Sure | Sonuç |
---|---|
Bakara (2:5) | İşte bunlardır Rablerinden bir hidayet üzere olanlar, işte bunlardır gercek anlamda kurtuluşu bulanlar. |
Bakara (2:6) | Şu bir gercek ki, o küfre batmış olanları sen uyarsan da uyarmasan da onlar için aynıdır; iman etmezler. |
Bakara (2:9) | Allah'ı ve inanmış olanları aldatma yoluna giderler. gercekte ise onlar öz benliklerinden başkasını aldatmıyorlar. Ne var ki, bunun farkında olamıyorlar. |
Bakara (2:12) | Dikkat edin, gercekte onlar, bozgun getirenlerin ta kendileridir de bunun bilincinde olmuyorlar. |
Bakara (2:14) | Bunlar iman etmiş olanlarla yüzyüze geldiklerinde, "İman ettik" derler. Kendi şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarına ise söyledikleri şudur: "Hiç kuşkunuz olmasın biz sizinleyiz. gercek olan şu ki, biz alay edip duran kişileriz." |
Bakara (2:26) | Şu bir gercek ki Allah, bir sivrisineği hatta onun da üstündeki bir varlığı örnek göstermekten sıkılmaz. Böyle bir durumda, inananlar bilirler ki o, Rablerinden bir gercektir. Küfre sapmışlar ise şöyle derler: "Allah, bunu örnek vermekle ne demek istedi?" Allah onunla birçoğunu saptırır, birçoğunu da onunla doğruya ve güzele kılavuzlar. Allah onunla yoldan çıkmışlardan başkasını saptırmaz. |
Bakara (2:30) | Bir zamanlar Rabbin meleklere: "Ben, yeryüzünde bir halife atayacağım." demişti de onlar şöyle konuşmuşlardı: "Orada bozgunculuk etmekte olan, kan döken birini mi atayacaksın? Oysaki bizler, seni hamt ile tespih ediyoruz; seni kutsayıp yüceltiyoruz." Allah şöyle dedi: "Şu bir gercek ki ben, sizin bilmediklerinizi bilmekteyim." |
Bakara (2:37) | Bunun üzerine Adem, Rabbinden bazı kelimeler öğrenip belledi de O'na yöneldi. O da onun tövbesini kabul etti. gercekten de O, evet O, Tevvab'dır, tövbeleri cömertçe kabul eder; Rahim'dir, rahmetini cömertçe yayar. |
Bakara (2:62) | Şu bir gercek ki, iman edenlerden, Yahudilerden, Hıristiyanlardan, Sabiilerden Allah'a ve ahiret gününe inanıp barışa ve hayra yönelik iş yapanların, Rableri katında kendilerine has ödülleri olacaktır. Korku yoktur onlar için, tasalanmayacaklardır onlar. |
Bakara (2:91) | Onlara, "Allah'ın indirmiş olduğuna inanın!" denildiğinde şöyle konuşurlar: "Biz, bize indirilene inanırız." Ve ondan ötesini inkar ederler. Oysaki o, kendilerinin yanındakini doğrulayıcı bir gercektir. Söyle onlara: "Madem iman sahibiydiniz, daha önce Allah'ın peygamberlerini niye öldürüyordunuz?" |
Bakara (2:109) | Ehlikitap'tan birçoğu, benliklerindeki kıskançlık yüzünden sizi, imanınızdan sonra kafirler haline bir döndürebilseler diye yürekten istedi. Hem de gercek kendilerine ayan-beyan olduktan sonra... Allah, buyruğunu getirinceye değin affedin, hoşgörün. Allah, her şeye gücü yetendir. |
Bakara (2:143) | İşte böyle! Biz sizi, insanlar üstüne tanık olasınız, resul de sizin üstünüze tanık olsun diye, orta yolu izleyen bir ümmet yaptık. Biz, eskiden üzerinde olduğunu kıble haline getirdik ki resule uyanı, ökçesi üstüne gerisin geri dönenden ayıralım. Bu, Allah'ın kılavuzluk ettikleri dışındakilere gercekten zor gelecektir. Ama Allah imanınızı işe yaramaz hale getirmeyecektir. Şu da bir gercek ki, Allah öncelikle insanlara karşı çok acıyıcı, çok merhametlidir. |
Bakara (2:144) | Biz senin, yüzünün habire göğe doğru çevrildiğini elbette görüyoruz. Hoşlanacağın bir kıbleye seni elbette döndüreceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Nerede olsanız yüzünüzü Mescid-i Haram yönüne döndürün. Kendilerine kitap verilenler, onun, Rablerinden bir gercek olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların yapıp ettiklerinden habersiz değildir. |
Bakara (2:147) | gercek, Rabbinden gelir. O halde sakın kuşkuya düşenlerden olma! |
Bakara (2:149) | Nereden çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram'a döndür. Bu, elbette Rabbinden gelen gercektir. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir. |
Bakara (2:164) | Şu bir gercek ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanların yararı için denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten suyu indirip onunla, ölümünden sonra toprağı dirilterek üzerine tüm canlılardan yaymasında, rüzgarların bir düzen içinde yönden yöne çevrilmesinde, gök ve yer arasında bir hizmete memur edilen bulutlarda, aklını işleten bir topluluk için sayısız izler-işaretler-ibretler vardır. |
Bakara (2:186) | Kullarım sana benden sorarlarsa ben Karib'im, gercekten çok yakınım. Dua edenin çağrısına, bana çağırıp yakardığı anda cevap veririm. Hadi onlar da bana karşılık versinler, bana inansınlar ki doğru ve iyiyi bulabilsinler. |
Bakara (2:198) | Rabbinizden bir lütuf ve bereket istemenizde hiçbir sakınca yoktur. Arafat'tan ayrılıp akın ettiğinizde Meş'ar-i Haram'da Allah'ı zikredin. O'nu, O'nun size gösterdiği gibi anın. Siz bundan önce gercekten sapıklardan idiniz. |
Bakara (2:206) | Ona, "Allah'tan sakın!" dendiğinde, gurur kendisini günaha götürür. Böylesine, cehennem yeter. gercekten ne kötü yataktır o! |
Bakara (2:222) | Sana adet halini de sorarlar. De ki: "O, insana rahatsızlık veren bir haldir. Hayızlı oldukları sırada kadınlardan uzak durun ve onlar temizleninceye kadar kendilerine yaklaşmayın. İyice temizlendiklerinde, Allah'ın emrettiği yerden onlara gidin." Şu bir gercek ki Allah, çok tövbe edenleri sever, iyice temizlenenleri de sever. |
Bakara (2:243) | Ölüm korkusuyla binlerce kişi halinde yurtlarından çıkanları görmedin mi? Allah onlara "Ölün!" dedi de sonra onları diriltti. Şu bir gercek ki Allah, insanlara karşı çok lütufkardır. Fakat insanların çokları şükretmezler. |
Ali İmran (3:4) | Daha önce insanlara bir yol gösterici olarak Furkan'ı da indirdi. Şu bir gercek ki, Allah'ın ayetlerini örtüp inkar edenler için şiddetli bir azap vardır. Ve Allah hem Aziz'dir hem intikam alıcı... |
Ali İmran (3:13) | Yüz yüze gelen şu iki toplulukta sizin için bir ibret vardır: Biri Allah yolunda çarpışıyordu; ötekisi küfre batmıştı. Allah yolunda çarpışanları, kafa gözleriyle kendilerinin iki katı görüyorlardı. Allah, öz yardımıyla dilediğini destekler. İşte bunda, gözleri olanlar için gercek bir ibret vardır. |
Ali İmran (3:49) | Onu Beniisrail'e şöyle konuşan bir resul yapacak: "Şu bir gercek ki, ben size Rabbinizden bir mucize getirdim: Ben, çamurdan, kuş görünümünde bir şey yapar, ona üflerim de Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ben, körü ve abraşı iyileştirir, ölüleri Allah'ın izniyle diriltirim. Evlerinizde yemekte ve biriktirmekte olduklarınızı size haber veririm. Eğer inananlarsanız, bunda sizin için tam bir mucize vardır." |
Ali İmran (3:62) | İşte, gercek kıssanın ta kendisi budur. Allah'tan başka ilah yoktur. Ve Allah, elbette Aziz'dir, elbette Hakim'dir. |
Ali İmran (3:68) | Şu bir gercek ki, insanların İbrahim'e gönülce en yakın olanları, elbette ona uyanlar, bu peygamber, bir de iman sahipleridir. Allah, müminlerin Veli'sidir. |
Ali İmran (3:96) | Şu bir gercek ki, alemlere bir bereket kaynağı ve yol gösterici halinde insanlar için kurulan ilk ev Mekke'dekidir. |
Ali İmran (3:154) | Sonra bu kederin ardından üzerinize, içinizden bir grubu sarıp kuşatan, güven verici bir uyku indirdi. Bir grup da -gercekten onlar kendi canlarının derdine düşmüştü- Allah hakkında gercek dışı sanılara, cahiliye düşüncelerine kapılıyordu. "Şu işten bize bir şey var mı?" diyorlardı. De ki: "Emir/iş ve oluş tümüyle Allah'ındır." Öz benliklerinde, sana açıklamaz oldukları şeyler saklıyorlar. Diyorlar ki: "Bu işten bizim lehimize bir şey olsaydı, şuracıkta öldürülmezdik." Söyle onlara: "Evlerinizde kalsaydınız bile, üzerlerine ölüm yazılmış olanlar, uzanacakları yerleri muhakkak boylayacaklardı." Bu, Allah, göğüslerinizdekini denesin, kalplerinizdekini ortaya çıkarsın diyedir. Allah, göğüslerin özünü çok iyi bilir. |
Ali İmran (3:176) | Küfür içinde koşuşanlar sana üzüntü vermesin. Şu bir gercek ki, onlar Allah'a hiçbir şekilde zarar veremezler. Allah, onlara ahirette bir nasip vermemeyi istemektedir. Onlar için çok büyük bir azap öngörülmüştür. |
Ali İmran (3:190) | Şu bir gercek ki, göklerin ve yerin yaratılışında, geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, akıllarını/gönüllerini işletenler için çok ibretler vardır. |
Nisa (4:1) | Ey insanlar! Sizi bir tek canlıdan yaratan, ondan eşini vücuda getiren ve o ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinize karşı gelmekten sakının. Adını anarak birbirinizden dilekler dilediğiniz Allah'tan korkun. Rahimlerin haklarına saygısızlıktan da sakının. Şu bir gercek ki Allah, Rakib'dir, sizin üzerinizde sürekli ve titiz bir gözetleyicidir. |
Nisa (4:2) | Yetimlere mallarını verin. Temizi pise değişmeyin. Yetimlerin mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin. Bunu yapmak gercekten büyük bir vebaldir. |
Nisa (4:29) | Ey inananlar! Mallarınızı aranızda batıl bir yolla/tutarsız bahanelerle yemeyin. Kendi hoşnutluğunuzla gercekleşmiş bir ticaret olursa başka. Kendi canlarınıza kıymayın/intihar etmeyin. Hiç kuşkusuz, Allah, size karşı çok merhametlidir. |
Nisa (4:48) | Şu bir gercek ki, Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez, bunun dışında kalanı/bundan az olanı dilediği kişi için affeder. Allah'a şirk koşan, gercekten büyük bir günah işlemiştir. |
Nisa (4:58) | Şu bir gercek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semi'dir, çok iyi duyar; Basir'dir, çok iyi görür. |
Nisa (4:101) | Yeryüzünde dolaştığınız zaman, küfre sapanların size tedirginlik vermesinden korkarsanız, namazı/duayı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şu bir gercek ki,inkarcı nanakörler sizin için açık bir düşmandırlar. |
Nisa (4:131) | Göklerde ne var, yerde ne varsa yalnız Allah'ındır.İnan olsun, hem sizden önce kitap verilenlere hem de size, "Allah'tan sakının!" diye önerdik. Nankörlüğe saparsanız şu bir gercek ki, göklerdekiler de yerdekiler de Allah'ındır. Allah Gani'dir, zenginliğine sınır yoktur; Hamid'dir, övülen ve övendir. |
Nisa (4:133) | Ey insanlar! O dilerse sizi ortadan kaldırır, başkalarını getirir. Allah buna gercekten Kadir'dir. |
Nisa (4:142) | Şu bir gercek ki, ikiyüzlüler hileler düzerek Allah'ı aldatmaya uğraşıyorlar. Ama Allah da onları aldatıyor. Onlar namaza/duaya kalktıklarında tembel-miskin bir halde kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar.Onlar Allah'ı çok az hatırlarlar. |
Nisa (4:145) | Şu da bir gercek ki ikiyüzlüler, ateşin en alt katındadırlar. Onlar için bir yardımcı asla bulamayacaksın. |
Nisa (4:151) | İşte bunlar gercek kafirlerdir. Ve biz, kafirler için yere batırıcı bir azap hazırladık. |
Nisa (4:171) | Ey Ehlikitap! Dininizde aşırılığa gidip doymazlık etmeyin! Allah hakkında gercek dışı bir şey söylemeyin! Meryem'in oğlu İsa Mesih, Allah'ın resulü ve kelimesidir. Onu, kendisinden bir ruhla beraber Meryem'e atmıştır. Artık Allah'a ve resullerine inanın. "Üçtür!" demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah Vahid'dir, tek ve biricik ilahtır. Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır O. Yalnız O'nundur göklerdekiler ve yerdekiler. Vekil olarak Allah yeter. |
Maide (5:4) | Sana soruyorlar, onlar için helal kılınan ne? Şöyle söyle: "Sizin için bütün temiz nimetler helal kılınmıştır. Eğittiğiniz avcı kuşların tuttukları ile eğittiğiniz av köpeklerinin tuttukları da size helal kılındı. Siz bu hayvanlara, Allah'ın size öğrettiklerinden öğretiyorsunuz. O halde onların sizin için tuttuklarından da yiyin ve üzerine Allah'ın adını anın. Allah'tan sakının! Allah gercekten hesabı çok çabuk görür." |
Maide (5:15) | Ey Ehlikitap! Resulümüz size geldi. Kitap'tan saklamış olduklarınızın çoğunu size ayan-beyan açıklıyor; çoğundan da geçiyor. Şu bir gercek ki, size Allah'tan bir ışık ve apaçık bir Kitap gelmiştir. |
Maide (5:27) | Onlara Adem'in iki oğlunun haberini de gercek olarak oku. Hani, ikisi birer kurban sunmuşlardı da birinden kabul edilmişti, ötekinden kabul edilmemişti. "Seni mutlaka öldüreceğim." dedi. Öteki: "Allah sadece takva sahiplerinden kabul eder." dedi. |
Maide (5:28) | Beni öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatmayacağım. Şu bir gercek ki, ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım." |
Maide (5:61) | Size geldiklerinde "İnandık!" derler. gercekte ise küfürle girmiş, yine onunla çıkmışlardır. Neler saklıyor olduklarını Allah daha iyi bilir. |
Maide (5:69) | Şu bir gercek ki, iman edenler, Yahudiler, Sabiiler ve Hıristiyanlardan Allah'a ve ahiret gününe inanıp hayra ve barışa yönelik iş yapanlar için korku yoktur. Tasalanmayacaklardır onlar. |
Maide (5:72) | Yemin olsun ki, "Allah, Meryem'in oğlu Mesih'in ta kendisidir!" diyenler küfre batmışlardır. Mesih şöyle demişti: "Ey İsrailoğulları, hem sizin Rabbiniz hem de benim Rabbim olan Allah'a kulluk/ibadet edin! gercek olan şu ki, Allah'a ortak koşana Allah, cenneti haram kılmıştır. Varacağı yer ateştir onun. Zalimlerin yardımcıları olmayacaktır." |
Maide (5:80) | Onlardan birçoğunun, küfre sapanlarla dostluk kurduklarını görürsün. Öz benliklerinin onlar için hazırlayıp sunduğu şey gercekten çok kötü! Allah, üzerlerine gazap indirmiştir. Azap içinde de onlar sürekli kalacaklardır. |
Maide (5:82) | Şu tartışılmaz bir gercektir ki, insanların iman edenlere en şiddetli düşmanlık duyanlarını, Yahudilerle şirke batanlar bulursun. Şu da tartışılmaz bir gercektir ki, insanların iman edenlere sevgide en yakın olanlarını "Biz Hıristiyanlarız" diyenler bulursun. Bu böyledir. Çünkü o Hıristiyanlar içinde derin araştırmalar yapan keşişler, kendini Allah'a adamış rahipler vardır. Ve onlar, kibre sapmazlar. |
Maide (5:83) | Resule indirileni dinlediklerinde farkına vardıkları gercekten dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. Şöyle derler: "Ey Rabbimiz, iman ettik. Artık bizi de gerçeğin tanıklarıyla birlikte kaydet." |
Maide (5:89) | Allah sizi yeminlerinizdeki boş lakırdıdan ötürü hesaba çekmez, ama bilinçli olarak gercekleştirdiğiniz yeminlerden sizi sorumlu tutar. Böyle bir yeminin keffareti, ailenize yedirmekte olduğunuzun orta derecesinden on yoksulu doyurmak, yahut onları giydimek, yahut da özgürlüğünden yoksun kalmış bir benliği özgürlüğüne kavuşturmaktır. Bunlara imkan bulamayan üç gün oruç tutar. Yemin ettiğinizde yeminlerinizin keffareti işte budur. Yeminlerinizi koruyun. Allah size ayetlerini böyle açıklar ki şükredebilesiniz. |
Enam (6:19) | Sor: "Tanıklık bakımından hangi şey daha büyüktür?" De ki: "Benimle sizin aranızda Allah tanıktır. Bu Kur'an bana vahyolundu ki, onunla sizi ve ulaştığı herkesi uyarayım. Siz gercekten Allah'ın yanında başka ilahların bulunduğuna tanıklık ediyor musunuz?" De ki: "Ben buna tanıklık etmiyorum." De ki: "O, sadece tek bir tanrıdır! Ve ben, sizin ortak tuttuğunuz şeylerden uzağım!" |
Enam (6:21) | Yalan düzerek Allah'a iftira eden yahut O'nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim vardır? Şu da bir gercek ki, zalimler asla kurtulamazlar! |
Enam (6:30) | Rableri huzurunda durdurulduklarını bir görsen! Sordu: "gercek değil miymiş bu?" Dediler: "Rabbimize yemin olsun ki, gercekmiş." Dedi: "O halde, küfre sapmış olmanızdan dolayı tadın azabı." |
Enam (6:31) | Allah'ın huzuruna varmayı yalanlayanlar, gercekten hüsrana uğramıştır. Sonunda o saat ansızın kendilerine gelip çatınca, sırtlarında günahlarını taşır bir halde şöyle demişlerdir: "Dünya hayatında düşdüğümüz aşırılıklardan dolayı vay hasretimize!" Dikkat edin! Ne kötü şeylerdir taşıyıp durdukları. |
Enam (6:33) | Söylediklerinin seni kederlendirdiğini çok iyi biliyoruz. gercek şu ki, onlar seni yalanlamıyorlar; o zalimler Allah'ın ayetlerine karşı direnmekteler. |
Enam (6:62) | Nihayet onlar gercek Mevla'ları olan Allah'a götürülürler. Gözünüzü açın! Hüküm yalnız O'nundur. Ve hesap görenlerin en süratlisi de O'dur. |
Enam (6:67) | Her haberin gercekleşeceği bir zaman/mekan vardır. Yakında bileceksiniz. |
Enam (6:71) | De ki: "Allah'ın berisinden, bize yarar da zarar da veremeyecek şeylere mi yakaralım? Allah bize kılavuzluk ettikten sonra ökçelerimiz üstüne geri mi döndürülelim? O kişi gibi, şeytanlar kendisini ayartıp yeryüzünde şaşkın dolaşır hale getirmişlerdir. Oysaki onun, "Bize gel!" diye doğruya ve güzele çağıran arkadaşları vardır." De ki: "Allah'ın kılavuzluğudur gercek kılavuzluk. Alemlerin Rabbi Allah'a teslim olmakla emrolunduk biz." |
Enam (6:93) | Yalan düzüp Allah'a iftira eden veya kendine bir şey vahyedilmediği halde "Bana vahyedildi" diyen kişi ile, "Allah'ın ayet indirdiği gibi ben de indireceğim" diyen kimseden daha zalim kim vardır! Bir görsen o zalimleri ölüm dalgaları içindeyken. Melekler ellerini uzatmış, "Çıkarın canlarınızı!" diye! Bugün zillet azabıyla cezalandırılacaksınız; çünkü Allah'a karşı gercek dışı şeyler söylüyorsunuz ve çünkü O'nun ayetlerine karşı büyüklük taslıyordunuz. |
Enam (6:97) | Karanın ve denizin karanlıklarında, kendileriyle yol bulmanız için yıldızları hizmetinize veren O'dur! Bilgiden nasipli bir topluluk için ayetleri gercekten ayrıntılı kılmışızdır. |
Enam (6:104) | gercek şu ki, size Rabbinizden gönül gözleri gelmiştir. Kim görürse kendisi yararına, kim körlük ederse kendisi zararına... Ben sizin üzerinize bekçi değilim. |
Enam (6:128) | Gün olur şöyle diyerek onları huzurunda toplar: "Ey cinler/görünmez varlıklar topluluğu! Şu insanlara gercekten çok ettiniz/insanların birçoğuna göz diktiniz." Onların insanlardan olan dostları şöyle derler: "Rabbimiz, kimimiz kimimizden yararlanmıştı. Bizim için belirlediğin sürenin sonuna geldik." Buyurur ki: "Barınağınız ateştir. Allah'ın dilediği zamanlar hariç orada süreklisiniz." Senin Rabbin Hakim'dir, Alim'dir. |
Enam (6:135) | Ey toplumum! Yapabileceğinizi yapın. Ben de yapıp ediyorum. Yakında yurdun sonunun kime ait olacağını bileceksiniz. gercek olan şu ki, zalimler kurtulamayacaktır. |
Enam (6:140) | Şu bir gercek ki, ilimsizlik yüzünden öz evlatlarını beyinsizce katledenlerle Allah'ın kendilerine verdiği rızıkları, Allah'a iftira ederek haramlaştıranlar gercekten hüsrana uğramışlardır. İnan olsun, sapıtmışlardır onlar; hiçbir zaman doğruyu ve güzeli bulamazlar. |
Enam (6:156) | "Kitap, bizden önce iki topluluğa indirildi. Biz onu okuyup araştırmaktan gercekten habersizdik." demeyesiniz. |
Enam (6:165) | Sizi yeryüzünde öncekilere halefler yapan O'dur. Verdiği nimetlerle sizi denemek için kiminizi kiminiz üzerine derecelerle yükseltmiştir. Rabbin ceza verdiğinde çok süratli verir. Ama O, gercekten çok affedici, çok merhametlidir. |
Araf (7:5) | Azabımız onlara gelip çattığında, yaptıkları, şu çığlığı yükseltmekten başka bir şey olmamıştır: Biz gercekten zalimlerdik. |
Araf (7:26) | Ey ademoğulları! Şu bir gercek ki size, edep yerlerinizi örtecek giysi de indirdik, süs ve gösterişe yarayacak giysi de... Ama korunup sakınmaya yarayan giysi en hayırlısıdır. İşte bu, Allah'ın ayetlerindendir. Düşünüp öğüt almaları umuluyor. |
Araf (7:44) | Cennet halkı ateş halkına şöyle seslenir: "Biz, Rabbimiziin bize vaat ettiğini gercek bulduk. Peki siz, Rabbinizin size vaat ettiğini gercek buldunuz mu?" Onlar, "Evet!" derler. Aralarından bir duyurucu şunu ilan eder: "Allah'ın laneti, zalimlerin üzerine olsun!" |
Araf (7:75) | Toplumunun kibre saplanmış kodamanları, içlerinden inanıp da baskı altında tutularak ezilenlere şöyle dediler: "Siz Salih'in, gercekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?" Onlar: "Onun aracılığıyla gönderilene gercekten inanıyoruz." dediler. |
Araf (7:105) | "Allah hakkında gercek dışında bir şey söylememek benim üzerimde bir varoluş borcudur. Ben size Rabbinizden bir beyyine getirdim. Artık İsrailoğullarını benimle gönder." |
Araf (7:109) | Firavun toplumunun kodamanları şöyle konuştular: "Bu adam gercekten çok bilgili bir büyücü." |
Araf (7:169) | Arkalarından, yerlerini alan halefler geldi. Bunlar, kitaba varis olmuşlardı. Şu basit dünyanın geçici menfaatini esas alıyorlar ve şöyle diyorlardı: "Biz zaten bağışlanacağız!" Kendilerine, bir menfaat daha gelse onu da alıyorlardı. Bunlardan, Allah hakkında, gercek dışında bir şey söymemelerine ilişkin kitap misakı alınmamış mıydı? O kitabın içindekileri okuyup incelemediler mi? Ahiret yurdu, takvaya sarılanlar için daha hayırlıdır. Hala aklınızı işletmeyecek misiniz? |
Araf (7:185) | Göklerin ve yerin melekutuna, Allah'ın yarattığı herhangi bir şeye bakmadılar mı; ecellerinin gercekten yaklaşmış olabileceğini düşünmediler mi? Peki, bu Kur'an'dan sonra hangi hadise/söze iman ediyorlar? |
Enfal (8:4) | gercek anlamda müminler, işte bunlardır. Rableri katında dereceler, bağışlanma ve bol bir rızık var onlar için. |
Enfal (8:74) | O inanıp hicret edenler, Allah yolunda cihat edenler, o barındırıp yardımcı olanlar var ya, gercek müminler işte onlardır! Bir bağışlanma var onlar için, bol bir rızık var. |
Tevbe (9:2) | Yeryüzünde dört ay daha dolaşın ve bilin ki siz, Allah'ı aciz bırakamazsınız. Şu da bir gercek ki, Allah inkarcı nankörleri rezil eder. |
Tevbe (9:4) | Antlaşma yapmış olduğunuz müşriklerden size karşı bir eksiklik sergilemeyen ve aleyhinizde başka birine yardım etmeyenler müstesnadır. Artık, onlara verdiğiniz sözü belirlenen süreye kadar tam bir şekilde koruyun. Şu bir gercek ki Allah, sakınanları sever. |
Tevbe (9:9) | Allah'ın ayetlerini nasıl basit bir ücret karşılığı sattılar da Allah'ın yolundan alıkoydular. gercekten ne fena şeylerdir onların yapmakta oldukları. |
Tevbe (9:34) | Ey iman sahipleri! Şu bir gercek ki, hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla tıkabasa yerler ve Allah'ın yolundan geri çevirirler. Altını ve gümüşü depolayıp da onları Allah yolunda harcamayanlara korkunç bir azap muştula! |
Tevbe (9:47) | Aranızda sefere çıkmış olsalardı, size bozgunculuktan başka bir katkıları olmayacaktı; sizi fitneye uğratmak isteğiyle aranıza sokulacaklardı. İçinizde onlara gercekten kulak verecekler de vardı. Allah, zalimleri iyice biliyor. |
Tevbe (9:56) | Kesinlikle sizden oldukları yolunda Allah'a yemin ederler. gercekte onlar sizden değillerdir. Doğrusu şu ki onlar, ödleri patlayasıya korkan bir topluluktur. |
Tevbe (9:99) | Çöl Araplarından bazıları da Allah'a ve ahiret gününe inanır, harcadığını Allah yanında yakınlıklara ve resulün dualarına vesile edinir. Dikkat edin! O harcadıkları gercekten kendileri için bir yakınlık vesilesidir. Allah onları rahmetinin içine sokacaktır. Allah çok affedici, çok esirgeyicidir. |
Tevbe (9:114) | İbrahim'in, babası için af dilemesi, sadece ona verdiği bir söz yüzündendi. Onun Allah düşmanı olduğu kendisi için açıklık kazanınca, ondan uzaklaştı. Şu bir gercek ki, İbrahim başkaları için gamlanıp ah eden ince yürekli, yumuşak bir insandı/tam bir evvahtı. |
Yunus (10:3) | Şu bir gercek ki, sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üzerine egemenik kurup iş ve oluşu çekip çeviren Allah'tır. O'nun izni olmadıkça hiçbir şefaatçı devreye giremez. İşte bu Allah'tır sizin Rabbiniz. Artık O'na kulluk/ibadet edin. Düşünüp anlamıyor musunuz? |
Yunus (10:6) | Şu bir gercek ki, geceyle gündüzün birbiri ardınca değişip durmasında, Allah'ın göklerde ve yerde vücut verdiği şeylerde, sakınan bir topluluk için sayısız ayetler vardır. |
Yunus (10:7) | Şu bir gercek ki, bize kavuşmayı ummayanlar, iğreti hayatla tatmin bulup onunla rahatlayanlar ve ayetlerimizden uzaklaşıp gaflete dalanlar, |
Yunus (10:17) | Yalan düzerek Allah'a iftira eden yahut onun ayetlerini yalanlayan kişiden daha zalim kim var? Şu bir gercek ki, suçlular iflah etmezler. |
Yunus (10:30) | İşte orada, her benlik önceden gönderdiği şeyi kendisi deneyecektir. Hepsi gercek Mevla'larına döndürülmüş, iftira aracı yaptıkları şeyler kendilerini koyup gitmiştir. |
Yunus (10:33) | Bu, budur! Rabbinin yoldan çıkanlar hakkındaki, "Onlar iman etmezler!" sözü gercekleşmiştir. |
Yunus (10:76) | gercek, katımızdan onlara geldiğinde şöyle demişlerdi: "Hiç kuşkusuz, bu, apaçık bir büyüdür." |
Yunus (10:77) | Musa dedi ki: "gercek size ulaştığında böyle mi konuşuyorsunuz? Büyü müdür bu? Büyücülerin kurtuluşu yoktur." |
Yunus (10:83) | Firavun ve kodamanlarının kendilerine kötülük etmelerinden korktukları için, kavmi arasından bir gençlik grubu dışında hiç kimse Musa'ya inanmadı. Çünkü Firavun, o toprakta gercekten çok üstündü ve gercekten sınır tanımaz azgınlardan biriydi. |
Yunus (10:92) | "Bugün senin bedenini kurtaracağız ki, arkandan gelenlere bir ibret olasın. Ama insanların çoğu bizim ayetlerimizden gercekten habersiz bulunuyor." |
Yunus (10:108) | De ki: "Ey insanlar! Şu bir gercek ki hak size Rabbinizden gelmiştir. Artık doğruya yönelen kendi benliği için yönelir; sapan da kendi benliği aleyhine sapar. Ben sizin üzerinize vekil değilim." |
Hud (11:12) | Belki de sen; onlar, "Ona bir hazine indirilseydi, yahut beraberinde bir melek gelseydi ya!" diyorlar diye göğsün sıkışıp daralarak, sana vahyedilmekte olanının bir kısmını terk etmeye kalkarsın. gercek olan şu ki, sen sadece bir uyarıcısın. Allah ise her şey üzerinde bir Vekil'dir. |
Hud (11:62) | Dediler ki: "Ey Salih! Sen bundan önce, aramızda aranan/ümit beslenen bir kişi idin. Şimdi kalkmış, atalarımızın kulluk ettiklerine kulluk etmemizi mi yasaklıyorsun? gercek şu ki biz, bizi çağırdığın şey hakkında kafaları karıştıran bir kuşku içindeyiz." |
Hud (11:72) | "Vay başıma, dedi. Doğuracak mıyım ben? Kendim bir kocakarı, kocam bir ihtiyar. gercekten şaşılacak şey bu." |
Hud (11:75) | İbrahim, gercekten yufka yürekli bir insandı; herkes için ah eder, içini çekerdi, yalvarıp yakarırdı. |
Hud (11:87) | Dediler ki: "Ey Şuayb! Namazın/duan mı emrediyor sana, atalarımızın tapar olduğunu terk etmemizi yahut mallarımızda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi? Esasında sen; gercekten yumuşak huylu, olgun bir insansın." |
Hud (11:102) | Rabbin zulme sapan kentleri/medeniyetleri çarptığı zaman, işte böyle çarpar. O'nun çarpması gercekten korkunçtur, şiddetlidir. |
Yusuf (12:8) | O vakit onlar şöyle demişlerdi: "Yusuf ve kardeşi, babamıza bizden daha sevimli, bu bir gercek. Ama biz de birbirini her hal ve şartta destekleyen bir ekibiz. Şu da kuşkusuz ki, bizim babamız, inkar edilemez bir şaşkınlık içindedir." |
Yusuf (12:28) | Gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu görünce şöyle konuştu: "Bu sizin tuzaklarınızdandır. Sizin tuzaklarınız gercekten çok yamandır." |
Yusuf (12:29) | "Yusuf, sakın bundan bahsetme! Kadın, sen de günahının affını dile! Sen, gercekten günahkarlardan oldun." |
Yusuf (12:51) | Kral dedi: "Yusuf'un nefsinden murat almak istediğinizde, derdiniz ne idi?" Dediler ki: "Allah şahit, biz onun hiçbir kötülüğünü bilmiyoruz." Aziz'in karısı dedi ki: "İşte şimdi gercek ortaya çıktı. Ben onunla gönül eğlendirmek istemiştim. O, özü-sözü doğru insanlardandı." |
Yusuf (12:63) | Babalarına döndüklerinde dediler ki: "Ey babamız! Ölçü bizden yasaklandı. Şimdi kardeşimizi bizimle gönder ki, ölçüp alabilelim. Biz onu gercekten iyi koruyacağız." |
Yusuf (12:68) | Babalarının emrettiği yerlerden kente girdiklerinde, bu onlardan Allah'ın herhangi bir takdirini uzak tutmamıştı; sadece Yakub'un içindeki bir isteği gercekleştirmişti. Yakub, bizim ona öğretmemizden dolayı bilgi sahibi idi. Ama halkın çoğu bunu bilmezdi. |
Yusuf (12:69) | Kardeşler Yusuf'un yanına girdiklerinde, Yusuf öz kardeşini yanına çekip dedi: "Şu bir gercek ki, ben senin kardeşinim. Onların yapıp ettiklerine üzülme." |
Yusuf (12:97) | Oğulları dediler: "Ey babamız! Günahlarımızın affını dile. gercekten biz hata işledik." |
Yusuf (12:100) | Ana-babasını tahtın üstüne çıkardı. Hepsi, Yusuf'un önünde secde eder gibi eğildiler. Yusuf dedi: "Babacığım, işte bu, benim önceden gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gercekleştirdi. O, bana çok güzel lütuflarda bulundu, şeytan, benimle kardeşlerim arasına yamukluk soktuktan sora, O beni zındandan çıkardı. Sizi de çölden getirdi. Rabbim, dilediği şeyde çok ince lütuflar sergiliyor. Alim olan O'dur, Hakim olan O'dur." |
Rad (13:5) | Eğer şaşıyorsan, esas şaşılacak olan onların şu sözüdür: "Biz toprak olunca mı ve gercekten mi yeni bir yaratılış içinde bulunacağız?" Bunlar Rablerini inkar edenlerdir. Ve bunlar boyunlarına bukağılar vurulanlardır. Bunlar ateşe dost olanların ta kendileridir; orada uzun süre kalacaklardır. |
Rad (13:6) | Senden, güzellikten önce kötülük istemede acele ediyorlar. Halbuki önlerinden pek çok örnek gelip geçti. Şu da bir gercek ki, Rabbin insanlara karşı, zulümlerine rağmen af sahibidir. Ve Rabbinin azabı elbette çok şiddetlidir. |
Rad (13:11) | Her biri için onu önünden ve arkasından izleyen gözcüler vardır ki, kendisini Allah'ın emrine bağlı olarak koruyup denetlerler. gercek şu ki Allah, bir toplumun maruz kaldığı şeyleri, onlar, birey olarak içlerindekini/birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmez. Allah bir topluma bir perişanlık dileyince de artık onu geri çevirecek bir güç yoktur. Ve onlar için Allah'ın berisinden koruyucu bir dost da olamaz. |
Rad (13:14) | gercek dua yalnız O'na/hak davet yalnız O'nun için yapılır. O'nun dışında yalvarıp davet ettikleri ise onlara hiçbir şekilde cevap veremezler. Onlar, ağzına ulaşsın diye iki avucunu suya doğru açan ama suya ulaşamayan birinden başkasına benzemiyorlar. Küfre sapanların dua ve davetleri, şaşkınlığa dalmaktan başka bir işe yaramaz. |
İbrahim (14:5) | Yemin olsun ki, biz Musa'yı, "Toplumunu karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlatıp bellet!" diye ayetlerimizle gönderdik. Şu bir gercek ki, bunda iyice sabreden, çokça şükreden herkes için sayısız ayetler vardır. |
İbrahim (14:34) | Kendisinden istediğiniz her şeyden size bir parça verdi. Allah'ın nimetini saymaya kalksanız, sayıp bitiremezsiniz. Doğrusu şu ki insan, gercekten çok zalim, çok nankördür. |
İbrahim (14:39) | "İhtiyar yaşımda bana, İsmail ve İshak'ı bağışlayan Allah'a hamt olsun! Benim Rabbim, duayı gercekten çok iyi duyar." |
Hicr (15:6) | Şöyle haykırdılar: "Hey! Kendisine o zikir/Kur'an indirilen! Sen gercekten tam bir delisin." |
Hicr (15:78) | Eyke halkı da gercekten zalim insanlardı. |
Nahl (16:2) | Kullarından dilediğine melekleri, emrinden olan ruh ile şöyle diyerek indirir: "gercek şu: Benden başka ilah yok, o halde benden sakının!" |
Nahl (16:7) | Ve ağırlıklarınızı yüklenir, canlarınızın yarısını tüketmeden varamayacağınız beldelere kadar taşırlar. Hiç kuşkusuz, Rabbiniz gercekten Rauf'tur, çok acıyıp esirger; Rahim'dir, sınırsızca merhamet eder. |
Nahl (16:11) | O suyla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve her çeşitten meyvalar bitirir. Hiç kuşkusuz, bunda, derin derin düşünen bir toplum için gercek bir mucize vardır. |
Nahl (16:18) | Allah'ın nimetlerini saymaya kalkarsanız, onların sonunu getiremezsiniz. Allah, gercekten Gafur ve Rahim'dir. |
Nahl (16:29) | Hadi, girin cehennem kapılarından; sürekli kalacaksınız orada. gercekten kötü yermiş kibre sapanların barınağı. |
Nahl (16:30) | Korunup sakınanlara, "Rabbiniz ne indirdi" dendiğinde şöyle dediler: "Hayır indirdi." Bu dünyada güzel düşünüp güzel davrananlara güzellik vardır. Ahiret yurdu elbette ki daha hayırlıdır. gercekten ne güzelmiş takva sahiplerinin yurdu! |
Nahl (16:47) | Yoksa kendilerini korkuta korkuta, sindire sindire yakalamayacağından emin midirler? Kuşkusuz ki, sizin Rabbiniz gercekten Rauf'tur, Rahim'dir. |
Nahl (16:90) | Şu bir gercek ki Allah; adaleti, iyi ve güzel davranmayı, akrabaya vermeyi emreder. Tüm pisliklerden/edepsizliklerden, kötülükten, azgınlık-doymazlık ve kıskançlıktan yasaklar. Düşünüp ibret alırsınız ümidiyle size öğüt veriyor. |
Nahl (16:99) | Şu bir gercek ki şeytanın elinde, iman edip yalnız Rablerine dayananlar aleyhine hiçbir sulta/hiçbir kanıt yoktur. |
Nahl (16:119) | Şu da var: Rabbin, bilgisizlik yüzünden kötülük işleyip de bunun ardından tövbe edip hallerini düzeltenler lehindedir. Sonra senin Rabbin gercekten Gafur ve Rahim'dir. |
Isra (17:3) | Ey Nuh ile beraber taşıdığımız kişilerin soyu! gercek şu ki, Nuh çok şükreden bir kuldu. |
Isra (17:40) | Rabbiniz, oğulları seçip size özgüledi de kendisi meleklerden kızlar mı edindi? gercekten siz çok dehşet verici bir söz söylüyorsunuz! |
Isra (17:49) | Dediler ki: "Biz, bir yığın kemik olduğumuz, un-ufak hale geldiğimiz zaman mı, gercekten biz o zaman mı yeni bir yaratılışla diriltileceğiz." |
Isra (17:57) | O yakarıp durduklarının kendileri, en çok yakınlık kazanmışları da dahil, Rablerine varmaya vesile ararlar; O'nun rahmetini umarlar, O'nun azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı gercekten korkulasıdır. |
Isra (17:66) | Rabbiniz odur ki, lütfundan nasip arayasınız diye sizin için denizde gemiler yürütüyor. O, size karşı gercekten çok merhametlidir. |
Isra (17:108) | Ve diyorlar: "Rabbimizin şanı yücedir, Rabbimizin vaadi mutlaka gercekleşecektir!" |
Kehf (18:8) | Ve şu da bir gercek ki biz, yeryüzündeki her şeyi, bitki bitirmeyen/kıtlık ve ölüme yol açan kupkuru bir toprak haline elbette getireceğiz. |
Kehf (18:13) | Biz onların haberlerini sana doğru bir şekilde anlatacağız. Şu bir gercek ki onlar, Rablerine iman etmiş bir yiğitler grubuydu. Ve biz de onların hidayetini artırdık. |
Kehf (18:57) | Kendisine Rabbinin ayetleri hatırlatıldığı halde, onlardan yüz çeviren ve iki elinin hazırlayıp önden gönderdiği şeyleri unutandan daha zalim kim olabilir? Şu bir gercek ki, biz onların kalpleri üzerine onu anlamamaları için kabuklar geçirdik, kulakları içine de ağırlıklar koyduk. Onları hidayete çağırsan da bu durumda hidayete asla ulaşamazlar. |
Meryem (19:8) | Dedi: "Rabbim, benim için oğul nasıl söz konusu olur? Karım, doğurganlığını yitirmiştir, bense yaşlılığın gercekten en ileri basamağına ulaştım." |
Taha (20:66) | Musa dedi: "Hayır, siz atın!" Bir de ne görsün! Onların ipleri, sopaları, yaptıkları büyüler yüzünden, kendisine gercekten koşuyorlarmış hayalini verdi. |
Taha (20:74) | Şu bir gercek ki, Rabbinin huzuruna suçlu olarak gelen için cehennem vardır. Orada ne ölür ne de hayat bulur. |
Taha (20:80) | Ey İsrailoğulları, şu bir gercek ki, biz sizi düşmanınızdan kurtardık. Tur'un sağ yanında size vaatte bulunduk. Ve üstünüze kudret helvasıyla bıldırcın indirdik. |
Taha (20:82) | Ve ben, tövbe eden, inanan, hayra ve barışa yönelik iş yapıp sonra da düzgün bir biçimde yol alan kimseye karşı, gercekten çok affediciyim, Gaffar'ım. |
Taha (20:98) | gercek olan şu ki, sizin ilahınız kendisinden başka hiçbir tanrı olmayan Allah'tır. O, ilim bakımından her şeyi çepeçevre kuşatmıştır. |
Enbiya (21:14) | Dediler: "Eyvah bize! Biz gercekten zalimlermişiz." |
Enbiya (21:25) | Senden önce hiçbir resul göndermedik ki ona şöyle vahyetmiş olmayalım: "gercek şu: İlah yok benden başka, artık bana kulluk/ibadet edin." |
Enbiya (21:44) | gercek şu ki, biz onları ve atalarını, ömür kendilerine uzun gelecek kadar nimetlendirdik. Hala görmüyorlar mı ki, biz yerküreye geliyor, onu uçlarından eksiltiyoruz. Galip gelenler onlar mı? |
Hac (22:1) | Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyamet saatinin zelzelesi gercekten çok büyük bir şeydir. |
Hac (22:5) | Ey insanlar! Ölümden sonra dirilme konusunda kuşku içinde olabilirsiniz. Ama şu bir gercek ki, biz sizi bir topraktan, sonra bir spermden, sonra bir embriyodan/döllenmiş bir karışımdan, sonra ne olduğu kısmen belirli, kısmen belirsiz bir et parçasından yarattık ki, size açık-seçik beyanda bulunalım. Ve sizi rahimlerde, belirlenen bir süreye kadar dilediğimiz şekilde bekletiyoruz. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyoruz. Daha sonra da tam kuvvetinize ulaşmanızı sağlıyoruz. Bununla birlikte içinizden bir kısmı öldürülüyor, yine içinizden bir kısmı ilimden sonra bir şey bilmesin diye ömrün en basit ve düşük noktasına geri gönderiliyor. Yeryüzünü de sönmüş kül halinde görürsün. Nihayet onun üzerine suyu indirdiğimizde titrer, kabarır ve her güzel/bereketli çiftten bir şeyler bitirir. |
Hac (22:10) | "Al, işte bu, iki elinin önden gönderdiğidir. Şu bir gercek ki, Allah, kullara asla zulmedici değildir." |
Hac (22:15) | Kim Allah'ın dünyada ve ahirette kendisine yardım etmeyeceğini sanıyorsa; bir sebeple göğe uzansın, sonra öteki ilişkilerini kessin de bakıversin: Oyunu, öfkelendiği şeyleri gercekten giderecek mi?" |
Hac (22:46) | Yeryüzünde hiç dolaşmadılar mı ki, kalpleri olsun da onunla akıllarını çalıştırsınlar, kulakları olsun da onlarla duysunlar. Şu bir gercek ki, kafadaki gözler kör olmaz ama göğüslerin içindeki gönüller körleşir. |
Hac (22:47) | Senden aceleyle azabı istiyorlar: Allah, vaadine asla ters düşmez. Şu da bir gercek ki Rabbinin katındaki bir gün, sizin saymakta olduğunuzun bin yılı gibidir. |
Hac (22:54) | Kendilerine ilim verilenler onun, senin Rabbinden bir hak olduğunu bilsinler, ona inansınlar da kalpleri ona saygı duysun diye böyle yapılmıştır. Şu bir gercek ki Allah Hadi'dir, iman edenleri dosdoğru yola mutlaka ulaştıracaktır. |
Hac (22:66) | Size hayat veren O'dur. Sonra sizi öldürüyor; sonra diriltecektir sizi. gercek olan şu ki, insan tam bir nankördür. |
Muminun (23:73) | Şu bir gercek ki, sen onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun. |
Muminun (23:82) | Dediler ki: "Ölüp, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı, gercekten o zaman mı diriltileceğiz?" |
Muminun (23:107) | "Rabbimiz, çıkar bizi oradan. Eğer bir daha aynısını yaparsak, gercekten zalimler olacağız." |
Nur (24:5) | Bu suçtan sonra tövbe edip iyi hal sergileyenler müstesna. Şu bir gercek ki, Allah Gafur'dur, Rahim'dir. |
Nur (24:49) | Eğer gercek, kendi lehlerine olursa boyun bükerek ona gelirler. |
Furkan (25:26) | O gün gercek mülk/yönetim Rahman'ındır. Ve o, kafirler için çok zorlu bir gündür. |
Suara (26:9) | Ve hiç kuşku yok, senin Rabbin gercekten mutlak Aziz, mutlak Rahim'dir. |
Suara (26:27) | Firavun dedi: "Şu size gönderilmiş bulunan resulünüz gercekten tam bir deli." |
Suara (26:34) | Firavun, çevresindeki kodamanlar konseyine şöyle dedi: "Bu adam gercekten bilgin bir büyücü; |
Suara (26:41) | Büyücüler geldiklerinde, Firavun'a dediler ki: "Eğer biz galip gelirsek bize gercekten ödül var, değil mi?" |
Suara (26:55) | "Fakat bize gercekten öfke püskürüyolar." |
Suara (26:189) | Onu yalanladılar; bunun üzerine o gölgelik gününün azabı onları yakalayıverdi. O, gercekten büyük bir günün azabıydı. |
Neml (27:4) | Şu bir gercek ki, ahirete inanmayanların amellerini biz, kendileri için süsleyip püsledik. Bu yüzden onlar kalpleri körelmiş olarak şaşkınlık içinde bocalar dururlar. |
Neml (27:14) | Zulüm ve böbürlenmeyle, ona karşı çıktılar. Oysaki öz benlikleri, onun gercekliğine kanaat getirmişti. Bak da gör, nasıl olmuştur o bozguncuların sonu! |
Neml (27:34) | Melike dedi: "Şu bir gercek ki krallar bir kente/bir memlekete girdiler mi, orada bozgun çıkarırlar; oranın onurlu insanlarını zelil-sefil ederler. İşte böyle yaparlar." |
Neml (27:39) | Cinlerden bir ifrit şöyle dedi: "Sen daha makamından kalkmadan, onu sana getirebilirim. Ben bunu yapacak güçteyim ve gercekten güvenilir biriyim." |
Neml (27:67) | İnkarcılar dediler ki: "Biz ve atalarımız toprak olduktan sonra, gercekten biz bundan sonra ortaya mı çıkarılacağız?" |
Neml (27:73) | Senin Rabbin, insanlara karşı gercekten lütufkardır; fakat çokları şükretmezler. |
Kasas (28:4) | gercek şu: Firavun o yerde egemenlik kurmuş ve ora halkını gruplara ayırmıştı. Onlardan bir topluluğu horlayıp eziyordu: Bu topluluğun erkek çocuklarını boğazlıyor, kadınlarına hayasızca davranıyor/kadınların rahimlerini yokluyor/kadınlarını hayata salıyordu. O gercekten fesadı yayanlardandı. |
Kasas (28:8) | Nihayet, Firavun ailesi onu kayıp bir şey olarak bulup aldı. O, kendileri için bir düşman ve tasa olacaktı. gercek olan şu ki Firavun, Haman ve bunların orduları yanlış yoldaydılar. |
Kasas (28:37) | Musa dedi ki: "Katından kimin hidayet getirdiğini ve bu yurdun, sonunda kimin olacağını Rabbim daha iyi bilir. Şu bir gercek ki zalimler iflah etmezler." |
Kasas (28:56) | Şu bir gercek ki, sen istediğin kişiyi doğru yola iletemezsin. Ama Allah, dilediğine kılavuzluk eder. Hidayete erecekleri O daha iyi bilir. |
Kasas (28:76) | Şu da bir gercek ki Karun, Musa kavmindendi. Onlara karşı şımarıklık/azgınlık yaptı. Ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını taşımak, kuvvetli bir grubu bile zorluyordu. Kavmi ona şöyle demişti: "Şımarma, çünkü Allah, şımaranları sevmez." |
Kasas (28:79) | Karun, süsü-püsü içinde toplumunun karşısına çıktı. Şu iğreti dünya hayatını amaçlayanlar dediler ki: "Ah, Karun'a verilenin bir benzeri bize de verilseydi. gercekten o, çok nasipli bir adam!" |
Ankebut (29:5) | Allah'a kavuşmayı umanlara gelince, şu bir gercek ki, Allah'ın belirlediği vakit mutlaka gelecektir. O, Semi'dir, Alim'dir. |
Ankebut (29:6) | Ve kim didinir, gayret sarfederse hiç kuşkusuz, kendi benliği lehine gayret sarfetmiş olur. gercek olan şu ki, Allah, alemlere muhtaç olmaktan uzak, mutlak bir Gani'dir. |
Ankebut (29:12) | İnkar edenler, iman edenlere dediler ki: "Bizim yolumuzu izleyin, sizin günahlarınızı biz taşırız." Oysa onlar, iman edenlerin günahlarından hiçbir şeyin taşıyıcısı değillerdir. gercek şu ki, onlar tamamen yalancıdırlar. |
Ankebut (29:25) | İbrahim dedi: "Şu bir gercek ki, siz dünya hayatında aranızda sevgi oluşturmak için Allah'ın berisinden putlar edindiniz. Sonra, kıyamet gününde birbirinizi tanımaz olacaksınız, bazınız bazınıza lanet edecek. Hepinizin varacağı yer cehennemdir; hiçbir yardımcınız da olmayacaktır." |
Rum (30:8) | Kendi benliklerinin içinde olup bitenleri de mi düşünmediler! Allah gökleri, yeri ve bu ikisi arasındakileri ancak hak üzere ve belirlenmiş bir süreye bağlı olarak yaratmıştır. Şu da bir gercek ki, insanlardan çokları Rablerine kavuşmayı gercekten inkar ediyorlar. |
Lukman (31:5) | İşte onlardır Rablerinden bir kılavuzlanma üzere olanlar; işte onlardır gercek kurtuluşu bulanlar. |
Lukman (31:13) | Hani, Lukman, oğluna öğüt vererek şöyle demişti: "Oğulcuğum, Allah'a ortak koşma! Çünkü Allah'a ortak koşmak, gercekten büyük bir zulümdür." |
Lukman (31:16) | "Oğulcuğum, şu bir gercek ki, yaptığın, bir hardal danesi ağırlığında olsa, bir kayanın bağrına veya göklere, yahut yerin bağrına konsa, Allah onu yine de ortaya getirir. Çünkü Allah Latif'tir, lütfu sınırsızdır; Habir'dir, her şeyden haberdardır." |
Lukman (31:19) | "Yürüyüşünde doğal ol, sesini alçalt. Şu bir gercek ki, seslerin en çirkini eşeklerin sesidir." |
Secde (32:10) | Şöyle dediler: "Toprakta kaybolup gittiğimiz zaman mı, o zaman mı yeni bir yaratılış içinde olacağız!" gercek şu ki, onlar her şeyden önce, Rablerinin huzuruna varmayı inkar ediyorlar. |
Ahzab (33:4) | Allah, bir adamın göğüs boşluğunda iki kalp yaratmamıştır. Zıhar yaptığınız eşlerinizi sizin anneniz yapmamıştır, evlatlıklarınızı da sizin oğullarınız kılmamıştır. Bu konularda söylediğiniz sözler, ağızlarınızın bir lakırdısıdır. Allah, hakkı söyler ve O, gercek yola kılavuzlar. |
Ahzab (33:56) | Şu bir gercek ki, Allah ve melekleri, o Peygamber'e destek verirler/onun şanını yüceltirler. Ey inananlar! Siz de ona destek olun/onun şanını yüceltin ve ona içtenlikle selam verin. |
Sebe (34:8) | "Yalan düzüp Allah'a iftira mı ediyor, yoksa çıldırmış mı bu?" Hayır, söyledikleri gibi değil! gercek şu ki, ahirete inanmayanlar, dönüşü olmayan bir sapıklık ve bir azap içindedirler. |
Sebe (34:47) | De ki: "Ben sizden herhangi bir ücret istemedim; o sizin olsun. Benim ödülüm yalnız Allah'tandır. Ve O, her şey üzerinde bir Şehid, gercek bir tanık..." |
Sebe (34:54) | Artık kendileriyle, iştahla arzuladıkları şey arasına engel konmuştur. Tıpkı daha önce benzerlerine yapıldığı gibi. gercek şu ki onlar, tutarsızlığa iten bir kuşku içindeydiler. |
Fatir (35:6) | Şu bir gercek ki, şeytan sizin için bir düşmandır. O halde siz de onu düşman tutun. Hiç kuşkusuz, o kendi hizbini cehennem yaranından olmaları için çağırır durur. |
Fatir (35:11) | Allah sizi bir topraktan, sonra bir spermden yarattı; sonra sizi çiftler haline getirdi. O'nun ilmi dışında, bir dişi ne hamile olur ne de doğurur. Yaşayan bir varlığa daha çok ömür verilmesi de onun ömründen biraz azaltılması da mutlaka bir kitapta yazılıdır. Bu, Allah için gercekten çok kolaydır. |
Fatir (35:24) | Şu bir gercek ki, biz seni hak ile bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, içinden bir uyarıcı gelip geçmemiş olsun. |
Saffat (37:11) | Şimdi sor onlara: Yaratış ve yaratılış bakımından onlar mı daha güçlüdür, yoksa bizim yarattığımız şuurlular mı? gercek şu ki, biz onları bir cıvık çamurdan yarattık. |
Saffat (37:16) | "Öldüğümüz, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı? Biz gercekten diriltilecek miyiz?" |
Saffat (37:52) | Derdi ki: "Sen gercekten şunu tasdik edenlerden misin?" |
Saffat (37:53) | "Biz, ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra, gercekten cezalandırılacak mıyız?" |
Saffat (37:105) | "Sen rüyayı gercekleştirdin. İşte biz, güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz." |
Sad (38:5) | "İlahları bir tek tanrı mı yapmış? Bu, gercekten hayret edilecek bir şey!" |
Sad (38:6) | İçlerinden kodaman bir grup öne çıktı: "Haydi, yürüyün! İlahlarınıza sahip çıkmada kararlı davranın! gercek şu ki, istenip beklenen şey budur." |
Sad (38:40) | Ve gerceken, katımızda onun bir yakınlığı ve güzel bir geleceği vardı. |
Sad (38:64) | İşte bu, kesin gercektir. Ateş halkının çekişmesi gercekleşecektir. |
Sad (38:85) | "gercek şu ki, ben cehennemi seninle ve onlardan sana uyanlarla tamamen dolduracağım." |
Zümer (39:3) | Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı-duru din yalnız ve yalnız Allah'ındır! O'nun yanında birilerini daha veliler edinerek, "Biz onlara, bizi Allah'a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz." diyenlere gelince, hiç kuşkusuz, Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gercek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz. |
Zümer (39:7) | Eğer nankörlüğe saparsanız şu bir gercek ki, Allah size muhtaç olmayacak bir Gani'dir. O, kulları için inkar ve nankörlüğe razı olmaz. Eğer şükrederseniz bunu sizin için rızasına uygun bulur. Hiçbir günahkar bir başkasının günahını yüklenmez. Sonunda dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O size, işlemiş olduklarınızı haber verecektir. O, göğüslerin saklamakta olduklarını çok iyi bilir. |
Mumin (40:6) | İşte böyle! Rabbinin, nankörlüğe sapanlar hakkındaki, "Onlar ateş yaranıdır" sözü tam gercekleşti. |
Mumin (40:48) | Böbürlenen takım şöyle konuşur: "gercek şu ki, hepimiz ateşin içindeyiz. Allah, kullar arasında hüküm vermiş." |
Mumin (40:51) | Şu bir gercek ki, biz, resullerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında hem de tanıkların ayağa kalkacakları gün mutlaka yardım edeceğiz. |
Mumin (40:61) | Allah, içinde dinlenesiniz diye sizin için geceyi yarattı. Gündüzü de aydınlık kıldı. Şu bir gercek ki, Allah, insanlara her halde lütufkar davranıyor fakat insanların çokları şükretmezler. |
Fussilet (41:9) | De ki: "Siz, yerküreyi iki günde yaratana gercekten nankörlük edip O'na ortaklar mı koşuyorsunuz? Alemlerin Rabbi'dir O." |
Fussilet (41:30) | Şu bir gercek ki, "Rabbimiz Allah'tır!" deyip sonra hiç şaşmadan yol alanlar üzerine, melekler ha bire iner de şöyle derler: "Korkmayın, üzülmeyin! Size vaat edilen cennetle sevinin." |
Sura (42:9) | Yoksa O'ndan başka veliler mi edindiler? Allah! O'dur gercek dost. Ölüleri O diriltir. O her şeye güç yetirir. |
Sura (42:12) | Göklerin ve yerin kilitleri/anahtarları O'nundur. Rızkı, dilediğine açıp bol bol verir. Kısarak, ölçüyle de verir. gercek şu ki, O herşeyi en iyi biçimde bilmektedir. |
Sura (42:24) | Yoksa, "Yalan düzüp Allah'a iftira etti" mi diyorlar? Allah dilerse senin kalbini mühürler; batılı mahveder ve hakkı kendi sözleriyle gercekleştirir. Kuşkusuz, O, göğüslerin özündekini çok iyi bilir. |
Sura (42:45) | Ve göreceksin onları, zilletten ezilip büzülmüş halde ürkek bakışlarla bakarken, ateşe salınırlar. İnananlar şöyle derler: "gercek hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini hem de ailelerini perişan edenlerdir. Dikkat edin, zalimler, sürüp gidecek bir azabın içindedir." |
Zuhruf (43:14) | "Ve gercekten biz, halden hale geçerek Rabbimize mutlaka döneceğiz." |
Zuhruf (43:44) | gercek şu: Bu Kur'an sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız. |
Duhan (44:12) | "Ey Rabbimiz, kaldır bizden bu azabı. Biz gercekten müminleriz." |
Duhan (44:16) | Gün gelir, en büyük vuruşla vururuz biz. Şu bir gercek ki, intikam da alırız biz! |
Duhan (44:43) | Şu bir gercek ki zakkum ağacı, |
Casiye (45:27) | Göklerin ve yerin mülkü/saltanatı Allah'ındır. Kıyamet kopunca, işte o gün, gercekleri hükümsüz kılanlar hüsrana uğrayacaklardır. |
Ahkaf (46:15) | Biz insana, anne-babasına çok iyi davranmasını önerdik. Annesi onu zahmetle taşıdı, zahmetle doğurdu. Taşınması ve sütten kesilmesi otuz aydır. Nihayet, yiğitlik çağına gelip kırk yıla erdiğinde şöyle der: "Rabbim; beni, bana ve ebeveynime verdiğin nimete şükretmeye, hoşnut olacağın iyi bir iş yapmaya yönelt! Soyum içinde, benim için barışı gercekleştir. Sana yöneldim ben, sana teslim olanlardanım ben!" |
Ahkaf (46:21) | Ad kavminin kardeşini de an! O, kendinden önce ve sonra uyarıcıların gelip geçtiği Ahkaf'ta, toplumunu şöyle uyarmıştı: "Allah'tan başkasına kulluk/ibadet etmeyin! gercek şu ki, ben sizin büyük bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum." |
Ahkaf (46:34) | Gün gelir, o inkar edenler, ateşe arz edilir. "Bu gercek değil miymiş?" diye sorulur. "Elbette! Rabbimize yemin ederiz, gercekmiş!" derler. Allah buyurur: "O halde, inkar ettiğinizden ötürü tadın azabı!" |
Muhammed (47:12) | Şu bir gercek ki, Allah, iman edip barışa/hayra yönelik işler yapanları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Küfre sapanlarsa zevk edip eğlenmeye bakarlar; davarların yediği gibi yer-içerler. Varacakları yer ateştir onların. |
Fetih (48:1) | Şu bir gercek ki, biz sana apaçık bir fetih nasip ettik. |
Fetih (48:8) | Şu bir gercek ki, biz seni, bir tanık, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. |
Fetih (48:10) | O seninle el tutuşup sözleşenler var ya, onlar gercekte Allah ile bey'atleşiyorlar. Allah'ın eli onların ellerinin üstündedir. Kim ahdi bozar, döneklik ederse kendi aleyhine döneklik etmiş olur. Ve kim Allah'a verdiği sözde vefalı davranırsa, Allah ona büyük bir ödül verecektir. |
Hucurat (49:1) | Ey iman edenler! Allah'ın ve resulünün önüne geçmeyin! Allah'tan korkun! Allah gercekten çok iyi duyan ve gereğince bilendir. |
Hucurat (49:7) | Bilin ki, Allah'ın resulü içinizdedir. Eğer o çoğu işte size uysaydı, gercekten zorlukla karşılaşır, sıkıntıya düşerdiniz. Ama Allah, imanı size sevdirmiş ve onu gönüllerinizde süslemiştir. Ve size küfrü, öz-söz bozukluğunu, isyanı çirkin göstermiştir. Rüşte ermiş olanlar işte bunlardır; |
Hucurat (49:10) | Şu bir gercek ki, müminler sadece kardeştirler. O halde kardeşleriniz arasında barışı sağlayın ve Allah'tan sakının ki, size merhamet edilebilsin. |
Hucurat (49:18) | Şu bir gercek ki, Allah göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah, yaptıklarınızı iyice görmektedir. |
Zariyat (51:8) | Ki siz gercekten tartışmalarla dolu bir söz içindesiniz. |
Zariyat (51:15) | Şu da bir gercek ki, sakınıp korunanlar bahçelerde ve pınar başlarındadır; |
Zariyat (51:23) | Göğün ve yerin Rabbine yemin olsun ki, o tıpkı sizin konuşabildiğiniz gibi kesin bir gercektir. |
Zariyat (51:59) | Şu bir gercek ki, zulmedenlerin, tıpkı arkadaşlarının günahları gibi günahları vardır. O halde acele etmesinler. |
Necm (53:38) | gercek şu ki, hiçbir günahkar bir başka günahkarın yükünü sırtlamaz. |
Necm (53:39) | gercek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur. |
Kamer (54:49) | Şu bir gercek ki, biz herşeyi bir ölçüye göre/bir kaderle yarattık. |
Vakia (56:76) | Ve eğer bilirseniz, gercekten büyük bir yemindir bu. |
Vakia (56:95) | İşte budur, o tartışmasız, o kesin gercek! |
Hadid (57:9) | O, odur ki, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye kulu üzerine, gerçeği apaçık gösteren ayetler indiriyor. Allah size karşı gercekten çok şefkatli, çok merhametlidir. |
Hadid (57:18) | Şu bir gercek: Sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, bir de Allah'a güzelce borç verenler için karşılıklar kat kat yapılır. Onlar için, onur verici bir ödül de vardır. |
Mücadele (58:2) | İçinizden, kadınlarına zıhar edenlerin, o kadınlar anneleri değildir. Onların anneleri ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Böyleleri, kabul edilemez bir söz ve boş bir lakırdı sarf ediyorlar. Bununla birlikte Allah, gercekten çok affedici, çok bağışlayıcıdır. |
Mücadele (58:5) | Allah'a ve resulüne karşı gelenler, kendilerinden öncekilerin çarpılıp tepelendikleri gibi çarpılıp tepeleneceklerdir. Biz, gercekleri apaçık gösteren ayetler indirmişizdir. Küfre sapanlar için, rezil edici bir azap vardır. |
Cuma (62:6) | De ki: "Ey Yahudiler! Eğer insanlar arasında yalnız kendinizin Allah'ın dostları olduğunu sanıyorsanız, buna gercekten inanıyorsanız, hadi ölümü isteyin!" |
Tegabun (64:14) | Ey iman edenler! Şu bir gercek ki, eşlerinizin ve evlatlarınızın içinden size bir düşman vardır; onlara karşı dikkatli olun! Eğer affeder, ellerini tutar, hatalarını görmezden gelirseniz, kuşkusuz, Allah da affedici, merhamet edici olur. |
Tegabun (64:15) | Şu da bir gercek ki, mallarınız ve çocuklarınız bir imtihan aracıdır. Allah'a gelince, onun katında büyük bir ödül vardır. |
Talak (65:11) | Bir elçi indirmiştir ki, iman edip barışa/hayra yönelik işler sergileyenleri, karanlıklardan nura çıkarmak için Allah'ın ayetlerini açık-seçik okur. Allah'a inanıp barışa/hayra yönelik bir iş yapanı Allah, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Böyleleri, orada sürekli kalacaklardır. Allah böylesi için rızkı gercekten güzelleştirmiştir. |
Mülk (67:13) | Sözünüzü ister gizleyin ister onu açıklayın; şu bir gercek ki O, göğüslerin özünü çok iyi bilir. |
Kalem (68:4) | Ve gercekten sen, çok büyük bir ahlak üzerindesin. |
Kalem (68:29) | O zaman dediler ki: "Tespih ederiz seni, ey Rabbimiz! gercekten biz zalimler olduk." |
Kalem (68:31) | "Yazıklar olsun bize, dediler, biz gercekten azgınlarmışız!" |
Kalem (68:33) | İşte böyledir azap! Ahiretin azabı ise gercekten çok daha büyüktür. Bir bilselerdi! |
Kalem (68:45) | Süre tanıyorum onlara. Tuzağım gercekten zorludur benim. |
Hakka (69:48) | gercek şu ki o, sakınanlar için tam bir uyarıcı ve düşündürücüdür. |
Mearic (70:28) | gercekten de Rablerinin azabı emin olunmayacak bir azaptır. |
Mearic (70:39) | Hayır, ummasınlar! gercek şu ki biz onları, bildikleri şeyden yarattık. |
Mearic (70:40) | İş, onların sandığı gibi değil! Doğuların ve batıların Rabbine yemin olsun ki, biz gerceketen gücü yetenleriz; |
Cin (72:1) | De ki: "Cinlerden bir topluluğun dinleyip şunu söyledikleri bana vahyolundu: 'gercekten biz, hayranlık verici bir Kur'an dinledik." |
Cin (72:6) | "gercek şu ki, insanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı erkeklere/cinlerin şerrinden bazı erkeklere sığınırlardı da onların şımarıklık ve azgınlığını artırırlardı." |
Cin (72:8) | "Biz göğe gercekten dokunduk da onu titiz ve güçlü bekçilerle ve kayıp giden ışınlarla/alevlerle doldurulmuş bulduk." |
Cin (72:11) | "Şu da bir gercek ki, bizden hayra yönelenler/barışçılar vardır; ama bizden, başka türlü olanlar da vardır. Dilim dilim yollar olmuşuz biz." |
Müzzemmil (73:6) | Şu bir gercek ki, yeni bir oluşa koyulmak üzere geceleyin kalkan, yer tutma bakımından daha güçlü, söz bakımından daha etkilidir. |
Müzzemmil (73:18) | Gök bile o yüzden parçalanır. O'nun vaadi gercekleşmiştir. |
Müddessir (74:35) | Ki o gercekten en büyüklerden biridir. |
Kıyamet (75:14) | gercek şu ki insan, öz benliği üzerine yönelmiş keskin ve derin bir bakıştır; |
Murselat (77:7) | Ki size duyurulmuş olan mutlaka gercekleşecektir. |
Murselat (77:32) | gercekten o, köşke benzer kıvılcımlar saçar. |
Naziat (79:10) | "Biz gercekten bu çukurda eski halimize döndürülecek miyiz?" diyorlar. |
Mutaffifin (83:29) | Şu bir gercek ki, suça batmış olanlar, iman sahiplerine gülerlerdi. |
Buruc (85:10) | Şu bir gercek ki, inanan erkeklerle inanan kadınlara işkence edip sonra da tövbe etmemiş olanlar için, cehennem azabı vardır. Onlar için yangın azabı da vardır. |
Buruc (85:19) | gercek şu ki, inkar edenler bir yalanlama içindedirler. |
Ala (87:14) | Benliğini arındıran/zekat veren, kurtuluşa gercekten ermiştir. |
Beled (90:4) | Biz insanı gercekten bir sıkıntı ve zorluk içinde yarattık. |
Şems (91:9) | Benliği temizleyip arındıran, gercekten kurtulmuştur. |
Tin (95:4) | Biz insanı, gercekten en güzel bir biçimde yarattık. |
Alak (96:6) | İş, sanıldığı gibi değil! İnsan gercekten azar: |
Alak (96:14) | Bilmedi mi ki Allah gercekten görür! |
Adiyat (100:6) | İnsan, Rabbine karşı gercekten çok nankördür! |
Asr (103:2) | İnsan, gercekten tam bir hüsran içindedir! |