yeryüzünde üstünlük taslamAyanlarla bozgunculuk peşinde koşmAyanlara veririz. Sonuç, takva sahiplerinindir.
Kasas
(28:84)
İyilik/güzellik getirene ondan daha hAyırlısı var. Kötülük getirenlere gelince, kötülükleri yapanlar yapmış olduklarından fazlasıyla cezalandırılmAyacaklardır.
Kasas
(28:85)
Bu Kur'an'ı sana farz kılan, elbette ki seni vaat edilen yere/belirlenen sona götürecektir. De ki: "HidAyeti getireni de açık bir sapıklık içinde olanı da en iyi Rabbin bilir."
Kasas
(28:87)
Allah'ın Ayetleri sana indirildikten sonra sakın seni geri çevirmesinler. Rabbine yakar/Rabbine çağır. Sakın şirke bulaşanlardan olma.
Ankebut
(29:5)
Allah'a kavuşmAyı umanlara gelince, şu bir gerçek ki, Allah'ın belirlediği vakit mutlaka gelecektir. O, Semi'dir, Alim'dir.
Ankebut
(29:6)
Ve kim didinir, gAyret sarfederse hiç kuşkusuz, kendi benliği lehine gAyret sarfetmiş olur. Gerçek olan şu ki, Allah, alemlere muhtaç olmaktan uzak, mutlak bir Gani'dir.
Ankebut
(29:7)
İman edip hAyra/barışa yönelik hareketler sergileyenlere gelince, biz onların çirkinliklerini elbette ki örteceğiz! Ve biz onları, yapmakta oldukları işlerin en güzeliyle elbette ödüllendireceğiz!
Ankebut
(29:8)
Biz insana, anne-babasına en güzel bir biçimde davranmasını, şunu söyleyerek önerdik: "Eğer onlar, hakkında hiçbir bilgin olmAyan bir şeyle bana ortak koşman için seninle çekişirlerse, o takdirde onlara itaat etme. Yalnız banadır dönüşünüz. NihAyet, ben size yapıp-ettiğiniz şeylerin haberini bildireceğim."
Ankebut
(29:9)
İman edip hAyra/barışa yönelik eylemler sergileyenlere gelince, biz onları elbette ki iyilik/barış severler arasına koyacağız.
Ankebut
(29:16)
İbrahim'i de gönderdik. Toplumuna şöyle demişti: "Allah'a kulluk/ibadet edin, O'ndan sakının. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hAyırlıdır."
Ankebut
(29:17)
"Allah'ın berisinden; bir takım putlara tapıyorsunuz, yalan/iftira üretiyorsunuz. Sizin Allah dışında kulluk/kölelik ettikleriniz size hiçbir rızık veremezler. Rızkı Allah katında arAyın; O'na kulluk edin, O'na şükredin. O'na döndürüleceksiniz."
Ankebut
(29:19)
Hiç görmediler mi, Allah, yaratmAyı nasıl başlatıyor, sonra onu tekrarlıyor/yeni baştan yapıyor. Kuşkusuz bu, Allah için çok kolAydır.
Ankebut
(29:20)
De ki: "Yeryüzünde dolaşın da yaratılışın nasıl başladığına bir bakın. İleride Allah öteki oluşmAya da vücut verecektir. Allah, her şeye Kadir'dir.
Ankebut
(29:23)
Allah'ın Ayetlerini ve Allah'a varmAyı inkar edenler, işte onlar, rahmetimden ümidi kesmişlerdir. Ve bunlar için acıklı bir azap öngörülmüştür.
Ankebut
(29:25)
İbrahim dedi: "Şu bir gerçek ki, siz dünya hAyatında aranızda sevgi oluşturmak için Allah'ın berisinden putlar edindiniz. Sonra, kıyamet gününde birbirinizi tanımaz olacaksınız, bazınız bazınıza lanet edecek. Hepinizin varacağı yer cehennemdir; hiçbir yardımcınız da olmAyacaktır."
Ankebut
(29:36)
Medyen'e de kardeşleri ŞuAyb'ı gönderdik. Şöyle dedi: "Ey toplumum, Allah'a ibadet edin. Ahiret gününe umut bağlAyın. Bozgunculuk yaparak ülkenin huzurunu kaçırmAyın."
Ankebut
(29:41)
Allah'ın berisinden veliler edinenlerin durumu, bir ev edinen dişi örümceğin durumuna benzer. Ve evlerin en güvensizi/en zAyıfı elbette ki, dişi örümceğin evidir. Keşke bilselerdi!
Ankebut
(29:45)
Kitap'tan sana vahyedileni oku! Namazı/duAyı yerine getir! Çünkü namaz/dua, çirkinliklerden ve kötülüklerden alıkoyar. Elbette ki, Allah'ın zikri/Kur'an'ı daha büyüktür! Allah, neler yaptığınızı biliyor.
Ankebut
(29:47)
Kitap'ı sana işte böyle indirdik. Kendilerine kitap verdiklerimiz ona inanırlar. Şunlar içinden de ona inananlar vardır. Bizim Ayetlerimize, gerçeği örtenlerden başkası kafa tutmaz.
Ankebut
(29:48)
Sen bundan önce herhangi bir kitap okumuyordun; onu sağ elinle de yazmıyorsun. Eğer öyle olsAydı batıla saplananlar mutlaka kuşku duyacaklardı.
Ankebut
(29:49)
HAyır, o, kendilerine ilim verilenlerin göğüsleri içinde Ayan-beyan Ayetlerdir. Bizim Ayetlerimizi, zalimlerden başka kimse inkar etmez.
Ankebut
(29:53)
Azabı senden çarçabuk istiyorlar. Eğer belirlenmiş bir süre olmasAydı, azap onlara elbette gelmiş olacaktı. Fakat o, hiç farkında olmadıkları bir sırada kendilerine ansızın geliverecektir. Bunda kuşku yok.
Ankebut
(29:55)
Gün olur, azap onları tepelerinden, Ayaklarının altından sarıverir ve der: "Tadın bakalım, yapıp ettiklerinizi."
Ankebut
(29:58)
İman edip hAyra ve barışa yönelik işler yapanları, altlarından ırmaklar akan cennetin görkemli odalarına yerleştireceğiz. Sürekli kalacaklardır orada. Ne güzeldir iş yapıp değer üretenlerin ödülü!
Ankebut
(29:59)
Onlar ki sabrettiler ve yalnız Rablerine dAyanıp güvenmektedirler.
Ankebut
(29:60)
Nice hAyvanlar var, kendi rızkını taşıyamaz. Allah onları da rızıklandırıyor, sizi de. Semi'dir O, Alim'dir.
Ankebut
(29:61)
Onlara "Gökleri ve yeri kim yarattı, Güneş'i ve Ay'ı kim boyun eğdirdi?" diye sorarsan, mutlaka şöyle diyecekler: "Allah!" Peki nasıl döndürülüyorlar?
Ankebut
(29:62)
Allah, kullarından dilediğine rızkı açıp yAyar da ölçülü verip kısar da. Allah herşeyi çok iyi bilir.
Ankebut
(29:64)
Şu iğreti dünya hAyatı, bir eğlence ve oyundan başka şey değil. Ahiret yurduna gelince, asıl hAyat işte odur. Ah, bilebilselerdi!
Ankebut
(29:65)
Gemiye bindiklerinde, dini Allah'a özgüleyerek yalvarıp yakarırlar. Fakat Allah onları kurtarıp karAya çıkardığında, bir bakmışsın ortak koşuyorlar;
Ankebut
(29:68)
Yalan düzüp Allah'a iftira eden, yahut kendisine geldiği zaman hakkı yalanlAyan kişiden daha zalim kim vardır? Cehennemde değil midir kafirlerin barınağı?
Rum
(30:4)
Birkaç yıl içinde. İş/oluş/hüküm, önünde de sonunda da Allah'ındır. Onların galibiyet gününde müminler ferahlAyacaklar,
Rum
(30:7)
Onlar basit ve iğreti hAyattan, bir dış görünüşü bilirler. Ama ahiretten tam bir gaflet içindedirler onlar!
Rum
(30:8)
Kendi benliklerinin içinde olup bitenleri de mi düşünmediler! Allah gökleri, yeri ve bu ikisi arasındakileri ancak hak üzere ve belirlenmiş bir süreye bağlı olarak yaratmıştır. Şu da bir gerçek ki, insanlardan çokları Rablerine kavuşmAyı gerçekten inkar ediyorlar.
Rum
(30:10)
Sonra o çirkinlik ve kötülük sergileyenlerin sonu, çirkinlik ve kötülüğün en beteri oldu. Çünkü Allah'ın Ayetlerini yalanlamışlardı ve o Ayetlerle alAy ediyorlardı.
Rum
(30:13)
Allah'a ortak tuttukları arasından, kendileri için şefaatçılar çıkmAyacaktır. Kendi yandaşlarına nankörlük etmektedir onlar.
Rum
(30:14)
Saat gelip çattığı gün, o gün, hepsi birbirinden Ayrılacaktır.
Rum
(30:15)
İman edip hAyra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince, onlar bir bahçe içinde mutlu kılınırlar.
Rum
(30:16)
İnkar edip Ayetlerimizi ve ahiret buluşmasını yalanlAyanlara gelince, onlar azabın içinde hazır bulundurulurlar.
Rum
(30:19)
Diriyi ölüden çıkarır O, ölüyü diriden çıkarır. Ölümünün ardından toprağa hAyat verir. Siz de işte böyle çıkarılacaksınız.
Rum
(30:20)
Onun Ayetlerinden biri de sizi, topraktan yaratmış olmasıdır. Sonra siz bir insan türü oldunuz, her tarafa yAyılıyorsunuz.
Rum
(30:21)
Onun Ayetlerinden biri de sizin için, kendilerine ısınasınız ve aranızda sevgi ve rahmet koysun diye nefislerinizden eşler yaratmasıdır. Bunda, iyice düşünen bir toplum için elbette Ayetler vardır.
Rum
(30:22)
Göklerin ve yerin yaratılmasıyla dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O'nun Ayetlerindendir. Bunda, ilim sahipleri için elbette ibretler vardır.
Rum
(30:23)
Gece ve gündüz uyumanız, onun lütfundan nasip aramanız da O'nun Ayetlerindendir. Bunda, işitebilen bir toplum için elbette ibretler vardır.
Rum
(30:24)
Yine O'nun Ayetlerindendir ki O size, korku ve ümit olmak üzere şimşeği gösteriyor; gökten bir su indiriyor da ölümünden sonra toprağı onunla canlandırıyor. Bunda, aklını işleten bir topluluk için elbette mucizeler vardır.
Rum
(30:25)
Göğün ve yerin O'nun emriyle Ayakta durması da O'nun Ayetlerindendir. Sonra sizi bir çağrıyla davet ettiğinde siz yerden hemen çıkacaksınız.
Rum
(30:27)
YaratmAya ilk başlAyan/yaratılanları ilk yaratan O'dur. Sonra onları çevirip yeniden yaratacaktır. Bu O'nun için çok da kolAydır. Göklerde ve yerde en yüce örnekler/en yüce sıfatlar O'nundur. O'dur Aziz, O'dur Hakim...
Rum
(30:28)
Size öz benliklerinizden bir örnek verdi: Ellerinizin altında bulunanlarda, size verdiğimiz rızıklarda, sizinle Aynı haklara sahip, birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekineceğiniz ortaklarınız var mı? İşte biz, aklını işletecek bir topluluk için Ayetleri böyle açık açık sıralıyoruz.
Rum
(30:31)
O'a yönelmiş kişiler olarak O'ndan sakının! Namazı/duAyı yerine getirin ve sakın şirke sapanlardan olmAyın;
Rum
(30:32)
Onlardan ki, dinlerini parçalAyıp hizipler/fırkalar haline geldiler. Her hizip kendi elindekiyle sevinip övünür.
Rum
(30:34)
Kendilerine verdiklerimize karşı nankörlük etsinler diye. HAydi, yararlanın/zevklenin! Yakında bileceksiniz...
Rum
(30:38)
O halde, akrabAya hakkını ver. Yoksula, yolda kalmışa da. Allah'ın yüzünü isteyenler için bu daha hAyırlıdır. İşte böyleleridir, kurtuluşa erenler.
Rum
(30:43)
Allah tarafından ertelenmesi söz konusu olmAyan bir günden önce, yüzünü güçlü ve eskimez dine döndür! O gün herkes bölük bölük Ayrılacaktır.
Rum
(30:44)
Kim küfre saparsa inkarı kendisi aleyhinedir. Barışa ve hAyra yönelik bir iş yapanlarsa, kendi benlikleri için yer hazırlarlar.
Rum
(30:45)
Çünkü Allah, iman edip hAyra ve barışa yönelik işler yapanları, öz lütfundan ödüllendirecektir. O, nankörlükleri sevmez.
Rum
(30:46)
O'nun Ayetlerindendir ki, size rahmetinden tattırsın; gemiler, buyruğu ile akıp gitsin. Lütfundan nasip arAyasınız ve şükredebilesiniz diye, rüzgarları müjdeciler olarak gönderir.
Rum
(30:47)
Yemin olsun biz, senden önce de resulleri toplumlarına gönderdik, onlara açık kanıtlar getirdiler. NihAyet, günah işleyenlerden öc aldık. İnananlara yardım etmek bizim üzerimizde bir haktı.
Rum
(30:48)
O Allah'tır ki, rüzgarları gönderir de onlar, bulutu savurur. Sonra Allah o bulutu gökte dilediği gibi yAyıp döşer, onu parça parça eder. NihAyet sen onun arasından yağmurun çıktığını görürsün. Sonra onu kullarından dilediğine ulaştırdığında onlar, müjde almış gibi sevinirler.
Rum
(30:53)
Ve sen körleri de sapıklıklarından Aydınlığa çıkaramazsın. Sen ancak, Ayetlerimize iman edenlere dinletirsin de onlar müslümanlar/Allah'a teslim olanlar haline geliverirler.
Rum
(30:57)
Zulmetmiş olanlara, özür bildirmeleri o gün yarar sağlamAyacak. Onlardan Allah'ı hoşnut etmeleri de istenmez.
Lukman
(31:2)
İşte sana, o hikmetlerle dolu Kitap'ın Ayetleri.
Lukman
(31:4)
Ki onlar namazı/duAyı yerine getirirler, zekatı verirler. Ve onlar ahirete de gözle görmüşçesine inanırlar.
Lukman
(31:6)
İnsanlardan öylesi vardır ki, Allah yolundan bilgisizce saptırmak için hadis/laf eğlencesi satın alır ve onu alAy konusu edinir. İşte böylelerine rezil edici bir azap vardır.
Lukman
(31:7)
Ayetlerimiz ona okunduğunda, böbürlenerek yüzünü çevirir. Sanki onları hiç işitmemiştir, sanki kulaklarında bir ağırlık vardır. İşte böylesini, korkunç bir azapla muştula.
Lukman
(31:8)
İman edip hAyra ve barışa yönelik fiiller sergileyenlere gelince, onlar için nimetlerle dolu cennetler vardır.
Lukman
(31:10)
Gökleri direksiz-desteksiz yarattı; görüyorsunuz onları. Ve yeryüzüne, sizi çalkalAyıp sendeletmesin diye ağırlıklar, dAyanaklar bıraktı ve orada her çeşit hAyvanı yAydı. Gökten bir su indirdik de orada her türlü cömert ve bereketli çifti filizlendirdik.
Lukman
(31:11)
İşte Allah'ın yaratışı/yarattıkları! Hadi, gösterin bana onun dışındakiler ne yaratmıştır? HAyır, hAyır, zalimler açık bir sapıklık içindedirler.
Lukman
(31:15)
Eğer onlar, hakkında hiçbir bilgin olmAyan şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada örfe uygun geçin; ama bana yönelenin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz banadır. Yapıp ettiklerinizi size haber vereceğim.
Lukman
(31:16)
"Oğulcuğum, şu bir gerçek ki, yaptığın, bir hardal danesi ağırlığında olsa, bir kAyanın bağrına veya göklere, yahut yerin bağrına konsa, Allah onu yine de ortAya getirir. Çünkü Allah Latif'tir, lütfu sınırsızdır; Habir'dir, her şeyden haberdardır."
Lukman
(31:17)
"Yavrucuğum; namazı/duAyı yerine getir, iyilik ve güzelliği belirlenene özendir, kötülük ve çirkinliği belirlenenden sakındır, başına gelene sabret. Çünkü bunu yapabilmek, zorlu/önemli işlerdendir."
Lukman
(31:20)
Görmediniz mi, Allah, göklerde ve yerde bulunan şeyleri sizin emrinize verdi ve görünür-görünmez nimetlerini üstünüze saçtı. İnsanlardan öylesi var ki, Allah uğrunda ilimsiz, kılavuzsuz ve Aydınlatıcı bir kitaba dAyanmaksızın mücadele eder.
Lukman
(31:21)
Böylelerine, Allah'ın indirdiğine uyun dendiğinde şu cevabı verirler: "HAyır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." Peki, şeytan onları, alevli ateşin azabına çağırmış olsa da mı?
Lukman
(31:29)
Görmedin mi, Allah geceyi gündüzün içine sokuyor, gündüzü de gecenin içine sokuyor. Güneş'i ve Ay'ı bir emre boyun eğdirmiş. Hepsi belirlenmiş bir süreye doğru akıp gidiyor. Kuşkusuz, Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
Lukman
(31:31)
Size, Ayetlerinden göstermek için, Allah'ın nimetleriyle gemilerin denizde akıp gidişini görmedin mi? Kuşkusuz, bunda gereğince sabreden, gereğince şükreden herkes için kesin ibretler vardır.
Lukman
(31:32)
Kara bulutlar gibi dalga kendilerini kuşattığı zaman; Allah'a, dini O'na özgüleyerek yalvarırlar. Fakat onları karAya çıkarıp kurtarınca, içlerinden sadece bir kısmı doğru yolu tutar. Bizim Ayetlerimize, gaddar nankörlerin tümünden başkası karşı çıkmaz.
Lukman
(31:33)
Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Herhangi bir şeyde babanın, evladı; evladın da babası yerine karşılık ödemeyeceği günden ürperin! Allah'ın vaadi haktır; dünya hAyatı sizi sakın aldatmasın. O yaman aldatıcı, sakın sizi Allah ile aldatmasın!
Secde
(32:3)
Yoksa "Onu uydurdu" mu diyorlar?! HAyır, haktır o; senin Rabbindendir; senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı gelmemiş bir toplumu uyarman içindir. Umulur ki, doğruya ve güzele kılavuzlanırlar.
Secde
(32:4)
Allah'tır ki gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yaratmış, sonra arş üzerinde egemenlik kurmuştur. O'nun dışındakilerden size ne bir dost vardır ne de bir şefaatçı. Hala düşünüp ibret almAyacak mısınız?
Secde
(32:5)
İş ve oluşu gökten yere doğru çekip çevirir; sonra o O'na yükselip çıkar: Bir günde ki, süresi, sizin sAymakta olduğunuz günlerden bin yıla denktir.
Secde
(32:6)
İşte budur Allah! GAybı da görüneni de bilen O'dur. Aziz'dir o, Rahim'dir.
Secde
(32:10)
Şöyle dediler: "Toprakta kAybolup gittiğimiz zaman mı, o zaman mı yeni bir yaratılış içinde olacağız!" Gerçek şu ki, onlar her şeyden önce, Rablerinin huzuruna varmAyı inkar ediyorlar.
Secde
(32:12)
Günahkarları, Rablerinin huzurunda başlarını eğmiş olarak şöyle derken bir görsen: "Rabbimiz; gördük, duyduk, geri gönder bizi ki, barışa/hAyra yönelik iyi iş yapalım. Artık kesin olarak inanıyoruz."
Secde
(32:13)
Biz dileseydik, her benliğe hidAyetini elbette verirdik. Fakat benden şu yolda söz hak olmuştur: "Yemin olsun, cehennemi tamamıyla cinlerden ve insanlardan dolduracağım."
Secde
(32:15)
Bizim Ayetlerimize o kimseler inanır ki, onlarla kendilerine öğüt verildiğinde, secdelere kapanırlar ve hiç böbürlenmeyerek Rablerine hamt ile tespih ederler.
Secde
(32:17)
Hiç kimse, yaptıklarına karşılık onlar için hangi göz Aydınlığının saklandığını bilmez.
Secde
(32:18)
Hiç, bir mümin, bir sapık gibi olur mu? HAyır, eşit olmazlar!
Secde
(32:19)
İman edip hAyra/barışa yönelik işler yapanlara gelince, onlar için, yaptıklarına karşılık olarak barınacakları cennet konakları vardır.
Secde
(32:20)
Sapmış olanların varacakları yerse ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde, orAya geri çevrilirler. Ve şöyle denir onlara: "YalanlAyıp durduğunuz ateş azabını tadıverin!"
Secde
(32:21)
Belki dönerler diye, onlara o büyük azaptan Ayrı olarak, o küçük azaptan da mutlaka tattıracağız.
Secde
(32:22)
Rabbinin Ayetleri kendilerine hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zalim kim vardır? Suçlulardan mutlaka intikam alacağız biz!
Secde
(32:24)
Sabrettikleri zaman içlerinden, bizim emrimizle doğru yola ileten önderler çıkarmıştık. Onlar bizim Ayetlerimize gereğince inanıyorlardı.
Secde
(32:25)
Kuşkusuz, Rabbin, evet O, ihtilaf edip durdukları hususlarda onların arasını Ayıracaktır.
Secde
(32:27)
Görmediler mi ki, biz, çorak toprağa suyu salıyoruz da onunla ekinler çıkarıyoruz; hem hAyvanları yiyor ondan hem kendileri. Hala görmüyorlar mı?
Secde
(32:29)
De ki: "Fetih günü, küfre sapanlara imanları yarar sağlamAyacaktır. Onlara göz açtırılmaz bile."
Ahzab
(33:3)
Allah'a dAyanıp güven! Vekil olarak Allah yeter.
Ahzab
(33:9)
Ey iman edenler, Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlAyın! Hani, üstünüze ordular gelmişti de biz onların üzerine bir rüzgar ve sizin görmediğiniz ordular salmıştık. Allah, yapmakta olduklarınızı iyice görmektedir.
Ahzab
(33:10)
Hani, onlar, üst yanınızdan, alt tarafınızdan size saldırmıştı da gözler kAymış, yürekler gırtlaklara ulaşmıştı. Allah hakkında türlü zanlarda bulunuyordunuz.
Ahzab
(33:11)
İşte orada müminler belAya uğratılarak imtihan edilmişler ve şiddetli bir zelzeleyle sarsılmışlardı.
Ahzab
(33:13)
Hani, onlardan bir grup şöyle demişti: "Ey Yesrib halkı, duracak yeriniz yok, hemen geri dönün!" İçlerinden bir grup da Peygamber'den izin istiyor: "İnan olsun, evlerimiz kAygı duyulacak durumda." diyorlardı." Oysaki evleri kAygı duyulacak durumda değildi; sadece kaçmak istiyorlardı.
Ahzab
(33:15)
Yemin olsun ki, onlar daha önce, geri dönüp kaçmAyacaklarına ilişkin Allah'a söz vermişlerdi. Ve Allah'a verilen söz sorumluluk gerektirirdi.
Ahzab
(33:19)
Size karşı cimrilik/kıskançlık ederler. Korku geldiğinde onları sana bakar halde görürsün. Korku gittiğinde ise hAyra karşı kıskançlık yüzünden sizi keskin dillerle yaralarlar. Ölümden üzerine bAygınlık çökmüş biri gibidirler. Bunlar iman etmemişlerdir. Bu yüzden de Allah, amellerini boşa çıkarmıştır. Bunu yapmak Allah için çok kolAydır.
Ahzab
(33:20)
Düşman hiziplerin gitmediğini sanıyorlar. Düşman hizipler gelecek olsalar, bunlar isterler ki, Bedevi Araplar içinde bulunsunlar da sizinle ilgili haberleri sorsunlar. ŞAyet içinizde bulunsalardı, pek azı müstesna, savaşmAyacaklardı.
Ahzab
(33:25)
Allah, küfre sapanları öfkeleriyle yüz geri etti; hiçbir hAyra ulaşamadılar. Allah, çarpışma sırasında müminler için yeterli oldu. Allah Kavi'dir, Aziz'dir.
Ahzab
(33:27)
Sizi onların yerlerine-yurtlarına, mallarına ve henüz Ayak basmadığınız bir toprağa mirasçı kıldı. Allah'ın her şeye gücü yeter.
Ahzab
(33:28)
Ey Peygamber, eşlerine şöyle söyle: "Eğer şu iğreti dünya hAyatını ve onun süsünü istiyorsanız, hAydi gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de sizi güzellikle serbest bırakAyım."
Ahzab
(33:30)
Ey peygamber hanımları! Sizden kim açık/kanıtlanmış bir edepsizlik yaparsa, kendisi için azap iki katına çıkarılır. Ve bu, Allah için çok kolAydır.
Ahzab
(33:32)
Ey peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer korunup takvAya sarılıyorsanız sözü kırıtarak söylemeyin ki, kalbinde maraz bulunan biri ümide kapılmasın. Örfe uygun söz söyleyin.
Ahzab
(33:33)
Evlerinizde de vakarlı oturun. İlk cahiliye teşhirciliği gibi kendinizi teşhir etmeyin. Namazı/duAyı yerine getirin, zekatı verin, Allah'a ve resulüne itaat edin. Allah sizden kiri/lekeyi gidermek istiyor ey Ehlibeyt, sizi tam bir biçimde temizlemek istiyor.
Ahzab
(33:34)
Evlerinizde Allah'ın Ayetlerinden ve hikmetten okunanları hatırlAyın. Kuşkusuz, Allah Latif'tir, Habir'dir.
Ahzab
(33:37)
Hani sen Allah'ın nimetlendirdiği, senin de lütufta bulunduğun kişiye "Eşini yanında tut, Allah'tan kork!" diyordun ama, Allah'ın açıklAyacağı bir şeyi de içinde saklıyordun; insanlardan çekiniyordun. Oysaki kendisinden korkmana Allah daha lAyıktır. Zeyd o kadından ilişiğini kesince onu sana nikahladık ki, evlatlıkları eşleriyle ilişkilerini kestiklerinde, müminler için o kadınlarla evlenmede bir güçlük olmasın. Zaten Allah'ın emri yerine getirilmiştir.
Ahzab
(33:39)
Onlar ki Allah'ın mesajlarını tebliğ edip O'ndan korkarlar, Allah'tan gAyrı hiç kimseden korkmazlar. Hesap sorucu olarak Allah yeter.
Ahzab
(33:43)
O, odur ki sizi karanlıklardan Aydınlığa çıkarsın diye size acıyor/destek veriyor. Melekleri de öyle yapıyor. Zaten O, inananlara karşı çok merhametlidir.
Ahzab
(33:49)
Ey iman edenler! Mümin kadınları nikahlAyıp da kendilerini, onlara dokunmadan boşarsanız, sizin belirleyeceğiniz bir iddet boyunca onları bekletme hakkınız yoktur. O halde, böyle durumlarda onları nimetlendirin ve kendilerini güzelce serbest bırakın.
Ahzab
(33:50)
Ey Peygamber! Biz sana şu hanımları helal kıldık: Mehirlerini verdiğin eşlerin, Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunanlar, amcalarının, halalarının, dAyılarının, teyzelerinin kızlarından seninle birlikte hicret edenler. Peygamber kendisiyle evlenmek istediğinde, kendisini Peygamber'e hibe eden mümin bir kadını da öteki müminlere değil, yalnız sana özgü olmak üzere helal kıldık. Onlara eşleri ve elleri altındakiler hakkında neler farz kıldığımızı biz biliriz. Sana bir zorluk olmasın diyedir bu... Allah Gafur'dur, Rahim'dir.
Ahzab
(33:51)
Onlardan dilediğini geriye bırakırsın, dilediğini yanına alırsın. Bir süre için uzaklaştığın hanımlarından dilediğini yanına almanda bir sakınca yoktur. Onların gözlerinin Aydınlanmasında, tasalanmalarında ve kendilerine verdiğinle hepsinin hoşnut olmasında bu daha uygun bir yoldur. Allah sizin kalplerinizde olanı bilir. Allah Alim'dir, Halim'dir.
Ahzab
(33:53)
Ey iman edenler! Size bir yemek için izin verilmedikçe Peygamber'in evlerine girmeyin. Vaktini bekleyip durmaksızın çağırıldığınızda girin, ancak yemeği yiyince hemen dağılın. Söze dalıp lafı koyulaştırmAyın. Çünkü böyle davranmanız Peygamber'i rahatsız eder. Fakat o size bir şey söylemekten utanır. Allah ise hakkı dile getirmekten çekinmez. Peygamber'in eşlerinden bir şey istediğinizde, onlardan perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha temiz bir yoldur. Allah'ın resulüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra onun eşleriyle nikahlanmanız, size helal kılınmamıştır. Böyle bir şey Allah katında büyük bir vebaldir.
Ahzab
(33:58)
Mümin erkeklerle mümin kadınları, yapmadıkları bir şeyden dolAyı rahatsız edenler, bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir.
Ahzab
(33:60)
İkiyüzlüler, kalplerinde maraz bulunanlar, şehirde çirkin haberler yAyanlar, bu yaptıklarına son vermezlerse, seni onların üzerine gitmeye elbette teşvik edeceğiz. Bundan sonra onlar, orada senin yakınında, çok az kalabilirler.
Ahzab
(33:66)
Gün olur, yüzleri ateşin içinde evrilip çevrilir de şöyle derler: "VAy başımıza! Keşke Allah'a itaat etseydik, keşke resule itaat etseydik."
Ahzab
(33:69)
Ey iman edenler! Musa'ya eziyet edenler gibi olmAyın! Allah, Musa'yı onların dediğinden uzak tutmuştur. O, Allah katında olumlu, itibarlı bir kul idi.
Ahzab
(33:71)
Ki Allah amellerinizi barışa/hAyra yarAyışlı kılsın, günahlarınızı affetsin. Allah'a ve O'nun resulüne itaat eden, büyük bir başarı elde etmiştir.
Sebe
(34:2)
Yerin içine gireni, oradan çıkanı, gökten ineni, orAya yükseleni o bilir. Rahim'dir O, Gafur'dur.
Sebe
(34:3)
Küfre sapanlar şöyle dediler: "Kıyamet saati bize gelmez!" De ki: "HAyır, öyle değil! GAybı bilen Rabbime yemin olsun ki, o size mutlaka ve mutlaka gelecektir! Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile Rabbimden gizli kalmaz. Zerreden daha küçük veya daha büyük hiçbir istisna olmamak üzere, her şey apaçık bir Kitap'ta belirlenmiştir;
Sebe
(34:4)
Ki Allah, iman edip hAyra ve barışa yönelik işler sergileyenleri ödüllendirsin. İşte bunlar için bir bağışlanma ve kutlu-bereketli bir rızık vardır."
Sebe
(34:5)
Ayetlerimizi hükümsüz kılmak uğruna koşuşup duranlar var ya, onlar için pislikten, inletici bir azap vardır.
Sebe
(34:8)
"Yalan düzüp Allah'a iftira mı ediyor, yoksa çıldırmış mı bu?" HAyır, söyledikleri gibi değil! Gerçek şu ki, ahirete inanmAyanlar, dönüşü olmAyan bir sapıklık ve bir azap içindedirler.
Sebe
(34:11)
Geniş ve uzun zırhlar yap! Dokumasında titiz davran! Siz de hAyra ve barışa yönelik iş yapın. Kuşkusuz, ben, yaptıklarınızı görüyorum.
Sebe
(34:12)
Süleyman için de sabah gidişi bir Ay, akşam dönüşü bir Ay olan rüzgarı görevlendirdik. Onun için erimiş katran/bakır kAynağını sel gibi akıttık. Cinlerden öylesi vardı ki, Rabbinin izniyle onun önünde iş yapardı. Onlardan hangisi buyruğumuzdan yan çizse, alevli ateş azabını kendisine tattırdık.
Sebe
(34:14)
Sonunda, Süleyman için ölüm hükmünü verdiğimizde, onun ölümünü, değneğini yiyen dabbetül arzdan/ağaç kurtçuğundan başkası onlara göstermedi. Süleyman yere yığılınca, açıkça anlaşıldı ki, eğer cinler gAybı bilmiş olsalardı, o alçaltıcı azap içinde bekleyip durmazlardı.
Sebe
(34:21)
Oysaki onun, onlar üzerinde hiçbir sultası yoktu. Sadece biz; ahirete inananı, onun hakkında kuşkuya düşenden Ayırmak için böyle yapıyorduk. Rabbin herşey üzerinde Hafiz'dir, kollar, korur, gözetir.
Sebe
(34:24)
De ki: "Göklerden ve yerden sizi kim rızıklandırıyor?" De ki: "Allah! O halde biz yahut siz ya tam hidAyet üzerindeyiz yahut açık bir sapıklık içinde."
Sebe
(34:25)
De ki: "Bizim işlediğimiz suçlardan siz sorumlu olmAyacaksınız; biz de sizin yaptıklarınızdan sorguya çekilmeyeceğiz."
Sebe
(34:26)
De ki: "Rabbimiz hepimizi birarAya toplAyacak, sonra da aramızı hak ile Ayıracak. O'dur Fettah, O'dur Alim."
Sebe
(34:27)
De ki: "Ortaklar olarak O'nun yanına koymAya kalktıklarınızı bana gösterin! HAyır, iş sandığınız gibi değil! O, Allah'tır; Aziz'dir, Hakim'dir."
Sebe
(34:31)
Küfre sapanlar dedi ki: "Biz, bu Kur'an'a da bundan öncekine de asla inanmAyacağız!" Ah, bir görsen o zalimleri Rableri huzurunda, tutuklanmış halde! Bir kısmı da bir kısmına söz atar durur. Basit görülüp horlananları, büyüklük taslAyanlara şöyle derler: "Siz olmasAydınız, vallahi biz inanacaktık!"
Sebe
(34:32)
Büyüklük taslAyanlar ise basit görülüp horlananlara şöyle derler: "HidAyet size geldikten sonra, sizi ondan biz mi geri çevirdik? HAyır, siz kendiniz günahkarlardınız!"
Sebe
(34:33)
Bu kez, basit görülüp horlananlar büyüklük taslAyanlara şöyle derler: "HAyır, öyle değil!" İşiniz gece gündüz düzenbazlıktı. Siz bize Allah'a nankörlük etmemizi, O'na eşler-ortaklar tutmamızı emrediyordunuz." NihAyet, azabı gördüklerinde, pişmanlığı içlerine gömerler. Biz ise inkarcıların boyunlarına bukağıları vurmuşuzdur. Yapıp ettiklerinden başka, neyin karşılığını görüyorlar ki!...
Sebe
(34:37)
Sizi bize yaklaştırıp, katımızda size yakınlık sağlAyacak olan, ne mallarınızdır ne de çocuklarınız. İman edip hAyra ve barışa yönelik iş yapanlar müstesna. Onlara, yaptıklarının kat kat fazlası ödül vardır. Onlar, seçkin odalarda güven içindedirler.
Sebe
(34:38)
Ayetlerimizi hükümsüz bırakmak için koşuşanlara gelince, onlar azabın içinde hazır bulundurulacaklardır.
Sebe
(34:39)
De ki: "Rabbim, kullarından dilediğine rızkı bolca-genişçe verir, dilediğine de kısarak verir. Bir şey infak ederseniz O, onun yerine başka bir şey lütfeder. Rızık verenlerin en hAyırlısıdır O.
Sebe
(34:42)
Artık o gün, birinizin diğerine yarar sağlamAya da zarar vermeye de gücü yetmez. Zulme sapanlara şöyle deriz: "O kendisini yalanlAyıp durduğunuz ateş azabını tadın!"
Sebe
(34:43)
Ayetlerimiz açık-seçik kanıtlar halinde karşılarında okununca şöyle derler: "Bu adam, atalarınızın kulluk/ibadet etmekte olduklarından sizi vazgeçirmek isteyen biriden başkası değil." Şunu da söylerler: "Bu, düzenlenmş bir yalandan/iftiradan başka şey değildir." Hakkı inkar edenler, o kendilerine geldiğinde şöyle demişlerdir: "Açık bir büyüden başka şey değil bu!"
Sebe
(34:48)
De ki: "Benim Rabbim, gerçeği ortAya koyar. GAybları en iyi bilen O'dur."
Sebe
(34:49)
De ki: "Hak geldi, artık batıl ortAya yeni bir şey çıkaramaz; eskiyi de geri getiremez."
Sebe
(34:50)
De ki: "Eğer saparsam, öz benliğim aleyhine saparım. Doğruyu ve güzeli bulursam bu, Rabbimin bana vahyettiği sAyesindedir. Çünkü O, Semi'dir, Karib'dir."
Sebe
(34:53)
Daha önce inkar etmişlerdi onu. GAyba taş atıp duruyorlardı o uzak yerden.
Fatir
(35:2)
Allah'ın insanlar için açıp yAydığı rahmeti hiç kimse tutup kısamaz. Onun tutup kıstığını ise O'ndan sonra salıp açacak yoktur. Aziz'dir O, Hakim'dir.
Fatir
(35:5)
Ey insanlar, Allah'ın vaadi haktır! O halde iğreti dünya hAyatı sizi sakın aldatmasın! O yaman aldatıcı, o çok gururlu, sizi sakın Allah ile aldatmasın.
Fatir
(35:7)
Küfre sapanlar için şiddetli bir azap vardır. İman edip hAyra ve barışa yönelik ameller işleyenlere gelince onlar için bir bağışlanma ve büyük bir ödül olacaktır.
Fatir
(35:8)
Ya o kişi? Yaptıklarının kötülüğü kendisine allanıp pullanmış da onu güzel görüvermiş. Doğrusu şu: Allah dilediğini/dileyeni saptırır, dilediğini/dileyeni de doğruya ve güzele kılavuzlar. O halde canın onlar için üzüntülere dalmasın. Hiç kuşkusuz, Allah onların ürettiklerini/ortAya koydukları oyunları çok iyi bilmektedir.
Fatir
(35:9)
Allah odur ki, rüzgarları gönderdi. Rüzgarlar bir bulut kaldırır. Derken onu ölü bir beldeye sevk ettik de ölümünden sonra toprağa onunla hAyat verdik. İşte ölümünden sonra dirilme de böyledir.
Fatir
(35:10)
Onur ve yücelik isteyen bilsin ki, onur ve yüceliğin tümü Allah'adır. Temiz ve güzel kelime O'na yükselir; hAyra ve barışa yönelik amel de o kelimeyi yüceltir. Kötülükleri kuranlara/kötülükleri tuzak yapanlara gelince, onlar için şiddetli bir azap vardır. Ve böylelerinin tuzağı tarumar olur.
Fatir
(35:11)
Allah sizi bir topraktan, sonra bir spermden yarattı; sonra sizi çiftler haline getirdi. O'nun ilmi dışında, bir dişi ne hamile olur ne de doğurur. YaşAyan bir varlığa daha çok ömür verilmesi de onun ömründen biraz azaltılması da mutlaka bir kitapta yazılıdır. Bu, Allah için gerçekten çok kolAydır.
Fatir
(35:13)
Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Güneş'i ve Ay'ı buyruk altına almıştır. Her biri belirlenen bir süreye kadar akıp gidiyor. İşte Rabbiniz Allah bu; mülk ve yönetim O'nundur. Onun berisinden yakardıklarınız ise bir çekirdek zarına bile hükmedemezler.
Fatir
(35:18)
Hiçbir günahkar, bir başkasının günahını yüklenmez. Yükü ağır gelen, onu taşımAya çağırsa bile, kendisinden hiçbir şey yüklenilmez. Akraba bile olsa... Sen ancak Rablerinden için için korkanları ve namazı/duAyı yerine getirenleri uyarırsın. Arınıp temizlenen, kendi benliği için arınıp temizlenir. Dönüş Allah'adır.
Fatir
(35:21)
Gölge ile sıcaklık da Aynı değildir.
Fatir
(35:25)
Seni yalanlıyorlarsa, onlardan öncekiler de yalanlamıştı. Resulleri onlara açık-seçik mesajlar, sAyfalar ve Aydınlatıcı kitap getirmişlerdi.
Fatir
(35:28)
Aynı şekilde, insanlardan, hAyvanlardan, davarlardan da çeşitli renklerde olanlar var. Kulları içinde Allah'tan ancak bilginler ürperir. Allah Aziz'dir, Gafur'dur.
Fatir
(35:29)
Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı/duAyı yerine getirenler, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık infak edenler, asla batmAyacak bir ticaret umabilirler.
Fatir
(35:32)
Sonra, kullarımız arasından seçtiklerimizi kitaba mirasçı kıldık. İçlerinden öz nefsine zulmeden var. Orta yolda gideni var. Allah'ın izniyle hAyırlarda öne geçeni var. İşte bu, büyük lütfun ta kendisidir.
Fatir
(35:37)
Feryat edip dururlar orada: "Rabbimiz, çıkar bizi de önceden yaptığımızdan başka şey yapalım. Barışa ve hAyra yönelik iyi bir iş yapalım." Sizi biz, öğüt alanın öğüt alacağı bir süre ömürlendirmedik mi? Uyarıcı da geldi size. Hadi, tadın bakalım azabı! Zalimler için hiçbir yardımcı yok artık.
Fatir
(35:38)
Allah, göklerin ve yerin gAybını bilendir/Alim'dir. O, göğüslerin özündekini de çok iyi bilir.
Fatir
(35:40)
De ki: "Allah'ın berisinden yakardığınız şu ortaklarınızı gördünüz mü? Gösterin bana topaktan neyi yarattı onlar!" Yoksa göklerde bir ortaklıkları mı var? Yoksa onlara bir kitap verdik de kendileri o kitaptan bir kanıt üzerinde midirler? HAyır, zalimler birbirlerine aldanıştan/aldatıştan başka hiçbir şey vaat etmezler.
Yasin
(36:8)
Biz onların boyunlarına bukağılar geçirdik. Bukağılar çenelere dAyanmıştır da bu yüzden onların kafaları yukarı kalkıktır.
Yasin
(36:12)
Biz, yalnız biz, ölüleri diriltiriz ve onların önden gönderdiklerini de eserlerini de yazarız! Zaten biz her şeyi apaçık bir kütükte Ayrıntılı olarak kAydetmişizdir.
Yasin
(36:13)
Onlara o kent halkını örnek ver. Hani, elçiler gelmişti orAya.
Yasin
(36:18)
Dediler: "Sizin yüzünüzden uğursuzlukla karşılaştık/biz sizi uğursuzluk sebebi sAymaktAyız. Eğer bu işe son vermezseniz, sizi mutlaka taşlAyacağız. Ve bizden size acıklı bir azap kesinlikle dokunacaktır."
Yasin
(36:19)
Dediler: "Uğursuzluk kuşunuz sizinle beraberdir. Size öğüt verildi diye mi bütün bunlar? HAyır, siz savurganlığa, aşırılığa sapmış bir topluluksunuz."
Yasin
(36:30)
Yazık şu kullara! Kendilerine gelen her resulle mutlaka alAy ederlerdi.
Yasin
(36:39)
Ay'a gelince, biz onun için de bir takım durak noktaları/birtakım evreler belirledik. NihAyet o, eski hurma sapının eğrilmişi gibi geri döner.
Yasin
(36:40)
Güneş'in Ay'a ulaşıp çatması gerekmiyor. Gecenin de gündüzü geçmesi gerekmez. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.
Yasin
(36:41)
Zürriyetlerini o dopdolu gemilerde taşımamız da onlar için bir Ayettir.
Yasin
(36:46)
Çünkü Rablerinin Ayetlerinden kendilerine bir Ayet gelince, ondan mutlaka yüz çevirmişlerdir.
Yasin
(36:50)
O zaman ne bir tavsiyede bulunmAya güçleri yetecek ne de ailelerine dönebilecekler.
Yasin
(36:52)
Şöyle diyecekler: "VAy başımıza gelene! Kim kaldırdı bizi mezarımızdan? Rahman'ın vaat ettiği işte bu! Peygamberler doğru söylemişler."
Yasin
(36:59)
Ey günahkarlar! Bugün şöyle Ayrılın!
Yasin
(36:64)
İnkar edip durmanız yüzünden dalın orAya bugün!
Yasin
(36:65)
O gün, ağızlarını mühürleyeceğiz. Bize elleri konuşacak, Ayakları da kazanmış olduklarına tanıklık edecek.
Yasin
(36:67)
Dilesek, onları oldukları yerde hAyvana çeviririz. O zaman ne ileri gitmeye güçleri yeter ne de geri dönebilirler.
Yasin
(36:69)
Biz o peygambere şiir öğretmedik. Şiir ona yaraşmaz/lAyık olamaz da. Ona vahyedilen, bir öğütten ve apaçık bir Kur'an'dan başka şey değildir;
Yasin
(36:71)
Görmediler mi, ellerimizin yapıp ettiklerinden, kendileri için nice hAyvanlar yarattık da onlar, bu hAyvanlara sahip oluyorlar.
Yasin
(36:72)
O hAyvanları bunlara boyun eğdirdik. Onlardan binekleri vardır ve onlardan bir kısmını da yiyorlar.
Yasin
(36:73)
O hAyvanlarda bunlar için birçok yararlar var, içecekler var. Hala şükretmiyorlar mı?
Yasin
(36:78)
Kendi yaratılışını unutmuş da bize örnek veriyor. Ve bir de şöyle diyor: "Şu çürümüş kemiklere kim hAyat verecek?"
Yasin
(36:79)
De ki: "Onlara hAyat verecek olan, onları ilk kez yaratandır. O, bütün yaratılmışları/her türlü yaratmAyı çok iyi bilmektedir."
Yasin
(36:81)
Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerini yaratmAya güç yetiremez mi? Elbette güç yetirir. Her şeyi bilen Alim, sürekli yaratan Hallak O'dur.
Yasin
(36:83)
Her şeyin kAynağı/egemenliği elinde olan o yaratıcının şanı çok yücedir! Sonunda O'na döndürüleceksiniz.
Saffat
(37:1)
Yemin olsun o saf bağlAyıp dizilenlere/o saflar tutturup sırAya dizilenlere-o kanatlarını açıp toplAyarak uçanlara,
Saffat
(37:2)
O hAykırarak sevk edenlere/o göğüs gererek durduranlara,
Saffat
(37:9)
Kovulurlar. Ve onlar için, yakalarını bırakmAyan bir azap vardır.
Saffat
(37:12)
Ama sen şaşırdın, onlarsa alAy ediyorlar.
Saffat
(37:13)
Düşünüp taşınmAya çağrıldıklarında düşünmüyorlar.
Saffat
(37:14)
Bir Ayetle yüzyüze geldiklerinde, dudak büküp eğleniyorlar.
Saffat
(37:20)
Şöyle derler: "VAy başımıza! Din günüdür bu!"
Saffat
(37:21)
O yalanlAyıp durduğunuz Ayrım günüdür bu.
Saffat
(37:22)
ToplAyın o zulmedenleri; eşlerini de. O tapınıp durmuş olduklarını da toplAyın:
Saffat
(37:26)
Edemezler! Bugün hepsi teslim bAyrağını çekmiş durumdadır.
Saffat
(37:29)
Ötekiler dediler: "HAyır, siz zaten inanmıyordunuz?"
Saffat
(37:37)
HAyır, öyle değil! O, hakkı getirmişti. Diğer peygamberleri de tasdik etmişti.
Saffat
(37:45)
KAynaktan doldurulmuş kadehler dolandırılır çevrelerinde.
Saffat
(37:55)
Araştırdı, nihAyet onu cehennemin ta ortasında gördü.
Saffat
(37:57)
"Rabbimin nimeti olmasAydı, kesinlikle ben de şurada toplananlar arasına girmiş olacaktım."
Saffat
(37:59)
"Sadece ilk ölümümüz; azaba da uğratılmAyacağız, öyle mi?"
Saffat
(37:62)
Ödül ve ikram olarak, bu mu daha hAyırlı yoksa zakkum ağacı mı?
Saffat
(37:67)
Sonra onların, o yedikleri üzerine kAynar su karıştırılmış bir içecekleri vardır.
Saffat
(37:89)
Şöyle dedi: "Ben hastAyım!"
Saffat
(37:105)
"Sen rüyAyı gerçekleştirdin. İşte biz, güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz."
Saffat
(37:112)
Biz ona, hAyrı ve barışı sevenlerden bir peygamber olan İshak'ı müjdeledik.
Saffat
(37:141)
Sonra kura çekti de kAybedenlerden oldu.
Saffat
(37:142)
Derken, kendisini balık yutmuştu. O kendi kendini kınAyıp duruyordu.
Saffat
(37:143)
Eğer tespih edenlerden olmasAydı.
Saffat
(37:168)
"Eğer katımızda öncekilere verilenlerden bir öğüt/bir düşündürücü olsAydı,
Sad
(38:2)
İş hiç de onların sandığı gibi değil! O küfre sapanlar bir gurur, Ayrılık ve bütünden kopuş içindedirler.
Sad
(38:5)
"İlahları bir tek tanrı mı yapmış? Bu, gerçekten hAyret edilecek bir şey!"
Sad
(38:6)
İçlerinden kodaman bir grup öne çıktı: "HAydi, yürüyün! İlahlarınıza sahip çıkmada kararlı davranın! Gerçek şu ki, istenip beklenen şey budur."
Sad
(38:8)
"Öğüt ve uyarı, içimizden ona mı indirildi?" HAyır, onlar benim zikrimden/Kur'an'ımdan kuşkulandılar. HAyır, onlar benim azabımı henüz tatmadılar.
Sad
(38:13)
Semud, Lut kavmi, o sık ağaçları besleyen su kAynağının sahipleri Eykeliler de. İşte onlar da böyle hiziplerdi.
Sad
(38:15)
Bunların beklediği de sadece, en küçük bir gecikmesi olmAyan o müthiş titreşimli tek sestir.
Sad
(38:16)
Şöyle dediler: "Rabbimiz, bizim pAyımızı/hesap defterimizi, hesap gününden önce çabucak ver!"
Sad
(38:20)
Mülk ve yönetimini güçlendirmiştik. Kendisine hikmet ve hakla batılı Ayıran söz etme yeteneği vermiştik.
Sad
(38:21)
Geldi mi sana, o çekişme hikAyesinin haberi? Hani, o hasımlar, duvarı aşarak mihraba ulaşmışlardı.
Sad
(38:27)
Biz şu göğü ve yeri ve ikisi arasındakileri boşuna yaratmadık. Böyle düşünmek, küfre sapanların sanısıdır. VAy hallerine o inkarcıların, ateş yüzünden!
Sad
(38:28)
Yoksa biz, iman edip hakka ve barışa yönelik işler yapanları, yeryüzünde fesat çıkaranlarla Aynı mı tutacağız? Yoksa takva sahiplerini, arsız sapıklar gibi mi yapacağız?
Sad
(38:29)
Kutsal/bereketli bir Kitap bu; sana indirdik ki onu, Ayetlerini derin derin düşünsünler ve öğüt alabilsin temiz özlüler.
Sad
(38:31)
Akşam üstü kendisine, üç Ayak üzerine basıp bir Ayağını tırnak üstüne diken saf kan koşu atları sunulmuştu.
Sad
(38:32)
Dedi: "Servet sevgisini, Rabbimi anmak için benimsedim." NihAyet Güneş perde ardına çekildi.
Sad
(38:33)
"Geri getirin bana onları!" dedi. Bacaklarını, boyunlarını sıvazlamAya başladı.
Sad
(38:35)
Şöyle yakardı: "Rabbim, affet beni! Benden sonra kimseye yaraşmAyacak bir mülk/saltanat ver bana! Kuşkusuz sensin, evet sensin Vahhab!
Sad
(38:42)
"Ayağını yere vur! İşte yıkanacak bir yer, işte içilecek soğuk bir su!..." dedik.
Sad
(38:47)
Ve bizim katımızda onlar seçkin, hAyırlı kimselerdendi.
Sad
(38:57)
İşte burada! Hadi, tatsınlar onu: KAynar su, kokuşmuş irin.
Sad
(38:60)
Dediler: "HAyır, size merhaba yok. Onu siz önümüze çıkardınız. Ne kötü durak yeridir o!"
Sad
(38:62)
Şöyle dediler: "Şer temsilcilerinden sAydığımız adamları, acaba neden görmüyoruz?"
Sad
(38:63)
"Onları alAya alırdık; yoksa gözler onlardan kAydı mı?"
Sad
(38:76)
İblis dedi: "Ben ondan hAyırlıyım! Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın."
Sad
(38:86)
De ki: "Tebliğime karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Ben size kendiliğimden/zorlamAyla yükümlülük getirenlerden de değilim."
Zümer
(39:5)
Gökleri ve yeri hak olarak yaratmıştır. Geceyi gündüzün üstüne çekip örtüyor; gündüzü de gecenin üstüne sarıp dürüyor. Güneş'i ve Ay'ı bir buyruğa boyun eğdirmiştir. Hepsi, belirlenmiş bir süreye kadar akar gider. Gözünüzü açın; Aziz'dir O, Gaffar'dır.
Zümer
(39:7)
Eğer nankörlüğe saparsanız şu bir gerçek ki, Allah size muhtaç olmAyacak bir Gani'dir. O, kulları için inkar ve nankörlüğe razı olmaz. Eğer şükrederseniz bunu sizin için rızasına uygun bulur. Hiçbir günahkar bir başkasının günahını yüklenmez. Sonunda dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O size, işlemiş olduklarınızı haber verecektir. O, göğüslerin saklamakta olduklarını çok iyi bilir.
Zümer
(39:9)
Böyle birisi; gece saatlerinde secde ederek, Ayakta durarak ibadet eden, ahiretten korkan, Rabbinin rahmetini uman biri gibi midir? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu? Ancak gönül ve akıl sahipleri düşünüp ibret alır."
Zümer
(39:10)
Tarafımdan söyle: "Ey iman eden kullarım, Rabbinizden korkun! Bu dünya hAyatında güzel düşünüp güzel davrananlara güzellik var. Allah'ın toprağı/yeryüzü geniştir. Sadece sabredenlere, ücretleri hesapsız ödenecektir."
Zümer
(39:15)
"Siz O'nun dışında dilediğinize kulluk/ibadet edin." De ki: "Hüsrana uğrAyanlar, kıyamet günü hem kendilerini hem de ailelerini hüsrana atanlardır. Dikkat edin! Apaçık hüsranın ta kendisi işte budur."
Zümer
(39:16)
Onların üstlerinde ateşten gölgeler, altlarından da gölgeler vardır. İşte Allah, kullarını bundan korkmAya çağırıyor. "Ey kullarım, benden sakının!"
Zümer
(39:20)
HAyır, kurtaramazsınız! Rablerinden sakınanlara gelince, onlar için üst üste bina edilmiş odalar var; altlarından ırmaklar akar. Allah'ın vaadidir bu, Allah vaadine ters düşmez.
Zümer
(39:21)
Görmedin mi, Allah gökten bir su indirdi de onu toprak içindeki kAynaklara ulaştırdı. Sonra onunla çeşitli renklerde ekinler çıkarıyor. Sonra ekin kurur da sen onu sararmış görürsün. Sonra da onu kuru ufantı haline getirir. İşte bunda, akıl ve gönül sahipleri için mutlak bir ibret var.
Zümer
(39:23)
Allah, sözün/hadisin en güzelini, birbirine benzer iç içe ikili manalar ifade eden bir Kitap halinde indirmiştir. Rablerinden korkanların ondan derileri ürperir. Sonra da hem derileri hem de kalpleri, Allah'ın zikri/Kur'an'ı karşısında yumuşar. Bu, Allah'ın kılavuzudur ki, onunla dilediğini/dileyeni hidAyete erdirir. Allah'ın saptırdığına gelince, ona kılavuzluk edecek yoktur.
Zümer
(39:28)
Bunu, eğri-büğrüsü olmAyan Arapça bir Kur'an olarak indirdik ki, korunup sakınabilsinler.
Zümer
(39:32)
Allah hakkında yalan düzenden ve kendisine gelen doğruyu yalanlAyandan daha zalim kim vardır? Cehennemde kafirler için bir barınak yok mu?
Zümer
(39:38)
Onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, yemin olsun "Allah!" diyecekler. De onlara: "Peki, Allah dışındaki yakardıklarınız hakkında ne diyorsunuz? Allah bana bir zarar vermek istese, O'nun vereceği zararı uzaklaştırabilirler mi? Yahut bana bir rahmet dilese, O'nun rahmetini tutabilirler mi?" De ki: "Bana Allah yeter! Tevekkül edenler O'na dAyanıp güvenirler."
Zümer
(39:43)
Yoksa Allah'ın berisinden şefaatçılar mı edindiler? De ki: "Onlar hiçbir şeye sahip olmAyan/hiçbir şeye gücü yetmeyen, aklını da işletmeyen varlıklar olsalar da mı?"
Zümer
(39:45)
Allah yalnız başına anıldığında, ahirete inanmAyanların kalpleri nefretle ürperir; O'nun berisindeki, ilahlaştırılmış kişilerle birlikte anıldığında ise hemen müjdelenmiş gibi sevinirler.
Zümer
(39:48)
Kazanmış olduklarının çirkinlikleri, önlerinde belirlenmiş; alAy edegeldikleri şey kendilerini sarıvermiştir.
Zümer
(39:49)
İnsana bir zorluk/zarar dokunduğunda bize yalvarır-yakarır; sonra ona bizden bir nimet lütfettiğimizde şöyle der: "Bu bir ilim sAyesinde verildi bana!" HAyır, öyle değil; o bir fitnedir ama onların çokları bilmiyorlar.
Zümer
(39:51)
Sonunda, kazanmış olduklarının çirkinlikleri yakalarına yapışmıştı. Şunların zulmedenlerine de kazandıklarının kötülükleri gelip çatacaktır. Ve onlar kimseyi aciz de bırakamAyacaklar/onlar bunu etkisiz de bırakamazlar.
Zümer
(39:52)
Bilmediler mi ki Allah, rızkı dilediğine açıp yAyar da kısıp daraltır da. İman eden bir toplum için bunda elbette ibretler vardır.
Zümer
(39:56)
Benlik şöyle diyecektir o zaman: "Allah'a karşı aşırı gitmem yüzünden başıma gelenlere bak! AlAy edip duranlardan biriydim doğrusu!..."
Zümer
(39:58)
Azabı gördüğünde şöyle de konuşacaktır: "Bana bir kez daha imkan verilseydi de güzel düşünüp güzel davrananlardan olsAydım!"
Zümer
(39:59)
HAyır, olamaz! Ayetlerim sana geldi de onları hemen yalanlAyıverdin; büyüklük tasladın ve kafirlerden oldun.
Zümer
(39:63)
Göklerin ve yerin kilitleri/anahtarları O'nundur. Allah'ın Ayetlerini inkar edenler, hüsrana uğrAyanların ta kendileridir.
Zümer
(39:68)
Sura üflenmiştir; Allah'ın dilediği kimseler dışında göklerde kim var, yerde kim varsa çarpılıp yere yıkılmıştır. Sonra sura bir daha üflenmiştir. İşte hepsi Ayağa kalkmış bakıyorlar.
Zümer
(39:69)
Yeryüzü, Rabbinin nuruyla parıldamış, Kitap ortAya konmuş, peygamberler, tanıklar getirilip aralarında hakla hüküm verilmiştir. Onlar asla haksızlığa uğratılmazlar.
Zümer
(39:71)
İnkar edenler bölük bölük cehenneme sevk edilirler. OrAya geldiklerinde onun kapıları açılır ve cehennem bekçileri onlara şöyle derler: "Size, içinizden resuller gelmedi mi ki, Rabbinizin Ayetlerini karşınızda okusunlar ve sizi şu gününüze kavuşmanız hususunda uyarsınlar?" Onlar: "Evet, derler, geldi ama inkarcılar hakkında azap hükmü hak oldu."
Zümer
(39:72)
Şöyle denilir: "Girin cehennemin kapılarından! Orada uzun süre kalacaksınız. Büyüklük taslAyanların barınağı ne de kötüymüş!"
Zümer
(39:73)
Rablerinden sakınanlar da bölükler halinde cennete sevk edilirler. OrAya geldiklerinde, cennet kapıları da kendilerine açıldığında, oranın bekçileri onlara şöyle derler: "Selam size! Tertemizsiniz. Hadi girin şurAya, sürekli kalıcılar olarak!"
Zümer
(39:75)
Melekleri de arşın çevresini kuşatarak Rablerinin hamdiyle tespih eder halde görürsün. Aralarında hakla hüküm verilmiştir. NihAyet şöyle denir: "Hamt alemlerin Rabbi'ne özgüdür!
Mumin
(40:3)
Ğafir'dir, günahı affedendir. Tövbeyi kabul eden, azabı çetin, lütfu bol olandır O. İlah yoktur O'ndan gAyrı. Yalnız O'nadır varış ve dönüş.
Mumin
(40:4)
Allah'ın Ayetleri hakkında, küfre sapmış olanlardan başkası çekişip didişmez. Onların beldelerde dolaşıp durmaları seni aldatmasın.
Mumin
(40:5)
Onlardan önce Nuh kavmi yalanlamıştı. Onlardan sonra gelen oymaklar da. Her ümmet kendilerine gelen elçiyi yakalasınlar diye uğraştı. Ve hakkı işlemez kılmak için yanlışı/tutarsızlığı esas alarak mücadele ettiler; nihAyet onları yakaladım. Nasıl olmuştu azabım?!
Mumin
(40:10)
Küfre batmış olanlara şöyle hAykırılır: "Allah'ın öfkesi, sizin kendi benliklerinize öfkenizden elbette ki daha büyüktür. Hani, siz imana çağrılıyordunuz da inkar ediyordunuz!"
Mumin
(40:13)
O odur ki size Ayetlerini gösteriyor ve sizin için gökten bir rızık indiriyor. O'na yönelenden başkası öğüt alamaz.
Mumin
(40:16)
O gün onlar ortAya çıkarlar. Hiçbir şeyleri Allah'a gizli kalmaz. Kimindir bugün mülk/saltanat? O Vahid ve Kahhar olan Allah'ın!
Mumin
(40:18)
Onları, yaklaşan felaket günü hakkında uyar! Yürekler gırtlaklara dAyanmıştır; yutkunurlar. Zalimlerin ne bir dostu vardır ne de sözü dinlenir bir şefaatçıları.
Mumin
(40:23)
Yemin olsun, Musa'yı da Ayetlerimizle ve apaçık bir kanıtla göndermiştik.
Mumin
(40:25)
Musa, katımızdan hakkı onlara getirince, şöyle dediler: "Onunla beraber iman edenlerin erkek çocuklarını öldürün, kadınlarını hAyata salın/kadınlarına uygunsuzca davranın/kadınlarının rahimlerini yoklAyın!" Ama inkarcıların tuzağı hep boşa çıkmıştır.
Mumin
(40:27)
Musa dedi: "Ben, hesap gününe inanmAyan her kibirliden, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olana sığındım."
Mumin
(40:29)
"Ey toplumum, bugün bu toprakta, birbirine destek veren insanlar olarak mülk ve yönetim sizin. Peki, karşımıza dikildiği zaman Allah'ın azabından bizi kim kurtaracak?" Firavun şöyle dedi: "Ben size kendi fikrimden başkasını göstermem. Ve ben, Aydınlık/doğruluk yolundan başkasına da kılavuzlamam."
Mumin
(40:33)
"Bir gündür ki o, sırtınızı dönerek kaçmAya çalışırsınız fakat Allah'a karşı sizi koruyacak kimse olmaz. Allah'ın saptırdığının, yol göstereni yoktur."
Mumin
(40:35)
Kendilerine gelmiş bir kanıt olmaksızın Allah'ın Ayetleri hakkında mücadele edenlerin durumu, hem Allah katında hem de inananların katında büyük bir öfke konusu olmuştur. Allah, tüm zorba, kibirli kalpler üzerine işte böyle mühür basıyor.
Mumin
(40:37)
"Göklerin sebeplerine ulaşırsam, Musa'ın tanrısına, da ulaşırım. Ben onun yalancı biri olduğunu düşünüyorum." Firavun'a, yaptığı işin kötülüğü bu şekilde süslü gösterildi de yoldan saptırıldı. Firavun'un tuzağı hep kAyıptadır.
Mumin
(40:39)
"Ey toplumum, şu iğreti dünya hAyatı, geçici bir nimetlenmeden ibarettir. Ahiretse sürekli durulacak yurdun ta kendisidir."
Mumin
(40:42)
"Siz beni, Allah'a nankörlük etmeye ve hakkında hiçbir bilgim olmAyan şeyi O'na ortak koşmAya çağırıyorsunuz. Bense sizi o Aziz ve Gaffar olana davet ediyorum."
Mumin
(40:44)
"Size söylemekte olduklarımı yakında hatırlAyacaksınız. Ben işimi Allah'a havale ediyorum. Allah, kullarını iyice görmektedir."
Mumin
(40:51)
Şu bir gerçek ki, biz, resullerimize ve iman edenlere, hem dünya hAyatında hem de tanıkların Ayağa kalkacakları gün mutlaka yardım edeceğiz.
Mumin
(40:52)
O gün ileri sürdükleri özürleri, zalimlere yarar sağlamAyacaktır. Lanet var onlar için ve yurtların en kötüsü onların.
Mumin
(40:56)
Kendilerine gelmiş hiçbir kanıt olmadan, Allah'ın Ayetleri hakkında tartışıp duranlar var ya, onların göğüslerinde, asla ulaşamAyacakları bir büyüklüğün kuruntusu vardır. Artık Allah'a sığın! O'dur Semi, O'dur Basir.
Mumin
(40:58)
Körle gören, iman edip barışa/hAyra yönelik işler yapanlarla kötülük üretenler bir olmaz. Ne kadar da az düşünüyorsunuz!
Mumin
(40:61)
Allah, içinde dinlenesiniz diye sizin için geceyi yarattı. Gündüzü de Aydınlık kıldı. Şu bir gerçek ki, Allah, insanlara her halde lütufkar davranıyor fakat insanların çokları şükretmezler.
Mumin
(40:63)
Allah'ın Ayetlerine kafa tutanlar, işte böyle döndürülürler.
Mumin
(40:65)
HAyy O'dur! Tanrı yoktur O'ndan başka. Dini kendisine özgüleyerek dua edin O'na. Hamt olsun alemlerin Rabbi'ne!
Mumin
(40:66)
De ki: "Ben, Rabbimden bana açık-seçik Ayetler gelince, sizin, Allah'ın berisinden yakardıklarınıza kulluk etmekten yasaklandım. Ben, alemlerin Rabbi'ne teslim olmakla emrolundum."
Mumin
(40:67)
O O'dur ki; sizi önce topraktan, sonra bir spermden, sonra bir embriyodan yarattı. Sonra sizi bebek olarak annelerinizin karnından çıkarıyor, sonra güçlü çağınıza ulaşasınız ve nihAyet ihtiyarlar olasınız diye sizi yaşatıyor. İçinizden bir kısmı daha önce vefat ettiriliyor. Tüm bunlar, belirlenen bir süreye ulaşasınız ve aklınızı işletesiniz diyedir.
Mumin
(40:68)
O O'dur ki, hem hAyat veriyor hem öldürüyor. Bir iş ve oluşa hükmedince, ona sadece "Ol!" der; o hemen oluverir.
Mumin
(40:69)
Bakmadın mı Allah'ın Ayetleri hakkında tartışanlara, nasıl döndürülüyorlar!
Mumin
(40:70)
Kitap'ı ve resullerimiz aracılığıyla gönderdiğimizi yalanlAyanlar, yakında bilecekler!
Mumin
(40:72)
KAynar suyun içine. Sonra da ateşte yakılacaklar.
Mumin
(40:74)
"Allah'ın berisinden taptıklarınız nerede?" Diyecekler ki: "Bizden uzaklaşıp kAyboldular. Doğrusu biz, daha önce hiçbir şeye yakarmıyormuşuz." Allah, inkar edenleri işte böyle saptırır.
Mumin
(40:78)
Yemin olsun, biz senden önce de resuller gönderdik. Onların bir kısmının hAyat ve hatırasını sana anlattık, bir kısmının hAyat ve hatırasından sana bahsetmedik. Hiçbir resulün, Allah'ın izni olmaksızın herhangi bir mucize getirmesi söz konusu olamaz. Allah'ın emri geldiğinde, hakla hükmedilir ve gerçeği hükümsüz kılmAya çalışanlar orada hüsrana uğrarlar.
Mumin
(40:79)
Bir kısmından binek edinesiniz, bir kısmından yiyesiniz diye sizin için hAyvanları yaratan, O Allah'tır.
Mumin
(40:80)
O hAyvanlarda sizin için daha nice fAydalar vardır. Onları binek yaparak, gönüllerinizdeki arzuya ulaşırsınız. Hem onlar üzerinde hem gemiler üzerinde taşınırsınız.
Mumin
(40:81)
Allah size Ayetlerini gösteriyor. Allah'ın Ayetlerinden hangisini inkar ediyorsunuz?
Mumin
(40:82)
Yeryüzünde dolaşıp da kendilerinden öncekilerin sonu nice olmuş diye bakmıyorlar mı? Öncekiler bunlardan sAyıca daha çok, kuvvetçe daha zorlu ve yeryüzündeki eserler bakımından daha üstün idiler. Ama kazanmış oldukları şeyler, kendilerine hiçbir yarar sağlamadı.
Mumin
(40:83)
Resulleri onlara açık-seçik beyyineler getirdiklerinde, onlar, yanlarındaki bilgiyle sevinip övündüler. Ve alAy edip durdukları şey kendilerini kuşatıverdi.
Fussilet
(41:3)
Bilgi ile donanmış bir toplum için Ayetleri, Arapça bir Kur'an halinde Ayrıntılı kılınmış bir kitaptır bu.
Fussilet
(41:4)
MuştulAyıcı ve uyarıcı olarak. Onların pek çoğu yüz çevirdi; kulak verip dinlemezler onlar.
Fussilet
(41:6)
De ki: "Ben sadece sizin gibi bir insanım. İlahınızın bir tek ilah olduğu bana vahyediliyor. O halde şaşıp sendelemeden O'na yönelin ve O'ndan af dileyin. VAy haline ortak koşanların!
Fussilet
(41:7)
Onlar zekatı vermezler. Ölüm sonrası hAyatı inkar edenler de onlardır.
Fussilet
(41:8)
İman edip hAyra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince, onlar için minnet altına sokmAyan bir ödül vardır.
Fussilet
(41:10)
O, yeryüzüne, denge ve dAyanıklık sağlAyan dağları üstünden yerleştirdi. Onda bereketlere vücut verdi. Ve onda, azıklarını dört günde takdir edip düzenledi. İsteyip duranlar için eşit miktarda olmak üzere...
Fussilet
(41:12)
Böylece onları, iki günde yedi gök halinde takdir edip her göğe kendi iş ve oluşunu vahyetti. Ve biz, arza en yakın göğü kandillerle ve bir korumAyla donattık. İşler bunlar Aziz ve Alim olanın takdiridir.
Fussilet
(41:15)
Ad toplumu yeryüzünde haksız bir biçimde büyüklük tasladı da şöyle dediler: "Bizden daha güçlü kim var?" Onlar, kendilerini yaratan Allah'ın, evet O'nun, onlardan daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Bunlar, bizim Ayetlerimize de karşı çıkıyorlardı.
Fussilet
(41:16)
Biz de onlara dünya hAyatında zillet azabını tattırmak için o uğursuz günlerde üzerlerine dondurucu bir rüzgar gönderdik. Ahiretin azabı elbette ki daha rezil edicidir. Üstelik onlar hiçbir yardım da görmeyeceklerdir.
Fussilet
(41:17)
Semud'a gelince, biz onlara kılavuzluk ettik ama onlar körlüğü hidAyete tercih ettiler. Bunun üzerine, kazandıkları yüzünden, alçaltıcı azabın yıldırımı onları yakaladı.
Fussilet
(41:19)
Gün olur, Allah'ın düşmanları, düzenli bir biçimde bir arAya toplanıp ateşe sürülürler.
Fussilet
(41:20)
NihAyet, orAya geldiklerinde kulakları, gözleri, derileri, yapıp-ettikleri hakkında onlar aleyhine tanıklık edecektir.
Fussilet
(41:23)
İşte, Rabbiniz hakkında beslediğiniz bu zannınız sizi mahvetti de hüsrana uğrAyanlardan oldunuz.
Fussilet
(41:24)
Şimdi eğer dAyanabilirlerse, barınakları ateştir. Yok eğer özür dileyip hoşnutluk sağlamak istiyorlarsa, özürleri kabul edilmeyecektir.
Fussilet
(41:25)
Biz onları birtakım yakınlarla/dostlarla çevreleyip sardık da onlar, önlerinde ve arkalarında ne varsa bunlara süslü gösterdiler. Kendilerinden önceki cin ve insan ümmetleri için hak olan söz, bunlar aleyhine de hak oldu. Çünkü bunlar, hüsrana uğrAyanlardı.
Fussilet
(41:26)
İnkar edenler dediler ki: "Şu Kur'an'ı dinlemeyin! O okunurken yAygara koparın ki, galip gelesiniz."
Fussilet
(41:28)
İşte bu, Allah düşmanlarının cezası olan ateştir. Ayetlerimize karşı çıkmalarından ötürü, orada kendileri için uzun süreli kalış yeri vardır.
Fussilet
(41:29)
O küfre sapanlar şöyle diyecekler: "Rabbimiz, cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları bize göster ki, onları Ayaklarımızın altına alalım da en aşağıda kalanlardan olsunlar."
Fussilet
(41:30)
Şu bir gerçek ki, "Rabbimiz Allah'tır!" deyip sonra hiç şaşmadan yol alanlar üzerine, melekler ha bire iner de şöyle derler: "KorkmAyın, üzülmeyin! Size vaat edilen cennetle sevinin."
Fussilet
(41:31)
"Biz sizin, dünya hAyatında da ahirette de dostlarınızız. Cennette sizin için nefislerinizin arzuladığı her şey var. Orada sizin için istediğiniz her şey var.
Fussilet
(41:33)
Allah'a çağırıp/yakarıp hAyra ve barışa yönelik iş yapan ve "Ben, Müslümanlardanım/Allah'a teslim olanlardanım" diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır?!
Fussilet
(41:37)
Gece ve gündüz, Güneş ve Ay onun Ayetlerindendir. Eğer sadece Allah'a kulluk/ibadet ediyorsanız, Güneş'e, Ay'a secde etmeyin; onları yaratan Allah'a secde edin!
Fussilet
(41:39)
Sen, toprağı huşu halinde boynu bükük görüyorsun ya, işte o da Allah'ın Ayetlerindendir. Onun üzerine suyu indirdiğimizde, o titrer ve kabarır. Hiç kuşkusuz, onu dirilten Muhyi ölüleri de mutlaka diriltecektir. O, her şey üzerinde güç sahibidir.
Fussilet
(41:40)
Ayetlerimiz hakkında eğri ile doğruyu birbirine katanlar, bize gizli kalmazlar. Şimdi, ateşin içine atılan mı hAyırlıdır, kıyamet günü güven içinde gelen mi? Dilediğinizi yapın. O, yapıp ettiklerinizi iyice görmektedir.
Fussilet
(41:44)
Eğer biz onu yabancı dilde bir Kur'an yapsAydık, elbette şöyle diyeceklerdi: "Ayetleri Ayrıntılı kılınmalı değil miydi?/Arap'a yabancı dil mi?/ister yabancı dilde, ister Arapça!" De ki: "O, iman edenler için bir kılavuz, bir şifadır. İnanmAyanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır. Ve Kur'an, onlar için bir körlüktür. Böylelerine, çok uzak bir mekandan seslenilmektedir."
Fussilet
(41:45)
Yemin olsun, biz Musa'ya Kitap'ı verdik de onda ihtilafa düşüldü! Eğer Rabbinden bir söz geçmiş olmasAydı, aralarında iş mutlaka bitirilirdi. Hiç kuşkusuz, onlar, Kur'an hakkında, sürekli işkillendiren bir kuşku içindedirler.
Fussilet
(41:46)
Kim hAyra ve barışa yönelik bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara asla zulmetmez.
Fussilet
(41:48)
Daha önce yakarıp durdukları, onlardan uzaklaşıp kAybolmuştur. Kaçacak hiçbir yerleri olmadığını anlamışlardır.
Fussilet
(41:49)
İnsan, hAyır istemekten/hAyır için dua etmekten bıkıp usanmaz. Kendisine bir şer dokunmAya görsün; hemen ümidini keser, yıkılır.
Fussilet
(41:51)
İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirir, yan yatar. Kendisine şer dokununca, hemen duAya koyulur.
Fussilet
(41:52)
De ki: "Söyleyin bakalım, o Kur'an Allah katından ise, siz de onu inkar ettinizse/onun üstünü örttünüzse, dönüşü olmAyan kopukluğa düşenden daha sapık kim vardır?"
Fussilet
(41:53)
Onlara Ayetlerimizi ufuklarda ve öz benliklerinin içinde göstereceğiz. Ta ki, onun hak olduğu kendilerine Ayan-beyan belli olsun. Kendisinin her şey üzerinde bir tanık oluşu, senin Rabbine yetmez mi?
Sura
(42:2)
Ayn, Sin, Kaf.
Sura
(42:5)
Gökler, üstlerinden çatlAyacak gibi titreşiyor. Melekler de Rablerinin hamdiyle tespih ediyorlar ve yeryüzündekiler için af diliyorlar. Gözünüzü açıp kendinize gelin! Allah'tır ancak hep affeden, hep merhamet eden.
Sura
(42:10)
Herhangi bir şeyde ihtilafa düştüğünüzde onun hükmü Allah'a bırakılır. İşte budur Rabbim olan Allah! Yalnız O'na güvenip dAyandım; yalnız O'na yönelirim ben.
Sura
(42:11)
Gökleri ve yeri ortAya çıkarandır, Fatır'dır O. Size, benliklerinizden eşler yapmıştır; davarlardan da çiftler. Bu tarz içinde üretiyor sizi. O'nun benzeri gibi bir şey yoktur. Gereğince işiten, gereğince görendir O.
Sura
(42:13)
Sizin için, dinden, Nuh'a önerdiğini, sana vahyettiğini, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya önerdiğimizi şöyle diyerek kanunlaştırdı: "Dini dosdoğru tutun; onda bölünüp fırkalara AyrılmAyın!" Onları çağırdığın bu tutum, şirke bulaşanlara çok ağır gelmiştir. Allah, dilediğini kendisi için seçer ve hakka yönelenleri kendisine iletir.
Sura
(42:14)
Kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki kıskançlık ve azgınlık yüzünden fırkalara bölündüler. Eğer belli bir süreye kadar erteleme sözü Rabbinden gelmiş olmasAydı, aralarında iş mutlaka bitirilirdi. Onların ardından Kitap'a mirasçı olanlar da onun hakkında, işkillendiren bir kuşku içindedirler.
Sura
(42:15)
İşte bunun için sen çağrıda bulun/dua et ve emrolunduğun gibi dosdoğru yürü. Onların boş arzularına uyma ve şöyle de: "Allah'ın Kitap'tan indirdiğine inandım. Aranızda adaleti sağlamakla emrolundum. Allah'tır, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz. Bizim amellerimiz bize, sizin amellerinizin size. Bizimle sizin aranızda delil yok. Allah bizi birarAya toplAyacaktır/aramızı bulacaktır. Dönüş O'nadır."
Sura
(42:16)
Kabul edilişinin ardından Allah hakkında tartışmAya girenlerin delilleri Rableri katında geçersizdir. Bunların üzerlerine öfke, kendilerine şiddetli bir azap vardır.
Sura
(42:18)
Ona inanmAyanlar onun çabucak gelmesini isterler. İman edenlerse ondan ürperirler ve bilirler ki o haktır. Dikkat edin, kıyamet saati hakkında tartışıp duranlar, geri dönüşü olmAyan bir sapıklığın tam içindedirler.
Sura
(42:21)
Yoksa onların, dinden, Allah'ın izin vermediği şeyi kendileri için yasalaştıran ortakları mı var? Kesin Ayrıma ilişkin söz olmasAydı, aralarında hüküm mutlaka verilirdi. O zalimler var ya, onlar için acıklı bir azap öngörülmüştür.
Sura
(42:22)
Kazandıkları, tepelerine inerken o zalimlerin korkudan titrediklerini göreceksin. İman edip hAyra ve barışa yönelik işler yapanlarsa cennetlerin bahçelerindedir. Rableri katında kendileri için, diledikleri herşey vardır. İşte budur o büyük lütuf.
Sura
(42:23)
Allah'ın, iman edip hAyra ve barışa yönelik iyi işler yapanlara müjdelediği, işte budur. De ki: "Ben, buna karşılık sizden, yakın akrabamı/Ehlibeytimi sevmeniz dışında bir ücret istemiyorum." Kim bir iyilik/güzellik üretirse onun için, o ürettiğine bir güzellik daha ekleriz. Çünkü Allah Gafur'dur, çok affeder; Şekur'dur, iyiliğe karşılık verir/teşekkür eder.
Sura
(42:26)
İman edip barışa/hAyra yönelik işler yapanların dualarını O cevaplıyor, lütfundan onlara fazlasını O veriyor. İnkarcılara da şiddetli bir azap var.
Sura
(42:27)
Eğer Allah, kulları için rızkı yAyıp döşeseydi, yeryüzünde mutlaka azarlardı. Ama O, dilediğince ölçülü olarak indiriyor. Çünkü O, kullarından gereğince haberdardır, onları iyice görmektedir.
Sura
(42:28)
O odur ki, kulları umutlarını kestikten sonra yağmuru indirir ve rahmetini yAyar. Veli'dir O, Hamid'dir.
Sura
(42:29)
Gökleri ve yeri ve bu ikisi içinde yAydığı canlıları yaratması da O'nun Ayetlerindendir. O, dilediği zamanda onları bir arAya getirmeye kadirdir.
Sura
(42:32)
Denizde o dağlar gibi akıp giden gemiler de O'nun Ayetlerindendir.
Sura
(42:35)
Ki Ayetlerimiz hakkında tartışıp duranlar kendileri için kaçacak bir yer olmadığını bilsinler.
Sura
(42:36)
Size verilen şeyler, şu iğreti hAyatın nimetidir. İnanıp Rablerine tevekkül edenler için Allah katında bulunan ise daha hAyırlı, daha kalıcıdır.
Sura
(42:38)
Rablerinin çağrısına cevap verirler, namazı/duAyı yerine getirirler. İşleri/yönetimleri, aralarında bir şura'dır. Kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak ederler.
Sura
(42:40)
Bir kötülüğün cezası, tıpkısı bir kötülüktür. Fakat affdeip barışmAyı esas alanın ücretini bizzat Allah verir. O, zalimleri hiç sevmez.
Sura
(42:43)
Sabredip bağışlAyan bilsin ki, bu, işlerin en zorlularındandır.
Sura
(42:45)
Ve göreceksin onları, zilletten ezilip büzülmüş halde ürkek bakışlarla bakarken, ateşe salınırlar. İnananlar şöyle derler: "Gerçek hüsrana uğrAyanlar, kıyamet günü hem kendilerini hem de ailelerini perişan edenlerdir. Dikkat edin, zalimler, sürüp gidecek bir azabın içindedir."
Sura
(42:47)
Ertelenmesine Allah'tan izin çıkmAyacak gün gelmeden önce, Rabbinizin çağrısına uyun. O gün, sığınacak yeriniz olmAyacak; yaptıklarınızı inkarınız da mümkün olmAyacak.
Zuhruf
(43:2)
O Ayan-beyan konuşan Kitap'a yemin olsun ki,
Zuhruf
(43:7)
Onlara bir peygamber geldiğinde mutlaka onunla alAy ediyorlardı.
Zuhruf
(43:11)
Gökten bir ölçüye bağlı olarak/bir kaderle su indirmiştir O. O suyla biz ölü bir beldeyi hAyata kavuşturduk. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız.
Zuhruf
(43:12)
Tüm çiftleri de yaratan O'dur. Ve O, sizin için gemilerden ve hAyvanlardan binmekte olduğunuz şeylere de vücut verdi;
Zuhruf
(43:13)
Ki onların sırtlarına kurulasınız, sonra orAya kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlAya da şöyle diyesiniz: "Adı ve kudreti yücedir bunu bizim emrimize verenin! Yoksa biz bunu kendimize yanaştıramazdık."
Zuhruf
(43:15)
Kullarından O'na bir pAy çıkardılar/bir parça isnat ettiler. Hiç kuşkusuz, insan apaçık bir nankördür.
Zuhruf
(43:16)
Yoksa Allah, yarattıklarından kızları kendine Ayırdı da oğullarla seçkinleşmeyi size mi bıraktı?
Zuhruf
(43:19)
Rahman'ın kulları olan melekleri, dişiler sAydılar. Onların yaratılışına tanık mıydılar? Tanıklıkları yazılacak ve sorguya çekilecekler.
Zuhruf
(43:22)
HAyır, sadece şunu söylemişlerdir: "Biz atalarımızı bir ümmet/bir din üzerinde bulduk; onların eserlerini izleyerek biz de doğruya ve güzele varacağız."
Zuhruf
(43:25)
Bunun üzerine onlardan öc aldık. Bir bak, nice olmuştur o yalanlAyanların sonu!
Zuhruf
(43:28)
O, sözünü, kendinden sonra yaşAyacak bir mesaj yaptı ki, insanlar hakka dönebilsinler.
Zuhruf
(43:32)
Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hAyatında onların geçimliklerini aralarında biz pAylaştırdık. Ve onların kimini kimine derecelerle üstün kıldık ki, bazısı bazısını tutup çalıştırsın. Rabbinin rahmeti, onların derleyip topladıklarından daha hAyırlıdır.
Zuhruf
(43:35)
Her yanda süsler oluştururduk. İşte bütün bunlar, şu iğreti dünya hAyatının nimetidir. Rabbinin katındaki ahiret ise takva sahipleri içindir.
Zuhruf
(43:37)
Bu şeytanlar onları yoldan saptırırlar. Onlarsa kendilerinin hala hidAyet üzere olduklarını sanırlar.
Zuhruf
(43:38)
Sonunda bize geldiğinde, şeytan, yoldaşına şöyle der: "Keşke aramızda iki doğu arası kadar uzaklık olsAydı. Ne kötü yoldaşmışsın sen!"
Zuhruf
(43:39)
Bugün hiçbir şey işinize yaramAyacaktır. Çünkü zulme sapmışsınız. Azapta ortaklık kuracaksınız.
Zuhruf
(43:46)
Yemin olsun, Musa'yı Ayetlerimizle Firavun'a ve onun üst düzey adamlarına gönderdik de onlara dedi ki: "Ben alemlerin Rabbi'nin resulüyüm."
Zuhruf
(43:47)
Musa onlara Ayetlerimizi getirdiğinde onlar bu Ayetlere gülüyorlardı.
Zuhruf
(43:48)
Onlara gösterir olduğumuz her Ayet-alamet, kızkardeşi Ayet-alametten mutlaka daha büyüktür. Belki dönerler diye onları azapla da yakalamışızdır.
Zuhruf
(43:51)
Firavun, toplumu içinde hAykırıp şöyle dedi: "Ey toplumum! Mısır'ın mülk ve yönetimi benim değil mi? İşte şu nehirler benim altımdan akıyor. Görmüyor musunuz?"
Zuhruf
(43:52)
"Yoksa ben şu zavallı, şu meramını anlatamAyacak adamdan hAyırlı değil miyim?"
Zuhruf
(43:57)
Meryem'in oğlu, bir örnek olarak ortAya konunca, senin toplumun buna karşı hemen bağırıp çağırmAya başladı.
Zuhruf
(43:58)
Dediler ki: "Bizim tanrılarımız mı hAyırlı, o mu?" Bunu sana sadece çekişme olsun diye örnek verdiler. Çekişmeyi seven bir toplumdur onlar.
Zuhruf
(43:63)
İsa, açık-seçik kanıtlarla geldiğinde şöyle demişti: "Ben size hikmet getirdim ve tartışıp durduğunuz şeylerin bir kısmını size açıklAyAyım diye geldim. O halde, Allah'tan sakının ve bana itaat edin!"
Zuhruf
(43:65)
Böyle iken, aralarından çıkan hizipler ihtilafa düştüler. Korkunç bir günün azabından vAy haline o zulmedenlerin!
Zuhruf
(43:67)
Dostlar o gün birbirine düşman kesilirler. Ancak takvAya sarılanlar böyle değildir.
Zuhruf
(43:68)
Ey kullarım! Bugün size korku yok; sizler tasalanmAyacaksınız da!
Zuhruf
(43:69)
Onlar, Ayetlerimize iman edip Allah'a teslim olanlar haline gelmişlerdi.
Zuhruf
(43:80)
Yoksa onların sırlarını, fısıltılarını duymadığımızı mı sanıyorlar? HAyır, öyle değil; elçilerimiz yanlarında yazıp duruyorlar.
Zuhruf
(43:81)
De ki: "Eğer Rahman'ın bir çocuğu olsAydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum."
Zuhruf
(43:83)
Bırak onları, kendilerine vaat edilen günlerine kavuşuncAya değin dalıp gitsinler; oynAyıp oyalansınlar!
Duhan
(44:2)
O Ayan-beyan gösteren Kitap'a yemin olsun ki,
Duhan
(44:4)
Hikmetlerle dolu her iş ve oluş o gecede Ayırt edilir,
Duhan
(44:9)
İş, onların sandığı gibi değil! Bir kuşku içinde oynAyıp oyalanmaktadırlar.
Duhan
(44:13)
Nerede onlarda öğüt almak? Yemin olsun, delillerle açıklAyan bir resul gelmişti onlara.
Duhan
(44:19)
"Allah'a karşı ululuk taslamAyın! Ben size apaçık bir kanıt getirmekteyim."
Duhan
(44:24)
"Denizi açık bırak, çünkü onlar, boğulmAya mahkum edilmiş bir ordudur."
Duhan
(44:31)
Firavun'dan kurtardık. Firavun, haddi aşanların büyüklük taslAyanlarından biriydi.
Duhan
(44:32)
Yemin olsun, biz onları bir ilim sAyesinde alemlere üstün kılmıştık.
Duhan
(44:33)
Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan Ayetler vermiştik.
Duhan
(44:37)
Onlar mı hAyırlı yoksa Tübba' halkıyla onlardan önce gelenler mi? Onları helak ettik; çünkü onlar, suç işlemiş insanlardı.
Duhan
(44:40)
Hiç kuşkusuz, Ayrım günü, hepsinin buluşma zamanıdır/buluşma yeridir.
Duhan
(44:45)
Erimiş maden misali, karınlarda kAynar.
Duhan
(44:46)
Sıcak suyun kAynaması gibi...
Duhan
(44:48)
"Sonra başının üstüne, kAynar su azabından dökün!"
Duhan
(44:58)
Biz o Kur'an'ı senin dilinle/senin diline kolAylaştırdık ki, düşünüp öğüt alabilsinler.
Casiye
(45:3)
Kuşkusuz, göklerde ve yerde, iman sahipleri için sAyısız Ayetler vardır.
Casiye
(45:4)
Ve sizin yaratılışınızda, her yana yAydığı canlılarda, kesinliği yakalAyan bir topluluk için ibretler, işaretler vardır.
Casiye
(45:5)
Geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, Allah'ın gökten bir rızık indirip de onunla yerküreyi ölümünden sonra hAyata kavuşturmasında, rüzgarların herbir yana sevkedilişinde de aklını çalıştıran bir topluluk için izler, işaretler vardır.
Casiye
(45:6)
İşte bunlar, Allah'ın Ayetleridir ki, onları sana hak olarak okuyoruz. Hal böyle iken Allah'tan ve onun Ayetlerinden sonra hangi hadise/söze inanıyorlar?!
Casiye
(45:8)
Ki Allah'ın Ayetlerinin kendisine okunuşunu dinler, sonra böbürlenmiş olarak inadında devam eder. Sanki hiç duymamıştır onları. Artık acıklı bir azapla muştula böylesini.
Casiye
(45:9)
Ayetlerimizden birşeyin bilgisine ulaşınca, alAya aldı onu. İşte onlar içindir horlAyıp yere batıran bir azap.
Casiye
(45:10)
Arkalarından cehennem! Kazanmış oldukları da Allah dışında edindikleri veliler de onlara hiçbir yarar sağlamAyacaktır. Çok büyük bir azap vardır onlar için.
Casiye
(45:11)
İyiye ve güzele bir kılavuzdur bu! Rablerinin Ayetlerini inkar edenler için, korkunç bir pislik azabı öngörülmüştür.
Casiye
(45:14)
İman edenlere söyle: "Allah'ın günlerini ummAyanları affetsinler ki, O, bir toplumu kazandıklarıyla cezalandırsın."
Casiye
(45:15)
Kim hAyra ve barışa yönelik bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kötülük yapan da kendi aleyhine yapmış olur. Sonunda Rabbinize döndürülürsünüz.
Casiye
(45:19)
Kuşkun olmasın ki onlar, Allah karşısında sana hiçbir yarar sağlAyamazlar/Allah'tan gelecek hiçbir şeyi senden uzaklaştıramazlar. Zalimler birbirlerinin dostlarıdır; Allah ise takvAya sarılanların Veli'sidir.
Casiye
(45:21)
Kötülüklere cesaretle dalanlar sanıyorlar mı ki, biz kendilerini, iman edip hAyra ve barışa yönelik işler yapanlarla Aynı tutacağız? HAyatları ve ölümleri onlarla Aynı mı olacak?! Ne kötü hüküm veriyorlar bunlar!
Casiye
(45:24)
Dediler ki: "Şu dünya hAyatımızdan başkası yok. Ölüyoruz, diriliyoruz. Bizi zamandan başkası helak etmiyor." Onların bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. Sadece sanıda bulunuyorlar.
Casiye
(45:25)
Ayetlerimiz, karşılarında açık-seçik mesajlar halinde okunduğunda, delilleri sadece şöyle demek olmuştur: "Doğru sözlüler iseniz atalarımızı getirin."
Casiye
(45:26)
De ki: "Sizi Allah yaşatıyor; sonra sizi öldürecek, sonra da o hakkında hiç kuşku bulunmAyan kıyamet gününde birarAya getirecek. Ama insanların çokları bilmiyorlar."
Casiye
(45:27)
Göklerin ve yerin mülkü/saltanatı Allah'ındır. Kıyamet kopunca, işte o gün, gerçekleri hükümsüz kılanlar hüsrana uğrAyacaklardır.
Casiye
(45:29)
Bu bizim kitabımız, karşınızda gerçeği söylüyor. Çünkü biz, yapıp-ettiklerinizin kopyasını çıkarıyorduk/yaptıklarınızı kAydediyorduk.
Casiye
(45:30)
İman edip hAyra ve barışa yönelik işler yapanların durumu şu: Rableri onları rahmetine sokacaktır. İşte açık zafer budur.
Casiye
(45:31)
İnkar ve nankörlüğe sapmış olanlara gelince, onlara şöyle denecek: "Ayetlerimiz karşınızda okunurdu ama siz büyüklük taslardınız, suç işleyen bir toplum oldunuz, öyle değil mi?"
Casiye
(45:33)
Yaptıklarının kötülükleri karşılarına dikilmiş, alAy edip durdukları şey kendilerini kuşatıvermiştir.
Casiye
(45:34)
Şöyle denilir: "Unutuyoruz sizi bugün! Tıpkı sizin, bugününüze kavuşmAyı unuttuğunuz gibi. İşte böyle! Sığınağınız ateştir; hiçbir yardımcınız da olmAyacaktır."
Casiye
(45:35)
Bunun sebebi şudur: "Siz, Allah'ın Ayetlerini eğlence aracı yaptınız, dünya hAyatı sizi aldattı/gurura itti. Bugün ateşten çıkarılmAyacaklar, özür dilemeleri de kabul edilmeyecek."
Ahkaf
(46:7)
Herşeyi Ayan-beyan gösteren Ayetlerimiz onlara okunduğunda, kendilerine gelmiş olan hakkı inkar edenler şöyle derler: "Açık bir büyüdür bu!"
Ahkaf
(46:8)
Yahut da şöyle diyorlar: "Uyduruyor onu!" De ki: "Eğer uydursAydım onu, hiçbir şeye sahip olamazdınız Allah'tan kurtarmak için beni. İçine gömüldüğünüz yAygarAyı en iyi bilen O'dur. Benimle sizin aranızda tanık olarak O yeter. Çok affedici, çok merhametlidir O."
Ahkaf
(46:11)
İnkar edenler, inananlara şöyle derler: "Eğer bu, hAyırlı bir şey olsAydı, bunlar ona inanmakta bizi geçemezlerdi." Bununla umduklarını bulamAyınca şöyle diyecekler: "Bu, eski bir uydurmadır."
Ahkaf
(46:13)
"Rabbimiz Allah'tır" deyip, sonra da dosdoğru yol alanlar var ya, onlar için hiçbir korku yoktur; onlar tasalanmAyacaklardır da...
Ahkaf
(46:15)
Biz insana, anne-babasına çok iyi davranmasını önerdik. Annesi onu zahmetle taşıdı, zahmetle doğurdu. Taşınması ve sütten kesilmesi otuz Aydır. NihAyet, yiğitlik çağına gelip kırk yıla erdiğinde şöyle der: "Rabbim; beni, bana ve ebeveynime verdiğin nimete şükretmeye, hoşnut olacağın iyi bir iş yapmAya yönelt! Soyum içinde, benim için barışı gerçekleştir. Sana yöneldim ben, sana teslim olanlardanım ben!"
Ahkaf
(46:18)
İşte bunlar, kendilerinden önce gelip geçmiş cin ve insan ümmetleri içinde, üzerlerine azap hak olanlardır. Hiç kuşkusuz, onlar, hüsrana uğrAyanlardır.
Ahkaf
(46:19)
Her birinin, yapıp ettiklerinden dereceleri vardır. Amellerinin karşılığı eksiksiz verilecektir, hiçbir haksızlığa uğratılmAyacaklardır.
Ahkaf
(46:20)
Gün olur, inkar edenler ateşe arz edilirler. Onlara denir ki: "İyiliklerinizi/nimetlerinizi, o iğreti dünya hAyatınızda silip süpürdünüz, onlarla zevklenip eğlendiniz. Bugünse alçaltıcı azapla cezalandırılacaksınız. Çünkü siz, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladınız ve gerçeğe ters düştünüz."
Ahkaf
(46:22)
Dediler: "Sen bizi, tanrılarımızdan yüz geri etmek için mi geldin? Eğer doğru sözlülerden isen, bizi tehdit ettiğin şeyi ortAya getir."
Ahkaf
(46:24)
NihAyet onu, vadilerine doğru gelen geniş bir bulut halinde görünce: "Ha, dediler, bu bize yağmur getirecek bir bulut!" HAyır, o, aceleden istediğiniz şeyin ta kendisi. Bir rüzgar ki, içinde acıklı bir azap var.
Ahkaf
(46:26)
Yemin olsun, onlara, size vermediğimiz imkan ve kudreti vermiştik. Onlar için işitme gücü, gözler ve gönüller oluşturmuştuk. Fakat, işitme güçleri de gözleri de gönülleri de kendilerine hiçbir yarar sağlamadı/kendilerinden hiçbir şeyi uzaklaştıramadı; çünkü Ayetlerimize karşı direniyorlardı. Ve alAya aldıkları şey, onları kuşatıp sardı.
Ahkaf
(46:27)
Yemin olsun, sizi çevreleyen kentleri/medeniyetleri de helak ettik. Belki dönerler diye Ayetleri değişik biçimlerde sıralAyıp durmuştuk.
Ahkaf
(46:28)
Allah'ın yanında yakınlık sağlamak için edindikleri ilahlar, onlara yardım etseydi ya! Tam aksine, onlardan uzaklaşıp kAyboldular. Bu, onların yalanları, uydurup durduklarıydı.
Ahkaf
(46:30)
Dediler ki: "Ey toplumumuz! Biz; Musa'dan sonra indirilen, kendinden öncekini doğrulAyan, hakka ve dosdoğru yola ileten bir Kitap dinledik."
Ahkaf
(46:32)
Allah'ın davetçisine uymAyan, yeryüzünde hiç kimseyle yarışamaz/hiç kimseyi aciz bırakamaz. Böylesinin, Allah dışında/Allah'ın davetçisi dışında evliyası da olmaz. Böyleleri apaçık bir sapıklık içindedir.
Muhammed
(47:2)
İman edip barışa/hAyra yönelik işler yapanlar ve Muhammed'e indirilene -ki o onların Rablerinden bir haktır- inanmış olanlara gelince, Allah onların çirkin davranışlarını örtmüş ve gönüllerini barışa yöneltmiştir.
Muhammed
(47:4)
Küfre batmışlarla burun buruna geldiğinizde, boyunlar vurulur. NihAyet onları bastırıp sindirdiğinizde, antlaşma bağını sıkı bağlAyın. Artık bundan sonrası ya bir bağışlama ya bir fidyedir. NihAyet, harp, ağırlıklarını yere bırakır. İşte böyle! Eğer Allah dileseydi, onlardan öc alırdı. Ama kiminizi kiminizle denemek için böyledir. Allah yolunda öldürülenlerin amelleri asla göz ardı edilmeyecektir.
Muhammed
(47:5)
Onları doğruya/iyiye/güzele kılavuzlAyacak ve kalpleri ıslah edecektir/ barışa yöneltecektir.
Muhammed
(47:7)
Ey iman sahipleri! Eğer siz Allah'a yardım ederseniz, Allah da size yardım eder ve Ayaklarınızı sağlam bastırır.
Muhammed
(47:8)
Küfre sapanlara gelince, kAyıp ve yıkım onlara! Yapıp ettiklerini boşa çıkardı onların.
Muhammed
(47:10)
Onlar yeryüzünde dolaşıp da kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğuna bir bakmıyorlar mı? Allah onları yerle bir etmiştir. Şu inkar edenlere de onlara yapılanın Aynısı yapılacaktır.
Muhammed
(47:12)
Şu bir gerçek ki, Allah, iman edip barışa/hAyra yönelik işler yapanları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Küfre sapanlarsa zevk edip eğlenmeye bakarlar; davarların yediği gibi yer-içerler. Varacakları yer ateştir onların.
Muhammed
(47:15)
Sakınanlara vaat olunan cennetin durumu şöyledir: Orada, bozulmAyan sudan ırmaklar; tadı bozulmAyan sütten nehirler, içenlere lezzet sunan bir şaraptan nehirler, süzme bir baldan oluşan nehirler var. Ve orada kendileri için her türlü meyvenin yanında, Rablerinden bir de bağışlanma var. Bu nimetler içindekiyle, uzun süre ateşte kalıp da içirildiği sıcak su tarafından bağırsakları parçalanan kimse Aynı olur mu?
Muhammed
(47:17)
Kılavuzlarını bulmuş olanlara gelince, Allah onların hidAyetini artırmış ve korunma imkanlarını kendilerine vermiştir.
Muhammed
(47:20)
İman edenler derler ki: "Bir sure indirilseydi olmaz mıydı?" Fakat hükmü kesinleşmiş bir sure indirilip de içinde savaş da anılınca, kalplerinde maraz olanların, ölüm bAygınlığına tutulmuş bir bakışla sana baktıklarını görürsün. Onlara uygun olan da odur.
Muhammed
(47:22)
Demek iş başına gelecek olsanız/savaştan geri kalacak olsanız, ülkede fesat çıkarıp rahimleri parçalAyacaksınız.
Muhammed
(47:25)
HidAyet kendilerine açıkça belli olduktan sonra arkalarına dönenlere şeytan fit vermiş, sonu gelmez arzuların/ümitlerin ardına takmıştır onları.
Muhammed
(47:29)
Yoksa o kalplerinde maraz olanlar, Allah kendilerinin şiddetli kinlerini hiçbir zaman ortAya çıkarmAyacak mı sandılar?
Muhammed
(47:31)
Yemin olsun, içinizden gAyret gösterip didinenlerle sabredenleri bilinceye kadar, sizi belalarla imtihan edeceğiz. Haberlerinizi de eleyip tarAyacağız.
Muhammed
(47:32)
Nankörlüğe sapıp Allah yolundan alıkoyanlar ve hidAyet kendilerine tam bir şekilde belli olduktan sonra resule kafa tutanlar, Allah'a hiçbir şekilde zarar veremezler. O, onların amellerini işe yaramaz hale getirecektir.
Muhammed
(47:35)
Gevşemeyin, üstün durumda olduğunuz halde antlaşmAya davet etmeyin! Allah sizinledir; amellerinizi asla yitirmeyecektir.
Muhammed
(47:36)
Şu iğreti dünya hAyatı, sadece bir oyun ve eğlencedir. Eğer iman eder korunursanız, Allah, ödüllerinizi verecek ve sizden mallarınızı istemeyecektir.
Muhammed
(47:37)
Eğer onları isteyip bunun için sizi zorlasAydı, cimrilik ederdiniz, böylece Allah şiddetli kinlerinizi ortAya çıkarırdı.
Muhammed
(47:38)
İşte sizler, Allah yolunda harcamAya çağırılan insanlarsınız. Ama bir kısmınız cimrilik ediyor. Oysaki, cimrilik eden kendi aleyhine cimrileşmiş olur. Allah Gani'dir; yoksul olan sizlersiniz. Eğer yüz çevirirseniz, Allah yerinize başka bir toplum getirir. Ve onlar, sizin benzerleriniz olmazlar.
Fetih
(48:11)
Bedevilerden, geri bırakılmış olanlar sana şöyle diyecekler: "Bizleri, mallarımız ve ailelerimiz oyaladı. O halde bizim için Allah'tan af dile." Onlar, kalplerinde olmAyan şeyi dilleriyle söylüyorlar. De ki: "Allah size bir zarar dilerse, yahut bir yarar murat ederse, O'nun sizin için dilediğine kim engel olabilir?" Doğrusu şu ki, Allah, sizin yaptıklarınızdan haberdardır.
Fetih
(48:15)
Geri bırakılanlar, ganimetleri almak üzere gittiğiniz zaman şöyle diyecekler: "İzin verin, biz de size uyalım!" Onlar Allah'ın kelamını değiştirmek istiyorlar. De ki: "Bize asla uyamazsınız! Allah önceden de böyle buyurmuştu." Bu kez şöyle diyecekler: "HAyır, siz bizi kıskanıyorsunuz." İşin doğrusu şu ki, onlar çok az anlıyorlar/onlar, az bir kısmı hariç, anlamıyorlar.
Fetih
(48:16)
Bedevilerden, geri bırakılmış olanlara de ki: "Siz yakında çok zorlu savaş veren bir kavimle çarpışmAya çağrılacaksınız. Ya onlarla çarpışırsınız, yahut onlar Müslüman olurlar. Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir ödül verecektir. Yok eğer önceden döndüğünüz gibi yüz çevirirseniz, Allah sizi acıklı bir azapla cezalandırır."
Fetih
(48:17)
Köre zorlama yoktur, topala zorlama yoktur, hastAya da zorlama yoktur. Kim Allah'a ve resulüne itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim de yüz çevirirse, Allah onu acıklı bir azapla cezalandırır.
Fetih
(48:25)
Onlar o kişilerdir ki, küfre sapıp sizi Mescid-i Haram'dan geri çevirdiler, bekletilen kurbanlık hediyelerin, yerlerine ulaşmasına engel oldular. Eğer kendilerini tanımadığınız için çiğneyeceğiniz ve bu bilgisizlik yüzünden üzüntü ve kınAyışla karşılaşacağınız inanmış erkeklerle inanmış kadınlar olmasAydı, iş başka türlü olurdu. Böyle olması, Allah'ın, dilediğini rahmetine sokması içindir. Onlar birbirlerinden Ayrılmış olsalardı, inkara sapanları acıklı bir azapla cezalandırırdık.
Fetih
(48:26)
İnkar edenler, kalplerine öfkeli taassubu, o cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah ise huzur ve mutluluğunu resulünün, inananların üstüne indirmişti. Onları, takva kelimesine bağlı tutmuştu. Zaten onlar buna lAyık ve ehil idiler. Allah her şeyi çok iyi bilmektedir.
Fetih
(48:27)
Yemin olsun ki Allah, resulüne o rüyAyı hak olarak doğru çıkarmıştır. Allah dilerse, başlarınızı tıraş etmiş, saçlarınızı kısaltmış olarak güven içinde, korku duymadan Mescid-i Haram'a mutlaka gireceksiniz. Allah, sizin bilmediğinizi bildi de bundan önce size yakın bir fetih nasip etti.
Fetih
(48:28)
O, resulünü hidAyet ve hak dinle gönderdi ki, o dini tüm dinlere üstün kılsın. Tanık olarak Allah yeter!
Fetih
(48:29)
Muhammed, Allah'ın resulüdür. Onunla beraber olanlar, inkarcılara karşı çok çetin, kendi aralarında çok sevecendirler/çok merhametlidirler. Sen onları rüku eder, secdeye kapanır halde görürsün. Allah'tan bir lütuf ve hoşnutluk ister dururlar. Görünüşlerine gelince, yüzlerinde secde eseri/izi vardır. Bu onların Tevrat'taki nitelikleri. İncil'deki nitelikleri de şöyle: Tıpkı bir ekin ki filizini çıkarmış, o filizi kuvvetlendirmiş. Filiz kalınlaştı, gövdesi üzerine dikildi. Ziraatçıları da imrendirir/hAyran bırakır bu ekin. Allah böyle yapar ki, onlar sAyesinde, inkar edenleri öfkelendirsin. Allah onlardan iman edip barışa/hAyra yönelik işler yapanlara bir bağışlanma ve büyük bir ödül vaat etmiştir.
Hucurat
(49:5)
Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncAya dek sabretmiş olsalardı, kendileri için elbette daha hAyırlı olurdu. Allah Gafur'dur, Rahim'dir.
Hucurat
(49:6)
Ey iman sahipleri! Özü-sözü bozuk birisi size bir haber getirdiğinde, hemen araştırıp inceleyin/delil arAyın! Yoksa bilgisizlikle bir topluluğu suçlar da yapmış olduğunuza pişmanlık duyar hale gelirsiniz.
Hucurat
(49:7)
Bilin ki, Allah'ın resulü içinizdedir. Eğer o çoğu işte size uysAydı, gerçekten zorlukla karşılaşır, sıkıntıya düşerdiniz. Ama Allah, imanı size sevdirmiş ve onu gönüllerinizde süslemiştir. Ve size küfrü, öz-söz bozukluğunu, isyanı çirkin göstermiştir. Rüşte ermiş olanlar işte bunlardır;
Hucurat
(49:10)
Şu bir gerçek ki, müminler sadece kardeştirler. O halde kardeşleriniz arasında barışı sağlAyın ve Allah'tan sakının ki, size merhamet edilebilsin.
Hucurat
(49:11)
Ey inananlar! Bir topluluk başka bir toplulukla alAy etmesin! Olabilir ki, alAy ettikleri topluluk kendilerinden hAyırlıdır. Kadınlar da başka kadınlarla alAy etmesinler. AlAy ettikleri, kendilerinden hAyırlı olabilir. Öz benliklerinizi AyıplamAyın/kendi nefislerinizde Ayıplar aramAyın; birbinize lakaplar yakıştırmAyın. İmandan sonra sapıklıkla adlanmak ne kötü şeydir! Kim ki tövbe etmez, işte böyleleri zalimlerdir.
Hucurat
(49:12)
Ey iman edenler! Zandan çok sakının! Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Sinsi casuslar gibi Ayıp aramAyın! Gıybet ederek biriniz ötekini arkasından çekiştirmesin! Sizden biri, ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi? Bakın bundan iğrendiniz. Allah'tan sakının! Hiç kuşkusuz, Allah tövbeleri çok kabul eden, rahmeti sonsuz olandır.
Hucurat
(49:13)
Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kAynaşasınız diye sizi milletlere, boylara Ayırdık. Hiç kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz, sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır. Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.
Hucurat
(49:17)
İslam'a girmelerini senin başına kakıyorlar. De ki: "İslamınızı benim başıma kakmAyın! Aksine, eğer özü-sözü doğru insanlarsanız, sizi imana kılavuzladığı için Allah hepinizi minnet borcu altına sokar."
Hucurat
(49:18)
Şu bir gerçek ki, Allah göklerin ve yerin gAybını bilir. Allah, yaptıklarınızı iyice görmektedir.
Kaf
(50:2)
İş sanıldığı gibi değil! Kendilerine içlerinden bir uyarıcı geldi diye şaştılar da şöyle dediler o küfre batanlar: "AcAyip şey bu!"
Kaf
(50:4)
Toprağın onlardan neyi eksilttiğini pek iyi bilmişizdir biz. Her şeyi saklAyıp koruyan bir Kitap var katımızda.
Kaf
(50:5)
HAyır, hAyır! Onlar, hak kendilerine geldiğinde, onu yalanladılar. Şimdi perişan mı perişan bir durum içindedirler.
Kaf
(50:7)
Yeryüzünü de biz uzatıp yAydık; denge noktaları yerleştirdik ona ve bitirdik onda, bakanları hAyran bırakan her türlü çifti.
Kaf
(50:11)
Kullara rızık olsun diye. Ve o suyla ölü bir beldeye hAyat verdik. İşte böyledir topraktan fışkırış.
Kaf
(50:15)
İlk yaratıştan aciz kalıp yorulmuş muyduk? HAyır, yeni bir yaratıştan kuşku içinde olan onlardır.
Kaf
(50:17)
Sağında ve solunda oturmuş iki görevli, kAyıt yapmaktadır.
Kaf
(50:25)
Durmadan hAyrı engelleyeni, azgını, işkilciyi...
Kaf
(50:27)
Yoldaşı dedi ki: "Rabbimiz, onu ben azdırmadım. Onun kendisi, dönüşü olmAyan bir sapıklık içindeydi."
Kaf
(50:34)
Esenlikle girin orAya! Sonsuzlaşma günüdür bu.
Kaf
(50:41)
HAykıranın çok yakın bir yerden sesleneceği günü dinle!
Kaf
(50:42)
O gün o müthiş sesi hak olarak dinleyecekler. OrtAya çıkış/diriliş günüdür bu.
Kaf
(50:43)
Biz, evet biz hAyat veriyoruz, biz öldürüyoruz. Ve dönüş yalnız bizedir.
Kaf
(50:44)
O gün, yer çatır çatır yarılıp onlardan çabucak uzaklaşır. Bu yalnız bizim için kolAy olan bir haşretmedir.
Zariyat
(51:3)
O kolAyca akıp gidenlere/o rahatça yüzenlere,
Zariyat
(51:17)
Gecenin pek azında uyumaktAydılar.
Zariyat
(51:20)
Yeryüzünde Ayetler vardır görürcesine bilenler için.
Zariyat
(51:25)
Hani, İbrahim'in yanına girmişlerdi de "Selam!" demişlerdi. İbrahim: "Selam! TanınmAyan bir topluluk bu." demişti.
Zariyat
(51:27)
DanAyı misafirlerin önüne sürdü. "Yemez misiniz?" dedi.
Zariyat
(51:40)
Bunun üzerine, onu da ordusunu da yakalAyıp suyun ortasına fırlattık. Kendi kendini kınAyıp duruyordu.
Zariyat
(51:46)
Daha önce de Nuh kavmini batırmıştık. Çünkü onlar da doğruluktan Ayrılmış bir topluluktu.
Zariyat
(51:49)
Herşeyden iki çift yarattık ki düşünüp anlAyabilesiniz.
Zariyat
(51:50)
O halde Allah'a kaçın/sığının! Ben size O'ndan gelmiş açıklAyıcı bir uyarıcıyım.
Zariyat
(51:51)
Allah'ın yanına başka bir ilah koymAyın! Ben size O'ndan gelmiş açıklAyıcı bir uyarıcıyım.
Zariyat
(51:53)
Bunu aralarında vasiyetleştiler mi? HAyır, azıp sapmış bir topluluk bunlar.
Zariyat
(51:54)
Artık onlardan yüz çevir. Sen bu yüzden kınanmAyacaksın.
Zariyat
(51:58)
Hiç kuşkusuz, Allah Rezzak'tır, bol bol rızık verir. Kuvvet sahibidir, Metin'dir, güçlü ve dAyanıklıdır.
Zariyat
(51:60)
O vaat edildikleri günlerinden dolAyı vAy kafirlerin haline!
Tur
(52:3)
Ki açılıp yAyılmış ince deri üzerine yazılmıştır.
Tur
(52:6)
Yemin olsun o alevlerle kAynatılıp köpürtülmüş denize,
Tur
(52:11)
VAy hallerine o gün, yalanlAyanların,
Tur
(52:14)
"İşte budur yalanlAyıp durduğunuz ateş!"
Tur
(52:32)
Acaba bunu onlara hAyalleri mi emrediyor yoksa bunlar azmış bir topluluk mu?
Tur
(52:33)
Yoksa, "Onu uydurdu" mu diyorlar! HAyır, iman etmiyorlar.
Tur
(52:36)
Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattı? HAyır, onlar gerekli bilgiye ulaşamıyorlar!
Tur
(52:41)
Yoksa gAyb yanlarında da yazıp duruyorlar mı?
Tur
(52:45)
BAyılıp yere serilecekleri günlerine kavuşuncAya kadar bırak onları!
Tur
(52:46)
O gün, tuzakları kendilerine bir yarar sağlamAyacak; onlara yardım da edilmeyecek!
Necm
(53:9)
İki yAyın beraberliği gibi, belki ondan da yakındı.
Necm
(53:17)
Göz ne kAyıp şaştı ne azıp haddi aştı.
Necm
(53:18)
Yemin olsun ki Rabbinin en büyük Ayetlerinden bir kısmını gördü.
Necm
(53:23)
Bunlar, sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka şeyler değildir. Onlar hakkında Allah bir kanıt indirmemiştir. Onlar, sadece sanıya, bir de nefislerin hoşlandığı şeylere uyuyorlar. Yemin olsun, onlara hidAyet Rablerinden gelmiştir.
Necm
(53:24)
İnsan için, her özleyip hAyal ettiği var mı acaba?
Necm
(53:27)
O ahirete inanmAyanlar, meleklere mutlaka dişilerin adlarını takarlar.
Necm
(53:29)
Bizim zikrimizden/Kur'an'ımızdan yüz çeviren ve iğreti dünya hAyatından başka bir şey istemeyen kimseden, sen de yüz çevir.
Necm
(53:30)
Onların, ilimden ulaşacakları şey işte budur. Kuşkusuz, yolundan sapmış olanı Rabbin çok iyi bilir. HidAyet üzere yürüyeni de en iyi O bilir.
Necm
(53:35)
GAybın bilgisi onun yanında da o mu görüyor?
Necm
(53:36)
Yoksa haber verilmedi mi ona, Musa'nın sAyfalarındakiler?
Necm
(53:37)
Ve o çok vefalı İbrahim'in sAyfalarındakiler...
Necm
(53:59)
Şimdi siz bu sözden mi hAyrete düşüyorsunuz?
Kamer
(54:1)
Saat yaklaştı, Ay yarıldı.
Kamer
(54:2)
Bir Ayet-alamet görseler yüz çeviriyorlar ve şöyle diyorlar: "Sürüp giden bir büyüdür bu!"
Kamer
(54:5)
Doruk noktAya çıkmış, isabeti tartışmasız bir hikmettir o. Ama uyarılar yarar sağlamıyor.
Kamer
(54:7)
KAymış olarak gözleri, çıkarlar kabirlerden. Sanki çekirgelerdir, çıvgın mı çıvgın!
Kamer
(54:15)
Yemin olsun ki, biz onu bir ibret ve işaret olarak arkAya bıraktık. Yok mu araştırıp öğüt alacak?
Kamer
(54:17)
Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolAylaştırdık. Fakat düşünen mi var?!
Kamer
(54:22)
Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolAylaştırdık. Fakat düşünen mi var?
Kamer
(54:25)
"Aramızdan öğüt ona mı verildi? HAyır, o yalancı küstahın biridir."
Kamer
(54:32)
Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolAylaştırdık. Fakat düşünen mi var?!
Kamer
(54:36)
Yemin olsun, Lut onları bizim yakalAyışımız hakkında uyarmıştı da onlar, uyarılarla ilgili olarak kuşkulanıp çekişmişlerdi.
Kamer
(54:40)
Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolAylaştırdık. Fakat düşünen mi var?!
Kamer
(54:42)
Ayetlerimizin tümünü yalanladılar da biz de onları onurlu ve güçlü birine yaraşır bir yakalAyışla yakaladık.
Kamer
(54:43)
Sizin kafirleriniz, ötekilerden hAyırlı mı? Yoksa zübürlerinde/kutsallaştırılmış hizip kitaplarında sizin için bir beraat/dokunulmazlık mı var?
Kamer
(54:46)
HAyır, buluşma zamanları kıyamet saatidir. Ne korkunç, ne acıdır o saat!
Rahman
(55:5)
Güneş ve Ay. Hesaba bağlıdır herbirinin her şeyi.
Rahman
(55:8)
Azgınlık etmeyin ölçü ve tartıda, saptırmAyın mizanı.
Rahman
(55:9)
Ölçüyü titizlikle, adaletle koruyun ve hüsrana araç yapmAyın mizanı.
Rahman
(55:10)
Ve yerküre. Koydu onu toprakta yaşAyacak yaratıklar için.
Rahman
(55:20)
Bir Ayırıcı var aralarında; kendi sınırlarını aşmıyorlar.
Rahman
(55:23)
Peki Rabbinizin nimetlerinden hangisini sAyarsınız yalan?
Rahman
(55:38)
Rabbinizin nimetlerinden hangisini sAyacaksınız yalan?
Rahman
(55:40)
Rabbinizin nimetlerinden hangisini sAyacaksınız yalan?
Rahman
(55:41)
Suçlular, yüzlerinden tanınır da yakalanırlar perçemlerinden ve Ayaklarından.
Rahman
(55:42)
Rabbinizin nimetlerinden hangisini sAyacaksınız yalan?
Rahman
(55:43)
İşte bu, günahkarların yalanlAyıp durdukları cehennemdir.
Rahman
(55:44)
Onlar, onunla kAynar su arasında dolaşırlar.
Rahman
(55:47)
Rabbinizin nimetlerinden hangisini sAyabilirsiniz yalan?
Rahman
(55:50)
O cennetlerde iki nehir var, kAynAyıp akan.
Rahman
(55:51)
Rabbinizin nimetlerinden hangisini sAyarsınız yalan?
Rahman
(55:53)
Rabbinizin nimetlerinden hangisini sAyarsınız yalan?
Rahman
(55:57)
Rabbinizin nimetlerinden hangisini sAyarsınız yalan?
Rahman
(55:59)
Rabbinizin nimetlerinden hangisini sAyarsınız yalan?
Rahman
(55:61)
Rabbinizin nimetlerinden hangisini sAyarsınız yalan?
Rahman
(55:65)
Rabbinizin nimetlerinden hangisini sAyarsınız yalan?
Rahman
(55:66)
İkisinde de iki kAynak var, sürekli fışkıran.
Rahman
(55:67)
Rabbinizin nimetlerinden hangisini sAyarsınız yalan?
Rahman
(55:69)
Rabbinizin nimetlerinden hangisini sAyarsınız yalan?
Rahman
(55:71)
Rabbinizin nimetlerinden hangisini sAyarsınız yalan?
Rahman
(55:73)
Rabbinizin nimetlerinden hangisini sAyarsınız yalan?
Rahman
(55:75)
Rabbinizin nimetlerinden hangisini sAyarsınız yalan?
Rahman
(55:77)
Rabbinizin nimetlerinden hangisini sAyarsınız yalan?
Vakia
(56:1)
O beklenen müthiş olAy olduğunda,
Vakia
(56:2)
Yoktur onun oluşunu yalanlAyacak.
Vakia
(56:18)
Sürahiler, ibrikler ve öz kAynağından içkilerle doldurulmuş kadehler eşliğinde.
Vakia
(56:30)
UzAyan gölgeler,
Vakia
(56:42)
İliklere işleyen bir ateş ve kAynar su içinde,
Vakia
(56:50)
Bilinen bir günün buluşma vakti/buluşma yerinde mutlaka bir arAya getirileceklerdir.
Vakia
(56:51)
Ve siz de ey sapık yalanlAyıcılar!
Vakia
(56:54)
Üzerine içecekler kAynar sudan,
Vakia
(56:66)
"Vallahi, kAyba uğrAyıp borçlandık."
Vakia
(56:75)
İş onların sandığı gibi değil! Yıldızların doğup batma, kAyıp düşme noktalarına yemin ediyorum.
Vakia
(56:83)
Ya o canın boğaza gelip dAyandığı zaman!
Vakia
(56:92)
Eğer yalanlAyan sapıklardansa;
Vakia
(56:93)
KAynar sudan bir ziyafet,
Hadid
(57:8)
İman sahipleri iseniz size ne oluyor da Allah'a güvenmiyorsunuz? Oysaki Resul sizi Rabbinize inanmAya çağırıyor, sizden kuvvetli bir söz de almıştır.
Hadid
(57:9)
O, odur ki, sizi karanlıklardan Aydınlığa çıkarsın diye kulu üzerine, gerçeği apaçık gösteren Ayetler indiriyor. Allah size karşı gerçekten çok şefkatli, çok merhametlidir.
Hadid
(57:10)
Allah yolunda harcama yapmanıza engel ne var ki?.. Göklerin ve yerin mirası zaten Allah'ındır. Sizin, Fetih'ten önce infakta bulunan ve çarpışmAya gireniniz, bunu yapmAyanlarla Aynı değildir. Onlar, derece yönünden Fetih'ten sonra infakta bulunup çarpışmAya girenlerden çok daha üstündür. Allah hepsine güzellik vaat etmiştir. Allah, işleyip ürettiklerinizi en iyi biçimde haber almaktadır.
Hadid
(57:13)
O gün ikiyüzlü erkeklerle ikiyüzlü kadınlar, iman edenlere şöyle derler: "Bize bakın da ışığınızdan bir parça alalım." Şöyle denir onlara: "Arkanıza dönün de bir ışık arAyın." NihAyet aralarına kapısı olan bir sur çekilir. İçinde rahmet vardır onun. Dış tarafı ise azap.
Hadid
(57:14)
Onlara seslenirler: "Biz sizinle değil miydik?" Derler ki: "Evet, bizimleydiniz. Ancak siz kendinizi yaktınız, bekleyip durdunuz, şüphe ettiniz, hAyal ve kuruntular/hurafeler/anlamını bilmeden okuyuşlar sizi aldattı; nihAyet Allah'ın emri geldi. O yaman aldatıcı, sizi Allah ile aldattı."
Hadid
(57:17)
Bilin ki Allah, toprağa ölümünden sonra hAyat verir. Ayetleri size açık-seçik bildiriyoruz ki, aklınızı işletebilesiniz.
Hadid
(57:19)
Allah'a ve resulüne inananlar var ya, özü-sözü doğru kişiler onlardır. Rableri katında tanık olanlar/şehitlik mertebesine erenler de onlardır. Onların ödülleri ve ışıkları vardır. Küfre sapıp Ayetlerimizi yalanlAyanlara gelince, onlar cehennemin dostu olacaklardır.
Hadid
(57:20)
Bilin ki, şu iğreti dünya hAyatı bir oyun ve eğlenceden, bir süsten, aranızda bir övünmeden, mallarda ve evlatlarda çoğalma yarışından başka şey değildir. Bir yağmur misali ki, çıkardığı bitkiler çiftçilerin hoşuna gider. Ama biraz sonra o ot kurur, sapsarı kesildiğini görürsün. NihAyet bir ot ufantısı haline gelir. Ahirette şiddetli bir azap var, Allah'tan bir af ve hoşnutluk da var. Dünya hAyatı bir aldanış/gurur aracından başka şey değildir.
Hadid
(57:22)
Yeryüzünde ve kendi benliklerinizde meydana gelen hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir Kitap'ta belirlenmiş olmasın. Bu, Allah için çok kolAydır.
Hadid
(57:23)
Böyle yapılmıştır ki, elinizden çıkana üzülüp ümitsizliğe düşmeyesiniz ve Allah'ın size verdiğiyle sevinip şımarmAyasınız. Çünkü Allah, kendini beğenip övünenlerin hiçbirini sevmez.
Hadid
(57:25)
Yemin olsun, biz, resullerimizi açık-seçik delillerle gönderdik ve onlarla birlikte Kitap'ı ve ölçüyü de indirdik ki, insanlar adaleti Ayakta tutsunlar/adaletle doğrulsunlar. Ve demiri de indirdik. Onda zorlu bir kuvvet ve insanlar için birçok yarar vardır. Allah bu sAyede, kendisine ve resullerine, gAyba inanarak kimin yardım edeceğini bilecektir. Allah Kavi'dir, Aziz'dir.
Hadid
(57:26)
Yemin olsun, Nuh'u ve İbrahim'i de resul olarak gönderdik. Peygamberliği ve Kitap'ı bunların soyları arasına koyduk. O soylardan bir kısmı hidAyete ermiştir. Ama onlardan çoğu, yoldan çıkmış olanlardır.
Hadid
(57:27)
Sonra onların eserleri üzere, resullerimizi art arda gönderdik. Meryem'in oğlu İsa'yı da onların ardınca gönderdik. Ona İncil'i verdik; ona uyanların gönüllerine şefkat ve merhamet koyduk. Bir bid'at olarak ortAya çıkardıkları ruhbaniyeti, onlar üzerine biz yazmamıştık. Allah'ın rızasını kazanmak için ortAya çıkardılar. Ama ona gerektiği şekilde sAygılı olmadılar. Onların, iman edenlerine ödüllerini verdik. Onlardan çoğu yoldan çıkmış olanlardır.
Mücadele
(58:1)
Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikAyette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah, ikinizin karşılıklı konuşmasını işitir. Çünkü Allah en iyi işiten, en iyi görendir.
Mücadele
(58:2)
İçinizden, kadınlarına zıhar edenlerin, o kadınlar anneleri değildir. Onların anneleri ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Böyleleri, kabul edilemez bir söz ve boş bir lakırdı sarf ediyorlar. Bununla birlikte Allah, gerçekten çok affedici, çok bağışlAyıcıdır.
Mücadele
(58:4)
Özgürlüğe kavuşturma imkanını bulamAyan, ilişkiye girmelerinden önce, aralıksız iki Ay oruç tutacaktır. Buna da gücü yetmeyen, altmış yoksulu doyuracaktır. Bütün bunlar Allah'a ve resulüne inanasınız diyedir. Ve işte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Küfre sapanlara korkunç bir azap vardır.
Mücadele
(58:5)
Allah'a ve resulüne karşı gelenler, kendilerinden öncekilerin çarpılıp tepelendikleri gibi çarpılıp tepeleneceklerdir. Biz, gerçekleri apaçık gösteren Ayetler indirmişizdir. Küfre sapanlar için, rezil edici bir azap vardır.
Mücadele
(58:6)
Gün olur, Allah onların hepsini diriltir ve yapıp ettiklerini onlara haber verir. Allah onu iyice sAyıp zaptetmiştir, onlarsa unutmuşlardır. Allah, her şey üzerinde tam bir tanıktır.
Mücadele
(58:7)
Görmez misin ki Allah, göklerde olanları da yeryüzünde olanları da bilir. Üç kişi, aralarında fısıldaşmAya görsün, dördüncüleri O'dur; beş kişi fısıldaşmAya görsün altıncıları O'dur. Bundan az da olsalar çok da olsalar, O mutlaka onlarla beraberdir; nerede bulunurlarsa bulunsunlar. Sonra onlara, yapıp ettiklerini kıyamet günü haber verecektir. Allah her şeyi bilmektedir.
Mücadele
(58:8)
Görmedin mi şu fısıldaşmaktan yasaklananları ki, biraz sonra, yasaklanmış oldukları şeye dönüyorlar ve günah, düşmanlık, peygambere isyan konusunda fısıldaşıyorlar. Sana geldiklerinde, seni Allah'ın selamlamadığı biçimde selamlıyorlar. Kendi içlerinde ise şöyle diyorlar: "Söylediğimiz şey yüzünden Allah bize azap etse ya!" Cehennem yeter onlara. Girecekler orAya. Ne kötü dönüş yeridir o!
Mücadele
(58:9)
Ey iman edenler! Aranızda fısıldaştığınız zaman, günah, düşmanlık ve resule isyan hususlarında fısıldaşmAyın; hAyırda erginlik/dürüstlük ve takva konusunda fısıldaşın. Huzurunda haşredileceğiniz Allah'tan sakının!
Mücadele
(58:10)
Fısıltı, inananları kederlendirmek için ancak şeytandan gelir. Bununla birlikte o, Allah'ın izni olmadıkça inananlara hiçbir zarar veremez. Müminler sadece Allah'a güvenip dAyansınlar!
Mücadele
(58:12)
Ey iman edenler! Resulle gizlice konuşacağınız zaman, bu gizli konuşmanızdan önce bir sadaka verin! Bu, sizin için daha hAyırlı ve daha temizdir. Eğer bu imkanı bulamazsanız bilin ki, Allah Gafur'dur, Rahim'dir.
Mücadele
(58:13)
Gizli konuşmanızdan önce, sadakalar vermekten ürperdiniz mi? Çünkü yapmadınız. Allah size tövbe nasip etti. Artık namazı/duAyı yerine getirin, zekatı verin, Allah'a ve resulüne itaat edin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
Mücadele
(58:19)
Şeytan onları kuşattı da Allah'ın zikrini/Kur'an'ını onlara unutturdu. İşte bunlar şeytanın hizbidir. Dikkat edin! Şeytanın hizbi hüsrana uğrAyanların ta kendileridir.
Mücadele
(58:22)
Allah'a ve ahiret gününe inanan bir topluluğun, Allah'a ve resulüne karşı çıkanlarla sevgiye dAyalı bir dostluk kurduğunu göremezsin. Bunlar onların ister babaları olsun, ister çocukları olsun, ister kardeşleri olsun, ister akrabaları olsun. Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendisinden bir ruhla desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; sürekli kalacaklardır orada. Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. Allah'ın hizbi işte bunlardır. Dikkat edin, Allah'ın hizbi, başarıya ulaşanların ta kendileridir!
Hasr
(59:3)
Eğer Allah onlar üzerine sürgünü yazmamış olsAydı, onlara mutlaka dünyada azap ederdi. Ahirette de onlara ateş azabı vardır.
Hasr
(59:13)
Onların gönüllerinde, korku bakımından siz, Allah'tan daha zorlusunuz. Bu böyledir, çünkü onlar anlamAyan bir topluluktur.
Hasr
(59:19)
O kimseler gibi olmAyın ki, Allah'ı unuttular da Allah da onlara öz benliklerini unutturdu. Yoldan çıkmışların ta kendileridir onlar.
Hasr
(59:21)
Eğer biz bu Kur'an'ı bir dağın üzerine indirseydik, her halde sen onu Allah korkusundan huşu ile boynunu bükmüş, çatlAyıp yarılmış görürdün. Biz benzetmeleri insanlar için yapıyoruz ki, inceden inceye düşünebilsinler.
Hasr
(59:22)
Öyle Allah ki O, tanrı yok O'ndan başka. GAybı da görünen alemi de bilen O! Rahman O, Rahim O.
Hasr
(59:23)
Öyle Allah ki O, ilah yok O'ndan gAyrı! Melik, Kuddus, Selam, Mümin, Müheymin, Aziz, Cebbar, Mütekebbir. Allah, onların ortak koşmalarından yücedir, arınmıştır.
Mümtahine
(60:1)
Ey iman sahipleri! Düşmanımı ve düşmanınızı dostlar yerine tutmAyın! Onlar, size Hak'tan geleni inkar ettikleri, Rabbiniz Allah'a inandığınız için Peygamber'i ve sizi yurdunuzdan çıkardıkları halde, siz onlara sevgi sunuyorsunuz. Benim yolumda gAyret sarf etmek, benim hoşnutluğumu kazanmak için seferber olduğunuz halde, içinizde onlara sevgi gizliyorsunuz. Sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da en iyi ben bilirim. Sizden kim bunu yaparsa denge yolundan sapmış olur.
Mümtahine
(60:3)
Kıyamet gününde ne hısımlarınızın ne de çocuklarınızın size hiçbir yararı olmaz. O, sizi birbirinizden Ayıracaktır. Allah, işleyip ürettiklerinizi açık açık görmektedir.
Mümtahine
(60:4)
İbrahim'le, beraberinde olanlarda sizin için çok güzel bir örnek vardır. Hani, onlar toplumlarına şöyle demişlerdi: "Biz sizden de Allah dışındaki kulluk ettiklerinizden de uzağız. Sizi tanımıyoruz. Sizinle bizim aramızda, siz Allah'a, yalnız Allah'a inanıncAya kadar, sürekli düşmanlık ve nefret olacaktır." Ancak İbrahim babasına şöyle demişti: "Senin için hep af dileyeceğim ama Allah'tan sana gelecek şeyi geri çevirme gücüm yoktur. Ey Rabbimiz! Yalnız sana güveniyoruz, yalnız sana yöneliyoruz! Dönüş yalnız sanadır!"
Mümtahine
(60:7)
Olabilir ki Allah sizinle, onlardan düşman olduklarınız arasına bir sevgi koyar. Allah'ın gücü herşeye yeter. Allah çok bağışlAyan, çok esirgeyendir.
Mümtahine
(60:8)
Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmAyan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmAyan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Allah, adaleti Ayakta tutanları sever.
Mümtahine
(60:10)
Ey iman sahipleri! Mümin kadınlar hicret ederek size geldiklerinde onları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilir ya! Eğer onların mümin hanımlar olduklarını anlarsanız, onları kafirlere döndürmeyin. Ne bu mümin kadınlar o kafirlere helaldir ne de o kafirler bunlara helaldir. Bu kadınlar için harcadıklarını o kafirlere geri verin. Mehirlerini kendilerine verdiğiniz takdirde, bu kadınları nikahlamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Kafirlerin iffet ve nikahlarına yapışmAyın. Kafirlere gitmeyi yeğleyen kadınlar için harcadıklarınızı onlardan geri isteyin; onlar da size gelen mümin kadınlar için harcadıklarını geri istesinler. Bu, Allah'ın hepinize buyruğudur. Aranızda hüküm veriyor. Allah Alim'dir, Hakim'dir.
Mümtahine
(60:12)
Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleriyle Ayakları arasında bir iftira uydurup ortAya sürmemeleri, iyilik ve güzelliği belirlenmiş bir işte sana isyan etmemeleri hususunda seninle bey'atleşmek isterlerse, onlarla bey'atleş ve onlar için Allah'tan af dile! Kuşkusuz, Allah Gafur'dur, Rahim'dir.
Mümtahine
(60:13)
Ey iman edenler! Allah'ın kendilerine gazap ettiği bir toplulukla dostluk kurmAyın! Çünkü bunlar ahiretten ümitlerini kesmişlerdir. Tıpkı, kabir halkından olan inkarcıların, ümitlerini kestikleri gibi...
Saf
(61:2)
Ey iman sahipleri! YapmAyacağınız şeyi neden söylüyorsunuz?
Saf
(61:3)
YapmAyacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında büyük bir günahtır.
Saf
(61:6)
Meryem oğlu İsa'nın da şöyle dediğini hatırla: "Ey İsrailoğulları! Ben size Allah'ın elçisiyim. Benden önce Tevrat'ı doğrulAyıcı ve benden sonra gelecek Ahmet adında bir elçiyi müjdeleyici olarak gönderildim." Fakat İsa'nın müjdelediği elçi onlara apaçık deliller getirdiğinde: "Bu, katıksız bir büyüdür!" dediler.
Saf
(61:7)
İslam'a/Allah'a teslim olmAya çağrılıp durduğu halde, yalanlar düzerek Allah'a iftira edenden daha zalim kim vardır? Allah, zulme bulaşmış kişiler topluluğunu doğruya ve güzele iletmez.
Saf
(61:8)
İstiyorlar ki, ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürsünler. Ama Allah, küfre batanlar hoş görmeseler de nurunu tamamlAyacaktır.
Saf
(61:9)
Resulünü hidAyet ve hak dini getirmek üzere o gönderdi ki, ortak koşanlar hoşlanmasa bile, onu tüm dinlerden üstün kılsın.
Saf
(61:11)
Allah'a ve onun resulüne inanır, Allah yolunda mallarınız ve canlarınızla didinirsiniz. İşte bu, sizin için en hAyırlısıdır; eğer bilirseniz.
Saf
(61:14)
Ey iman sahipleri! Allah'ın yardımcıları olun! Hani, Meryem oğlu İsa, havarilere: "Allah'a gidişte benim yardımcılarım kimdir?" demişti de, havariler: "Biz, Allah'ın yardımcılarıyız!" cevabını vermişlerdi. Bunun ardından, İsrailoğullarından bir zümre iman etmiş, bir zümre de küfre sapmıştı. NihAyet biz, iman sahiplerini düşmanlarına karşı güçlendirdik de onlar üstün geldiler.
Cuma
(62:2)
O Allah'tır ki, ümmilere içlerinden bir resul göndermiştir de o, onlara Allah'ın Ayetlerini okur, onları arıtıp temizler, onlara Kitap'ı ve hikmeti öğretir. Onlar bundan önce tam bir sapıklık içine gömülmüşlerdi.
Cuma
(62:5)
Sırtlarına Tevrat yükletilip de sonra onu taşımAyanların durumu, kutsal kitap parçaları taşıyan eşeğin durumuna benzer. Allah'ın Ayetlerini yalanlAyan topluluğun vücut verdiği örnek ne kötüdür! Allah, zulme sapmış bir topluluğu doğruya ve güzele ulaştırmaz.
Cuma
(62:9)
Ey inananlar! Cuma günü, namaz/dua için çağrı yapıldığında, Allah'ı anmAya/Allah'ın Zikri'ne koşun! Alış-verişi bırakın! Eğer bilirseniz bu sizin için daha hAyırlıdır.
Cuma
(62:10)
Namaz/dua yerine getirilince hemen yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan nasibinizi arAyın! Allah'ı çok anın ki, kurtuluşa erebilesiniz.
Cuma
(62:11)
Bir ticaret yahut oyun-eğlence görür görmez, dağılıp ona yöneldiler de seni Ayaküstü bıraktılar. Onlara de ki: "Allah katında bulunan, eğlenceden de ticaretten de hAyırlıdır! Ve Allah, rızık verenlerin en hAyırlısıdır."
Münafikun
(63:4)
Onları gördüğünde gövdeleri hoşuna gider. Bir şey konuşsalar sözlerine kulak verirsin. Onlar birbirine dAyandırılmış keresteler/Hint kumaşı giydirilmiş kütük parçaları gibidirler. Her bağırtıyı aleyhlerinde zannederler. Düşmandır onlar; sakın onlardan! Allah onları kahretsin! Nasıl da aldatıp döndürülüyorlar!
Münafikun
(63:6)
Sen onlar için ha af dilemişsin ha dilememişsin. Aleyhlerindeki sonuç Aynı kalacaktır. Allah onları asla affetmeyecektir. Çünkü Allah, sapıklar topluluğunu doğruya ve güzele iletmez.
Münafikun
(63:8)
Şöyle derler: "Eğer Medine'ye dönersek, yemin olsun ki, itibarlı ve baskın olan, ezik ve zAyıf olanı oradan çıkaracaktır!" Güç ve itibar Allah'a, onun resulüne ve iman sahiplerine özgüdür. Ama münafıklar bunu bilmezler.
Münafikun
(63:10)
Sizden birine ölüm gelip de, "Ey Rabbim, yakın bir süreye kadar beni geciktirseydin de içtenliğimi belgelemek için birşeyler vererek iyilik ve barış sevenler olsAydım!" demesinden önce, size rızık olarak verdiklerimizden dağıtın.
Tegabun
(64:7)
Küfre sapanlar asla diriltilmeyeceklerini sandılar. De ki: "Rabbime yemin ederim ki, sandığınız gibi değil! Yemin olsun ki, mutlaka diriltileceksiniz; yine Yemin olsun ki, yaptıklarınız size mutlaka haber verilecektir. Ve bu, Allah için çok kolAydır."
Tegabun
(64:9)
"Toplanma günü" için sizi bir arAya getirdiği gün, karşılıklı aldatış ve aldanışların ortAya çıktığı gündür. Kim Allah'a iman eder, barışa/hAyra yönelik bir iş yaparsa Allah onun çirkinliklerini örter ve kendisini altından nehirler akan cennetlere, içlerinde sürekli kalmak üzere yerleştirir. İşte büyük başarı budur.
Tegabun
(64:10)
Küfre sapıp Ayetlerimizi yalanlAyanlara gelince, işte bunlar, içinde uzun süre kalacakları ateşin dostlarıdır. Ne kötü dönüş yeridir orası!
Tegabun
(64:13)
Allah! İlah yok O'ndan başka! Yalnız Allah'a güvenip dAyanır iman sahipleri.
Tegabun
(64:16)
O halde, gücünüz ölçüsünde Allah'tan sakının, dinleyin, itaat edin. Ve benlikleriniz için bir hAyır olarak infakta bulunun. Nefsinin cimrilik ve doymazlığından korunanlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
Tegabun
(64:17)
Eğer Allah'a gönül hoşluğuyla bir şey borç verirseniz O, onu sizin için katlAyarak artırır ve sizin hatalarınızı bağışlar. Allah Şekur'dur, şükredenlere karşılık verir; Halim'dir, yumuşak ve merhametli davranır.
Talak
(65:1)
Ey Peygamber! Kadınları boşadığınız zaman iddetlerine doğru boşAyın ve iddeti iyi sAyın! Rabbiniz olan Allah'tan sakının! Onları evlerinden çıkarmAyın; onlar da çıkmasınlar. Apaçık ve belgeli bir yüzsüzlük yapmaları durumu müstesna. İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Allah'ın sınırlarını çiğneyen kendi benliğine zulmetmiş olur. Bilemezsin, belki Allah bundan sonra yeni bir iş/oluş ortAya çıkarır.
Talak
(65:2)
Sürelerini doldurma noktasına geldiklerinde o kadınları ya örfün gerektirdiği biçimde tutun yahut da yine örfün gerektirdiği şartlarla onlardan Ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi de tanık tutun. Tanıklığı Allah için tam bir biçimde yapın. Allah'a ve ahiret gününe inanan kişiye işte bu şekilde öğüt verilmektedir. Kim Allah'tan sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu nasip eder.
Talak
(65:3)
Ve onu hiç beklemediği yönden rızıklandırır. Kim Allah'a dAyanıp güvenirse O, ona yeter! Hiç kuşkusuz, Allah, emrini yerine getirecektir. Allah her şey için bir ölçü/bir kader belirlemiştir.
Talak
(65:4)
Adetten kesilen kadınlarınızın iddet bekleme sürelerinde kuşkuya düşerseniz, onların iddetleri üç Aydır. Hiç adet görmemiş kadınların süreleri de böyledir. Gebe olan kadınların süreleri ise yüklerini bırakmalarına kadardır. Kim Allah'tan sakınırsa, O ona işinde bir kolAylık nasip eder.
Talak
(65:6)
O kadınları, imkanlarınız ölçüsünde, barındığınız yerin bir kısmında barındırın. Onları baskı altında tutmak için onlara zarar verme yönüne gitmeyin. Eğen hamile iseler yüklerini bırakıncAya kadar onlara nafaka verin. Eğer sizin için çocuk emziriyorlarsa, ücretlerini de verin. Aranızda örfe uygun biçimde konuşup tartışın. Eğer anlaşmakta zorluk çekerseniz o zaman, doğmuş olan çocuğu baba hesabına başka bir kadın emzirecektir.
Talak
(65:7)
Geniş imkana sahip olan bu geniş imkanından harcasın. Rızkı kendisine ölçü ile verilmiş olan da Allah'ın kendisine verdiğinden infak etsin. Allah hiçbir benliği, kendisine verdiği şey dışında yükümlü tutmaz. Allah, bir güçlükten sonra bir kolAylık yaratacaktır.
Talak
(65:11)
Bir elçi indirmiştir ki, iman edip barışa/hAyra yönelik işler sergileyenleri, karanlıklardan nura çıkarmak için Allah'ın Ayetlerini açık-seçik okur. Allah'a inanıp barışa/hAyra yönelik bir iş yapanı Allah, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Böyleleri, orada sürekli kalacaklardır. Allah böylesi için rızkı gerçekten güzelleştirmiştir.
Tahrim
(66:4)
Eğer ikiniz, ey hanımlar, Allah'a tövbe ederseniz ne iyi, çünkü kalpleriniz kAydı; yok eğer Peygamber'e karşı dAyanışmAya girerseniz hiç kuşkusuz bizzat Allah, onun destekçisidir. Cebrail'le iman sahiplerinin iyilik severleri/ barışçıları da. Bütün bunlardan sonra melekler de ona arka çıkarlar.
Tahrim
(66:5)
O sizi boşarsa, kim bilir belki de Rabbi ona sizin yerinize sizden daha hAyırlı eşler nasip eder: Allah'a teslim olan, iman sahibi, gönülden bağlı, tövbe etmesini seven, ibadete düşkün, yolculuk edebilen dullar ve bakireler.
Tahrim
(66:8)
Ey iman edenler! Etkili öğüt veren bir tövbe ile Allah'a yönelin. Umulur ki Rabbiniz, çirkinliklerinizi ve günahlarınızı örter ve sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere yerleştirir. O gün Allah, peygamberi ve onunla birlikte inananları utandırmAyacaktır. Onların ışığı önlerinden ve sağ yanlarından koşup gelir. Şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Işığımızı tamamla ve bizi bağışla! Sen her şeye Kadir'sin, her şeye gücün yeter."
Mülk
(67:2)
Hanginizin daha güzel iş yapacağını belirlemek için sizi imtihana çekmek üzere ölümü ve hAyatı yaratan O'dur. Aziz'dir O, Gafur'dur.
Mülk
(67:3)
Birbiriyle uyum ve ahenk içinde yedi gökleri yaratan da O'dur. O Rahman'ın yaratışında/yarattıklarında herhangi bir uyuşmazlık, Aykırılık, çelişme göremezsin. Bir kez daha bak! Bir çatlaklık, bir uyuşmazlık görüyor musun?
Mülk
(67:8)
Öfkesinden çatlAyacak hale gelir. İçine bir güruh atıldıkça, onun bekçileri bunlara sorarlar: "Size hiçbir uyarıcı gelmedi mi?"
Mülk
(67:10)
Ve derler ki: "Eğer söz dinleseydik yahut aklımızı çalıştırsAydık şu çılgın ateşin dostları arasında olmazdık."
Mülk
(67:13)
Sözünüzü ister gizleyin ister onu açıklAyın; şu bir gerçek ki O, göğüslerin özünü çok iyi bilir.
Mülk
(67:15)
O, yeri sizin için boyun eğer yaptı. HAydi, onun omuzlarında yürüyün ve Allah'ın rızıklarından yiyin. Dönüş O'nadır.
Mülk
(67:16)
O göktekinin, sizi yere batırmAyacağından emin misiniz? O zaman yer aniden çalkalanmAya başlar.
Mülk
(67:17)
O göktekinin, çakıl taşları taşıyan bir rüzgarı üzerinize salmAyacağından emin misiniz? O zaman bileceksiniz nasılmış uyarım!
Mülk
(67:19)
Üstlerinde, kanatlarını açıp kapAyarak uçan kuşları hiç görmediler mi? Onları Rahman'dan başkası tutmuyor. Kuşkusuz O, her şeyi görmektedir.
Mülk
(67:21)
Peki, O, rızkını tutarsa kim var sizi rızıklandıracak? HAyır, bir azgınlık ve nefret içinde inat etmekteler.
Mülk
(67:24)
De ki: "Sizi, yeryüzünde yaratıp yAyan O'dur. O'nun huzurunda haşredileceksiniz."
Kalem
(68:2)
Ki sen, cin tasallutuna uğramış değilsin; Rabbinin nimeti sAyesinde,
Kalem
(68:8)
O halde, yalanlAyanlara itaat etme!
Kalem
(68:10)
Şunların hiçbirine eğilme, uyma: Çok yemin eden, bAyağı-alçak,
Kalem
(68:11)
AlAycı/gammaz, koğuculuk için dolaşıp duran,
Kalem
(68:12)
HAyrı engelleyen, sınır tanımaz-saldırgan, günaha batmış,
Kalem
(68:15)
Ayetlerimiz ona okunduğunda şöyle der: "Daha öncekilerin masalları!"
Kalem
(68:19)
Ama onlar uyumaktAyken, Rabbinden gelen bir dolaşıcı bahçeyi dolaştı da,
Kalem
(68:24)
"Hey! Bugün orAya bir yoksul girip yanınıza gelmesin!"
Kalem
(68:27)
"HAyır, hAyır! Biz mahrum edilenleriz."
Kalem
(68:30)
Bunun üzerine birbirlerini kınamAya başladılar.
Kalem
(68:32)
"Umarız, Rabbimiz bize onun yerine daha hAyırlısını verir. Biz de her şeyimizle Rabbimize yöneliriz."
Kalem
(68:42)
Baldırın çıplak kalacağı, secdelere çağrılacakları gün, onu da yapamAyacaklar.
Kalem
(68:44)
Bu sözü yalanlAyanla beni baş başa bırak. Onları, bilmedikleri yerden yakalAyacağız.
Kalem
(68:47)
Yoksa gAyb, yanlarında da onlar mı yazıyorlar?
Kalem
(68:49)
Eğer ona, Rabbinden bir nimet ulaşmasAydı, horlanmış bir halde cascavlak bir yere atılırdı.
Hakka
(69:4)
Semud ve Ad kariAyı/başa çarpan olAyı yalanlamıştı.
Hakka
(69:6)
Ad ise gürleyen sesle gelen rüzgarlı bir fırtınAyla mahvedildi.
Hakka
(69:9)
Firavun da ondan öncekiler de altı üstüne gelmiş kentler de Aynı hatAya vücut verdiler.
Hakka
(69:10)
Rablerinin resulüne isyan ettiler de O da onları, şiddeti arttıkça artan bir yakalAyışla yakaladı.
Hakka
(69:12)
Ki onu size bir hatırlatıcı/düşündürücü yapalım ve kavrAyabilen kulak kavrasın.
Hakka
(69:21)
Artık o, hoşnutluk veren bir yaşAyış içindedir.
Hakka
(69:23)
Devşirilmesi kolAydır onun.
Hakka
(69:26)
"Hesabımın ne olduğunu hiç bilmemiş olsAydım."
Hakka
(69:27)
"Ah, ne olurdu, iş bitmiş olsAydı!"
Hakka
(69:30)
"Tutun onu, derhal bağlAyın onu!"
Hakka
(69:31)
"Sonra cehenneme sallAyın onu!"
Hakka
(69:32)
"Sonra, boyu yetmiş arşın olan bir zincirde yollAyın onu!"
Hakka
(69:34)
"Yoksulu doyurmAya özendirmiyordu."
Hakka
(69:38)
HAyır, sandıkları gibi değil! Yemin ederim gördüklerinize,
Hakka
(69:44)
Eğer bazı lafları bizim sözlerimiz diye ortAya sürseydi,
Hakka
(69:49)
Ve biz, içinizden onu yalanlAyanların bulunduğunu kesinlikle biliyoruz.
Mearic
(70:13)
Kendisini kucaklAyıp barındıran ailesini.
Mearic
(70:14)
Ve yeryüzündeki insanların tümünü fidye verip kendisini kurtarmAyı ister.
Mearic
(70:15)
HAyır, hAyır! O, alevlenen bir ateştir.
Mearic
(70:18)
ToplAyıp kasada yığanı/depolAyanı.
Mearic
(70:21)
Kendisine hAyır ve nimet ulaşınca ondan başkalarının yararlanmasına engel olur.
Mearic
(70:28)
Gerçekten de Rablerinin azabı emin olunmAyacak bir azaptır.
Mearic
(70:39)
HAyır, ummasınlar! Gerçek şu ki biz onları, bildikleri şeyden yarattık.
Mearic
(70:42)
Bırak onları! Dalsınlar, oynasınlar kendileri için belirlenen günlerine ulaşıncAya kadar.
Mearic
(70:43)
O gün, kabirlerden fırlAyarak çıkarlar. Dikilmiş putlara doğru akın akın gider gibidirler.
Nuh
(71:10)
Ve şöyle dedim: "Rabbinizden af dileyin! O, bağışlamAyı çok sevendir."
Nuh
(71:16)
"Ve Ay'ı, bunlar içinde bir nur yaptı ve Güneş'i bir kandil haline getirdi."
Nuh
(71:19)
"Allah size yeryüzünü bir yAygı yaptı,
Nuh
(71:23)
Dediler ki: "İlahlarınızı sakın bırakmAyın! Ved'di, Süva'ı asla bırakmAyın! Yeğus'u, Yeuk'u, Nesr'i de bırakmAyın!"
Cin
(72:1)
De ki: "Cinlerden bir topluluğun dinleyip şunu söyledikleri bana vahyolundu: 'Gerçekten biz, hAyranlık verici bir Kur'an dinledik."
Cin
(72:2)
"Doğruya ve hAyra kılavuzluyor. Biz de inandık ona. Artık Rabbimize hiç kimseyi asla ortak koşmAyacağız."
Cin
(72:3)
"Rabbimizin adı/kudreti/işi/gAyreti çok yücedir. O, ne bir dişi dost edinmiştir ne de bir çocuk."
Cin
(72:8)
"Biz göğe gerçekten dokunduk da onu titiz ve güçlü bekçilerle ve kAyıp giden ışınlarla/alevlerle doldurulmuş bulduk."
Cin
(72:11)
"Şu da bir gerçek ki, bizden hAyra yönelenler/barışçılar vardır; ama bizden, başka türlü olanlar da vardır. Dilim dilim yollar olmuşuz biz."
Cin
(72:12)
"Ve biz şunu sezdik: "Biz yeryüzünde Allah'ı asla aciz bırakamAyız; kaçarak da onu aciz bırakamAyız."
Cin
(72:13)
"Biz, doğruya ve güzele kılavuzlAyanı dinleyince, ona inandık. Rabbine inanan kişi ne hakkının eksik verilmesinden korkar ne de tecavüze uğrAyıp kuşatılmaktan."
Cin
(72:14)
"NihAyet, bizden Allah'a teslim olanlar da var, haksızlığa sapıp çizgiden çıkanlar da var. Allah'a teslim olanlar, işte onlar, doğruyu ve hAyrı aramışlardır.
Cin
(72:18)
Hiç kuşkusuz, mescitler/secdeler Allah içindir. O halde, Allah ile birlikte bir başkasına yakarmAyın/Allah'ın yanında bir başkası için çağrıda bulunmAyın.
Cin
(72:21)
De ki: "Ben size zarar verme gücüne de ışık ve Aydınlık verme gücüne de sahip değilim."
Cin
(72:24)
Sonunda, onlar kendilerine vaat edileni gördüklerinde, yardımcı bakımından daha zAyıf kim, sAyı bakımından daha az kim, bileceklerdir.
Cin
(72:26)
GAybı bilendir O. GAybı konusunda hiç kimseyi yardımcı yapmıyor.
Cin
(72:28)
Ki onların, Rablerinin elçiliklerini hedefine tam ulaştırdıklarını bilsin. Allah, onların katında bulunan şeyleri kuşatmış ve her şeyi inceden inceye sAyıya bağlamıştır.
Müzzemmil
(73:3)
Gecenin yarısını Ayakta ol yahut bundan biraz eksilt!
Müzzemmil
(73:10)
Onların söylediklerine sabret! Ve güzelce Ayrıl onlardan.
Müzzemmil
(73:11)
Benimle, o nimete boğulmuş yalanlAyıcıları baş başa bırak! Birazcık süre tanı onlara.
Müzzemmil
(73:20)
Hiç kuşkun olmasın, Rabbin senin durumunu biliyor. Gecenin üçte ikisinden daha azını, yarısını, üçte birini Ayakta geçiriyorsun. Seninle beraber olanlardan bir grup da öyle. Allah, geceyi de gündüzü de ölçüye bağlamıştır. Sizin onu kuşatamAyacağınızı bildi de size tövbe nasip etti. O halde Kur'an'dan, kolAy geleni okuyun. Sizden hastalar olacağını bildi. Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah'ın lütfundan bir şeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi. O halde Kur'an'dan, kolAy geleni okuyun! Namazı/duAyı yerine getirin! Zekatı verin. Güzel bir ödünçle Allah'a ödünç verin! Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz iyiliğin, Allah katında hAyrını daha çok, ödülünü daha büyük olarak bulacaksınız. Allah'tan af dileyin. Hiç kuşkusuz, Allah çok affedici, çok esirgeyicidir.
Müddessir
(74:7)
Ve yalnız Rabbin için dAyanıklı kıl benliği!
Müddessir
(74:10)
Küfre batmışlar için hiç de kolAy değildir.
Müddessir
(74:16)
HAyır, iş sanıldığı gibi değil! O, bizim Ayetlerimize karşı bir inatçı kesildi.
Müddessir
(74:24)
Şöyle dedi: "Bu, rivAyet edilerek gelen bir büyüden başka şey değil."
Müddessir
(74:31)
Biz, cehennem yaranını hep melekler yaptık. Ve biz, onların sAyılarını da küfre sapanlar için bir imtihandan başka şey yapmadık. Ta ki, kendilerine kitap verilenler iyice ve apaçık bilsinler. İman etmiş olanların imanı artsın. Kendilerine kitap verilmiş olanlarla iman sahipleri kuşkuya düşmesin. Kalplerinde hastalık olanlarla küfre sapmış bulunanlar da; "Allah bununla neyi örneklendirmek istiyor?" desinler. İşte böyle. Allah, dilediğini/dileyeni saptırır, dilediğini/dileyeni de doğruya ve güzele kılavuzlar. Rabbinin ordularını ancak O bilir. Bu, insan için bir öğüt verici ve düşündürücüden başka şey değildir.
Müddessir
(74:32)
HAyır, sandıkları gibi değil! Yemin olsun Ay'a,
Müddessir
(74:37)
Sizden, öne geçmek yahut arkAya kalmak/erken davranmak yahut gecikmek isteyen için.
Müddessir
(74:43)
Cevap verdiler: "Namazı/duAyı yerine getirenlerden değildik."
Müddessir
(74:47)
"NihAyet, tartışılmaz ve karşı çıkılmaz bilgi önümüze dikildi."
Müddessir
(74:52)
İçlerinden her kişi de istiyor ki, kendisine açılıp saçılmış sAyfalar verilsin.
Müddessir
(74:53)
HAyır, öyle şey olmaz! Doğrusu şu ki, ahiretten korkmuyorlar.
Müddessir
(74:54)
HAyır, iş, sandıkları gibi değil! O bir öğüt verici/bir düşündürücüdür.
Müddessir
(74:56)
Ve onlar, Allah'ın dilediği dışında, öğüt alamazlar. SakındırmAya ve affetmeye ehil olan O'dur.
Kıyamet
(75:1)
HAyır, öyle değil! Kıyamet gününe yemin ederim ki,
Kıyamet
(75:2)
Öyle değil! Kendisini ısrarla kınAyan benliğe de yemin ederim.
Kıyamet
(75:3)
İnsan, kendisinin kemiklerini asla bir arAya toplamAyacağımızı mı sanıyor?
Kıyamet
(75:4)
HAyır, sandığı gibi değil! Biz onun parmak uçlarını da tam bir biçimde düzenlemeye gücü yetenleriz.
Kıyamet
(75:8)
Ay tutulduğunda,
Kıyamet
(75:9)
Ve Güneş'le Ay birarAya getirildiğinde,
Kıyamet
(75:11)
HAyır, yok sığınacak yer!
Kıyamet
(75:13)
Haber verilir insana o gün önden gönderdiği de arkAya bıraktığı da.
Kıyamet
(75:15)
Dökse de ortAya tüm mazeretlerini.
Kıyamet
(75:20)
HAyır, hAyır! Siz hemencecik geleni seversiniz.
Kıyamet
(75:26)
İş, onların sandığı gibi değil! Can, köprücüklere dAyandığında,
Kıyamet
(75:28)
Sezinlemiştir ki odur Ayrılık.
Kıyamet
(75:29)
Dolaşmıştır el-Ayak/kol-bacak.
Kıyamet
(75:39)
NihAyet ondan iki çifti, erkeği ve dişiyi vücuda getirdi.
İnsan
(76:6)
Bir kAynak ki, Allah'ın kulları ondan içerler ve onu fışkırtarak akıtırlar.
İnsan
(76:20)
OrAya baktığında, nereye göz atsan büyük bir nimet, büyük bir mülk ve yönetim görürsün.
İnsan
(76:22)
İşte bu size bir ödüldür. Ve sizin gAyretiniz şükranla karşılanmıştır.
Murselat
(77:3)
Dağıtıp yAyanlara/diriltip harekete getirenlere,
Murselat
(77:4)
Gerektiği şekilde Ayıranlara,
Murselat
(77:13)
Ayrım ve hüküm günü için.
Murselat
(77:14)
Ayrım ve hüküm gününü sana bildiren nedir?
Murselat
(77:15)
YalanlAyanların vAy haline o gün!
Murselat
(77:19)
YalanlAyanların o gün vAy haline!
Murselat
(77:21)
Onu dAyanıklı karargahta tuttuk.
Murselat
(77:24)
VAy başına o gün, yalanlAyanların!
Murselat
(77:28)
VAy haline o gün, yalanlAyanların!
Murselat
(77:29)
HAydi, yalanlamakta olduğunuz şeye gidin!
Murselat
(77:30)
HAydi, üç çatallı gölgeye gidin!
Murselat
(77:34)
VAy haline o gün, yalanlAyanların!
Murselat
(77:35)
KonuşamAyacakları gündür bu!
Murselat
(77:37)
VAy haline o gün, yalanlAyanların!
Murselat
(77:38)
Ayırma günüdür bu! Sizinle öncekileri bir yere topladık.
Murselat
(77:40)
VAy haline o gün, yalanlAyanların!
Murselat
(77:41)
TakvAya sarılanlar gölgeler altında, su kAynaklarındadır.
Murselat
(77:45)
VAy haline o gün, yalanlAyanların!
Murselat
(77:47)
VAy haline o gün, yalanlAyanların!
Murselat
(77:49)
VAy haline o gün, yalanlAyanların.
Nebe
(78:4)
HAyır, sandıkları gibi değil! Yakında bilecekler.
Nebe
(78:5)
HAyır, hAyır! Düşündükleri gibi değil, yakında bilecekler.
Nebe
(78:13)
Bir de parıl parıl parlAyan kandil yerleştirdik.
Nebe
(78:17)
Hiç kuşkusuz, o Ayırma ve hüküm günü kesin olarak belirlenmiştir.
Nebe
(78:25)
Sadece kAynar su, atık su,
Nebe
(78:28)
Ayetlerimizi pervasızca yalanlamışlardı.
Nebe
(78:29)
Oysaki biz, her şeyi iyiden iyiye sAyıp kitaplaştırmıştık.
Nebe
(78:30)
"Hadi, tadıverin! Size azaptan başka bir şey asla artırmAyacağız."
Nebe
(78:38)
O gün, Ruh ve melekler saf bağlAyıp kıyama geçerler. Rahman'ın izin verdiği dışındakiler konuşamazlar. O izin verilen, doğruyu söyler.
Nebe
(78:40)
Biz sizi yakın bir azap ile uyardık. Bir gündedir ki o, kişi kendi ellerinin önden gönderdiğine bakar ve küfre sapan şöyle der: "Keşke toprak olsAydım!"
Naziat
(79:1)
Yemin olsun, çekip koparanlara/yAy çekenlere/kuyudan su çekenlere/bağsız-bekçisiz koşan atlara/Ayrılık yüzünden hasret çekenlere/daldırıp daldırıp çıkaranlara,
Naziat
(79:8)
Bazı kalpler o gün kAygıdan titreyecektir.
Naziat
(79:14)
Bir anda hepsi uyanıp ortAya geliverir.
Naziat
(79:19)
"Seni Rabbine kılavuzlAyAyım da gönülden ürperesin!"
Naziat
(79:23)
Derken, bir arAya toplAyıp bağırdı.
Naziat
(79:25)
Bunun üzerine Allah, onu sonrAya ve önceye ibret olmak üzere bir ceza ile çarptı.
Naziat
(79:29)
Gecesini kararttı, kuşluğunu ortAya çıkardı.
Naziat
(79:30)
Bundan sonra da yeri yAyıp deve kuşu yumurtası biçiminde yuvarlattı.
Naziat
(79:33)
Sizin için ve hAyvanlarınız için bir geçim aracı olarak.
Naziat
(79:35)
O gün insan, uğrunda gAyret sarfettiği şeyi hatırlar.
Naziat
(79:36)
Gören kişi için cehennem apaçık ortAya çıkarılmıştır.
Naziat
(79:38)
Ve iğreti hAyatı yeğlemiş olan için,
Abese
(80:4)
Belki de düşünüp taşınacak da öğüt kendisine yarAyacak.
Abese
(80:11)
HAyır, hiç de öyle değil! O, bir düşündürücüdür.
Abese
(80:13)
Kutsanan-bereketli sAyfalardadır o.
Abese
(80:14)
Yüceltilen, tertemiz sAyfalarda,
Abese
(80:20)
Sonra, yolu kolAylaştırdı ona,
Abese
(80:22)
Sonra dilediği zaman diriltip ortAya çıkardı onu.
Abese
(80:23)
HAyır, hAyır! O, O'nun kendisine emrettiğini hiç yerine getirmedi.
Abese
(80:32)
Sizin ve hAyvanlarınızın yararına.
Abese
(80:39)
Gülen, müjdelerle parıldAyan.
Tekvir
(81:4)
O bakmAya kıyılmAyan develer kendi hallerine bırakıldığında,
Tekvir
(81:5)
Vahşi hAyvanlar bir arAya toplandığında,
Tekvir
(81:6)
Denizler kAynatıldığında,
Tekvir
(81:10)
SAyfalar açılıp göz önüne konduğunda,
Tekvir
(81:15)
HAyır, iş onların sandığı gibi değil! Yemin olsun o sinip gizlenenlere,
Tekvir
(81:20)
Çok güçlüdür o elçi, Arş sahibinin katında sAygındır.
Tekvir
(81:24)
O, gAyb konusunda cimri değildir.
İnfitar
(82:1)
Gök çatlAyıp yarıldığı zaman,
İnfitar
(82:5)
Benlik, bilmiş olacaktır önden gönderdiğini de arkAya bıraktığını da.
İnfitar
(82:9)
HAyır, iş sanıldığı gibi değil! Siz dini yalanlıyorsunuz.
İnfitar
(82:15)
Din günü girerler orAya.
Mutaffifin
(83:1)
Azap ve kAygu, tartıda ve ölçüde hile yapanlara olsun;
Mutaffifin
(83:7)
HAyır, iş düşündükleri gibi değil! Rezilliğe batmışların kitabı, karanlık ve pis bir çukurun, Siccin'in ta içindedir.
Mutaffifin
(83:10)
VAy haline o gün, yalanlAyanların!
Mutaffifin
(83:13)
Ayetlerimiz ona okunduğunda, "Daha öncekilerin efsaneleri!" deyiverir.
Mutaffifin
(83:15)
HAyır! Onlar o gün Rablerine karşı tam bir şekilde perdelenmişlerdir.
Mutaffifin
(83:18)
HAyır, sandıkları gibi değil! İyilik sergileyenlerin kitabı İlliyyun'da, en yüce burçlardadır.
Mutaffifin
(83:28)
Bir kAynak ki, iyice yaklaştırılmış olanlar içerler ondan.
İnsikak
(84:8)
KolAy bir hesapla hesaba çekilecek,
İnsikak
(84:15)
HAyır! Rabbi onu iyice görmekteydi.
İnsikak
(84:18)
Toparlandığı zaman Ay'a,
İnsikak
(84:25)
İman edip hAyra ve barışa yönelik işler yapanlar müstesnadır. Onlar için kesintisiz bir ödül vardır.
Buruc
(85:11)
İman edip hAyra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince onlar için, altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Büyük başarı işte budur.
Buruc
(85:12)
Hiç kuşkusuz, Rabbinin yakalAyışı/çarpışı çok şiddetlidir.
Tarik
(86:3)
ParlAyan, ışığıyla karanlığı delen yıldızdır o.
Tarik
(86:6)
FırlAyan bir suyun bir parçacağından yaratıldı o.
Tarik
(86:8)
O Allah, o insanı tekrar hAyata döndürmeye elbette kadirdir.
Tarik
(86:9)
Sırların/gizlilerin yoklanıp ortAya çıkarılacağı gün,
Tarik
(86:12)
ÇatlAyışlarla/yarılışlarla dolu yere de yemin olsun,
Tarik
(86:13)
Ki o, tam bir biçimde Ayırt eden bir sözdür;
Ala
(87:3)
O ki miktarını, şeklini belirledi, yolunu çizip Aydınlattı.
Ala
(87:6)
Seni/sana okutacağız da artık unutmAyacaksın.
Ala
(87:8)
Sana, en kolAy olanı kolAylaştıracağız.
Ala
(87:13)
Sonra orada ne ölür ne de hAyat bulur.
Ala
(87:16)
Doğrusu şu ki, siz şu iğreti hAyatı yeğliyorsunuz.
Ala
(87:17)
Oysaki sonraki hAyat daha mutlu, daha kalıcıdır.
Ala
(87:18)
Hiç kuşkusuz, bu Kur'an, ilk sAyfalarda da elbette vardır.
Ala
(87:19)
İbrahim'in ve Musa'nın sAyfalarında.
Gasiye
(88:1)
Geldi mi sana Ğaşiye'nin/her şeyi her yandan sarıp kaplAyacak olanın haberi!
Gasiye
(88:5)
Ateşimsi bir kAynaktan sulanırlar.
Gasiye
(88:9)
Emek ve gAyreti yüzünden hoşnuttur.
Gasiye
(88:20)
Ve yere, nasıl yAyılıp döşendi!
Fecr
(89:9)
Ve ne yaptı vadide kAyaları oyan Semud kavmine?
Fecr
(89:19)
Mirası derleyip toplAyıp yiyorsunuz.
Fecr
(89:24)
Der ki: "Keşke şu hAyatım için önden bir şeyler gönderseydim."
Beled
(90:19)
Bizim Ayetlerimizi tanımAyanlara gelince bunlar; şomluk, uğursuzluk yaranıdır.
Şems
(91:2)
Onu izlediğinde Ay'a,
Şems
(91:10)
Onu kirletip örtense kAyba uğramıştır.
Şems
(91:12)
En hAydutları ortAya fırladığı zaman,
Leyl
(92:4)
Ki sizin emek ve gAyretiniz mutlaka dağınık ve parça parçadır.
Leyl
(92:7)
Biz ona, en kolAy olanı kolAylAyacağız.
Leyl
(92:11)
Aşağı yuvarlandığında malı onu kurtarmAyacaktır.
İnşirah
(94:5)
Demek ki, zorluğun yanında bir kolAylık mutlaka var!
İnşirah
(94:6)
Zorluğun yanında bir kolAylık muhakkak var!
Tin
(95:6)
İman edip hAyra ve barışa yönelik iş üretenler müstesna. Bunlar için kesintisiz bir ödül vardır.
Alak
(96:9)
Gördün mü o yasaklAyanı,
Alak
(96:12)
Ya o, takvAyı emrediyorsa!
Alak
(96:17)
Hadi çağırsın derneğini/kurultAyını!
Kadir
(97:3)
Kadir Gecesi bin Aydan daha hAyırlıdır!
Kadir
(97:5)
Bir esenlik ve huzur vardır; sürüp gider o, tan yeri ağarıncAya kadar!
Beyyine
(98:1)
Ehlikitap'tan küfre sapanlarla müşrikler, kendilerine beyyine/açık kanıt gelinceye kadar çözülüp Ayrılacak değillerdi.
Beyyine
(98:2)
Allah tarafından gönderilen, tertemiz sAyfalar okuyan bir resul gelinceye dek.
Beyyine
(98:3)
O sAyfalar içindedir dosdoğru-eskimez kitaplar.
Beyyine
(98:5)
Oysaki onlara, dini yalnız O'na özgüleyerek, dosdoğru yürüyen kişiler halinde sadece Allah'a ibadet etmeleri, namazı/duAyı yerine getirmeleri, zekatı vermeleri emredilmişti. İşte budur doğru, eskimez ve aşınmaz din.
Beyyine
(98:7)
İman edip hAyra ve barışa yönelik fiiller sergileyenlere gelince, işte onlardır yaratılmışların en hAyırlısı.
Beyyine
(98:8)
Onların, Rableri katındaki ödülleri, altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri/temiz-bereketli bahçelerdir. Sürekli kalacaklardır orada. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte bu, içi ürpererek Rabbine sAygı duyan kişi içindir.
Zilzal
(99:6)
O gün insanlar, yapıp ettikleri kendilerine gösterilsin diye kümeler halinde ortAya fırlAyacaklardır.
Zilzal
(99:7)
Artık, kim bir zerre miktarı hAyır üretmişse onu görür.
Karia
(101:4)
O gün insanlar, çırpınarak yAyılmış pervaneler gibi olurlar.
Karia
(101:7)
Evet o kişi, hoşnutluk verici bir yaşAyış içindedir.
Tekasür
(102:2)
Öyle ki, ziyaret edip sAydınız kabirleri.
Tekasür
(102:4)
HAyır, hAyır! İş öyle değil! Yakında bileceksiniz.
Asr
(103:3)
İnanıp hAyra ve barışa yönelik işler yapanlar, birbirlerine hakkı önerenler, birbirlerine sabrı önerenler müstesnadır.
Hümeze
(104:1)
Yazıklar olsun arkadan çekiştirenlerin, kaş göz işareti yapıp alAy edenlerin tümüne!
Hümeze
(104:2)
O ki, mal biriktirdi, onu sAydı da sAydı,
Hümeze
(104:4)
HAyır, iş, sandığı gibi değil! Yemin olsun ki fırlatılıp atılacaktır o kırıp geçirene, yalAyıp yutana/Hutame'ye.
Fil
(105:5)
NihAyet, onları yenik ekin yaprağına çevirdi.
Maun
(107:1)
Gördün mü o, dini yalan sAyanı?
Maun
(107:3)
Yoksulu doyurmAyı özendirmez o.
Maun
(107:4)
VAy haline o namaz kılanların/dua edenlerin ki,
Maun
(107:6)
RiyAya sapandır onlar/gösteriş yaparlar.
Kevser
(108:1)
Hiç kuşkusuz, biz verdik sana Kevser'i/iyilik, bereket, mutluluk, güzellik, soy ve Aydınlığın tükenmezini.
Kevser
(108:2)
O halde, sen de Rabbin için namaz kıl/dua et ve göğsünü gererek dimdik dur/sağ elini sol elinin üzerine koyup kıyam et/namazı vakti girer girmez kıl/kavrAyışını bilgi ile derinleştir/eti yenecek hAyvan kes!
Felak
(113:3)
Çöktüğü zaman karanlığın/gelip çattığı zaman göz perdelenmesinin/tutulduğu zaman Ay'ın/battığı zaman Güneş'in/taştığı zaman şehvetin/soktuğu zaman yılanın/ümit kırdığı zaman musibetin şerrinden!


© Tüm Hakları Saklıdır. Bu sitedeki bilgilerin izinsiz kullanımı ve kaynak belirtilmeden paylaşılması yasaktır. Yasa dışı hareket edenler hakkında hukuki işlem başlatılacaktır. Bizimle İletişime geçmek için tıklayınız.